Şampiyonluğun Öyküsü-1
Yayınlanma Tarihi 12 Mayıs 2008 Pts 13:00
ŞAMPİYON GALATASARAY'IN TÜM VİDEOLARI İÇİN TIKLAYIN
Lig TV'nin Galatasaray'ı adım adım takip eden habercisi Bahri Havadır, sarı kırmızılı takımın şampiyonluğunu, perde arkasında yaşananları yazdı.
Havadır'ın yazı dizisi Akşam Gazetesi ile birlikte hergün Ligtv.com.tr'de olacak...
İşte Bahri Havadır'ın kaleminden şampiyonluğun öyküsünün ilk bölümü:
1-Sezon boyunca 6 maç seyircisiz oynadılar
2-Gün geldi para sıkıntısı çektiler
3-Ağabeyler ceplerinden gençlere harçlık verdiler
4-Bütün bir sezon boyunca sakatlıklarla boğuştular
5-Ligin bitmesine 6 hafta kala hocasız kaldılar
6-Yemin ettiler, gece gündüz Florya’da kaldılar
7-Ölümüne çalıştılar, inandılar ve mutlu sona ulaştılar
GERETS AĞLAYARAK GİTTİ, KALLİ PROTESTOLARLA GELDİ
Adnan Polat, Feldkamp’ı kabul ettirmek için Canaydın’dan İcra Kurulu Başkanlığını istedi. Bunun karşılığında tüm sorumluluğun kendisinde olacağını bildirdi. 3 Haziran 2007’de Kalli ile ilgili toplantıda 7 yönetici “Bu yaşlı adamla bir şey olmaz” diyerek Feldkamp’ı veto etti. Sonunda Polat’ın dediği oldu...
Galatasaray’ın bugününü anlamak için dününe bakmak, yakın geçmişini mercek altına almakta büyük fayda var... Bu yüzden şampiyonluk hikayemizde önce Özhan Canaydın’ın son kez başkan seçildiği döneme ve Teknik Direktör Erik Gerets’in gönderilmesi sürecine şöyle bir göz atalım. Neden Canaydın’ın başkan seçildiği dönem? Çünkü Adnan Polat uzun bir aradan sonra Galatasaray yönetimine ilk kez girmişti. Hem de istemeye istemeye.
İŞ MARTTA BİTTİ
Canaydın onu ikna etmek için, bir sonraki dönemde başkanlık sözü vermişti. Yani bugünün tohumları, ta o zamanlar atılmıştı. Peki neden Erik Gerets’in gönderilmesi? Çünkü Polat ile arası hiçbir zaman iyi olmamıştı. Onun yapmak istedikleriyle, Gerets örtüşmüyordu. Kafasındaki isim ise çoktan belliydi; Karl Heinz Feldkamp... Nam-ı diğer Kalli. Gerets başarılıydı, bir sezon önce bütün sıkıntılara, bütün yokluklara rağmen takımı şampiyonluğa taşımıştı ve Galatasaray’da kalmayı çok istiyordu. Doğrusunu söylemek gerekirse camiada onunla devam edilmesi görüşünü savunanlar da az değildi. Belçikalı teknik adamın sözleşmesinde 31 Aralık tarihinde dolan opsiyon maddesi uzatıldı.
Kulislerde konuşulanlar ise çok farklıydı... Mustafa Denizli haberlerinin arasında Polat, Feldkamp ile çoktan dirsek temasına geçmişti. Beyaz Tilki Türkiye’ye geldiğinde onun otelinde kalıyor, ikili sık sık fikir alışverişinde bulunuyordu. O zamanın yöneticisi, şimdinin başkanı, Feldkamp’la Mart ayında her konuda anlaşmıştı.
BİR GÜN DÖNERİM
Alman hocanın Galatasaray’ın başına geçmesinin önünde iki engel vardı... Birincisi sözleşmesindeki opsiyon kullanılan Gerets, ikincisi ise yönetim içindeki muhalefet... Gerets, ikinci kez takımı şampiyonluğa götürseydi, yapılacak bir şey yoktu, görevine devam edecekti. Ama Cim Bom geçtiğimiz yıl şampiyon olamadı. Lig bitti, Gerets ağlayarak gitti. “Bir gün yollarımız mutlaka bir yerlerde kesişecek” diyen tecrübeli çalıştırıcıyı havalimanında sadece Bülent Tulun uğurladı. Yönetimi ikna etmek ise Adnan Polat için çok ama çok zor oldu. Çünkü, Kalli’nin yaşı büyük bir tartışma konusuydu. Polat, Feldkamp’ı kabul ettirmek için Başkan Canyadın’dan İcra Kurulu Başkanlığı’nı istedi.
POLAT YALNIZ KALDI
Bunun karşılığında ise tüm sorumluluğu üstlendi. Canaydın’ın dediği gibi, başarı da, başarısızlık da ona aitti. 3 Haziran 2007’de Kalli ile ilgili yönetimi bilgilendirme toplantısı ise oldukça hararetli geçti. 7 yönetici, “Bu yaşlı adamla bir şey olmaz” diyerek, toplantıyı protesto etti. Hatta Polat’ı kendisini destekleyen yöneticiler Celal Gürcan ve Fatih Gökşen bile yalnız bıraktı. Ama sonunda günahı ve sevabı ile tüm sorumluluğu üstlenen Polat’ın dediği oldu. 73 yaşındaki Feldkamp, Galatasaray’ın hocasıydı.
DEVRİM ÇOCUKLARINI YİYOR
Galatasaray’da daha önce de takımı çalıştıran ve “Disiplin” abidesi olarak lanse edilen Karl Heinz Feldkamp’ın teknik direktörlüğe getirilmesi, takımda köklü değişikliklerin yapılacağının da ilk sinyalleriydi. Gerçekten de böyle bir revizyona ve yeniden yapılanmaya ihtiyaç vardı. Üst üste kazanılan 4 lig şampiyonluğu, UEFA ve Süper Kupa zaferlerinin yaşandığı 1996-2000 döneminin mirası çoktan bitmiş, sonraki dönemlerde izlenen yanlış transfer politikaları, kulübün ekonomik darboğazda olmasından kaynaklanan futbolcuya dayalı düzen “Avrupa’nın Kralı”nı yerel bir takım haline getirmişti. Üstelik bu düşüş döneminde, ezeli rakip Fenerbahçe yükselen bir değer olarak dikkat çekiyordu.
FENER’DEN O GOLLER YENİR Mİ!
Daha Feldkamp işbaşı yapmadan yaprak dökümleri de başladı. Ama giden isimler daha işin başında çokça tartışma yarattı. 1 Haziran’da Mondragon Köln yolunu tuttu. Kolombiyalı file bekçisi “Galatasaray, kalesini her zaman tecrübeli ve kaliteli bir isme emanet eder” düşüncesinin son temsilcisiydi. Takımdan ayrılışı tepki uyandırdı. Yönetime göre yüksek olan ücretinde indirim istendi, Mondrogon ise bunu kabul etmemişti. Ancak perde arkasında farklı şeyler söyleniyordu: Mondragon gibi bir kalecinin Fenerbahçe maçlarındaki performansı ve yediği goller, kabullenilemiyordu. 8 Haziran’da Iliç’in Salzburg’a verilmesini kimse anlamlandıramamıştı. Sırp yıldız, Gerets döneminin parlayan yıldızıydı... Futbolu ve attığı gollerle, takıma büyük katkı yapmıştı. Bu işe sevinen tek taraf, Salzburg oldu. Çünkü kaliteli bir “10” numarayı çok ucuza kapatmışlardı. Iliç, ileride Lincoln’le epeyce kıyaslanacaktı. Gerets’in bir başka vazgeçilmezi Tomas da yüksek maliyet kurbanı olmuş ve Rusya yolunu tutmuştu. Altın çağın yadigarlarından Ergün Penbe’nin sözleşmesinin uzatılmaması ise ne kadar ciddi bir operasyon yürütüldüğünün bir kanıtıydı.
KALLİ’DEN İCRAATLAR!
Dört yıldızın üzerinin bir hamlede kalemle çizilmesi camiada deyim yerindeyse deprem etkisi yarattı. 200 milyon dolarlı bulan borçla bir takımı sil baştan yaratmak ve üstelik de yarışmacı olabilmek düşüncesi tüyleri ürpertiyordu. Ama Galatasaray’da değişim rüzgarları yeni yeni esmeye başlamıştı. Cim Bom rüzgara yelken açmış gidiyordu, rotasından şüphe duyan insanların sayı hiç de az değildi. Ve Sarı-Kırmızılı ekipte inanılmaz bir futbolcu sirkülasyonu başladı. Uzun süren ön libero arayışları sonucunda Galatasaray Futbol AŞ. Genel Müdürü Adnan Sezgin Tobias Linderoth ile anlaştı. Sezgin İsveçli yıldızı “İşte bizi taşıyacak adam” sözleriyle lanse etti. Linderoth ise 14 Haziran’da objektiflerin karşısına geçerek “Her futbolcu için Galatasaray’da oynamak büyük bir fırsattır” dedi. (Söyledikleri doğruydu ama o çok fazla oynama şansı bulamadı.) Tomas’ın da gidişinden sonra savunmaya mutlaka takviye yapılması gerekiyordu. İşte Feldkamp’ın da tartışma yaratan icraatları bu noktada start aldı. Beyaz Tilki, Almanya İkinci Ligi takımlarından Kaiserslautern’de forma giyen “Müthiş bir yetenek” dediği İsmael Bouzid’i Galatasaray’a kazandırdı. (Evet, Galatasaray bu işten çok kazançlı çıktı! Bouzid bırakın oynamayı çoğu maçta 18 kişilik kadroya bile giremedi.)
YENİ HAGI LINCOLN
İçinde bulunduğu ekonomik koşullar “Süper Star” transfer etmeye hiç de müsait olmayan Galatasaray yönetimi, bu sorunu kimilerine göre ustaca manevralarla, kimilerine göre de geleceğini ipotek altına alarak çözdü. Sarı-Kırmızılı camiada en çok özlemi duyulan futbolcu tipi “10” numaraydı.
2-Gün geldi para sıkıntısı çektiler
3-Ağabeyler ceplerinden gençlere harçlık verdiler
4-Bütün bir sezon boyunca sakatlıklarla boğuştular
5-Ligin bitmesine 6 hafta kala hocasız kaldılar
6-Yemin ettiler, gece gündüz Florya’da kaldılar
7-Ölümüne çalıştılar, inandılar ve mutlu sona ulaştılar
GERETS AĞLAYARAK GİTTİ, KALLİ PROTESTOLARLA GELDİ
Adnan Polat, Feldkamp’ı kabul ettirmek için Canaydın’dan İcra Kurulu Başkanlığını istedi. Bunun karşılığında tüm sorumluluğun kendisinde olacağını bildirdi. 3 Haziran 2007’de Kalli ile ilgili toplantıda 7 yönetici “Bu yaşlı adamla bir şey olmaz” diyerek Feldkamp’ı veto etti. Sonunda Polat’ın dediği oldu...
Galatasaray’ın bugününü anlamak için dününe bakmak, yakın geçmişini mercek altına almakta büyük fayda var... Bu yüzden şampiyonluk hikayemizde önce Özhan Canaydın’ın son kez başkan seçildiği döneme ve Teknik Direktör Erik Gerets’in gönderilmesi sürecine şöyle bir göz atalım. Neden Canaydın’ın başkan seçildiği dönem? Çünkü Adnan Polat uzun bir aradan sonra Galatasaray yönetimine ilk kez girmişti. Hem de istemeye istemeye.
İŞ MARTTA BİTTİ
Canaydın onu ikna etmek için, bir sonraki dönemde başkanlık sözü vermişti. Yani bugünün tohumları, ta o zamanlar atılmıştı. Peki neden Erik Gerets’in gönderilmesi? Çünkü Polat ile arası hiçbir zaman iyi olmamıştı. Onun yapmak istedikleriyle, Gerets örtüşmüyordu. Kafasındaki isim ise çoktan belliydi; Karl Heinz Feldkamp... Nam-ı diğer Kalli. Gerets başarılıydı, bir sezon önce bütün sıkıntılara, bütün yokluklara rağmen takımı şampiyonluğa taşımıştı ve Galatasaray’da kalmayı çok istiyordu. Doğrusunu söylemek gerekirse camiada onunla devam edilmesi görüşünü savunanlar da az değildi. Belçikalı teknik adamın sözleşmesinde 31 Aralık tarihinde dolan opsiyon maddesi uzatıldı.
Kulislerde konuşulanlar ise çok farklıydı... Mustafa Denizli haberlerinin arasında Polat, Feldkamp ile çoktan dirsek temasına geçmişti. Beyaz Tilki Türkiye’ye geldiğinde onun otelinde kalıyor, ikili sık sık fikir alışverişinde bulunuyordu. O zamanın yöneticisi, şimdinin başkanı, Feldkamp’la Mart ayında her konuda anlaşmıştı.
BİR GÜN DÖNERİM
Alman hocanın Galatasaray’ın başına geçmesinin önünde iki engel vardı... Birincisi sözleşmesindeki opsiyon kullanılan Gerets, ikincisi ise yönetim içindeki muhalefet... Gerets, ikinci kez takımı şampiyonluğa götürseydi, yapılacak bir şey yoktu, görevine devam edecekti. Ama Cim Bom geçtiğimiz yıl şampiyon olamadı. Lig bitti, Gerets ağlayarak gitti. “Bir gün yollarımız mutlaka bir yerlerde kesişecek” diyen tecrübeli çalıştırıcıyı havalimanında sadece Bülent Tulun uğurladı. Yönetimi ikna etmek ise Adnan Polat için çok ama çok zor oldu. Çünkü, Kalli’nin yaşı büyük bir tartışma konusuydu. Polat, Feldkamp’ı kabul ettirmek için Başkan Canyadın’dan İcra Kurulu Başkanlığı’nı istedi.
POLAT YALNIZ KALDI
Bunun karşılığında ise tüm sorumluluğu üstlendi. Canaydın’ın dediği gibi, başarı da, başarısızlık da ona aitti. 3 Haziran 2007’de Kalli ile ilgili yönetimi bilgilendirme toplantısı ise oldukça hararetli geçti. 7 yönetici, “Bu yaşlı adamla bir şey olmaz” diyerek, toplantıyı protesto etti. Hatta Polat’ı kendisini destekleyen yöneticiler Celal Gürcan ve Fatih Gökşen bile yalnız bıraktı. Ama sonunda günahı ve sevabı ile tüm sorumluluğu üstlenen Polat’ın dediği oldu. 73 yaşındaki Feldkamp, Galatasaray’ın hocasıydı.
DEVRİM ÇOCUKLARINI YİYOR
Galatasaray’da daha önce de takımı çalıştıran ve “Disiplin” abidesi olarak lanse edilen Karl Heinz Feldkamp’ın teknik direktörlüğe getirilmesi, takımda köklü değişikliklerin yapılacağının da ilk sinyalleriydi. Gerçekten de böyle bir revizyona ve yeniden yapılanmaya ihtiyaç vardı. Üst üste kazanılan 4 lig şampiyonluğu, UEFA ve Süper Kupa zaferlerinin yaşandığı 1996-2000 döneminin mirası çoktan bitmiş, sonraki dönemlerde izlenen yanlış transfer politikaları, kulübün ekonomik darboğazda olmasından kaynaklanan futbolcuya dayalı düzen “Avrupa’nın Kralı”nı yerel bir takım haline getirmişti. Üstelik bu düşüş döneminde, ezeli rakip Fenerbahçe yükselen bir değer olarak dikkat çekiyordu.
FENER’DEN O GOLLER YENİR Mİ!
Daha Feldkamp işbaşı yapmadan yaprak dökümleri de başladı. Ama giden isimler daha işin başında çokça tartışma yarattı. 1 Haziran’da Mondragon Köln yolunu tuttu. Kolombiyalı file bekçisi “Galatasaray, kalesini her zaman tecrübeli ve kaliteli bir isme emanet eder” düşüncesinin son temsilcisiydi. Takımdan ayrılışı tepki uyandırdı. Yönetime göre yüksek olan ücretinde indirim istendi, Mondrogon ise bunu kabul etmemişti. Ancak perde arkasında farklı şeyler söyleniyordu: Mondragon gibi bir kalecinin Fenerbahçe maçlarındaki performansı ve yediği goller, kabullenilemiyordu. 8 Haziran’da Iliç’in Salzburg’a verilmesini kimse anlamlandıramamıştı. Sırp yıldız, Gerets döneminin parlayan yıldızıydı... Futbolu ve attığı gollerle, takıma büyük katkı yapmıştı. Bu işe sevinen tek taraf, Salzburg oldu. Çünkü kaliteli bir “10” numarayı çok ucuza kapatmışlardı. Iliç, ileride Lincoln’le epeyce kıyaslanacaktı. Gerets’in bir başka vazgeçilmezi Tomas da yüksek maliyet kurbanı olmuş ve Rusya yolunu tutmuştu. Altın çağın yadigarlarından Ergün Penbe’nin sözleşmesinin uzatılmaması ise ne kadar ciddi bir operasyon yürütüldüğünün bir kanıtıydı.
KALLİ’DEN İCRAATLAR!
Dört yıldızın üzerinin bir hamlede kalemle çizilmesi camiada deyim yerindeyse deprem etkisi yarattı. 200 milyon dolarlı bulan borçla bir takımı sil baştan yaratmak ve üstelik de yarışmacı olabilmek düşüncesi tüyleri ürpertiyordu. Ama Galatasaray’da değişim rüzgarları yeni yeni esmeye başlamıştı. Cim Bom rüzgara yelken açmış gidiyordu, rotasından şüphe duyan insanların sayı hiç de az değildi. Ve Sarı-Kırmızılı ekipte inanılmaz bir futbolcu sirkülasyonu başladı. Uzun süren ön libero arayışları sonucunda Galatasaray Futbol AŞ. Genel Müdürü Adnan Sezgin Tobias Linderoth ile anlaştı. Sezgin İsveçli yıldızı “İşte bizi taşıyacak adam” sözleriyle lanse etti. Linderoth ise 14 Haziran’da objektiflerin karşısına geçerek “Her futbolcu için Galatasaray’da oynamak büyük bir fırsattır” dedi. (Söyledikleri doğruydu ama o çok fazla oynama şansı bulamadı.) Tomas’ın da gidişinden sonra savunmaya mutlaka takviye yapılması gerekiyordu. İşte Feldkamp’ın da tartışma yaratan icraatları bu noktada start aldı. Beyaz Tilki, Almanya İkinci Ligi takımlarından Kaiserslautern’de forma giyen “Müthiş bir yetenek” dediği İsmael Bouzid’i Galatasaray’a kazandırdı. (Evet, Galatasaray bu işten çok kazançlı çıktı! Bouzid bırakın oynamayı çoğu maçta 18 kişilik kadroya bile giremedi.)
YENİ HAGI LINCOLN
İçinde bulunduğu ekonomik koşullar “Süper Star” transfer etmeye hiç de müsait olmayan Galatasaray yönetimi, bu sorunu kimilerine göre ustaca manevralarla, kimilerine göre de geleceğini ipotek altına alarak çözdü. Sarı-Kırmızılı camiada en çok özlemi duyulan futbolcu tipi “10” numaraydı.
Galatasaraylılar, Hagi’nin futbola veda edişi sonrası, takımın liderliğini üstlenebilecek, sahadaki 11’in beyni olacak, bir oyun kurucu özlemiyle yanıp tutuştu. Hagi’nin yerini alacak isim olarak Cassio Lincoln’ün ismi telaffuz edilmesi camiada büyük bir memnuniyetle karşılandı. Uzun uğraşlar sonucu, Brezilyalı yıldız ve kulübü Schalke ikna edildi. Tecrübeli futbolcuyla yıllık 2.5 milyon eurodan 4 yıllığına anlaşmaya varıldı. Lincoln, transferi karşılığında Galatasaray’dan her türlü garantiyi alırken, cebine de keş 3.5 milyon euro konduğu ileri sürüldü.
Lincoln’ün transferini kamuoyuna ilk duyuran isim Çorlu Galatasaraylılar Derneği’nde Başkan Özhan Canaydın’dı. Bu haber camiada büyük sevinç yarattı. Çünkü Galatasaray’ın artık yeni bir “Hagi”si vardı. Ayrıca taraftarlar, yıldızlar topluluğu haline gelen Fenerbahçe karşısında artık başını dik tutabilecekti.
Lincoln’ün transferiyle takımda küçük çaplı bir kriz yaşandı. Krizin baş aktörü ise gelecekte çok tartışılacak bir isim olan Necati Ateş’ti. 10 numaralı formayı giyen Necati, formanın Lincoln’e verilmesine tepki gösterdi. Yıldız futbolcu Haldun Üstünel’le tartıştı ama sonunda 10 numarayı vermeyi kabul etti. Necati’nin bozulduğu olay, şahsen anlatımıyla forma numarası değildi. Üstenel’in kendisine sormadan Lincoln’le 10 numarayı vermesiydi. Necati, aynı zamanda uygun bir lisanla Lincoln’e hoş geldin dediğini ve formayı kendisine sunduğunu da söyledi. Ardından 35 numarayı sırtına geçirdi.
Lincoln’ün 25 Haziran’da İstanbul’a ayak basışında deyim yerindeyse yer yerinden oynadı. Aynı dönemde daha önceden anlaşmaya varılan Servet Çetin, Orkun Uşak, Serkan Çalık, Barış Özbek ve İsmael Bouzid’le de sözleşme imzalandı.