“O anlarda sakin olamıyorum“
Yayınlanma Tarihi 7 Mayıs 2007 Pts 23:45
"Mucizenin adı Erciyesspor" röportaj dizisi Orkun Uşak ile sürüyor. Galatasaray'ın Altyapısında yetişen, Elazığspor ve Ankaragücü'nde forma giyen, devre arası geldiği Erciyesspor'un çıkışında büyük rol oynayan Orkun, Ligtv.com.tr'ye konuştu.
Orkun'u hem kurtarışları hem de yaptığı ilginç hareketlerle tanıdık.
An geldi istavroz çıkardığı zannedildi an geldi tikli olduğu sanıldı. Maçlar sırasında top kendi kalesindeyken uzakta olduğunda omuzlarını, başını oynatması futbolseverlerin ilgisini çekse ve hatta bazen güldürse de 7'den 70'e herkes başarılı kaleciliği üzerinde hem fikir oldu. Orkun da herşeyi Ligtv.com.tr Haber Müdürü Erdem Erol'a anlattı.
"O AN ÇOK YIKICIYDI"
-Orkun biraz önce VideoLig’de Çaykur Rizespor'dan son saniyelerde yediğiniz golü seyrettin. Golden sonra sahayı bir hayli yumruklamışsın. Tekrar İzleyince neler hissettin?
Vallahi şimdi izlerken bile tüylerim diken diken oldu. 9 senelik profesyonel futbol yaşantım var ve ben böyle bir maç daha oynamadım. Bu kadar çok badirenin içinde bulunduğum bir maç oynamadım. Herhalde birçok insanda bu kadar zorluk derecesi yüksek ve bu kadar enteresan geçen bir maç izlememişlerdir. O golü yedikten sonraki hareketlerime şimdi bakıyorum, şimdi bile dövünüyorum, neredeyse yere vuracaktım yani. Üzücü bir maçtı. Pozisyonda kafa vuruldu, top adamla aramızda kaldı. Ben topa şöyle kapandım, benden dönen top karambolde şöyle yatarken topun gol olduğunu gördüm. Golün olduğu anda birşey düşünemedim. Hakem düdüğünü çaldı santrayı gösterdi ondan sonra tabii o ilk şok anı bitmiş oluyor. O an çok yıkıcıydı benim için. Belki 10 sene bile sonra düşündüğümde,o pozisyonu izlerken hani kendimi tutamayıp dövündüğüm anları şimdiden hayal edebiliyorum yani. Hayatta herşey bir tecrübedir onun için bunun üzüntüsü burada kalır, yarın sabah uyanılır, Çarşamba günü final maçı düşünülür.
Orkun'un Rizespor maçında yediği golden sonraki isyanını, VideoLig'deki Erciyesspor-Rizespor maçından Eyyüp Hasan Uğur'un golünü izleyerek görebilirsiniz. TIKLAYIN
-Bir daha böyle bir maç yaşanır mı?
Futbol herşeye gebe. Futbolda hiçbir şeyin garantisi yok. Tek garantrisi olan skor; o da skoru yakalamak ve korumaktır. 1-0, 2-0, 3-0 neyse onu yakalayacaksın ve koruyacaksın. Maç sonunda tabelada yazan sonuç istediğin sonuçsa iyidir, yoksa kötüdür.
"KAFAYI YERSİN"
-Çaykur Rizespor maçını unutabildiniz mi?
Ben unuttum. Ben unuttum çünkü o maç çok garip maç ve o maçla yaşamaya kalkarsan kafayı yersin, içinden çıkamazsın. Çarşamba günü kupa maçı var, ona odaklandım.
-Maçtan sonra sabaha kadar konuştunuz. Maçın özeleştirisini de yaptınız. Aranızdaki konuşmalardan sonra eşittir deyip bir gerçek çıktı mı ortaya?
Rize maçı eşittir; yakaladığın fırsatları değerlendireceksin, değerlendiremezsen, rakibin sana hiç alakasız bir pozisyondan gelir ve golünü atar. Eğer o maçın eşittiri sonuçta hiçbir ihtimal seni kurtarmıyor olursa çok kötüydü ama Allah'a şükür şu anda 3 maçımız var. 3 maçımızı da kazanırsak, ligde kalma şansımız var. Onun için Rize maçı eşittir bize çok şey öğretti diyebilirim.
-Cenk "Futbolu hafife almayacaksın, yoksa futbol seni cezalandırır. 1-0 öndesin, kaçan penaltılara da yanmıyorum ama 2-3-4 pas yapıp seyirciye oley çektirmeye başladık, 2-0 yapmamız gerekirken" dedi. Acı bir tecrübe oldu sizin için ama kendi payınıza dersler çıkardınız değil mi?
Tabii, tabii. Yani seyirciye oley çektirmek bizim insiyatifimizde olan bir şey değil. Seyirci kendisi zaten 1-0'ın heyecanıyla, istemiyle o şekilde oley çekmeye başladı. Bu takımı da heyecanladırdı tabii. Orada pas yapmaya çalıştık, oleyi devam ettirmeye çalıştık ama oleyin devamında gelen pozisyon korner oldu ve ardından gol oldu. Eee işte hayat tecrübelerden ibaretmiş, bu da bizim için tecrübe oldu.
"İZMİR'E KUPAYI ALMAYA GİDİYORUZ"
-Kupa finali öncesi olmasını nasıl değerlendiriyorsunuz? Bir anlamda Beşiktaş maçında ayaklarınız yere daha sağlam basmasını mı sağlamış oluyor?
Tabii ki öyle olacak. Ortada kaybedilmiş 2 puan var. Çok iyi bir oyun var, rakibi hapsettiğimiz bir oyun var ama karşılığını da alamadığımız bir oyun var. Aynı şey Beşiktaş içinde geçerli. Onlar da kendi evlerinde Fenerbahçe'ye kaybettiler. Onların da şu anda tek tutunacağı dal kupa kaldı. Bizim de hafta sonu oynayacağımız maçtan önce en kritik sınavımız bu. Madem ki buraya kadar geldik, şu anda kupanın bir ucunu biz tutuyoruz, niye bırakalım. Bunun için çıkıp elimizden gelen her şeyi yapacağız ve hani biz sadece orada bulunalım, bu coşkuyu yaşayalım, 'ne güzel işte kupa finali de oynadık, torunlarımıza anlatırız' diye oraya gitmiyoruz yani, biz oraya o kupayı almak için gidiyoruz.
"FİNAL 90 DAKİKADA BİTER"
-Kupa finali penaltılara da kalabilir. Trabzon maçında 1 gol kaçtı, Rize maçında 2 gol kaçtı. Aranızda bu kaçan penaltıların Beşiktaşla oynayacağınız kupa finalinde maçın penaltılara gitmesi durumunda kaçmaması gerektiğini konuştunuz değil mi?
Ben maçın penaltılara kalacağını düşünmüyorum. Oyunun skorunun 90 dakika içinde belirleneceğini düşünüyorum. Kendi lehimize olmak üzere 90 dakikada bitireceğimizi ümit ediyorum.
-Beşiktaş karşısında sana bayağı iş düşecek.
Evet, evet. Ben buraya ilk geldiğimde Galatasaray kupa maçı oynadım. Açıkçası ben ilk maçı oynarken K. Erciyesspor kupayı kazansın diye değil de, ben ilk maçı takım arkadaşlarıma adapte olmak, takıma ısınmak, hem de hafta sonu oynayacağımız lig maçı öncesi bir ısınma hüviyetinde olacaktı. Ama onları gidip eledikten sonra dedik ki 'Biz yarı finale çıktık, niye finale çıkmayalım'. Trabzonla oynadık orada yendik. Burada 120 dakika sonrası penaltılarla tur atladık. Tabii ki bana iş düşecek, bizim de işimiz o.
"RAKİBİN KİM OLDUĞU ÖNEMLİ DEĞİL"
-Galatasaray maçında Ümit Karan'ın penaltısını kurtardın ve eski takımının elenmesine sebep oldun.
Ben maçlara o gözle, yok eski takım, hırslıyım, şöyleyim böyleyim diye bakmıyorum. Önümüzde 11 kişiden oluşan bir rakip var. Forma renkleri hiç mühim değil. O rakibin Beşiktaş olması da hiç mühim değil. Rakibine saygı göstermek zorundasın. X bir takım da olabilir. Ama onlara her zamanki rakibine duyduğun saygıyla bakacaksın. Sahada o özveriyi göstereceksin ve niyetinde iyiyse ben inanıyorum o sana iyi olarak geri dönüyor.
"PENALTI KURTARILMAZ KAÇIRILIR"
-Sen bu maçın 90 dakikada kendi lehinize biteceğini söyledin. Trabzon maçında da Hüseyin'in penaltısını kurtardın. Yani aslında iş penaltılara kaldığı zaman avantajlı görünüyorsunuz?
Ben kalecinin penaltı kurtardığına inanmıyorum. Bir mantığı yok yani şunu yaparsam bu penaltıyı kurtarırım diye mantık yok. Hissediyorsun, şuraya atacağını hissediyorsun ve o tarafa doğru hareketini yapıyorsun. O anda rakibinin düşündüğünü düşündüysen o penaltıyı kurtarıyorsun ama bu kesinlikle iyi bir vuruşla alakalı. Vurursa yan ağlara, üst ağlara istediğin kadar iyi atla. Bence penaltı kaçırılır, kurtarılmaz.
"ARKADAŞLARIM GOL ATSIN BEN KURTARIRIM"
-Penaltının nereye atılacağını iyi hissediyorsun ama "Kupa finalinde iş penaltılara kalırsa biz daha şanslı oluruz" demiyorsun.
Bunu dememe gerek yok eğer Beşiktaş maçı penaltılara kalırsa ben yine kupayı alacağımıza inanıyorum. Çünkü ben arkadaşlarıma 'Siz atın ben kurtaracağım' diyorum. Ben kurtaracağım deyip bütün topları kurtarıcam diye bir şey yok. Bir tane penaltı Trabzon maçında oyunun şeklini değiştirdi. Yani oyunun oraya gelmesiyle ilgili bir korkum yok. Zaten oyunun penaltılara kadar geldiğini düşünün, oyunun içindeki en rahat yer orası olur. Çünkü hiçkimse size hiçbirşey sormaz. 5 penaltı atılıyor, kurtarırsanız imparator olursunuz, kurtaramazsanız gene aynı maçtan önce bulunduğunuz yerden devam edersiniz. Onun için korkulacak hiçbir durum yok. Benimle alakalı hiçbir korku yok.
"BÜLENT HOCA İÇİN GÖZÜMÜ KIRPMADAN GELİRİM"
-Buraya gelirken "Bülent hoca için geldim" şeklinde açıklamaların oldu. Bayağı takımla görüştün. Sezonun ilk yarısında yaşananları dışarıdan gözlemledin mutlaka. 2. yarı hem ligde hem kupada çok iyi gidiyorsunuz. Bir taraftan düşmemeye, diğer taraftan da kupayı almaya çalışıyorsunuz. Tam anlamıyla ikiye bölünmüşsünüz. Bu çok zor olmuyor mu?
Önce buraya gelişimi açıklayayım. Buraya gelirken Bülent hocayla o irtibat kurulduktan sonra, takım 11 puanla ligin en çok gol yiyen takımı, yani düşmesine kesin gözüyle bakılan ilk takımdı. Hiç bunları düşünmedim. Ben Bülent hocamla o mücadelenin içine gireceğim diye geldim. Eğer zaten başka bir isim olsaydı beni buraya isteyen, gelmeyi aklımın ucundan bile geçirmezdim. O zaman takımın bulunduğu durumu falan düşünürdüm ve gelmezdim. Ben Bülent hocanın kariyerine, kişiliğine çok inanan bir insanım. O'na inancım çok. Ben O'nun için gözümü bile kırpmadan geldim.
-Bülent hocada çok hırslı bir futbolcuydu. Şimdi de aynı özellikleri takıma yansıtıyor. Ama tabii ki bir sihir değnekle gelmedi. Ama bir inanç, bir hava yarattı Bülent hoca.
Zaten teknik direktörlüğün anlamı budur. Kendinde olan futbol bilgini, futbol görgünü, takımda olan oyuncuların yetenekleriyle birleştirip sahaya sunmaktır, bir sanattır. Bence bu sanatı en iyi şekilde uyguluyor. Yeni olması, bence hiç mühüm değil. Bence yeni olması çok büyük bir avantaj. Futbolculuğu yeni bırakmış olmasından dolayı, futbolun içinde, saha içinde gelişen olaylara hiç yabancı değil. Ve bunları olayların gelişimlerini kenardan çok iyi şekilde gözlemleyebiliyor. Bu bizim için çok büyük bir avantaj. Zaten takımın düzelmesindeki sebep de bu. Yani bu takıma 10 tane transfer yapılmadı. Takım kendi içinde olan gücü, hocanın gelişiyle tekrar açığa çıkardı.
"HEDEFİM 2008 FİNALLERİ"
-Geldin ve herşey güzel gitmeye başladı. Şansın da açıldı; milli takıma da gittin. Galatasaray'ın alt yapısından yetiştin, iyi bir perfıormans yakaladın, milli takıma gittin ve bütün bunlar birleşince hedeflerine ulaşma yolunda bir kaleci oldun. Her futbolcunun hedefleri vardır. İleriyle ilgili planların neler?
Benim ileriyle ilgili planlarım şimdi yapılmış planlar değil. Ben 15-16 yaşında o zamanlar genç milli takımda oynuyordum ve gelecekle ilgili planlarımı o zaman yapmıştım. Benim hedefim 2006 Dünya Kupası kadrosunda olmaktı ve o kadronun içindeydim. Ondan sonraki hedefim de 2008 Avrupa Şampiyonası'nda oynamaktı. Onun için de önümde hala 1.5 yıllık bir dönem var. Bu dönemi eğer şu anda geçirdiğim süreç gibi geçirirsem, ben bunu başaracağıma inanıyorum. Çünkü kendime baktığımda, aldığım eğitime baktığımda, hepsi biraraya geldiğinde ve bunları düşündüğümde şu kanıya varıyorum; Ben iyi bir kaleciyim. Bu alçak gönüllülük yapılacak bir durum değil. Çünkü biz Galatasaray'da 13-14 yaşından beri, şu anda a milli takımda kaleci antrenörü olan Eser Özaltındere tarafından çok iyi bir şekilde yetiştirildik. Bugün o yetiştirilmemizin kazancını alıyoruz, ekmeğini yiyoruz. Bu süreç inşallah böyle giderse ben 2008 Avrupa Şampiyonası'nda görev alacağıma inanıyorum. Bu benim şahsi fikrim. Orada kadroyu belirleyecek insanların fikirlerini bilmiyorum. Benim ilk önceki hedefim bu. Orkun bunu başarmak için elinden geleni yapacak. Orkun ne zaman zor duruma düşerse aklına hep bunu getirecek, bu mücadeleye böyle devam edecek.
"3 BÜYÜKLERDE OYNAMA İSTEĞİM YOK"
-Her futbolcunun hedefi 3 büyüklerden birinde oynamaktır. Sen ise bunu söylemiyorsun. Önce Milli Takım diyorsun. Galatasaray'ın alt yapısından yetiştin ve ben bir gün Galatasaray'da oynayacağım demiyorsun. Neden?
Şimdi şöyle birşey var; Ben İstanbul'da doğdum, büyüdüm, İstanbul kültürüyle yoğruldum. Ayrıldığım, yani Elazığspor'a transfer olduğum 19-20 yaşına kadar İstanbul'daydım. Benim İstanbul'da oynama gibi bir isteğim yok. Niye? Çünkü İstanbul şehir yaşantısına karşı birincisi bir açlığım yok. İkinci nedense, İstanbul takımları Fenerbahçe, Beşiktaş, Galatasaray... Buralarda Türk kalecilere yer verilmesi çok nadir ihtimaller. Yani Rüştü abi gibi yıllardır oynayacaksınız ve geleceksiniz. Beşiktaş'ın kalecisine bakın yabancı. Fenerbahçe'nin kalecisine bakın, Rüştü abi. Rüştü abi olmasa zaten yabancı kaleci gelecek. Galatasaray'ın kalecisine bakın Mondragon. Yani ne zaman o insanlar biz böyle iyi performans gösterdikçe "Evet biz kalemize Türk kaleci koyalım ve o yabancı hakkımızı da orta sahada kullanalım. Bu ülkede de iyi kaleciler var, biz niye onlara güvenmiyoruz" diyecekler. İşte bu fikre sahip oldukları zaman o büyük takımlara gitmek isterim. Ama büyük takıma gideceksin, Fenerbahçe'ye, Galatasaray'a, Beşiktaş'a gidip yedek oturacaksın. Banka hesap cüzdanın dolacak ama oturacaksın. Kariyer düşüncelerin tamamen ortadan kaybolcak. Ben buna karşıyım. Benim hayatında yapmak istediğim şeyler var. Futbolu bıraktığında evin oldu, araban oldu, çocukların rahat yaşadı. Eee futbol adına ne bıraktın. Banka hesap cüzdanından başka hiçbir şey değil. Ben böyle birşey istemiyorum. Ben mücadele etmekten yanayım. Eğer burada huzurluysam, burada oynayabileceksem, burada kalıp onlara karşı göze göz, kora kor mücadeleyi burada yapmak isterim. O düşünceleri ne zaman değişirse, o zaman seve seve giderim. Yoksa niye gideyim? Gidip yedek oturacaksın. Ya da sen çok iyi bir kalecisin evet biliyorsun, ama ne oldu, üstüne x bir arkadaşımız getirildi, kulübede oturacaksın o zaman. Mesela Runje'nin performansını eleştirdik ilk yarı boyunca. Runje'nin arkasında bir Türk kaleci vardı bir maç bile oynama şansı bulamadı. Buradan kendinize pay biçin.
-Murat, Runje'nin cezası nedeniyle sakat sakat oynadı ve maçı kurtaran isim oldu.
Şimdi Murat'ın sakat olmadığını düşünün. Runje de ceza aldı. Murat süper bir maç oynadı diyelim ama sonraki maçta yine Runje oynayacak. Yani benim bahsettiğim zihniyet bu. Bunun değişmesi lazım. En azından benim öyle bir şeyi benim düşünmem için.
-Bunun içine yetişmiş olduğun Galatasaray'ı da koyuyorsun. Yani orada yetişmenden dolayı "Çağırırlarsa seve seve koşa koşa giderim" demiyorsun.
Ben burada şu anda huzurluyum. Huzurumu bozup, eğer benim huzurumu bozup başka bir yerde huzur aramama gerek bırakacak bir ortam oluşacaksa, böyle şartlar oluşmalı. Böyle şartlar oluşmayacaksa ben huzurluyum zaten.
"O ANLARDA SAKİN OLAMIYORUM"
-Sen çok farklı hareketleri olan bir kalecisin.
Ben buraya gelmeden önce Ankaragücü'nde ve Elazığspor'da oynadığım dönemlerde çok basit hatalar yapabiliyordum. Bunların nedeni de hep maçlara konsantre olamamamdı. Buraya geldikten sonra düşündüğümde bu kararı verdim. Maçlara iyi konsantre olacağım, kalecilik hatası yapmadan takımıma zarar vermeden oynamaya çalışacağım. Çünkü takımım düşme hattında ve yapılacak en küçük hata belki takımın o anki seyirini değiştirecek, belki o gol çıkarılamayacak ve mağlup olunacak. Böyle bilinçle oynadığım için her ana her pozisyona konsantre olmaya çalışıyorum. Gollerden sonra, kurtarışalardan sonra, faullerden, hakemin verdiği kararlardan sonra olsun yaptığım hareketlerin hepsi oyun içinde olan konsantrasyonumdan dolayı. Başka hiç anlam, mana içermeyen hareketler. Ama bazen kendimi izlediğim zaman da bakıyorum aşırı ama sakin olarak izledİğinizde "Aaa şuna bak ne yapıyor?" diyorsunuz, ama o an sakin olamıyorum. Çünkü ben o anı yaşıyorum ve ne kadar iyi yaşarsam takımıma o kadar kar veririm. Onun için, bence sakıncalı bir durum değil.
-Sakıncalı olarak değerlendirenler var mı?
Bazen söylüyorlar. Çok sakıncalı şeyler yapıyorsun falan diyorlar ama bence bir sakıncası yok. Eğer konsantrrasyonum hareketlerim beni böyle oynamaya teşvik ediyorsa bence problem yok.
-Kendinle barışık mısın?
Çok, çok.
-Çevrenle barışık mısın?
Çok.
-Hayatta barışık olmadığın neler var? Mesela gol yemek?
Yok gol yemeyle de barışığım. Esasında onunla barışık olmamam gerekiyor ama o da hayatın bir gerçeği. İşte Rize maçında en güzel örneği yaşadık. Bir gün yeniyorsun yukarı çıkıyorsun, bir gün yeniliyorsun dibe vuruyorsun. Bu aradaki dengeyi çok iyi korumak lazım. Bu gel-gitlerin arasında çıkmaza sokabilirsin kendini. Onun için, ne övgünün ne de yerginin, ikisinin de üstüne çıkıp öyle düşünmek gerekiyor.
"BUNLAR NORMAL HAREKETLERİM"
-Bir Galatasaray maçında istavroz çıkardığın iddia edildi. Nedir bu konu?
O benim çok uzun yıllardır yaptıpım bir şey. Benimle Allah arasında olan, ben öyle inanıyorum. Onun haricinde hiçbir anlam içermeyen, dini bir vasfı olmayan, görsel anlamı olmayan benim için özel bir hareket. Onun dışında hiçbir anlamı yok. O maçta önemli bir anın akabinde yapılmış olduğu için gözönüne çıktı. Benim bütün maçlarımı takip edin maçın içinde o hareketi birçok kere yapıyorum. Pozisyon geçtikten sonra, bir kurtarış yapmışım, uğurum diyebiliriz.
-Eleştiriler başlayınca sıkılmadın mı?
Statdan çıkarken 10 metrede bir röportaj yapılınca sinirlendim. Diyorlar ki "Hristiyan mısın?" Bana şey demiyorlar; "Orkun bu kareketi yapmanın anlamı nedir? Bir tanesi Hristiyan mısın?" deyince, "Evet Hristiyanım ne olacak yani" dedim. Hristiyan olunca, bu senin kalecilik yapmana engel bir durum mu yani. Saçma sapan sorular sordular onun için biraz kızdım ama basının da istediği bu. Yani malzeme çıksın. Biz de onu alalım işleyelim, şöyle bir güzel baş köşeye koyalım diyorlar.
-Malzeme olarak bayağı iyisin yani.
Ama işte sorun burada. Ben malzeme vermek için bir şeyler yapmıyorum. Ben normal, olağan hareketlerimi yapıyorum. Onlar istediklerini alırlar, istediklerini almazlar, almayabilirler. Kendi tercihleri....
erdem.erol@ligtv.com.tr