Yeni Ribery-Yeni Lincoln!

Yeni Ribery-Yeni Lincoln!
Keita 8.5 milyon euroya, Mehmet Topal 5 milyon, Uğur Uçar 1.3 milyon, Emre Güngör 1 milyon euroya satıldı. Emre Aşık jübile yaptı, Leo Franco’nun bonservisi eline verildi, kiralık oynayan Jo ve Dos Santos’un sözleşme opsiyonları kullanılmadı. Yani 8 futbolcuyla yollar ayrıldı. Satış geliri ise 15 milyon 800 bin euro oldu.

 
Buna karşın Galatasaray Misimoviç’i 6 milyon euroya, Cana’yı 4.5 milyon, Pino’yu 3 milyon, Mehmet Batdal’ı 750 bin euroya aldı. Geçen yıl Musa için ödenen 1 milyon euroyu da buna eklemek lazım. Diğer transferler için, Serdar Özkan, Ali Turan, Çağlar Birinci için bonservis ödemedi. İnsua’nın kiralama bedeli de henüz açıklanmadı. Yani giden 8 futbolcuya karşın 9 futbolcu gelmiş oldu. Harcanan bonservis bedeli ise 15 milyon 250 bin euro.
 
Teraziye koyduğunuzda, gelen ile giden futbolcu, kazanılan ile harcanan para arasında denklik var. Galatasaray yönetimi, üst üste iki sezondur yaşanan başarısızlık üzerine ciddi bir kadro revizyonuna gitti kısacası. Direkt oynayan kadronun yarısı değiştirildi. Ve bu büyük operasyon, maddi kayıp sağlanmadan, ticari bir başarı olarak nitelendirilecek bir şekilde gerçekleştirildi.
 
Ama sorulması gereken asıl soru şu? Böylesine önemli bir kadro değişim operasyonunun her şey bittikten sonra mı olması  gerekiyordu?
 
Galatasaray’ın hedefi son 20 yıldır hep Avrupa Kupaları olmuştur. Şampiyon Kulüpler’de yarı final, Kupa Galipleri’nde çeyrek finalin ardından gelen 2 kupa, Şampiyonlar Ligi’nde oynanan çeyrek final bunun açık delilidir. Ali Sami Yen’in kuruluş harcına kattığı “Amacımız Türk olmayan takımları yenmektir” düsturu nedeniyle aksi de düşünülemez zaten.
 
Mesela Galatasaray camiası, Aziz Yıldırım’ın “Öncelikli hedefimiz Süper Lig şampiyonluğudur” benzeri bir söylemi kabul edemez. Avrupa’dan elenmenin Galatasaray’da daha derin hissedilmesinin sebebi biraz da bu.
 
İkinci kritik soru da şu; “Avrupa kupalarının dışında kaldıktan sonra Misimoviç ve İnsua gibi transferlere ihtiyaç var mıydı?”
 
Evet vardı. Çünkü Spor Toto Süper Ligi’nde değil şampiyonluk, Avrupa vizesi bile aslanın ağzında artık.
 
Ayrıca yeni stadı sezonun ikinci yarısından itibaren doldurmak ve “altın yılların” başlangıcı olacak 2011-12 sezonunun temellerini atmak lazımdı. Ve o temeller atıldı. Yeni Lincoln ve yeni Ribery alındı. Misimoviç çıraklığını Bayern Münih rezerv takımında geçiren, kalfalığını Bochum ve Nürnberg’te tamamlayan, Wolfsburg’ta da ustalığa yükselen bir yıldız. Değil yeni Lincoln olmak, yeni Hagi bile olabilir Galatasaray’da. 2008-09 sezonunda 57 resmi maçta oynadı, 17 gol atıp 36 asist yaptı. 2009-10 sezonunda da 49 resmi maçta oynayıp 14 gol attı, 20 asist yaptı. Baros’u uçurur, üzerine Mehmet Batdal’ı da yeni bir Dzeko yapar gibi.
 
İnsua ise Boca Juniors A Takımı’nda tek maç bile oynamadan Liverpool altyapısına geçen, soldan müthiş bindirmeler yapabilen çok yetenekli bir bek. Geçen sezon 44 resmi maçın 43’üne ilk 11’de başladı ve 40’ında 90 dakika oynadı. Tam bir istikrar abidesi. Yönetim, “Bari bu transferde sakata gelmeyelim” diye düşündü herhalde!
Sonuç olarak Galatasaray kağıt üzerinde başarılı bir hamle yaptı ve “Bu kez oldu galiba” dedirtti...