“Zafer yaktun bizi!“
Yayınlanma Tarihi 7 Mart 2007 Çar 23:35
Ligtv.com.tr’de Karadeniz Fırtınası “Çaykur Rizespor Günlüğü”yle devam ediyor. Günlüğün bugünkü konuğu Zafer Biryol. Futbol hayatında ilk kez memleketinin takımı Çaykur Rizespor’da forma giyen adını gol kralı olarak futbol tarihine yazdırmış olan Zafer Biryol, Ligtv.com.tr Haber Müdürü Erdem Erol ve Ligtv.com.tr Editörü Ahmet Sivaslı'ya konuştu.
Dışarıda bir yağmur yağıyor sormayın gitsin! Tertemiz bir hava, İstanbul'da bulamayacağınız türden. İnsanın bir poşete koyup İstanbul'a getirip soluyası geliyor! Suyu desen bir başka tat. Özellikle İstanbul'da yaşayanlar temiz havanın nasıl olduğunu unutmuşlardır ama birde suyu çeşmeden içtiğinizi düşünün!
Rize'de hava yeni kararmış. İdman sonrası Tolga ile konuşuyoruz. Sohbetimiz uzadıkça uzuyor.
Zafer Biryol geliyor yanımıza, bekletmek zorunda kalıyoruz kendisini. Tolga’yla yaptığımız röportajı yayınladığımızda Zafer'i neden bekletmek zorunda kaldığımızı çok iyi anlayacaksınız. Ama küçük bir ipucu verelim sizlere, bir dokun bin ah işit misali, aslında dokunmadık bile ama bin ah işittik. Bizim için sakıncası yoktu tabii! Tolga ile vedalaşırken, Zafer’in telefonu çaldı. Çaldı çalmasına da bizi kimin aradığı değil, telefonda çalan melodi ilgilendirdi. Dolayısıyla Zafer’e ilk sorumuz telefonundaki melodi oldu. Zafer, “Tulum” dedi. “Neden” dedik, “Çamlıhemşinliyim, bizim yöresel çalgımız” diye cevap verdi. Telefon muhabbetiyle röportaja başlamış olduk.
Bu arada, röportajın başlığına dikkat ettiniz değil mi? Rize şivesiyle yazılmış bir başlık. Konu konuyu açtı ve Zafer, Fenerbahçe maçı sonrası başından geçen ilginç bir olayı dile getirdi. Başlık da oradan çıktı: "ZAFER YAKTUN BİZİ"
"BİR SENE FENERBAHÇE'DE BULUNDUM SADECE"
-Zafer kaç yaşındasın?
30 ama 31 diyorlar artık. 1976 Kasım doğumluyum ama bana göre 30.
-Futbola nerede kaç yaşında başladın?
Futbola Tarabya’da 13 yaşında başladım. O zaman genç takım ve A takım vardı Tarabya’da. Kocaman kocaman adamlarla başladık futbola. Sonra Beşiktaş’a transfer oldum, PAF takımda oynadım. A takıma çıktım. Sonra kiralık olarak Mersin İdmanyurdu’na gittim. Edirne'ye, Yeni Salihli’ye gittim yarım sezon orada oynadım. Şekerspor’a gittim, 2.5 sene oynadım. Ardından 2 sene Göztepe ardından 2 sene de Konyaspor’da oynadım. Bir sene Fenerbahçe’de bulundum sadece. Sonra Bursaspor ve şimdi de Rizespor işte.
-Konyaspor’da Beşiktaş’ın gündemine gelmiştin. Bir kongre döneminde Fikret Orman’ın listesinde yer alan Muzaffer Nasıroğlu seninle anlaştı, transferini bitirme noktasına gelmişti.
Evet aşağı yukarı herşey bitmişti.
-Ama Yıldırırm Demirören yönetimi göreve geldi ve transferin olmadı. Beşiktaş olmadı sonra Fenerbahçe oldu.
Kısmet öyleydi.Yapacak bir şey yoktu. 1 sene Fenerbahçe’ye gittim.
"ÜÇÜNCÜ İDMANDA SAKATLANDIM"
-Fenerbahçe’de sakatlık yaşadın. Hatta Fenerbahçe’ye sakat geldiğin şeklinde eleştiriler oldu.
Benim suçum değil. Çünkü sağlık kontrolünden geçtim. Benim zaten sakatlığım bileğimdeydi ama Fenerbahçe’de kasığımdan sakatlandım. Belki o sakatlık bileğimdeki sakatlığın devamıdır. Çünkü futbolda bir yerin sakatlandığı zaman onun devamı gelebilir. Orayı iyileştirmeye çalışırken öbür tarafları kollamazsın, orayı kollarsın başka bir yerden yük biner, nükseder. Ama sonuç olarak ben Fener’e sakat gelmedim. Konyaspor’da o sene 3 maç oynadım ve ardından Fenerbahçe’ye transfer oldum ama maalesef Fenerbahçe’de 3. idmanda sakatlandım.
-Önemli bir oyuncusun. Futbolda gol çok önemli. Gol kralı olmuş bir isimsin. Ama Fenerbahçe’de olmadı ayrıldın, Bursa’ya gittin. Bursa’da ne oldu?
Bursa’da birşey olmadı. Bursa çok yeni bir takımdı. Toplama bir takımdı ve zamana ihtiyaç vardı. İlk başlarda orta halli gittik. Takım hücum olarak biraz zayıftı gol atamadım. Hep defansif oyuncular oynuyordu. Son 4-5 haftada hocamız beni oynatmadı. Ardından Rizespor istedi beni. Kulüpler anlaştı ve Rize’ye geldim. Bursa’da benim açımdan çok büyük bir problem yoktu. Ama Fenerbahçe’den ayrılmışsın, yeni bir takıma gelmişsin ve o takıma sonradan girmişsin. İnişli çıkışlı grafikler olacak tabii. 3 hafta oynarsın, 5 hafta oynayamazsın.
"DAHA AZ YAĞMUR YAĞSA"
-Sonrasında da Rizespor’a geldin. Beklediğin gibi bir ortamla mı karşılaştın yoksa futbolcu için çokta önemli değil mi?
Tabii ki artık o kadar çok takım değiştirdik ki, artık alışıyorsun ama bence Rizespor güzel bir camia, Rize güzel bir şehir. Biraz daha az yağmur yağsa çok güzel olacak. (Gülüyoruz)
-Ama senin memleketin.
Benim için hiç problem yok. Ben çok sevdim. Zaten Rize’yi her zaman sevdim. Çocukluğumuzdan beri hep geliriz, gideriz. Ne kadar İstanbul doğumlu olsak ta şimdi futbıolumuzun sonlarına yaklaştık onun için burada oynamak çok güzel.
-Sonlarına derken kaç sene daha ...
Tahminen 4-5 sene daha oynayacağımı düşünüyorum. Bir aksilik olmazsa futbol hayatımın sonuna kadar burada kalmak istiyorum.
"FENER'E GOL ATTIĞIMA BURKULMADIM, ÇOK SEVİNDİM"
-Belki çok kişi sormuştur bu soruyu ama bende sormak istiyorum. Fenerbahçe’ye çok büyük umutlarla gitmiştin ama olmadı. Bursa’dan sonra Rize’ye geldin ve Rizespor formasıyla Fenerbahçe’ye gol attın. Tam bir profesyonel olarak mı yaşadın o golü, yoksa duygusal anlamda da bir şeyler yaşadın mı?
Açıkçası duygusal anlamda hiçbir şey yaşamadım yani. Hani geriye dönüp bakmadım. Çünkü Fenerbahçe’de bir şeyleri paylaşabilseydim, oynasaydım, daha uzun seneler kalsaydım, yani geriye dönüp baktığımda Fenerbahçe bende fazla buğulu duruyor. Çok net durmuyor. Mesela bir Konyaspor çok net duruyor benim arkamda. Öyle üzüldüm, burkuldum falan olmadı. Gol attığıma çokta sevindim aslında.
-Eski takımın Bursaspor’a karşı da bir penaltı kaçırdın.
İşte Fenerbahçe’ye karşı çok sevindik, orada da çok üzüldüm. Futbol böyle işte, sevincin bir hafta sürmüyor. En fazla bir hafta işte.
-Bazen bir kaç dakika sürmüyor.
Tabii. Penaltı oluyor seviniyorsun, 10-15 saniye sonra kaçırıyorsun ve üzülüyorsun.
-Şimdi Çaykur Rizespor’da mutlu musun?
Çok mutluyum. Beklentilerimden daha üst seviyede buldum Rize’yi.
-Anlaşman ne kadar?
Anlaşmam 2.5 sene.
-Az sayılmaz.
Futbolu burada bırakacağıma inanıyorum. Hep böyle diyoruz ama bu işler belli olmaz. Ne yarın ne de önümüzdeki sene ne olacağı belli değil. Ama ben hedef olarak futbolu Rize’de bırakmak istiyorum.
"HEDEFİM HER MAÇ EN AZ 1 GOL"
-Rıza hocanın kafasında bu seneyi olabildiğince iyi bitirip önümüzdeki sezon Avrupa Kupalarına gidebilecek bir başarı yakalamak var. Önümüzdeki sezon böyle bir hedefe koşmayı amaçlayan Çaykur Rizespor’da sana bir hayli görev düşüyor.
Her zaman öyle aslında. Forvet oyuncusu olarak, hedef küme düşme bile olsa her zaman en önemli görev onların oluyor. Hele üst sıralara oynamak istiyorsan forvet oyuncusunun mutlaka gol atması lazım. Çok iyi forvet oyuncuların olması lazım. Türkiye’de en önemlisi bu. Defansta çok önemli ama sonuç olarak bitirici nokta forvet. Bu hedeflerin olması beni de mutlu ediyor. Bu çarkın içinde en iyi şekilde olacağıma inanıyorum.
-Şimdi futbolcuların pek hoşlanmadığı bir soru. Nereden bileyim kaç gol atacağımı, ben de atmak istiyorum ama dersin (Gülüyoruz) Gol kralı bir isimsin, ne kadar gol atmayı hedefliyorsun?
Ben öyle 15 gol, 20 gol gibi hiçbir zaman rakam söylemedim ama benim hedefim her maç gol atmak. Gol atacağıma inanıyorum. Her maçta pozisyon geliyor ve atmamak içinde bir sebep yok. Hatta hedefim her maç 1 değil daha fazla atmak. Her maç en az bir gol, hedefim o.
-Forvet golü koklar, hisseder. Konya’da da hissediyordun. Burada da hissediyormusun?
Burada o his inşallah yavaş yavaş oluşacak. Beraber oynamak çok önemli. Mesela Altan, sakatlığı var ve bir türlü beraber oynayamadık. Onunla Konya’da beraberliğimiz var, ben onun ne yapacağını biliyorum, o benim ne yapacağımı biliyor. Yani beraber oynadıkça kafandaki şekil daha çok belli oluyor. Tam net olmasada yavaş yavaş buradaki oyuncuların ne yapacağını kestiriyorum. Ona göre kaç gol atacağımı, o maçta gol atıp atamayacağımı veya maçın gidişine göre ne yapmam gerektiğini çözmeye çalışıyorum ama daha tam net değil kafamdaki şekil.
"FUTBOL TEK KİŞİLİK GÖSTERİ OYUNU DEĞİL"
-Forvet gider gol atar, defans bir hata yapar maç berabere olur. Bir hata daha yaparsa takım yenik duruma düşer. “Ya ben gol atana kadar canım çıktı, siz ne yapıyorsunuz” der misin?
Futbolda çok nadirdir, o kesinlikle kişilik bozukluğudur. Bu bir takım oyunu. Öyle bir tavırda olan çok yanlış davranır. “Ben gol atıyorum, siz yiyorsunuz, ben daha ne yapayım” diye birşey yok. Futbol tek kişilik gösteri oyunu değil. Mesela bir stoper hata yapmışsa ben de en az onun kadar üzülüyorum. Rizespor 0 oluyor, öbür takımın hanesine 1 yazılıyor çünkü. Öyle forvet oyuncusu defansa, defans oyuncusu forvete sallayacaksa o zaman yer değiştirsinler. O yüzden öyle bir diyalog yok, olursa da zaten takım olmaz. Öyle başarı elde edilmez.
-Pozitif bir insan mısın?
Öyle olmaya çalışıyorum.
-Saha dışında?
Pozitifimdir.
-Saha içinde?
Sahada agresifim.
-Topa mı yoksa rakibede mi agresifsin?
Benim bir maçya yaptığım faul sayısı çok nadirdir. Anca vücut vücuda topa çıkarken olabilir ama mesela bir adam geçmişse arkadan atlamak olmaz.
-Türkiye’de defans oyuncuları sana karşı çok agresifler mi?
Bir kaç tane art niyetli oyuncu var. Santrafor benim için önemli değil, ayağı sakatlanmış, başı gözü yarılmış umurumda değil diye düşünen oyuncu çok nadir ama herkes iyi niyetli, herkes top oynamaya çalışıyor. Buna defans oyuncuları da dahil.
"FUTBOLCUSU AKILLANDI, YÖNETİCİSİ AKILLANDI"
-Özellikle bu sene ligin aritmetiği çok ilginç. Yukarıyla aşağısının puan aritmetiği bir kaç haftada yer değiştirebiliyor. Bunu neye bağlıyorsun? Artık küçük-büyük takım ayrımı yok mu diyorsun, yoksa futbol anlayışı mı değişti?
Bütün takımlarda tesisleşme var. Bütün kulüpler bir sisteme oturdu. Hem kendi mali disiplini açısından hem de teknik bakımdan, takım yapısı açısından bir sistem oluştu. Önceki gibi çok dağınık değiller. Önceden ne tesis, ne çalışma ortamı vardı, ne futbolcusu futbolu istiyordu, pavyonlardan çıkmıyordu. Futbolcusu akıllandı, yöneticisi akıllandı. Tesis oluşumu çok önemli bu konuda ve artık Avrupa’nın ne yaptığı ortada. Hepsi toplandığı zaman mesafe daraldı. Önceden yabancı antrenörler büyüklere gelirdi. Avrupa’da hem idman programı açısından hem zihinsel açıdan onların futbolu daha ilerideydi. İşte yavaş yavaş teknolojiyi de kullanarak herkes o bilgileri öğrendi. Bunu da futbolcusuna uyguladı. Sistemler de oturunca çok büyük bir mesafe kalmadı bence. Artık bu sene bakıyorsun 2. yarı bütün büyük takımlar deplasmanlarda kazanamıyorlar.
-Ve küçük olarak adlandırılan takımlara karşı kazanamıyorlar.
Bu çok önemli. Herkes bu sene büyük takımların performansı çok düşük diyor. Halbuki düşük değil, alt taraf yukarı doğru geldi. Sistemler oturdu. Artık kolay değil, önceden deplasmanlarda 5-0, 6-0, 7-0 yeniyorlardı. Ama şimdi bakıyorsun gol atamıyorlar.
-Mesela Fenerbahçe lig sonuncusu Sakaryaspor’u 1 golle yenebildi.
Bir golle yendi, o da nasıl yendiği belli.
-Heyecan, rekabet üst noktaya çıkıyor. O zaman futbolcu için illa çok büyük takımda oynamak gibi bir özlem olması gerekmediği zaman geliyor. Yani futbolcu eğer iyi bir takımda oynuyorsa orada da çok mutlu olabilir.
Normali öyle. Ama Türkiye’de bu bence normal değil.
"BÜYÜK OLARAK GÖRÜRSEM BEN KÜÇÜLMÜŞ OLURUM"
-Sen yıldız futbolcusun. Literatürlere geçmiş bir isimsin. Ama sakatlıklar, şanssızlıklar yaşamışsın. Şimdi kaybolmuş yıldız diyeceğim ama demek istediğim o değil. Tam anlamıyla gerektiği yerlere gelememiş bir isim mi Zafer Biryol?
Bence gelebildiğim noktaya geldim. İlla 3 büyüklerde oynayıp başarılı olmak değil. Hedeflerim arasında hiçbir zaman 3 büyüklerde oynamak yoktu zaten. Bunlara büyük de demek istemiyorum, büyük dediğin zaman olmuyor ama anlatmak için öyle. İstanbul takımı diyeceğim o da biraz ters kaçar. Halbuki kafamda büyük değiller yani. Zaten ben onları büyük olarak adlandırırsam, karşılarında ayaklarım titrer. Ben onları normal, iyi bir takım, üst düzey futbolculardan kurulu bir takım olarak görüyorum. Büyük olarak görürsem o zaman zaten ben küçülmüş oluyorum.
-"Kendimi de küçültmem" diyorsun.
Niye küçülteyim, ikimiz de sahada oynuyoruz. İşte Fener’i yendik. Sonuçta çok büyük bir fark olduğuna inanmıyorum. Benim hedeflerim arasında İstanbul’a gitmek yoktu, milli takımda oynamak vardı. Her zaman gol kralı olmak istiyordum. Milli takımda da oynadım. Gönül sürekli oynamak ister ama genelde o 3 takıma bakıyorlar. Genelde göz önünde oldukları için onlara bakılıyor. Hem insanlar onları seviyor, hem de televizyonlarda hep onlar gösteriliyor. Hep onlar gösterildiği zaman herkes onları merak ediyor. Hep onlara bakıyorlar, onlara bakan da onları seviyor. Bize kimse bakmıyor, bizi seven olmuyor.
"ZAFER YAKTUN BİZİ"
-Baksalar?
Baksalar tabii sevecekler bence. Gazetelerde 4 sayfa bir takımın maçına ayrılıyor, bizimkisine çok az. Bu kadar fark olur mu? Şimdi adam beni nasıl tutacak. Mesela biz Fenerbahçe’yi yendikten sonra adam “Zafer, yaktun bizi” dedi Rize şivesiyle. “Nasıl yaktum sizi, sen nerelisun” dedim, “Rizeliyim” dedi. “Hangi takımı tutuyorsun” dedim, “Fenerbahçe’yi” dedi. Tamam Fenerbahçe’yi tuttun, bari onu söyleme bana. “Yaktun bizi” nasıl dersin.
-Bunu diyen arkadaşın mı?
Yok, sokaktan geçen biri. Düşün o adam televizyonda hep Fenerbahçe’yi görüyor, Rizespor’u görmüyor ki. Rizespor’u 5 saniye görüyor, Fenerbahçe’yi 5 saat görüyor.
"ONLARI YUKARI DOĞRU İTECEĞİZ"
-Şöyle birşey de var. Fenerbahçe’yi yendiğiniz zaman bile herşey Fener’in üstünden gidiyor. Yorumlar yine Fener’in üzerinden yapılıyor. Yani Rize’nin nasıl oynadığı, senin attığın gol, taktik anlayışı irdelenmiyor. Bunların irdelenmemesi bir anlamda Türk futbolunun ilerlemesini engelliyor mu engellemiyor mu?
Engelliyor tabii. Kesinlikle. Hep onlar seviliyor, onların taraftarları çoğalıyor, maddi açıdan onlar daha çok yukarı gidiyorlar. İşte Türk futbolu Avrupa’da sadece 3 takıma endeksli oluyor. Ama işte şu var, biz ne kadar alttan yukarı çıkarsak, bizde onları yukarı doğru iteceğiz. Biz bunu anlayamıyoruz bir türlü.
"BU ADAM NEYMİŞ BİR BAKALIM DİYECEKLER"
-Şimdi biz ulusal basınız, İstanbul basınıyız. Fenerbahçe’de top oynadığın dönemde İstanbul basını her zaman seninle görüşmek, röportaj yapmak ister. Ama Fener, Galatasaray, Beşiktaş ve Trabzonspor’un haricindeki takımlara gittiğiniz zaman pek hatırlanmıyorsunuz değil mi? 4 büyüklerle oynadığınız ve özellikle galip geldiğiniz maçlarda hatırlanıyorsunuz.
Evet. Her zaman hocalar bu maçlarda motive olmanıza gerek yok zaten derler. Otomatik olarak zaten motive oluyorsun, çünkü onları düşünüyorsun, işte yendikten sonra şöyle olacak, bir hafta boyunca herkes peşimizde koşacak, şöyle röportajlar böyle röportajlar olacak. İşte hep öyle oluyor. Orada çok farklı burada çok farklı.
-Şimdi biz geldik Rize’ye sizlerle röportajlar yapıyoruz ama bir gerçek var, Fenerbahçe, Galatasaray, Beşiktaş, Trabzonspor röportajları, haberleri daha çok okunuyor. Gerçi bizim öyle bir sıkıntımız yok ama bu da bir gerçek.
Devamlı böyle olması lazım. Bir okumayacaklar, iki okumayacaklar, ne kadar çok görünürse o zaman okuyacaklar. Sistematik olması lazım. Devamlı gördükleri zaman okuyacaklar, “ya bu adam neymiş ne değilmiş bir bakalım” diyecekler. Ne kadar çok çıkarsak bizi daha çok sevecekler. Gözden ırak olan gönülden de ırak olur yani.
-Biz sevilmeyecek insanlar değiliz diyor musun?
Diyorum yani. (Gülüyoruz)
-Bunu senin ağzından yazarım bak.
Tamam da nasıl yazacaksun, yanlış bir şey olmasun. (Gülüyoruz)
-E artık bunu insanlar nasıl anlarlar bilemem ama Karadeniz yöresinin kıvrak zekasıyla düşünüldüğü zaman sorun olmaz. Dileriz Rizespor’da başarılı olursun, Rizespor’u arzu ettiğiniz yerlere getirirsiniz, çok önem verdiğin gol krallığına bir kere daha ulaşırsın.
Çalışıyoruz. O kadar da zor değil. Gözünü kapıyorsun, vuruyorsun bakmışsın gol olmuş. (Gülüyoruz)