Sadece yetenek yetmez!

Sadece yetenek yetmez!
Bizim ülkemizde ciddi bir yeteneğe tapınma kültürü var. “Çok yetenekli” en büyük iltifatlarımızdan biri. Ülke, çok yetenekliyken şu ya da bu sebeple ‘olamamış’ insandan geçilmiyor.
 
Bunların birçoğu yeteneği olan işi yapmakta iken olamamış üstelik. Çünkü yeteneğin ‘yettiğini’ düşünmüşler. Misal, konumuz futbolsa, “Çok yetenekliydi, onun gibisi hala gelmedi, çok büyük takımlarda oynayabilirdi, oynayamadı” cümlesini büyük bir övgü olarak kullanıyoruz. Oysa bu cümleyi sindire sindire tekrarladığınızda bile, ortada bir başarıdan ziyade, büyük bir başarısızlık olduğunu görebilirsiniz. Bu, Allah vergisi bir yeteneğin üzerine, hiçbir şey konamayışın itirafıdır.
 
‘Nasıl çocuk yetiştirilir’, ‘çocuklarla nasıl iletişim kurulur’, ‘çocukları nasıl doğru yönlendirebilirsiniz’ konulu birçok kitap okudum. Nedeni basit; çocuğum var. Ben meraktan okudum ama bence altyapı hocalığına soyunan herkes zorunluluktan okumalı. Sırf ilkokul birdeyken, sınıf öğretmeni, “Ben biliyorum, o asla yalan söylemez” dediği için hayatı boyunca bir daha en ufak bir yalan söyleyememiş bir arkadaşım var mesela. Sadece, bir antremanda bir koç yaşını sorup, “Hmm, senden geçmiş” dediği için rüyalarına girmesine rağmen bir daha topu eline almayan, oysa tahmin edersiniz ki yaşı maşı da hiç geçmemiş bir başkasını tanıyorum. Bir hocanın elinde dünyanın en başarısız öğrencisiyken, bir başkasıyla takdir alacak hale gelen çocuklar yok mu? Daha geçen gün, siyam ikizlerini ayıran ilk cerrah Ben Carson’ın yaşam hikayesini seyrettim. ‘Gifted Hands’ filminde kararlı bir annenin bile tek başına nelere kadir olduğunu görebilirsiniz. Çocuklara söylenen en ufak bir sözün ne kadar etkileyici olduğunu bilemezsiniz ama işiniz çocukları eğitmekse, kusura bakmayın, bilmek zorundasınız.
 
Biz her fırsatta Almanya’daki 7 milyon Türk’ten hem Türk hem Alman milli takımlarına yetecek kadar oyuncu çıktığından, Almanya’daki lisanslı kadın futbolcu sayısının, bizdeki lisanslı futbolcu sayısından fazla olduğundan bahsediyoruz ve ekliyoruz “Bizde de kimbilir ne yetenekli çocuklar var ama harcanıyorlar.” İşte bizdeki öyle bir yetenek kültü ki sistemi eleştirmek için bile yetenekten bahsediyoruz. Seçmeler yapıyoruz, yüz çocuk arasından üçünü kimbilir hangi kıstasa (torpile?) göre seçip 97’sini hayata ve spora küstürüyoruz. Sporcu olabilmek için yetenek gerekebilir ama asıl şart olan o değildir. Yetenek size hızlı bir başlangıç, daha hızlı bir ilerleme sağlar. Ama devamını getirmek için daha fazlasına ihtiyacınız vardır. Çalışmak, istikrar, disiplin en az yetenek kadar önemlidir.
 
Çalışmaya övgü gerek
Salt yeteneği övdüğünüzde, elinize tek geçecek olan ‘yetenekli’ olanın kendini diğerlerinden üstün görmeye başlamasıdır. Diğerlerinin çabalayarak yaptığını, kendisi ilk denemede yapabildiği için ayrıcalıklı hissetmeye başlar. Ama iş daha zor hareketlere geldiğinde, yani onun da çalışması gerektiğinde bu defa yapmak istemeyecektir. Çünkü diğerleriyle aynı seviyede olmak istemez, ilk seferde başaramadığı hareketi yapmayı toptan reddedebilir bile. İşte bu yüzden çocuklarla çalışırken, yeteneği ya da zekayı değil çabayı övmelisiniz. Çocuk o yeteneğe nasıl sahip olduğunu bilmez ama çalışmayı ve çaba göstermeyi öğrenebilir. İşte bu yüzden spor sadece yeteneklilere özel bir şey olamaz. Hangi çocuğun uzun vadede daha disiplinli, daha istikrarlı, daha çalışkan olacağını attığı iki pasa, yaptığı bir boş alan koşusuna, kısacası ‘kumaşına’ bakarak anlayamazsınız.
 
Bir ülkenin spor sistemini ‘yetenek’ üzerine kuramazsınız. Olmayan bir spor sistemini ‘harcanan yetenekler’ üzerinden eleştiremezsiniz. Günümüzde spor tamamen bir imkan işi. Bu ülkenin spor politikası ‘yeteneksizlerin de’ spor yapabileceği şekilde elden geçirilmeli, değiştirilmeli. Spor kültürü olan nesiller yetiştirmek istiyorsak, tribündeki taraftarın da akıtılan terin değerini bilen, kazanmak nedir, kaybetmek nedir, yaşayarak öğrenmiş kişiler olması şart.