"Yatanlara, kaçanlara kapak olsun"
Yayınlanma Tarihi 8 Mart 2017 Çar 04:53
Video yükleniyor...
Şansal Büyüka spor gündemini Milliyet'teki köşesinde değerlendirdi.
Beşiktaş’ta haftalardır dikkatimi çekiyor. Takımda çok sayıda kiralık oyuncu var. Sezon sonu kalacaklar mı, gidecekler mi belli değil... Sonuçta görünürde mayıs sonuna kadar Beşiktaş’talar. Ama bakıyorum, sanki kırk yıllık Beşiktaşlı gibiler. Galatasaray maçında gol sonrası sevince baktım, kiralıklar, belki de yıllardır bu kulüpte oynayanlardan daha fazla seviniyorlar. Siyah-beyaza aşık gibiler. İnanılmaz bir adanmışlık duygusu ile oynayıp, o formanın hakkını fazlasıyla vermeye çalışıyorlar.
Hiç kuşkusuz başarı, sadece iyi oynamaktan, iyi koşmaktan, hatta yetenekli ve kaliteli olmaktan geçmiyor. Hepsinden daha önemlisi, farklı kültürlerden gelenlerin, ne kadar kalacağı, ne zaman gideceği belli olmayanların, iyi bir hava yakalamasından, birlikteliği kurmasından, birbirini sevip saymasından ve gerçek anlamda “takım” olmasından geçiyor. Sahada kazanmak için, önce sahaya çıkmadan bu bütünlüğü, bu birlikteliği, bu sevgi ortamını kazanmak gerekiyor. Görünen o ki bu da Beşiktaş’ta fazlasıyla var.
Eren’i yok saymak ihanetle eşdeğer
Galatasaray gol adına sıkıntılar çekerken, Podolski bir türlü isteneni veremezken ve sezon ortası satılmışken, Eren Derdiyok’u yok saymak, neredeyse Galatasaray’a ihanetle eş değer gibi.
Kaçan balık büyük olur derler ya... Antalya maçında Eren Derdiyok’u gördükten sonra “Acaba bunca maç boşuna mı kulübede oturdu?” tartışmaları hemen başladı.
Bu tartışmalar yersiz de değil... Galatasaray gol adına sıkıntılar çekerken, Podolski isteneni veremezken ve sezon ortası satılmışken, Eren’i yok saymak, neredeyse Galatasaray’a ihanetle eşdeğer gibi... Ama görüyoruz ki, Igor Tudor dönemi ile birlikte Eren, Galatasaray’ın ilk on birinin değişmez golcüsü olacak gibi... Zaten doğrusu da bu...
Ancak Eren’e de düşen görevler var. Çabuk sakatlanma alışkanlığından kurtulması, ciddi bir istikrar yakalaması gerekiyor. Galatasaray’a transfer olurken eski hocası Rıza Çalımbay ile konuşmuştuk, “Çok çok iyi futbolcudur, bir de çabuk ve kolay sakatlanmasa” demişti.
Bir de şu var: Herkes gol atıyor ama Eren’in attığı gollerdeki görselliği kolay kolay kimse yakalayamıyor. Bundan niye mahrum kalalım... Hem kendi zevk alsın, hem de futbol seyircisi...
Adalet raydan çıkınca...
Bir maçta hakem kararı, üstelik hemen hemen aynı pozisyonda sana farklı, bana farklı çıkıyorsa, orada öfke ve isyan başlıyor. Düşünün; aynı maç içinde, birbiriyle aynı pozisyonda iki farklı uygulama olunca, sakinliğiyle tanıdığımız Galatasaray kalecisi Muslera bile isyan etti. Bruma’nın ayağı nizami ölçülerin üstünde kalkıyor ve rakibin kafasıyla temas ediyor, sarı kart doğru... Ama ilk yarıda Chico’nun tabanı, Carole’ün kafasıyla buluşuyor ve Carole‘ün yüzü adeta “çarşamba pazarına” dönüyor. Burada sarı kart yok... Bruma’ya çıkan sarı, Chico’ya niye çıkmıyor? Bu kadar çelişki olunca, adalet bu kadar raydan çıkınca insan da çileden çıkıyor. Sakinliğiyle tanıdığımız Muslera bile...
Son nokta: AKKIN
Maçı yöneteniyle, yardımcılarıyla hakemler derinden, “öldürücü” hatalar yapıyorlar. Bu kadar yanlışın içinde doğruları da görmek ve hakkını teslim etmek gerekiyor. Antalya-Galatasaray maçında hakem Ali Palabıyık yanlış ve çelişkili kararlar vermiş olsa bile iki yardımcısı Baki Tuncay Akkın ile Serkan Olguncan, tek bir bayrakta yanlış yapmadılar. Özellikle yardımcılar, son haftalarda, hatta son maçlarda, hakemi yanıltıp ciddi yanlışlar sürüklerken, Antalya-Galatasaray maçının iki yardımcı hakemi adeta kusursuzdu. Yıllardır söylüyorum, yardımcı hakemlikte benim için son nokta Baki Tuncay Akkın’dır.
Kim kazanırsa kazansın, alın teri kaybolmasın
Kimse hakemle kazanmasın, kimse haksız kazanmasın. Kimsenin alınteri kaybolmasın. Bunu yıllardır çok inanarak, çok savunarak söylüyoruz.
Son Fenerbahçe-Osmanlı maçında da keşke Fenerbahçe, elle düzeltilen, ya da kontrol edilen bir topun ardından gelen golle kazanmasaydı... Vicdanları yaralayan bir gol ve sonuç oldu. Bu gole elbette eleştiri olacak. Elbette tepki olacak. Hepsi kabul... Ancak dikkatimi çeken bir şey var. Fenerbahçe’nin hakemle kaybettiği maçlar da var, bu kadar tepki olmadı. Son Osmanlı maçını hakem kararıyla kazandı, ortalık yıkılıyor.
Her takım için geçerli bu; eğer ortada kazanırken de kaybederken de “haksız” bir durum varsa, aynı tepkiyi vermeliyiz. Adalet adına, dürüstlük adına, eşitlik adına, en önemlisi en kutsal değer olan alın teri adına...
Linç kültürü
Mehmet Topal için “linç kültürü” devrede...
Şunu düşündüm: Mehmet Topal’ın elle düzelttiği ya da eline çarpıp önüne düşen ve gol olan pozisyonunda hakeme gidip “ben kolla düzeltip attım” dese ve bu golü iptal ettirse ne olurdu? Medyada “helal olsun sana, adamsın” manşeti öne çıkardı. Futbolun olgun seyircileri takdirle karşılardı. Sosyal medyada ise özellikle fanatikler “Fenerbahçe hakem kararlarıyla bu kadar maç kaybetti, o zaman sesin çıkmadı. Şimdi bir maç kazanıyordu, doğruluk dürüstlük sana mı kaldı” diye yoğun bir hücuma uğrardı.
Sonuç değişmiyor: Linç kültürü her şartta devrede...
Saygı, takdir ve hayranlık
Fenerbahçeli Lens’in yaptığını her “babayiğit” yapamaz. Babası ölüyor, sabah uçağıyla ülkesine gidiyor, akşamında dönüyor. Ertesi günü Osmanlıspor maçına çıkıyor. Saygı, taktir ve hayranlık... Söyleyecek başka söz bulamıyorum.
Visca kapak olsun
Cumartesi akşamı Maraton programında Başakşehir’in hocası Abdullah Avcı ile futbolcusu Edin Visca canlı yayın konuğuydu. İtiraf etmeliyim ki, o akşam öğrendim ve hayretler içinde kaldım. Edin Visca önceki yıl ligde 34 maçın 34’ünde oynuyor. Sakatlık yok, ceza yok... “Nezle oldum, üşüttüm” yok. Geçen yıl gene 34 maçın 34’ünde oynuyor. “Midemi bozdum, ishal oldum” yok.
Bu sezon 23. hafta bitti. Edin Visca 23 maçın 23’ünde de oynadı. Kart yok, hastalık yok, mazeret yok. Edin Visca, gözlerden kaçan ama gerçekten göz kamaştıran istikrarıyla, “yatanlara, kaçanlara, ishale yakalananlara, grip oldum” diye mazeret uyduranlara kapak olsun.
Umarım Cavcav farkındadır
Gençlerbirliği gündemimde... Duyuyorum, ben yazıp söyledikçe, “istifa eden ikinci başkan Niyazi Akdaş’ın komşusu, onun için yazıp söylüyor” diyorlar. Doğru, Niyazi Başkan yazlık komşumdur. Müthiş kalite bir adamdır ve Gençlerbirliği başkanlığına da gerçek anlamda çok yakışır. Ancak kendileri de biliyorlar ki konu Niyazi Akdaş değil...
Gençlerbirliği’nde arkadan dolanmalar yoksa, bu kadar başarılı olan teknik direktör Ümit Özat maç önlerinde, maç sonlarında sürekli niye göndermeler yapıyor, kimleri işaret ediyor, “Bizi bize bıraksınlar, dışarıdan suyu bulandınmasınlar, gerisine karışmasınlar” diye niye söylüyor?
Nurlar içinde yatsın, rahmetli İlhan Abi, sağlam bir yapı ve kulübün kasasında bir servet bırakıp gitti. Anlayacağınız menajerler için, çıkarları adına yönetici gibi görünenler için şu anda Gençlerbirliği’nden daha bereketli, daha elverişli bir kulüp yok. Umarım yeni Başkan Murat Cavcav, bu tezgahların farkındadır ve Gençlerbirliği ile Gençlerbirliği’nin parasına babası kadar sahip çıkar.
Gaziantep nakavt
Bu sezon ligde hakemler verdikleri ya da vermedikleri kararlarla maç sonuçlarını çok etkilediler. Hakem kararları ile sonuçlanan maçları say say bitmez. Ama son hafta oynanan Bursaspor-Gaziantepspor maçındaki “öldürücü darbeleri” bugüne kadar hiç görmedim.
Canının derdine düşen Gaziantepspor önde oynarken, yediği beraberlik golü tam 1 metre 15 cm. “ofsayt”... Yardımcıdan ses yok. Gol geçerli... Son dakika hakem Barış Şimşek sağ eliyle korneri gösterdi, bu defa diğer yardımcı “penaltı” uyarısı yapınca sol eliyle penaltı noktasını işaret etti. Penaltı ile ilgisi yok.
Sonuç, bir yumruk birinci yardımcıdan, ikinci yumruk ikinci yardımcıdan, Gaziantepspor “nakavt”... Hakem yumruklarıyla iki seksen yere serilen Gaziantepspor’u serildiği yerden kim kaldıracak? Hani vay gidene misali...
Dost acı söyler
Ligde bitime 11 hafta kaldı ve tehlike bölgesindeki üç takım Adana, Gaziantep ve Rizespor’un ligde kalma umudu zorun ötesinde... Bir maç kazan, bir maç kaybet, içerde üç puanı al, deplasmanda beraberliği kurtar anlayışı bu 3 takımı bu saatten sonra ligde tutmaz.
Adana, Gaziantepspor ve Rizespor’un ligde kalabilmeleri adına en azından içerde-dışarda kesintisiz 4 maçlık bir galibiyet serisini yapmak zorundalar. İşte Kayseri... Kesin düştü gözüyle bakılırken, son 5 maçta 4 galibiyet, 1 beraberlik ile adeta “hayata yeniden dönüş” yaptı.
İş ehline teslim
Gençlik ve Spor Bakanlığı, Futbol Federasyonu ve kulüplerle işbirliği yaparak ve yönetmeliği uygun hale sokarak, sertifikalı çim uzmanı çalıştırmayı zorunlu hale getirecek.
Bizim Süper Lig, bizim futbol seyircisi, bizim futbol dünyamız yıllardır “berbat” zeminlerden çok çekti. Ancak görüyoruz ki son dönemlerde çim zeminlerde ciddi anlamda bir düzelme var.
Geride kalan hafta Ankara’daydım. Sağolsun Sayın Bakan Akif Çağatay Kılıç uzunca bir dertleşme fırsatı da yarattı. O dertleşmede Spor Genel Müdür Yardımcısı Dursun Türk, çim zeminler konusunda önemli bir bilgiler paylaştı. Birincisi, zeminler öyle rastgele yapılmıyor. Toprak sıcaklığının sağlam ve iyi bir çim zemin için yaz-kış 12-13 derecede kalması gerektiğinden buna göre inanılmaz bir altyapı çalışması var. Bunun için zemin altına önce yazın serin tutan klima sistemi, kışın ısıtan bir düzen kuruluyor.
Ancak şu var: Stadımızı çabuk bitirin diye devletin kapısına dayananlar, stat açıldıktan sonra işletmesini, hatta zemine bakma sorumluluğunu almak istemiyorlar. Açıkçası masraftan kaçıyorlar, bilgisiz insanları, ucuz olsun diye bu işin başına getiriyorlar.
Ege Üniversitesi Bayındır Meslek Yüksek Okulu yaklaşık 4-5 yıldır çim uzmanı yetiştiriyor ve senede 70-80 mezun veriyor. Bakanlık, Futbol Federasyonu ile, kulüplerle işbirliği yaparak ve yönetmeliği uygun hale sokarak, sertifikalı çim uzmanı çalıştırmayı zorunlu hale getirecek. Yani artık ucuz olsun diye yoldan geçeni çevirip çime baktırma devri tarihe karışıyor gibi...
Bu konuda ve daha pek çok konuda hem Sayın Bakan’ı, hem bakanlığı çok kararlı gördüm.
Haftanın öne çıkanları
Haftanın takımı: Atiker Konyaspor, Galatasaray
Haftanın teknik direktörü: Aykut Kocaman (Atiker Konyaspor), Ümit Özat (Gençlerbirliği), Kemal Özdeş (Kasımpaşa)
Haftanın futbolcusu: Eren Derdiyok (Galatasaray), Zydrunas Karcemarskas (Osmanlıspor), Jeremain Lens (Fenerbahçe), Olcay Şahan (Trabzonspor), Vagner Love, Junior Fernandes (Aytemiz Alanyaspor), Edin Visca (Medipol Başakşehir), Selçuk Şahin (Gençlerbirliği)
Haftanın hakemi: Yaşar Kemal Uğurlu (Beşiktaş-Çaykur Rizespor)
Beşiktaş’ta haftalardır dikkatimi çekiyor. Takımda çok sayıda kiralık oyuncu var. Sezon sonu kalacaklar mı, gidecekler mi belli değil... Sonuçta görünürde mayıs sonuna kadar Beşiktaş’talar. Ama bakıyorum, sanki kırk yıllık Beşiktaşlı gibiler. Galatasaray maçında gol sonrası sevince baktım, kiralıklar, belki de yıllardır bu kulüpte oynayanlardan daha fazla seviniyorlar. Siyah-beyaza aşık gibiler. İnanılmaz bir adanmışlık duygusu ile oynayıp, o formanın hakkını fazlasıyla vermeye çalışıyorlar.
Hiç kuşkusuz başarı, sadece iyi oynamaktan, iyi koşmaktan, hatta yetenekli ve kaliteli olmaktan geçmiyor. Hepsinden daha önemlisi, farklı kültürlerden gelenlerin, ne kadar kalacağı, ne zaman gideceği belli olmayanların, iyi bir hava yakalamasından, birlikteliği kurmasından, birbirini sevip saymasından ve gerçek anlamda “takım” olmasından geçiyor. Sahada kazanmak için, önce sahaya çıkmadan bu bütünlüğü, bu birlikteliği, bu sevgi ortamını kazanmak gerekiyor. Görünen o ki bu da Beşiktaş’ta fazlasıyla var.
Eren’i yok saymak ihanetle eşdeğer
Galatasaray gol adına sıkıntılar çekerken, Podolski bir türlü isteneni veremezken ve sezon ortası satılmışken, Eren Derdiyok’u yok saymak, neredeyse Galatasaray’a ihanetle eş değer gibi.
Kaçan balık büyük olur derler ya... Antalya maçında Eren Derdiyok’u gördükten sonra “Acaba bunca maç boşuna mı kulübede oturdu?” tartışmaları hemen başladı.
Bu tartışmalar yersiz de değil... Galatasaray gol adına sıkıntılar çekerken, Podolski isteneni veremezken ve sezon ortası satılmışken, Eren’i yok saymak, neredeyse Galatasaray’a ihanetle eşdeğer gibi... Ama görüyoruz ki, Igor Tudor dönemi ile birlikte Eren, Galatasaray’ın ilk on birinin değişmez golcüsü olacak gibi... Zaten doğrusu da bu...
Ancak Eren’e de düşen görevler var. Çabuk sakatlanma alışkanlığından kurtulması, ciddi bir istikrar yakalaması gerekiyor. Galatasaray’a transfer olurken eski hocası Rıza Çalımbay ile konuşmuştuk, “Çok çok iyi futbolcudur, bir de çabuk ve kolay sakatlanmasa” demişti.
Bir de şu var: Herkes gol atıyor ama Eren’in attığı gollerdeki görselliği kolay kolay kimse yakalayamıyor. Bundan niye mahrum kalalım... Hem kendi zevk alsın, hem de futbol seyircisi...
Adalet raydan çıkınca...
Bir maçta hakem kararı, üstelik hemen hemen aynı pozisyonda sana farklı, bana farklı çıkıyorsa, orada öfke ve isyan başlıyor. Düşünün; aynı maç içinde, birbiriyle aynı pozisyonda iki farklı uygulama olunca, sakinliğiyle tanıdığımız Galatasaray kalecisi Muslera bile isyan etti. Bruma’nın ayağı nizami ölçülerin üstünde kalkıyor ve rakibin kafasıyla temas ediyor, sarı kart doğru... Ama ilk yarıda Chico’nun tabanı, Carole’ün kafasıyla buluşuyor ve Carole‘ün yüzü adeta “çarşamba pazarına” dönüyor. Burada sarı kart yok... Bruma’ya çıkan sarı, Chico’ya niye çıkmıyor? Bu kadar çelişki olunca, adalet bu kadar raydan çıkınca insan da çileden çıkıyor. Sakinliğiyle tanıdığımız Muslera bile...
Son nokta: AKKIN
Maçı yöneteniyle, yardımcılarıyla hakemler derinden, “öldürücü” hatalar yapıyorlar. Bu kadar yanlışın içinde doğruları da görmek ve hakkını teslim etmek gerekiyor. Antalya-Galatasaray maçında hakem Ali Palabıyık yanlış ve çelişkili kararlar vermiş olsa bile iki yardımcısı Baki Tuncay Akkın ile Serkan Olguncan, tek bir bayrakta yanlış yapmadılar. Özellikle yardımcılar, son haftalarda, hatta son maçlarda, hakemi yanıltıp ciddi yanlışlar sürüklerken, Antalya-Galatasaray maçının iki yardımcı hakemi adeta kusursuzdu. Yıllardır söylüyorum, yardımcı hakemlikte benim için son nokta Baki Tuncay Akkın’dır.
Kim kazanırsa kazansın, alın teri kaybolmasın
Kimse hakemle kazanmasın, kimse haksız kazanmasın. Kimsenin alınteri kaybolmasın. Bunu yıllardır çok inanarak, çok savunarak söylüyoruz.
Son Fenerbahçe-Osmanlı maçında da keşke Fenerbahçe, elle düzeltilen, ya da kontrol edilen bir topun ardından gelen golle kazanmasaydı... Vicdanları yaralayan bir gol ve sonuç oldu. Bu gole elbette eleştiri olacak. Elbette tepki olacak. Hepsi kabul... Ancak dikkatimi çeken bir şey var. Fenerbahçe’nin hakemle kaybettiği maçlar da var, bu kadar tepki olmadı. Son Osmanlı maçını hakem kararıyla kazandı, ortalık yıkılıyor.
Her takım için geçerli bu; eğer ortada kazanırken de kaybederken de “haksız” bir durum varsa, aynı tepkiyi vermeliyiz. Adalet adına, dürüstlük adına, eşitlik adına, en önemlisi en kutsal değer olan alın teri adına...
Linç kültürü
Mehmet Topal için “linç kültürü” devrede...
Şunu düşündüm: Mehmet Topal’ın elle düzelttiği ya da eline çarpıp önüne düşen ve gol olan pozisyonunda hakeme gidip “ben kolla düzeltip attım” dese ve bu golü iptal ettirse ne olurdu? Medyada “helal olsun sana, adamsın” manşeti öne çıkardı. Futbolun olgun seyircileri takdirle karşılardı. Sosyal medyada ise özellikle fanatikler “Fenerbahçe hakem kararlarıyla bu kadar maç kaybetti, o zaman sesin çıkmadı. Şimdi bir maç kazanıyordu, doğruluk dürüstlük sana mı kaldı” diye yoğun bir hücuma uğrardı.
Sonuç değişmiyor: Linç kültürü her şartta devrede...
Saygı, takdir ve hayranlık
Fenerbahçeli Lens’in yaptığını her “babayiğit” yapamaz. Babası ölüyor, sabah uçağıyla ülkesine gidiyor, akşamında dönüyor. Ertesi günü Osmanlıspor maçına çıkıyor. Saygı, taktir ve hayranlık... Söyleyecek başka söz bulamıyorum.
Visca kapak olsun
Cumartesi akşamı Maraton programında Başakşehir’in hocası Abdullah Avcı ile futbolcusu Edin Visca canlı yayın konuğuydu. İtiraf etmeliyim ki, o akşam öğrendim ve hayretler içinde kaldım. Edin Visca önceki yıl ligde 34 maçın 34’ünde oynuyor. Sakatlık yok, ceza yok... “Nezle oldum, üşüttüm” yok. Geçen yıl gene 34 maçın 34’ünde oynuyor. “Midemi bozdum, ishal oldum” yok.
Bu sezon 23. hafta bitti. Edin Visca 23 maçın 23’ünde de oynadı. Kart yok, hastalık yok, mazeret yok. Edin Visca, gözlerden kaçan ama gerçekten göz kamaştıran istikrarıyla, “yatanlara, kaçanlara, ishale yakalananlara, grip oldum” diye mazeret uyduranlara kapak olsun.
Umarım Cavcav farkındadır
Gençlerbirliği gündemimde... Duyuyorum, ben yazıp söyledikçe, “istifa eden ikinci başkan Niyazi Akdaş’ın komşusu, onun için yazıp söylüyor” diyorlar. Doğru, Niyazi Başkan yazlık komşumdur. Müthiş kalite bir adamdır ve Gençlerbirliği başkanlığına da gerçek anlamda çok yakışır. Ancak kendileri de biliyorlar ki konu Niyazi Akdaş değil...
Gençlerbirliği’nde arkadan dolanmalar yoksa, bu kadar başarılı olan teknik direktör Ümit Özat maç önlerinde, maç sonlarında sürekli niye göndermeler yapıyor, kimleri işaret ediyor, “Bizi bize bıraksınlar, dışarıdan suyu bulandınmasınlar, gerisine karışmasınlar” diye niye söylüyor?
Nurlar içinde yatsın, rahmetli İlhan Abi, sağlam bir yapı ve kulübün kasasında bir servet bırakıp gitti. Anlayacağınız menajerler için, çıkarları adına yönetici gibi görünenler için şu anda Gençlerbirliği’nden daha bereketli, daha elverişli bir kulüp yok. Umarım yeni Başkan Murat Cavcav, bu tezgahların farkındadır ve Gençlerbirliği ile Gençlerbirliği’nin parasına babası kadar sahip çıkar.
Gaziantep nakavt
Bu sezon ligde hakemler verdikleri ya da vermedikleri kararlarla maç sonuçlarını çok etkilediler. Hakem kararları ile sonuçlanan maçları say say bitmez. Ama son hafta oynanan Bursaspor-Gaziantepspor maçındaki “öldürücü darbeleri” bugüne kadar hiç görmedim.
Canının derdine düşen Gaziantepspor önde oynarken, yediği beraberlik golü tam 1 metre 15 cm. “ofsayt”... Yardımcıdan ses yok. Gol geçerli... Son dakika hakem Barış Şimşek sağ eliyle korneri gösterdi, bu defa diğer yardımcı “penaltı” uyarısı yapınca sol eliyle penaltı noktasını işaret etti. Penaltı ile ilgisi yok.
Sonuç, bir yumruk birinci yardımcıdan, ikinci yumruk ikinci yardımcıdan, Gaziantepspor “nakavt”... Hakem yumruklarıyla iki seksen yere serilen Gaziantepspor’u serildiği yerden kim kaldıracak? Hani vay gidene misali...
Dost acı söyler
Ligde bitime 11 hafta kaldı ve tehlike bölgesindeki üç takım Adana, Gaziantep ve Rizespor’un ligde kalma umudu zorun ötesinde... Bir maç kazan, bir maç kaybet, içerde üç puanı al, deplasmanda beraberliği kurtar anlayışı bu 3 takımı bu saatten sonra ligde tutmaz.
Adana, Gaziantepspor ve Rizespor’un ligde kalabilmeleri adına en azından içerde-dışarda kesintisiz 4 maçlık bir galibiyet serisini yapmak zorundalar. İşte Kayseri... Kesin düştü gözüyle bakılırken, son 5 maçta 4 galibiyet, 1 beraberlik ile adeta “hayata yeniden dönüş” yaptı.
İş ehline teslim
Gençlik ve Spor Bakanlığı, Futbol Federasyonu ve kulüplerle işbirliği yaparak ve yönetmeliği uygun hale sokarak, sertifikalı çim uzmanı çalıştırmayı zorunlu hale getirecek.
Bizim Süper Lig, bizim futbol seyircisi, bizim futbol dünyamız yıllardır “berbat” zeminlerden çok çekti. Ancak görüyoruz ki son dönemlerde çim zeminlerde ciddi anlamda bir düzelme var.
Geride kalan hafta Ankara’daydım. Sağolsun Sayın Bakan Akif Çağatay Kılıç uzunca bir dertleşme fırsatı da yarattı. O dertleşmede Spor Genel Müdür Yardımcısı Dursun Türk, çim zeminler konusunda önemli bir bilgiler paylaştı. Birincisi, zeminler öyle rastgele yapılmıyor. Toprak sıcaklığının sağlam ve iyi bir çim zemin için yaz-kış 12-13 derecede kalması gerektiğinden buna göre inanılmaz bir altyapı çalışması var. Bunun için zemin altına önce yazın serin tutan klima sistemi, kışın ısıtan bir düzen kuruluyor.
Ancak şu var: Stadımızı çabuk bitirin diye devletin kapısına dayananlar, stat açıldıktan sonra işletmesini, hatta zemine bakma sorumluluğunu almak istemiyorlar. Açıkçası masraftan kaçıyorlar, bilgisiz insanları, ucuz olsun diye bu işin başına getiriyorlar.
Ege Üniversitesi Bayındır Meslek Yüksek Okulu yaklaşık 4-5 yıldır çim uzmanı yetiştiriyor ve senede 70-80 mezun veriyor. Bakanlık, Futbol Federasyonu ile, kulüplerle işbirliği yaparak ve yönetmeliği uygun hale sokarak, sertifikalı çim uzmanı çalıştırmayı zorunlu hale getirecek. Yani artık ucuz olsun diye yoldan geçeni çevirip çime baktırma devri tarihe karışıyor gibi...
Bu konuda ve daha pek çok konuda hem Sayın Bakan’ı, hem bakanlığı çok kararlı gördüm.
Haftanın öne çıkanları
Haftanın takımı: Atiker Konyaspor, Galatasaray
Haftanın teknik direktörü: Aykut Kocaman (Atiker Konyaspor), Ümit Özat (Gençlerbirliği), Kemal Özdeş (Kasımpaşa)
Haftanın futbolcusu: Eren Derdiyok (Galatasaray), Zydrunas Karcemarskas (Osmanlıspor), Jeremain Lens (Fenerbahçe), Olcay Şahan (Trabzonspor), Vagner Love, Junior Fernandes (Aytemiz Alanyaspor), Edin Visca (Medipol Başakşehir), Selçuk Şahin (Gençlerbirliği)
Haftanın hakemi: Yaşar Kemal Uğurlu (Beşiktaş-Çaykur Rizespor)