Tiridine bandım

Tiridine bandım
Çarşamba akşamı ekranda şike soruşturması haberlerine alternatif bir şeyler ararken rast geldim.

Fethiye Ölüdeniz sahilinde orta yaş üzeri 4 İngiliz vatandaşı yöresel kıyafetler eşliğinde çökertme oynuyor. Figürler, müzikle uyum harika ve adanmışlık apaçık belli.. TRT 1'deki "Gez Göz Arpacık" programı sunucusu, Türkiye'deki tüm festivallere katılan ve kültürümüze müzik ve dansın aksından yakınlaşan İngiliz vatandaşları ile Antalya'da türkü söyleyip, halay çekiyor ve şaşkınlığını gizleyemiyor.
 
Yarı Türkçe yarı İngilizce süren sohbet Ölüdeniz'in muhteşem dekorunda cıvıl cıvıl ilerliyor. Ekrandaki esas dikkat çekici taraf İngiliz vatandaşlarının giydikleri milli folklorik kıyafetler içindeki bizdenlikleri.. Yorkshire aksanıyla "Tiridine tiridine tiridine bandım bedava mı sandın para verdim aldım!.." türküsünü söyleyip programı kapatıyorlar. Yıllar önce TRT'de yayınlanan ve Türkiye'nin turizm gelirlerini artırmak amacıyla yapılmış tanıtım filmlerinin melodisini hatırladım birden "... düşünün Antalya'da mutlu bir Hollandalı...
 
Zaplamaya devam ederken Galatasaray kampına takılıyorum. Galatasaray'ın Avusturya'daki neşeli bir günü anlatılıyor ve ardından milli oyuncu Kazım Kazım'ın özel röportajı alıyor sırayı..
 
Tıpkı bizim İngilizler gibi hayata müzik ve dansın aksından yapışan Kazım, İngilizce konuşuyor, tercüman çeviriyor. Yeni sezonda iyi olacaklarını, şampiyonluk kovalayacaklarını, çok iyi çalıştıklarını anlatıyor. Uzun sayılabilecek bir açıklama. Sonuna kadar izliyorum. 2007 yılından bu yana Türkiye'de futbol oynayan, milli takım formasını taşıyan bu zeki çocuk, tek kelime bile olsa Türkçe konuşmuyor. Ne bir gayret, ne bir umursama, ne ufak bir sempati, hiçbir şey yok!
 
Halkla ilişkiler sıfır!
 
O kadar çok konuşuldu, yazıldı ve üzerine fikir cimnastiği yapıldı ki, tekrar tekrar dönüp bu adamlar neden Türkçe konuşmuyor diye sorgulamak havanda su dövmeye eşit diye üzerinde durmuyorum.
 
Sonra Twitter üzerinde Isparta'da takımıyla yeni sezona hazırlanan Mersin İ.Yurdu'nun yeni oyuncusu Brezilyalı Moritz'in ardı ardına attığı Türkçe Tweet'leri okuyorum. İmla hatası bile olmayan, içten, yürekten "burada yaşıyorsam buraya ait dürtülerim olmalı" düsturunda bizden biri oluşuna hayran kalarak..
 
Yine aynı melodi çınlıyor; düşünün Isparta'da mutlu bir Brezilyalı..
 
Yaşınız ve tabiyetiniz ne olursa olsun önemli olan gelişimdir. İleriye gitmek, bulunduğunuz çevreye uymak en azından uymaya çalışmaktır. Yoksa gayretiniz, yoksa isteğiniz ve sempatiniz ne yapsanız boş!..
 
Yani Kazım ne kadar seneye şöyle yapacağız böyle yapacağız diye konuşsa da inandırıcı olamıyor. Bir tarafın Türk ise bundan gurur duyuyorsan, Fransa'da geçirdiğin birkaç ay sıkıntıdan patlayıp kapağı tekrar buraya attıysan senden iki kelime duymak istiyor insan..
 
Türkçe konuşamıyor, en azından gayret etmiyorsan gelecek sene müthiş goller atacağına kimseyi ikna edemezsin Colin!
 
Tridine bandım söylemeni, Türkçe tweet atmanı, Türkçe olimpiyatlarına katılmanı falan istemiyoruz. Biraz gayret et yeter..
 
KOCAMAN'IN YANILGISI
Aykut Kocaman'ın şike soruşturması kapsamında yaşananlara Topuk Yaylası'nda düzenlediği basın toplantısında verdiği tepki futbolcunun emeği, sezonun zahmeti, yeteneğin hedefe odaklı mesaisini hiçe sayan şüphelere karşı bir isyandı.
 
Bir koca yılın tüm kazanımlarını hiçe sayan sanrı futbolun doğasına karşı işlenmiş bir suç gibiydi. Kocaman'a katılır katılmazsınız, bu kritik ortamda her kelimenin dikkatli seçilip konuşulması gerektiğinden işin; ama, fakat, peki öyleyse, ya diğerleri tarafına girmiyoruz.
 
Bir tek itirazımız var. Kocaman oynanan maçlardaki performans ve mücadeleci oyunu anlatırken Futbol Federasyonu Yönetim Kurulu üyesi Cüneyt Tanman'ın futboldan gelen bir isim olarak bilirkişi tayin edilerek değerlendirmesinin alınmasını öneriyor. Galatasaraylı Tanman'ın oyun bilgisi ve tarafsız gözüne kefil oluyor haklı olarak ve ekliyor. Buradaki alınterinin sıradan olduğunu söyleyebilir misiniz?
 
Hoca haklı olabilir. Haklılığını savunurken kullandığı yöntem eleştiriye açıktır. Ne yazık ki ülkenin futbolcu, teknik adam, gazeteci ve yöneticiden müteşekkil "camia" adı verilen topluluğunun en rahatsız edici tavrıdır.
 
Futbol oynamadığı halde yazar, yönetici vs. işler yapanların "az bilen" ilan edilmesi hatta "bilmeyen" sınıfına dahil edilişi..
 
Bu oyun bu kadar komplike midir? TFF Yönetim Kurulu'ndaki bir başka topa vurmamış gözün değerlendirme yapması çok mu zordur yani!
 
OYUN KURUCULAR!
Ne yazık ki oyunun içine akan paranın miktarı arttıkça egolar o derece şişiyor. Yetmişli yıllarda jübile yapan oyuncular dönemin tek ekranlılığından asla toplumun sivri figürleri olmadılar. Pek azı teknik adam, birkaçı kalem erbabı olarak devam etti yollarına.. Toplumdaki şöhretleri nedeniyle kendilerini yukarıda konumlamadılar. Ne zaman televizyon büyüdü. Rakamlar yükselip, oyuncular pop yıldızı muamelesi görmeye başladı, o zaman işin rengi değişti. Siyaset ve ekonominin büyük mevkilerinden aldıkları davetler, isteklerine verilen olumlu cevaplar ve her bireyden daha ayrıcalıklı işlem görmeleri Aktif oyuncu olarak görülen itibar ve bilinmişliğin, kariyer noktalandıktan sonra yavaşlayıp sekteye uğraması kabullenilmiyor. Herkes illa konuşmak, yazmak, yönetmek ve hükmetmek istiyor. Kendisinin hakkının yenildiğini düşünüyor, fikirlerine başvurulsun, ondan başka kimse konuşmasın istiyor.
 
Otomobil kaçakçılık haberlerinde, Borsa'daki keriz silkeleme operasyonlarında, şike soruşturmalarında sürekli adliye ziyareti yapan eski futbolcularla karşılaşan Türk halkının oyuncuya güvenip, inanması lazım ki onun oynadığı futbola saygısı olsun.
 
Saha içinde oyun kurdukları için toplumun taçlandırdığı kimselerin saha dışına çıkar çıkmaz kurdukları oyunlar yüzünden futbol gerçek taraftarın elinden kayıyor..
 
Açıkçası; olan futbola parasını, sevgisini ve ilgisini yatırıp hayal kırıklığı yaşayanlara oluyor.