9 Mart 2022

Organizasyonsuzluğun bedeli

Hamaset dışında ürettiğimiz bir değer yok...



Ülke futbolunda son günlerde ilginç gelişmeler oluyor. Önce yayın ihalesinde garip bir sürece girildi, sonra MHK Cüneyt Çakır, Fırat Aydınus gibi elit hakemleri kadro dışı bıraktı.

Ortalık toz duman.

Sondan başlayalım. 

MHK, gençleştirme operasyonu adı altında elit hakemlerin bir çoğunu kapının önüne koydu. Akıllara hemen kriminal bir kayıtları mı ortaya çıktı ya da bahis, şike vs gibi futbolun yüz kızartıcı şuçlarından birine mi bulaştılar sorusu geldi. Ne var ki, MHK ve TFF bunların hiç birisinin olmadığını sadece yenilenmek adına böyle bir karar alındığını açıkladı. 

Peki böyle bir operasyon neden sezon sonunda değil de ligin bitimine 10 hafta kalmışken yapılıyor?

‘Cüneyt Çakır’ın global performansı Türkiye’dekinden çok daha iyi’ fikri hemen her futbolseverde oluşmuş bir yargı. Bugüne kadar 3 kez Avrupa Şampiyonası, 2 kez de Dünya Kupası finallerinde düdük çaldı. 2022 Kasım’da Katar’daki Dünya Kupası’na gidebilse tarihte bunu başaran ilk hakem (global ölçekte) olacaktı. Bundan sonra gitmesi imkansıza yakın.

Şu an Almanya’dan İngiltere’ye kadar hemen her ülkede bu karar gündemin üst sıralarında yer alıyor. Anlamlandırmakta zorlanıyor insanlar. Neden sezonun bitimine 10 hafta kalmışken, neden sezon sonu değil? Performansları kötüyse karardan bir gece önce maç yöneten hakemlere neden görev verildi? Peki bundan önce oynanan 28 haftada yapılan tüm hataların sorumluları bunlar mı?

TFF ve MHK zamanlama konusunda büyük bir tercih hatası yaptı. MHK’nın bazı üyeleri isimlerinin gizli kalmasını isteyerek karardan haberlerinin olmadığını söylüyorlar. Ortada feci bir ‘organizasyonsuzluk ve ben yaptım oldu’ durumu varmış gibi görünüyor. MHK ve TFF umarım en kısa sürede bu olayın iç yüzünü kamu oyuyla paylaşırlar da hepimiz aydınlanırız. Yoksa kimsenin hakemleri savunmak diye özel bir çabası yok.

Marka değerini kim düşürüyor?

TFF, futbolun marka değerini yükseltmekle mükellef birinci kurum. Sonra kulüpler ve diğer paydaşlar geliyor. Son yaşanan hakem operasyonundaki organizasyonsuzluk ülke futbolunun kronik sorunlarının bir yansıması değil mi? Yani marka değeri tam da bu yüzden düşmüyor mu?

TFF’nin elinde her geçen gün değerini yitiren bir ürün var. 6 yıl önce 500 milyon dolar eden bir ürün. TFF, ürünün yine aynı fiyatta olduğunu iddia ediyor. İyi de o zaman ligimizde Sneijder, Van Persie, Mario Gomez, Nani gibi yıldızlar vardı, 1 dolar 3 TL civarıydı, ligimizde şampiyon olan takım doğrudan Şampiyonlar Ligi gruplarına katılıyor, UEFA gelirleriyle kadrolar yapıyorlardı. 

Peki bu süreçte sen organizasyonunu geliştirdin mi?

Cevap; hayır…

Senin şampiyonun artık Şampiyonlar Ligi’nde gruplara doğrudan katılamıyor.

Avrupa kupalarına artık 5 değil 4 takımın katılıyor.

Milli Takım’ın EURO 2020’de 24 takım arasında 24. olmuş.

Uluslar Ligi’nde küme düşerek Faroe Adaları’nın seviyesine inmiş

Sorun şu; Biz futbolda kötüyüz ama farkında değiliz. Kendimizi dev aynasında görüyoruz. Çünkü hem en büyüğüz hem 'en mağduruz' edebiyatı artık dilimize pelesenk olmuş. Hamaset dışında ürettiğimiz bir değer yok.

Gelelim tribünlere…

Seyirci doluluk oranları yüzde 60’ı bulan kaç tane kulübümüz var?
 
Hafta sonu olsun maça gideyim diye heyecan duyan kaç kişi kaldı?

Derbiler haricinde dolu tribünleri kaç kez görüyoruz sezon boyunca?

İnsanlar futbol açlıklarını dindirmek için Şampiyonlar Ligi maçlarını bekliyor, Premier lig izliyor. Çünkü orada kavga yok, paranoya yok. Sende ortalama 99 dakika oynanıp 49-50 dakika oyunda kalan top yerine 94-95 dakikada minimum 55 dakika dolu dolu futbol izliyorlar.

Peki sen otorite olarak korsan yayını çözebildin mi? 

Yanlış kalkan bir ofsayt bayrağından, verilmeyen penaltıdan yayıncı kuruluşu sorumlu tutup, abonelik iptal kampanyaları başlatan kulüplere ‘ne alakası var’ dedin mi? 

Futbolun marka değerini korumak topyekün futbol ailesinin görevidir. Futbolun tüm paydaşları, başta kulüpler ve TFF olmak kaydıyla, organizasyonu sorunsuz hale getirmek için çaba sarfetmeli. Ondan sonra benim ürünüm çok daha değerli demeli.


Hamaset dışında ürettiğimiz bir değer yok...



Ülke futbolunda son günlerde ilginç gelişmeler oluyor. Önce yayın ihalesinde garip bir sürece girildi, sonra MHK Cüneyt Çakır, Fırat Aydınus gibi elit hakemleri kadro dışı bıraktı.

Ortalık toz duman.

Sondan başlayalım. 

MHK, gençleştirme operasyonu adı altında elit hakemlerin bir çoğunu kapının önüne koydu. Akıllara hemen kriminal bir kayıtları mı ortaya çıktı ya da bahis, şike vs gibi futbolun yüz kızartıcı şuçlarından birine mi bulaştılar sorusu geldi. Ne var ki, MHK ve TFF bunların hiç birisinin olmadığını sadece yenilenmek adına böyle bir karar alındığını açıkladı. 

Peki böyle bir operasyon neden sezon sonunda değil de ligin bitimine 10 hafta kalmışken yapılıyor?

‘Cüneyt Çakır’ın global performansı Türkiye’dekinden çok daha iyi’ fikri hemen her futbolseverde oluşmuş bir yargı. Bugüne kadar 3 kez Avrupa Şampiyonası, 2 kez de Dünya Kupası finallerinde düdük çaldı. 2022 Kasım’da Katar’daki Dünya Kupası’na gidebilse tarihte bunu başaran ilk hakem (global ölçekte) olacaktı. Bundan sonra gitmesi imkansıza yakın.

Şu an Almanya’dan İngiltere’ye kadar hemen her ülkede bu karar gündemin üst sıralarında yer alıyor. Anlamlandırmakta zorlanıyor insanlar. Neden sezonun bitimine 10 hafta kalmışken, neden sezon sonu değil? Performansları kötüyse karardan bir gece önce maç yöneten hakemlere neden görev verildi? Peki bundan önce oynanan 28 haftada yapılan tüm hataların sorumluları bunlar mı?

TFF ve MHK zamanlama konusunda büyük bir tercih hatası yaptı. MHK’nın bazı üyeleri isimlerinin gizli kalmasını isteyerek karardan haberlerinin olmadığını söylüyorlar. Ortada feci bir ‘organizasyonsuzluk ve ben yaptım oldu’ durumu varmış gibi görünüyor. MHK ve TFF umarım en kısa sürede bu olayın iç yüzünü kamu oyuyla paylaşırlar da hepimiz aydınlanırız. Yoksa kimsenin hakemleri savunmak diye özel bir çabası yok.

Marka değerini kim düşürüyor?

TFF, futbolun marka değerini yükseltmekle mükellef birinci kurum. Sonra kulüpler ve diğer paydaşlar geliyor. Son yaşanan hakem operasyonundaki organizasyonsuzluk ülke futbolunun kronik sorunlarının bir yansıması değil mi? Yani marka değeri tam da bu yüzden düşmüyor mu?

TFF’nin elinde her geçen gün değerini yitiren bir ürün var. 6 yıl önce 500 milyon dolar eden bir ürün. TFF, ürünün yine aynı fiyatta olduğunu iddia ediyor. İyi de o zaman ligimizde Sneijder, Van Persie, Mario Gomez, Nani gibi yıldızlar vardı, 1 dolar 3 TL civarıydı, ligimizde şampiyon olan takım doğrudan Şampiyonlar Ligi gruplarına katılıyor, UEFA gelirleriyle kadrolar yapıyorlardı. 

Peki bu süreçte sen organizasyonunu geliştirdin mi?

Cevap; hayır…

Senin şampiyonun artık Şampiyonlar Ligi’nde gruplara doğrudan katılamıyor.

Avrupa kupalarına artık 5 değil 4 takımın katılıyor.

Milli Takım’ın EURO 2020’de 24 takım arasında 24. olmuş.

Uluslar Ligi’nde küme düşerek Faroe Adaları’nın seviyesine inmiş

Sorun şu; Biz futbolda kötüyüz ama farkında değiliz. Kendimizi dev aynasında görüyoruz. Çünkü hem en büyüğüz hem 'en mağduruz' edebiyatı artık dilimize pelesenk olmuş. Hamaset dışında ürettiğimiz bir değer yok.

Gelelim tribünlere…

Seyirci doluluk oranları yüzde 60’ı bulan kaç tane kulübümüz var?
 
Hafta sonu olsun maça gideyim diye heyecan duyan kaç kişi kaldı?

Derbiler haricinde dolu tribünleri kaç kez görüyoruz sezon boyunca?

İnsanlar futbol açlıklarını dindirmek için Şampiyonlar Ligi maçlarını bekliyor, Premier lig izliyor. Çünkü orada kavga yok, paranoya yok. Sende ortalama 99 dakika oynanıp 49-50 dakika oyunda kalan top yerine 94-95 dakikada minimum 55 dakika dolu dolu futbol izliyorlar.

Peki sen otorite olarak korsan yayını çözebildin mi? 

Yanlış kalkan bir ofsayt bayrağından, verilmeyen penaltıdan yayıncı kuruluşu sorumlu tutup, abonelik iptal kampanyaları başlatan kulüplere ‘ne alakası var’ dedin mi? 

Futbolun marka değerini korumak topyekün futbol ailesinin görevidir. Futbolun tüm paydaşları, başta kulüpler ve TFF olmak kaydıyla, organizasyonu sorunsuz hale getirmek için çaba sarfetmeli. Ondan sonra benim ürünüm çok daha değerli demeli.