Üç direk, bir çizgi, bir de Muslera
Yayınlanma Tarihi 31 Ağustos 2011 Çar 12:44
Galatasaray'ın yeni file bekçisi Muslera, Galatasaray Dergisi'nin Eylül sayısına konuştu. İşte Tarık Ünlütürk'ün röportajı:
Ülkemiz şairlerinden ve amatör olarak kalecilik de yapmış olan Sunay Akın şöyle der: “İdam mahkûmlarının asıldığı darağacı üç direğin çatılmasıyla kurulur. Kaleci de üç direk arasındadır: bitiş düdüğüyle ya asılacak ya da formasında yazdığı gibi 1 numaralı adam olarak ayrılacaktır sahadan. Takım arkadaşlarına 90 dakika boyunca sırtını dönmeyen tek oyuncu da kalecidir.” Kalecilik yalnızlıkla mücadelenin bir parçası ve ölüm kalım terazisinin hangi kefesinde yer alacağına dair bir belirsizlik hali…
Arjantin’de dünyaya açılan gözler, ülkesi Uruguay’da forvet olarak başladığı futbol yaşantısı, ardından eski kıtaya uzanan yolculukta yeni bir durak… Sahanın bittiği yerde, üç direk arasında şimdi bir Uruguaylı; Fernando Muslera anlatıyor…
Futbola nasıl başladın?
Uruguay’da futbola başlamak çok zor değil. Erkek çocukları sokağa çıkmaya başladıkları günlerden itibaren futbolla tanışıyorlar. Hatta erkek çocuklarına verilen ilk hediye mutlaka futbol topudur. Topunuz aldıktan sonra sokaklarda futbol oynarsınız. Benim de başıma bu geldi. Bir topum oldu ve sokaklarda saatlerce top oynadım. Uruguay’da 4 ila 14 arası çocukların mücadele ettiği küçükler ligi vardır. Sokaklardan sonra ben de bir takıma girerek forvet olarak oynamaya başladım. 10 yaşında ise kaleye geçtim ve profesyonel sporcu olana kadar da kaleci olarak oynadım.
Ama biz de bir kural vardır. Topu olan hiçbir zaman kaleye geçmez. Uruguay’da da bu kural geçerli midir?
Bizde de bu kural geçerliydi. Topu olan kendi takımını kurar, kendisi kaleye geçmez ve hatta ne istiyorsa onu yapardı. Başka top yoksa oyunun ne kadar oynanacağını da o belirlerdi. Yani sınırsız yetkileri vardı. Ama bizim mahalle en kötü oynayandan ziyade, en şişman olanı kaleye geçirirdik. Ben de o yaşlarda hep forvet oynardım. Tabii maç içinde yoruldukça dönüşümlü olarak kaleye geçerdim.
10 yaşından sonra nasıl kaleci oldun?
Birden ortaya çıkmış bir şey değil. Mahalle maçlarında kaleye geçerdim. Çoğu çocuk kaleye geçmeyi ceza olarak görür ama ben kalede bulunmaktan zevk alırdım. Kaleci eksiğimiz olunca takımın en uzun boylusu olarak ben kaleye geçtim. Ama gol yedikçe çok sinirleniyordum. Her yediğim golün ardından kaleyi terk ediyordum ve gol atmak için uğraşıyordum. Daha sonra antrenörlerimin de katkısı oldu. Ama kaleciliği öğrenmeden önce sakinleştirilmem gerekiyordu. Yani kalecilikten önce, sakinleşmeyi öğrendim.
Ailen nasıl baktı futbolcu olmana?
16 yaşına kadar Lavalleja’da büyüdüm. Uruguay’ın tehlikeleri barındıran bir ülke olduğunu söylemeliyim. Benim büyüdüğüm yer de çok sakin değildi. O yüzden ailem böyle bir yönelimde bulunmamı destekledi. Ailem futbolcu olmamı istiyordu. Ama aynı zamanda okumamı da istediler. İkisini beraber götürmeye çalıştım. Okul futbolla birlikte gitmedi. Ama eğitim konusunda çok uğraş verdiğimi söylemeliyim. Futbolda bir yola girdiyseniz, fedakarlık yapmanız gerekiyor.
Büyüdüğün ortam futbolcu olma yolunda bir motivasyon kaynağı oldu mu?
Futbola başlama amacım tamamen para değildi. Zevk aldığım bir faaliyetti. Daha sonra antrenörler bu işi profesyonel olarak da yapabileceğimi söyledi. Daha çok beni hareketlendiren bu yorumlar oldu. 16 yaşında birinci ligde oynayan bir kulübün rezerv takımına seçildim. Daha sonra futbolcu olacağıma ben de inandım ve futbolcu oldum.
Avrupa hedefin var mıydı, yoksa Güney Amerika senin için yeterli miydi?
Ne kadar geniş düşünürseniz düşünün, önemli olan hep içinde bulunduğunuz zaman oluyor. Ben oynadığım takımlara yararlı olmaya çalıştım ve daha sonra önüme fırsatlar çıktı.
Avrupa’ya transfer olma sebebim, Nacional’daki performansımın sonucudur. Libertadores Kupası’nda gösterdiğim başarılı performans beni Lazio’ya getirdi.
Lazio’da ilk yılında ikinci kaleciydin. İkinci kaleci olmak için neler söylersin. Yani hafta içi bütün futbolcular sahada olmak için çalışırken, sen sıra dışı bir durum olmazsa yedek kalıyorsun. Bu bilinçle maça hazırlanmak nasıl bir duygu?
Önce şunu belirtiyim; hazır olmak için bende en az diğer futbolcular kadar çalışıyordum. Lazio’ya gittiğim zaman ikinci dediğiniz gibi ikinci kaleciydim. Tabii başka bir ülke ve kıtadasınız; bir adaptasyon sorunu olabiliyor. Ama ikinci maçta elime bir şans geçti. Ve beş maçlık periyot iyi gitti. Fakat Milan karşısında 5 gollü aldığımız mağlubiyet sonrası formayı tekrar kaybettim. Beş altı ay bu şekilde devam etti. Daha sonra tekrar birinci kaleci oldum.
Beş gol yemek moral bozucu olmalı...
Mutlaka bir kaleci olarak beş gol yediyseniz üzülürsünüz. O maçta takım olarak yediğimiz goller de vardı, benden kaynaklanan goller de… İtalya’da çok acımasız bir eleştiri ortamı var. Maçtan sonra bilmediğiniz bir kültürle karşılaşıyorsunuz. Acımasız şekilde eleştiriyorlar. ‘Lazio’da ve İtalya’da oynayacak kaleci değil’ dediler. Ama daha sonra tekrar birinci kaleci oldum. Yedek kaleci olduğum dönemde çalışmalarımı aksatmadım çünkü yapabileceklerimi biliyordum. Tabii beş gol yediğimiz günün gecesi benim için yıkıcıydı.
Diğer 10 kişiden farklı olmak nasıl bir duygu. Yalnız adam olarak görüyor musun kendini?
Kalecilerin farklı özellikleri var. Saha içinde topu tek elle tutabilen insanım. Bu ilginç ve ayrıcalıklı kısmı… Ama sorumluluk olarak bence en önemli mevki... Forvet hata yaptığı zaman orta saha var. Orta saha yaptığı zaman defans, defans hata yaptığı zaman da kaleci var. Ama kalecinin hatasını telafi edecek kimse yok. Tabii ki bunla yaşamaya alıştım.
Rakip kalecinin hatasında takımın adına sevinir misin, yoksa rakibinin adına üzülür müsün?
Ne üzülüyorum, ne de seviniyorum. Sevinmediğimi özellikle belirteyim. Çünkü kaleciler çok fazla bulunan oyuncular değil. Gün gelir orta sahadan defansa adam çekerseniz. Ya da tam tersi... Ama hiçbir zaman kale için böyle bir rotasyona gidemezsiniz. Biz azınlıktayız. Üzülmem gibi bir şey de söz konusu değil. Çünkü ben de sahaya kazanmak için çıkıyorum. Bunu normal bir şey olarak görmek lazım… Hata olabilir, önemli olan aza indirmek. Ayrıca aynı hatalar benim de başına gelebilir. Bunun bilincindeyim.
FIFA.COM, Copa America öncesi seni geleceğin en önemli 10 kalecisinden biri olarak gösterdi. Makalede senin dışında bu sezon yüksek bonservis bedelleriyle transfer edilen De Gea, Neuer, Hugo Lloris, Joe Hart, Igor Akinfeev gibi isimler var. Uruguay ile yakaladığın başarılar sonrası beklentiler de arttı, nasıl bir kariyer öngörüyorsun?
FIFA.com’un bu haberi beni çok mutlu etmişti. Gelecek vaat eden kalecilerden biri olarak gösterilmek benim için çok büyük bir artı. Küçüklüğümde bir hayalim vardı. Her zaman büyük takımlarda oynamak istedim. Şimdi de hedefime emin adımlarla ilerliyorum. Lazio’da oynamak bu yolda benim için büyük bir adımdı. Şu anda ise Türkiye’nin en iyi takımındayım. Çok önemli bir adım daha attım.
Güney Amerikalı oyuncular daha çok teknik özellikleri ile öne çıkarlar. İz bırakan kaleciler geçmiş dönemde bu kıtadan çok çıkmazdı. Genelde italyan kaleciler öne çıktı dünya futbolunda. Fakat son yıllarda Güney Amerikalı kalecileri büyük takımlarda izliyoruz. Son yıllardaki gelişim için ne diyorsun?
Şöyle bir gerçek var. Güney Amerika’daki yetişen kalecilerin karakterleri ve hayata bakış açıkları biraz daha farklı. İtalya’ya ilk transfer olduğumda, yediğim gollerde çok eleştiri alacağımı ve devamlı olarak baskı altında kalacağımı söylemişlerdi. Bunlarla başa çıkabildim. Ama Avrupalı kaleciler baskı altında farklı tepkiler verebiliyorlar. Güney Amerikalılar sahada daha rahat, baskı altında oynamaya daha alışkın gibi. En azından benim yorumum böyle.
Galatasaray’a transferin Copa America sonransa kalsaydı, yine gerçekleşir miydi?
Galatasaray’a gelme kararım Copa America öncesindeydi. Bir kaleci için sizle ilgilenilmesinin yanında size güvenildiğinin hissettirilmesi çok önemli. Galatasaray bunu gerçekten yaptı. Önemli olan bir kulübün sizle ciddi anlamda ilgilenmesidir. Bu takım benim adıma Galatasaray’dı. Turnuva sonrasında Galatasaray’a gelmek için aklımda hiç soru işareti yoktu. Kararımı kupa sonrasına bıraksaydım, yine bir şey değişmezdi.
Galatasaray’ın kalesinde son beş senede üç Türk, bir İtalyan ve bir de Arjantinli kaleci vardı. Ve istenilen istikrar sağlanamadı. Bu istikrarsızlık üzerine gelmek senin adına avantaj mı, yoksa dezavantaj mı?
Mutlaka buraya gelen büyük kaleciler de adaptasyonun ardından elinden gelenin en iyisini yapmaya çalışmışlardır. Bundan önceki beş kaleci hakkında doğrusunu söylemek gerekirse fikrim yok. İrdeleme şansım olmadı. Onların ortaya koydukları performansın üzerine benim buraya gelmemin beni nasıl etkilendiğine dair bir yorum yapmam da çok sağlıklı olmayacaktır. Ama benden önceki performanslar, benim üzerimde baskı yaratmıyor. Ben gittiğim her takıma bu mantalite ile gittim. Benim için şu an öncelikli olan buraya olan adaptasyonum.
Dünya futbolunda iki tip kaleciden bahsediliyor. Bir tanesi çizgi kalecisi; yani kalesini terk etmeyen kaleci tipi… Diğeri ise ceza sahasının her bölümünü kullanan kaleci tipi olarak tanımlanıyor. Seni kendini hangi sınıfa sokuyorsun?
Günümüz futbolunun şartları çok değişti. Oyun artık daha hızlı oynanıyor. Biraz öne çıkıp takımınıza yardım etmeniz gereken pozisyonlar olabiliyor. Ben de çizgiden ziyade biraz daha önde oynamayı seven bir kaleciyim. Mutlaka defansif anlamda da arkadaşlarıma yardım etmeyi seven bir yapım var. Araya atılan toplarda bir libero gibi olmayı seven, oyun kurulurken arkadaşlarıma yardım eden bir yapım var. Fakat, bana her zaman öğretilen bir şey var. Kaleci olarak ilk işiniz kaleyi korumak olmalı. Biraz önce söylediklerimi ilk görevimden sonra yapabilirim.
Claudio Taffarel şu anki antrenörün ve bu konuda çok deneyimli. Şu ana kadar bu konu hakkında konuştunuz mu?
Bu konu hakkında Taffarel ile konuşma şansım olmadı. Ana O’nu seyretme şansım oldu. Ayaklarına ne kadar hakim olduğunu biliyorum. Oyun içinde olan ve bunu çok iyi yapan bir kaleciydi. Şu an yaptığımız antrenmanlarda bunu görme şansım oluyor. Ayak egzersizlerine çok önem veren bir kaleci antrenörü.
İdolün var mı?
Oscar Cordoba. Boca Juniors’ta oynarken severek izlediğim bir kaleci olmuştur.
İyi kaleciler kötü gol yerler derler, senin yediğin en kötü gol hangisiydi?
Bence bu her kaleci için geçerlidir. Cagliari maçında yediğim bir gol var. Bir şut geldi. Öne doğru kapandım. Ellerim ve bacağım arasında geçti sonrasında forvet geldi tamamladı.
O tip goller maç içindeki performansını etkiyor mu, tekrar maça dönebiliyor musun?
Bu tip baskıları kapatma konusunda karakterimin güçlü olduğunu düşünüyorum. İlk golü yediğim anda bir yıkım oluyor ama güçlü olup devam etmem gerekiyor. Bu futbol... Mutlaka üzülüyorum ve insanlar da üzülüyor. Ama kimse ölmüyor. Bu duruma bu şekilde bakıyorum. Eğer kendimi bırakırsam, bu sefer üzülmem için daha çok fırsat yaratacağım. Bu yüzden güçlü olmalıyım.
Gerçekten “iyi kaleciler kötü gol yer” diye kural var mı?
Umarım öyle bir şey vardır. (Gülüyor) Çünkü ben de çok kötü bir gol yedim. Demek ki ben de bu sınıfa giriyorum.
Amerika kıtasındaki kalecilerden devam edelim. Campos, Chilavert ve Higiuta… Yetenekleri dışında başka özellikleri ile de öne çıktılar. Çılgınca işlere imza attılar. Bu tip kalecilerin Amerika kıtasından çıkması tesadüf mü?
Zaten kaleci olmak için biraz çılgın olmak gerekiyor. Herkesin ayakla oynadığı bir oyunda ellerinizi kullanıyorsunuz. Devamlı sağa sola atlama durumundasınız. Bir metreden şut geliyor ve yüzünüze çarpıyor. Benim karakterim bu kalecilerle kıyaslanamaz. Bu isimleri, saha içinde gösterdikleri tavırlarla kendini belli eden kaleciler olarak nitelendirebilirim. Ben daha sakinim. Saha içinde kalecilik dışında farklı olarak nitelendirilebilecek bir hareketim olmaz. Kaleciliğin şartlarından biri de, biraz çılgın olmaktır. Kendi içimde çılgınım dersem en doğrusu olur.
Sen en son ne zaman gol attın?
2005 yılında Montevideo Wanderers takımında bir penaltı golü atmıştım. Bayağı keyifliydi gol atmak.
Futbola forvet olarak devam etseydim dediğin oluyor mu?
Hayır, yaptığım işi çok seviyorum.
Penaltı vuruşları için kalecilerin topu kurtarmak adına farklı yöntemleri vardır. Bir köşe seçmek ya da topu takip etmek; senin yöntemin hangisi?
Tabii ki penaltıyı atan oyuncunun kafasına giremezsiniz. Ne düşündüğünü bilemezsiniz. Ama topa geliş açısı, vuruş öncesi duruşu fikir edinmenizi sağlar. Ben de o yüzden vuruşu yapacak oyuncunun açısına bakarım ve kafamda bir yön belirlerim. Doğru tahmin edersem, kurtarma şansım olur.
Türkiye’de duran top zaafından devamlı bahsedilir. Genelde yenilen golde fatura kaleciye kesilir. Duran toplarda yük kimdedir; kalecilerde mi, yoksa savunmada mı?
Duran toplar her zaman tehlikelidir. Yan top sırasında takımın aldığı pozisyon belirleyicidir. Bu da teknik direktörün direktifiyle şekillenir. Ama bence önemli olan duran toplarda kalecinin de, savunma oyuncularının da konsantre olmasıdır. Top atılmadan önce ne yapacağınızı bilmeniz gerekiyor. Ama bu konsantrasyonda da aşırıya kaçılmaması lazım.
Galatasaraylılar için son dönemde iki kaleci öne çıktı. Cladio Taffarel ve Faryd Mondragon. Taffarel soğukkanlı, Mondragon ise daha hırslı bir görüntü çizdi Galatasaray’da forma giydikleri dönemde. Sen hangisine daha yakınsın?
Karakter olarak Taffarel’e daha yakınım. Biraz daha soğukkanlıyım ve sakinim. Hatta Taffarel benim yanımda çılgın kalabilir. Ama burada önemli olan Taffarel ve Mondragon gibi iyi iş çıkarak Galatasaraylı taraftarların gözünde iyi bir imaj bırakabilmek.
Boş zamanlar...
Futbolcu olmanın en güzel yanlarından biri değişik kültürleri tanımanız. Sahanın dışında genel bir yargı var, futbolcular sadece futbolla yaşar. Ama öyle değil. Futbola saha içinde odaklanıyorum. Saha dışında ise futbolun dışında kalmayı tercih ediyorum. Yemek yemeyi, arkadaşlarımla olmayı, ailemle zaman geçirmeyi seviyorum. Playstation hobilerim arasında ama futbol oyunu değil, farklı türlerdeki oyunları oynarım. Savaş oyunları kafamı boşaltmam konusunda yardımcı oluyor.
Yeni Bir Şehir
İstanbul hakkında çok olumlu yorumlar aldım. Ama daha keşfe çıkamadım. Hala otelde kalıyorum. Önemli olan eve geçmem. Eve geçtikten sonra İstanbul’u daha yakından tanıma şansım olacak.
Uruguay
Son altı seneye baktığımızda çok iyi jenerasyon yakaladık. Beraber oynamayı seven bir ekibimiz var. Uruguay geri mi dönüyor derseniz, kesinlikle Uruguay güçlenerek geri dönüyor derim.
Ülkemiz şairlerinden ve amatör olarak kalecilik de yapmış olan Sunay Akın şöyle der: “İdam mahkûmlarının asıldığı darağacı üç direğin çatılmasıyla kurulur. Kaleci de üç direk arasındadır: bitiş düdüğüyle ya asılacak ya da formasında yazdığı gibi 1 numaralı adam olarak ayrılacaktır sahadan. Takım arkadaşlarına 90 dakika boyunca sırtını dönmeyen tek oyuncu da kalecidir.” Kalecilik yalnızlıkla mücadelenin bir parçası ve ölüm kalım terazisinin hangi kefesinde yer alacağına dair bir belirsizlik hali…
Arjantin’de dünyaya açılan gözler, ülkesi Uruguay’da forvet olarak başladığı futbol yaşantısı, ardından eski kıtaya uzanan yolculukta yeni bir durak… Sahanın bittiği yerde, üç direk arasında şimdi bir Uruguaylı; Fernando Muslera anlatıyor…
Futbola nasıl başladın?
Uruguay’da futbola başlamak çok zor değil. Erkek çocukları sokağa çıkmaya başladıkları günlerden itibaren futbolla tanışıyorlar. Hatta erkek çocuklarına verilen ilk hediye mutlaka futbol topudur. Topunuz aldıktan sonra sokaklarda futbol oynarsınız. Benim de başıma bu geldi. Bir topum oldu ve sokaklarda saatlerce top oynadım. Uruguay’da 4 ila 14 arası çocukların mücadele ettiği küçükler ligi vardır. Sokaklardan sonra ben de bir takıma girerek forvet olarak oynamaya başladım. 10 yaşında ise kaleye geçtim ve profesyonel sporcu olana kadar da kaleci olarak oynadım.
Ama biz de bir kural vardır. Topu olan hiçbir zaman kaleye geçmez. Uruguay’da da bu kural geçerli midir?
Bizde de bu kural geçerliydi. Topu olan kendi takımını kurar, kendisi kaleye geçmez ve hatta ne istiyorsa onu yapardı. Başka top yoksa oyunun ne kadar oynanacağını da o belirlerdi. Yani sınırsız yetkileri vardı. Ama bizim mahalle en kötü oynayandan ziyade, en şişman olanı kaleye geçirirdik. Ben de o yaşlarda hep forvet oynardım. Tabii maç içinde yoruldukça dönüşümlü olarak kaleye geçerdim.
10 yaşından sonra nasıl kaleci oldun?
Birden ortaya çıkmış bir şey değil. Mahalle maçlarında kaleye geçerdim. Çoğu çocuk kaleye geçmeyi ceza olarak görür ama ben kalede bulunmaktan zevk alırdım. Kaleci eksiğimiz olunca takımın en uzun boylusu olarak ben kaleye geçtim. Ama gol yedikçe çok sinirleniyordum. Her yediğim golün ardından kaleyi terk ediyordum ve gol atmak için uğraşıyordum. Daha sonra antrenörlerimin de katkısı oldu. Ama kaleciliği öğrenmeden önce sakinleştirilmem gerekiyordu. Yani kalecilikten önce, sakinleşmeyi öğrendim.
Ailen nasıl baktı futbolcu olmana?
16 yaşına kadar Lavalleja’da büyüdüm. Uruguay’ın tehlikeleri barındıran bir ülke olduğunu söylemeliyim. Benim büyüdüğüm yer de çok sakin değildi. O yüzden ailem böyle bir yönelimde bulunmamı destekledi. Ailem futbolcu olmamı istiyordu. Ama aynı zamanda okumamı da istediler. İkisini beraber götürmeye çalıştım. Okul futbolla birlikte gitmedi. Ama eğitim konusunda çok uğraş verdiğimi söylemeliyim. Futbolda bir yola girdiyseniz, fedakarlık yapmanız gerekiyor.
Büyüdüğün ortam futbolcu olma yolunda bir motivasyon kaynağı oldu mu?
Futbola başlama amacım tamamen para değildi. Zevk aldığım bir faaliyetti. Daha sonra antrenörler bu işi profesyonel olarak da yapabileceğimi söyledi. Daha çok beni hareketlendiren bu yorumlar oldu. 16 yaşında birinci ligde oynayan bir kulübün rezerv takımına seçildim. Daha sonra futbolcu olacağıma ben de inandım ve futbolcu oldum.
Avrupa hedefin var mıydı, yoksa Güney Amerika senin için yeterli miydi?
Ne kadar geniş düşünürseniz düşünün, önemli olan hep içinde bulunduğunuz zaman oluyor. Ben oynadığım takımlara yararlı olmaya çalıştım ve daha sonra önüme fırsatlar çıktı.
Avrupa’ya transfer olma sebebim, Nacional’daki performansımın sonucudur. Libertadores Kupası’nda gösterdiğim başarılı performans beni Lazio’ya getirdi.
Lazio’da ilk yılında ikinci kaleciydin. İkinci kaleci olmak için neler söylersin. Yani hafta içi bütün futbolcular sahada olmak için çalışırken, sen sıra dışı bir durum olmazsa yedek kalıyorsun. Bu bilinçle maça hazırlanmak nasıl bir duygu?
Önce şunu belirtiyim; hazır olmak için bende en az diğer futbolcular kadar çalışıyordum. Lazio’ya gittiğim zaman ikinci dediğiniz gibi ikinci kaleciydim. Tabii başka bir ülke ve kıtadasınız; bir adaptasyon sorunu olabiliyor. Ama ikinci maçta elime bir şans geçti. Ve beş maçlık periyot iyi gitti. Fakat Milan karşısında 5 gollü aldığımız mağlubiyet sonrası formayı tekrar kaybettim. Beş altı ay bu şekilde devam etti. Daha sonra tekrar birinci kaleci oldum.
Beş gol yemek moral bozucu olmalı...
Mutlaka bir kaleci olarak beş gol yediyseniz üzülürsünüz. O maçta takım olarak yediğimiz goller de vardı, benden kaynaklanan goller de… İtalya’da çok acımasız bir eleştiri ortamı var. Maçtan sonra bilmediğiniz bir kültürle karşılaşıyorsunuz. Acımasız şekilde eleştiriyorlar. ‘Lazio’da ve İtalya’da oynayacak kaleci değil’ dediler. Ama daha sonra tekrar birinci kaleci oldum. Yedek kaleci olduğum dönemde çalışmalarımı aksatmadım çünkü yapabileceklerimi biliyordum. Tabii beş gol yediğimiz günün gecesi benim için yıkıcıydı.
Diğer 10 kişiden farklı olmak nasıl bir duygu. Yalnız adam olarak görüyor musun kendini?
Kalecilerin farklı özellikleri var. Saha içinde topu tek elle tutabilen insanım. Bu ilginç ve ayrıcalıklı kısmı… Ama sorumluluk olarak bence en önemli mevki... Forvet hata yaptığı zaman orta saha var. Orta saha yaptığı zaman defans, defans hata yaptığı zaman da kaleci var. Ama kalecinin hatasını telafi edecek kimse yok. Tabii ki bunla yaşamaya alıştım.
Rakip kalecinin hatasında takımın adına sevinir misin, yoksa rakibinin adına üzülür müsün?
Ne üzülüyorum, ne de seviniyorum. Sevinmediğimi özellikle belirteyim. Çünkü kaleciler çok fazla bulunan oyuncular değil. Gün gelir orta sahadan defansa adam çekerseniz. Ya da tam tersi... Ama hiçbir zaman kale için böyle bir rotasyona gidemezsiniz. Biz azınlıktayız. Üzülmem gibi bir şey de söz konusu değil. Çünkü ben de sahaya kazanmak için çıkıyorum. Bunu normal bir şey olarak görmek lazım… Hata olabilir, önemli olan aza indirmek. Ayrıca aynı hatalar benim de başına gelebilir. Bunun bilincindeyim.
FIFA.COM, Copa America öncesi seni geleceğin en önemli 10 kalecisinden biri olarak gösterdi. Makalede senin dışında bu sezon yüksek bonservis bedelleriyle transfer edilen De Gea, Neuer, Hugo Lloris, Joe Hart, Igor Akinfeev gibi isimler var. Uruguay ile yakaladığın başarılar sonrası beklentiler de arttı, nasıl bir kariyer öngörüyorsun?
FIFA.com’un bu haberi beni çok mutlu etmişti. Gelecek vaat eden kalecilerden biri olarak gösterilmek benim için çok büyük bir artı. Küçüklüğümde bir hayalim vardı. Her zaman büyük takımlarda oynamak istedim. Şimdi de hedefime emin adımlarla ilerliyorum. Lazio’da oynamak bu yolda benim için büyük bir adımdı. Şu anda ise Türkiye’nin en iyi takımındayım. Çok önemli bir adım daha attım.
Güney Amerikalı oyuncular daha çok teknik özellikleri ile öne çıkarlar. İz bırakan kaleciler geçmiş dönemde bu kıtadan çok çıkmazdı. Genelde italyan kaleciler öne çıktı dünya futbolunda. Fakat son yıllarda Güney Amerikalı kalecileri büyük takımlarda izliyoruz. Son yıllardaki gelişim için ne diyorsun?
Şöyle bir gerçek var. Güney Amerika’daki yetişen kalecilerin karakterleri ve hayata bakış açıkları biraz daha farklı. İtalya’ya ilk transfer olduğumda, yediğim gollerde çok eleştiri alacağımı ve devamlı olarak baskı altında kalacağımı söylemişlerdi. Bunlarla başa çıkabildim. Ama Avrupalı kaleciler baskı altında farklı tepkiler verebiliyorlar. Güney Amerikalılar sahada daha rahat, baskı altında oynamaya daha alışkın gibi. En azından benim yorumum böyle.
Galatasaray’a transferin Copa America sonransa kalsaydı, yine gerçekleşir miydi?
Galatasaray’a gelme kararım Copa America öncesindeydi. Bir kaleci için sizle ilgilenilmesinin yanında size güvenildiğinin hissettirilmesi çok önemli. Galatasaray bunu gerçekten yaptı. Önemli olan bir kulübün sizle ciddi anlamda ilgilenmesidir. Bu takım benim adıma Galatasaray’dı. Turnuva sonrasında Galatasaray’a gelmek için aklımda hiç soru işareti yoktu. Kararımı kupa sonrasına bıraksaydım, yine bir şey değişmezdi.
Galatasaray’ın kalesinde son beş senede üç Türk, bir İtalyan ve bir de Arjantinli kaleci vardı. Ve istenilen istikrar sağlanamadı. Bu istikrarsızlık üzerine gelmek senin adına avantaj mı, yoksa dezavantaj mı?
Mutlaka buraya gelen büyük kaleciler de adaptasyonun ardından elinden gelenin en iyisini yapmaya çalışmışlardır. Bundan önceki beş kaleci hakkında doğrusunu söylemek gerekirse fikrim yok. İrdeleme şansım olmadı. Onların ortaya koydukları performansın üzerine benim buraya gelmemin beni nasıl etkilendiğine dair bir yorum yapmam da çok sağlıklı olmayacaktır. Ama benden önceki performanslar, benim üzerimde baskı yaratmıyor. Ben gittiğim her takıma bu mantalite ile gittim. Benim için şu an öncelikli olan buraya olan adaptasyonum.
Dünya futbolunda iki tip kaleciden bahsediliyor. Bir tanesi çizgi kalecisi; yani kalesini terk etmeyen kaleci tipi… Diğeri ise ceza sahasının her bölümünü kullanan kaleci tipi olarak tanımlanıyor. Seni kendini hangi sınıfa sokuyorsun?
Günümüz futbolunun şartları çok değişti. Oyun artık daha hızlı oynanıyor. Biraz öne çıkıp takımınıza yardım etmeniz gereken pozisyonlar olabiliyor. Ben de çizgiden ziyade biraz daha önde oynamayı seven bir kaleciyim. Mutlaka defansif anlamda da arkadaşlarıma yardım etmeyi seven bir yapım var. Araya atılan toplarda bir libero gibi olmayı seven, oyun kurulurken arkadaşlarıma yardım eden bir yapım var. Fakat, bana her zaman öğretilen bir şey var. Kaleci olarak ilk işiniz kaleyi korumak olmalı. Biraz önce söylediklerimi ilk görevimden sonra yapabilirim.
Claudio Taffarel şu anki antrenörün ve bu konuda çok deneyimli. Şu ana kadar bu konu hakkında konuştunuz mu?
Bu konu hakkında Taffarel ile konuşma şansım olmadı. Ana O’nu seyretme şansım oldu. Ayaklarına ne kadar hakim olduğunu biliyorum. Oyun içinde olan ve bunu çok iyi yapan bir kaleciydi. Şu an yaptığımız antrenmanlarda bunu görme şansım oluyor. Ayak egzersizlerine çok önem veren bir kaleci antrenörü.
İdolün var mı?
Oscar Cordoba. Boca Juniors’ta oynarken severek izlediğim bir kaleci olmuştur.
İyi kaleciler kötü gol yerler derler, senin yediğin en kötü gol hangisiydi?
Bence bu her kaleci için geçerlidir. Cagliari maçında yediğim bir gol var. Bir şut geldi. Öne doğru kapandım. Ellerim ve bacağım arasında geçti sonrasında forvet geldi tamamladı.
O tip goller maç içindeki performansını etkiyor mu, tekrar maça dönebiliyor musun?
Bu tip baskıları kapatma konusunda karakterimin güçlü olduğunu düşünüyorum. İlk golü yediğim anda bir yıkım oluyor ama güçlü olup devam etmem gerekiyor. Bu futbol... Mutlaka üzülüyorum ve insanlar da üzülüyor. Ama kimse ölmüyor. Bu duruma bu şekilde bakıyorum. Eğer kendimi bırakırsam, bu sefer üzülmem için daha çok fırsat yaratacağım. Bu yüzden güçlü olmalıyım.
Gerçekten “iyi kaleciler kötü gol yer” diye kural var mı?
Umarım öyle bir şey vardır. (Gülüyor) Çünkü ben de çok kötü bir gol yedim. Demek ki ben de bu sınıfa giriyorum.
Amerika kıtasındaki kalecilerden devam edelim. Campos, Chilavert ve Higiuta… Yetenekleri dışında başka özellikleri ile de öne çıktılar. Çılgınca işlere imza attılar. Bu tip kalecilerin Amerika kıtasından çıkması tesadüf mü?
Zaten kaleci olmak için biraz çılgın olmak gerekiyor. Herkesin ayakla oynadığı bir oyunda ellerinizi kullanıyorsunuz. Devamlı sağa sola atlama durumundasınız. Bir metreden şut geliyor ve yüzünüze çarpıyor. Benim karakterim bu kalecilerle kıyaslanamaz. Bu isimleri, saha içinde gösterdikleri tavırlarla kendini belli eden kaleciler olarak nitelendirebilirim. Ben daha sakinim. Saha içinde kalecilik dışında farklı olarak nitelendirilebilecek bir hareketim olmaz. Kaleciliğin şartlarından biri de, biraz çılgın olmaktır. Kendi içimde çılgınım dersem en doğrusu olur.
Sen en son ne zaman gol attın?
2005 yılında Montevideo Wanderers takımında bir penaltı golü atmıştım. Bayağı keyifliydi gol atmak.
Futbola forvet olarak devam etseydim dediğin oluyor mu?
Hayır, yaptığım işi çok seviyorum.
Penaltı vuruşları için kalecilerin topu kurtarmak adına farklı yöntemleri vardır. Bir köşe seçmek ya da topu takip etmek; senin yöntemin hangisi?
Tabii ki penaltıyı atan oyuncunun kafasına giremezsiniz. Ne düşündüğünü bilemezsiniz. Ama topa geliş açısı, vuruş öncesi duruşu fikir edinmenizi sağlar. Ben de o yüzden vuruşu yapacak oyuncunun açısına bakarım ve kafamda bir yön belirlerim. Doğru tahmin edersem, kurtarma şansım olur.
Türkiye’de duran top zaafından devamlı bahsedilir. Genelde yenilen golde fatura kaleciye kesilir. Duran toplarda yük kimdedir; kalecilerde mi, yoksa savunmada mı?
Duran toplar her zaman tehlikelidir. Yan top sırasında takımın aldığı pozisyon belirleyicidir. Bu da teknik direktörün direktifiyle şekillenir. Ama bence önemli olan duran toplarda kalecinin de, savunma oyuncularının da konsantre olmasıdır. Top atılmadan önce ne yapacağınızı bilmeniz gerekiyor. Ama bu konsantrasyonda da aşırıya kaçılmaması lazım.
Galatasaraylılar için son dönemde iki kaleci öne çıktı. Cladio Taffarel ve Faryd Mondragon. Taffarel soğukkanlı, Mondragon ise daha hırslı bir görüntü çizdi Galatasaray’da forma giydikleri dönemde. Sen hangisine daha yakınsın?
Karakter olarak Taffarel’e daha yakınım. Biraz daha soğukkanlıyım ve sakinim. Hatta Taffarel benim yanımda çılgın kalabilir. Ama burada önemli olan Taffarel ve Mondragon gibi iyi iş çıkarak Galatasaraylı taraftarların gözünde iyi bir imaj bırakabilmek.
Boş zamanlar...
Futbolcu olmanın en güzel yanlarından biri değişik kültürleri tanımanız. Sahanın dışında genel bir yargı var, futbolcular sadece futbolla yaşar. Ama öyle değil. Futbola saha içinde odaklanıyorum. Saha dışında ise futbolun dışında kalmayı tercih ediyorum. Yemek yemeyi, arkadaşlarımla olmayı, ailemle zaman geçirmeyi seviyorum. Playstation hobilerim arasında ama futbol oyunu değil, farklı türlerdeki oyunları oynarım. Savaş oyunları kafamı boşaltmam konusunda yardımcı oluyor.
Yeni Bir Şehir
İstanbul hakkında çok olumlu yorumlar aldım. Ama daha keşfe çıkamadım. Hala otelde kalıyorum. Önemli olan eve geçmem. Eve geçtikten sonra İstanbul’u daha yakından tanıma şansım olacak.
Uruguay
Son altı seneye baktığımızda çok iyi jenerasyon yakaladık. Beraber oynamayı seven bir ekibimiz var. Uruguay geri mi dönüyor derseniz, kesinlikle Uruguay güçlenerek geri dönüyor derim.