Rüştü Reçber Büyük Ödülü

Rüştü Reçber Büyük Ödülü
1936'nın ortaları... İspanya'da iç savaş patlak vermiş... General Franscisco Franco, iktidardaki "Halk Cephesi" koalisyonuna karşı ayaklanma başlatmış. Sokaklarda ölüm, korku, düşmanlık...

İspanya'nın önemli spor gazetecilerinden biri olan Antonio, bir gece sabaha karşı çalan telefondaki kadının telaşlı sesiyle uyanır:

"Antonio, Goya mahallesindeki dostunuz tehlikede. Lütfen yetişin" der ve kapatır.

Madrid'in elit semtlerinden biridir Goya mahallesi. Gazetecinin orada tek tanıdığı vardır; İspanya milli takımı kalecisi Zamora.

Tüm İspanya'nın gelmiş geçmiş en iyi kalecisi, dünyanın o yıllardaki en iyilerinden biri... İspanya ile 1920 Olimpiyatları'nda gümüş madalya kazanmış, Espanyol, Real Madrid ve Barcelona ile onlarca kupa kaldırmış Zamora...

Antonio, sabah gün ağarırken Zamora'nın evine varır. Kimseden bir korkusu yoktur. Eşi, Rosario'yu göstererek; "İşte bu kadın ki, her saniye kapımızın çalınıp beni kurşuna dizmeye götürecekler diye titriyor" diye anlatır, rahat çehresi ve tavırlarıyla.

Derken kapının zili uzun uzun ötmeye başlar. Bayan Rosario sokakta bekleyen kalabalığa kapıyı açar. Tatlı dille yanıtladığı sorulara sert cevaplar duyulmaktadır. Ricardo Zamora, dizinde oturttuğu çocuğunu koltuğa bırakıp kapıya yürür, arkasında Antonio...

Kapıdaki elleri silahlı milis gençlerden şefleri olduğu anlaşılan biri, sert bir ses tonuyla neden geldiklerini anlatmaktadır.

"Dün gece buradaki evlerden birinden bizim arkadaşlarımızın üzerine ateş açılmış. Evleri arıyoruz, sizin evinizi de arayacağız, çekilin."

O esnada Zamora kapıda belirdi. Genç milis şefi durakladı:

"Sen Zamora'sın değil mi Ricardo Zamora!"

"Evet" dedi.

Kapıdaki kalabalıkta sessizlik hakimdi. Bu gençlerin hepsi Zamora'nın İspanya Milli Takımı için verdiği mücadeleye tanık olmuş, onun ne kadar eşsiz bir futbolcu olduğunu iyi biliyordu. Stat koltuklarından izledikleri büyük kaleci Zamora'ydı karşılarındaki... İspanya'nın en büyük futbolcularından birine hain muamelesi yapmayı kendilerine yediremiyorlardı.

Kalabalık içinden fısıltılar yükselmeye başladı; "Olmaz, Zamora'nın evini arayamayız."

Şefleri olan genç, Zamora'ya baktı, "Senin hainlerden olduğunu söyleyenler var, doğruyu söyle, onlardan mısın?"

Kaleci, net ve sakin bir ses tonuyla, siyasetle politika ile işi olmadığını, tüm olayları uzaktan izlediğini, karışmak istemediğini anlattı.

"Kaçmazsın değil mi?" dedi genç çocuk.

"Kaçmak için bir sebebim yok" dedi Zamora.

İkna oldular ve gittiler.

Kapıyı kapatan Zamora, derin bir nefes verdi. "İçeri girselerdi mahvolmuştum."

Bir önceki sene, Real Madrid ile Valencia karşısında oynadıkları şampiyonluk maçı sonrası, dönemin sivil valisi Zamora'ya bir tabanca hediye etmişti. Zamora, tabancayı kılıfından dahi çıkartmamış, hediyedir diye bir kenarda saklamıştı. Milisler tabancayı bulmuş olsalardı, ateş açan kişinin Zamora olduğunu iddia edebilir, oracıkta üzerine kurşun yağdırabilirlerdi.

Zamora ile gazeteci silahı yatak odasındaki dolabın üst rafından indirdiler, kılıfından çıkarttılar. Bir testere ile sapını kesip şömineye attılar. Namlusunu ise gazetecinin cebine sakladılar. Beraber göle yürüyüşe gider gibi evden çıkıp, namluyu gölün derin sularına bıraktılar.

Büyük kaleci Zamora, ölümden dönmüştü. 1978 yılında, evindeki yatağında huzur içinde gözlerini kapatacağı güne kadar...

Bir iç savaş, insanların ve ülkenin içinde bulunabileceği en acımasız dönemlerdir, kuşkusuz. Aynı ailenin çocuklarının birbirlerine silah doğrulttuğu, mantığın kocaman bir toplumun fertlerini terk ettiği, anlaşılmaz ve katlanılmaz yıllar doğurur.

İspanya'daki iç savaş dönemi de farklı değildi. Sokaklarda ölümün ve acımasızlığın kol gezdiği Madrid'te, o kalabalık milis grubunu sakinleştirip o evde yaşayan insanların katledilmesini önleyecek tek şey, İspanya futbolunun yaşayan efsanesi Zamora'nın kapıdan gözlerinin içine bakmasıydı.

İç savaşın acılı günlerinde ellerine silah tutuşturulan o gençlerin de kahramanıydı Zamora...

O sezonu Real Madrid'te tamamlayan Zamora, ertesi yıl Fransa'ya Nice takımına transfer oldu. 1938'de aktif futbol yaşamını sonlandırdı. Teknik direktörlük kariyerinin ilk yıllarında Atletico Aviacion ile üst üste iki yıl La Liga şampiyonluğa uzandı. Celta, Malaga ve Espanyol'un, 1951-52 sezonunda ise İspanya Milli Takımı'nın teknik direktörlüğünü yaptı.

Kendi döneminin en şaşalı futbolculuk ve teknik direktörlük kariyerlerinden birini yaşadı. Yüzyılın en iyi beşinci kalecisi seçildi. Bugün, İspanya'da, sezon boyunca en az gol yiyen kaleciye, Zamora Ödülü veriliyor.

Zamora'nın kariyerine bakınca, aklımıza tek bir isim geliyor... Rüştü Reçber...

Türk futbolunun, 3 Avrupa Şampiyonası, bir konfederasyon kupası bir de Dünya Kupası'na gittiği o altın yıllarında, ay-yıldızlıların kalesini koruyan, 2002 Dünya Kupası'nın en iyi kalecisi seçilen, Fenerbahçe'den Barcelona'ya, oradan Beşiktaş'a uzanan muazzam bir kariyerin tek sahibi... Bugün yetişen genç kalecilerimizin, gözlerinin altına çektiği siyah boya ile hafızalarına kazıdıkları, yaşayan efsane Rüştü Reçber...

Desek ki, Türkiye liglerinde sezonun en az gol yiyen kalecisine "Rüştü Reçber Yılın Kalecisi Ödülü" vereceğiz.

Karşı çıkan olur mu?