Hikmet Karaman: “Don Kişot değilim“

Hikmet Karaman: “Don Kişot değilim“

 Hikmet Karaman'dan Ligtv.com.tr'ye özel açıklamalar.

Fatih Terim'e benzetilmesi için ne diyor?
Hangi özelliği için "Genlerimden" yorumunu yapıyor?
Başkan olsa ne yapar?
Hedefleri neler?

İşte Karaman'ın, Ligtv.com.tr Genel Yayın Yönetmeni Cem Kurel ve Haber Müdürü Erdem Erol'a yaptığı açıklamalar:

“KAMPIN VERİMİ LİGDE ANLAŞILACAK”
-Hocam önce kampı konuşalım. Verimli geçiyor mu?

Kampın daha başındayız, verimli geçip geçmemesi oynadığımız maçlara bağlı. Yani hazırlık maçları bizim için ölçü, gerçi biz lig başlamadan Beşiktaş’la kupa maçı oynayacağız. Oynayacağımız kupa maçı ve ligde oynayacağımız 3-4 maç bizim kampta takıma ne verdiğimizi karşılığında ne aldığımızı gösterecek. Onun için kamp süresi boyunca veya bitiminde çok faydalı bir kamp geçti gibi şeylere katılmıyorum ben. Kampın faydalı geçip geçmediğini ligdeki maçlardan anlarsınız. Yoksa hazırlık maçlarında da çok iyi sonuç alabilirsiniz, takım çok iyi oynayabilir, eğer takım ligde kötü giderse  ne olacak o zaman kamp iyi mi geçti? Kamp değerlendirmesi benim için yarışmaya başladığımız zaman yarışmada alınacak neticelerde belli olur.

“İLK DEVRENİN ANALİZİNİ İYİ YAPMALIYIZ”
 
-Ama şu bir gerçek, Ankaragücü Hikmet Karaman’la çok iyi bir çıkış yakaladı. Hikmet Karaman takımda en azından geride kalan dönemde çok iyi bir doku uyuşması sağladı.
Bizim teknik heyetimizin gelmesiyle takımda hem performans  olarak hem de ligdeki sıralama olarak büyük bir değişiklik yaşadık. Bununla birlikte Fortis Türkiye Kupası’nda 3 maçta 9 puana sahip tek takım biziz. Başarılı bir gidişat var. Ankaragücü benim geçen sene de aynı şartlarda alıp hem ligde kalıp hem de yukarılara taşıdığım takımımdı. Bu sene de geçen senenin takımı, oyuncularımı yakından tanımamın avantajını gördük. Oyuncularım da buna intibak sağladı. Fakat futbol adına, Ankaragücü camiası adına fazla birşey yapmış bulunmuyoruz. Biz esas lig sonunda iyi yerlerde bulunabiliyorsak, kupayı kazanıp, kupada finale kadar gelebiliyorsak bizim için gerçek başarı orada. Onun için ilk devre bir çıkışımız var ve bu çıkışın devam etmesi gerekiyor. Bu devamlılık da sadece bu devre arası takıma transfer edilecek oyuncularımızın güç katacağı anlamında kalmamalı, geçen ilk devredeki dönemde de belli performansa ulaşmış oyuncularımızın 2. yarı bunun üstüne çıkarak, hem bireysel olarak hem takım olarak takımın gücünü geliştirmeleri gerekiyor: O zaman yeni arkadaşlarla birlikte gerçek bir Ankaragücü kimliğini oraya koymuş oluruz. Bu konuda teknik heyet de iyi çalışmalar yapmalı. Teknik heyet de ilk devre analizini iyi yapıp futbol adına bir takım şeyleri bulabilmeli. Hem kendi takımına adapte etmeli, hem analizlerde rakip takımla oynayacağı maçlarda daha farklı düşünceler içine girmeli ki bu da takıma yansıyıp ligde alacağımız sonuçların camiamız için pozitif yönde gelişmesi ve ilerlemesine katkıda bulunsun.

“BİZİM BİR STİLİMİZ VAR”
-Hikmet Karaman meslektaşlarından; ki onlar aynı zamanda arkadaşlarınız ama rakipleriniz de aynı zamanda, bir adım daha önde olabilmek için neler üretmeye çalışıyor? Nasıl farklı sistemler kullanıyor?
Tabii ki biz hepimiz meslektaşız. Birbirimize sevgi, saygı ve güven duymamız gerekiyor. Ama bu yarışma içerisinde hepimiz birbirimizi geçme, daha başarılı olma arzusu içerisindeyiz. Bizim bir stilimiz var, bizim teknik heyetimiz sadece bildiklerimizle kalmamalı ve kalmıyoruz da. Öğrenmemiz gereken futbol ama sadece futbol yapısı değil; futbolcu yapısı, zihinsel yapısı, kültürel yapısı, sosyal yapısı, özel yapısı, bireysel futbol yapısı, yeteneği hep farklı futbolculardan kurulu. O zaman teknik adamlar da bu farklılıklar karşısında farklı stratejiler geliştirmeli. Bence işin en önemli kısmı burada başlıyor.

“HIRSIM GENLERİMDEN”
-Hikmet Karaman başarılarının dışında aynı zamanda da hırsıyla da ön plana çıkan bir teknik direktör. Hırsınız nereden kaynaklanıyor? Hırslı mısınız diye sormuyorum, hırısınızın nereden kaynaklandığını merak ediyorum.

Bu, gen. Gen bence. Mutlaka birşeylere hırslanırsınız ama insanın geninde olacak yani. Mesela dün oyuncularım ile taktik çalışması yapıyoruz, memnun değilim. Beni tatmin etmiyor. Topladım onları bir takım şeyler söyledim, devam ettiler bu sefer zevk aldım. Gene topladım, “İşte çocuklar ben dışarıdan sizi seyrederken zevk almalıyım, hırslanmalıyım, futbolcularım ne yapıyor, işte evet bu olmalı” demeliyim. Bu herhalde bizim gende var.

-Sizin şekilsel tepkileriniz de çok farklı.
Bir de insan verdiğini almak istiyor. Bu çok önemli. Yani takıma göstermiş olduğumu, hafta sonu maçlarda size geri verdiği zaman benden mutlusu yok. Ve maç içerisinde çalıştırdığınız, futbol adına geliştirdiğiniz olayları gördüğünüz zaman daha çok hırslanıyorsunuz. Hem takımınıza pozitif yönde etki apıyorsunuz, zaman zaman da istemediğiniz hatalar olduğu zaman bu da orada oyuncunuzu hırslı bir şekilde, pozitif anlamda motive edip geliştirici sözler kullanıyorsunuz. E bu bizim kişiliğimizde var.

“ESKİDEN DÜŞÜNMEDEN TEPKİ GÖSTERİRDİM”
-Bu hırslı yapınız sadece futbola mı?

Sadece futbol değildir. Bir bütünlüktür. Futbolda hırslı, özel hayatta sakin; böyle bir şey olması mümkün değil. Fakat şu bir gerçek, bizler de gelişmek zorundayız. Yani ne zaman hırs yapacağız, hangi yerde oyuncuya tepkiyi koyacağız ve nasıl tepki koyacağız? Çok önemli. Geçmiş dönemlerde bunu belki biraz daha oyuncuyu, karşı tepkiyi düşünmeden yapıyordum. Şimdi bu tepkileri koyarken kuracağım cümleleler çok önemli. Çünkü karşında da bir insan var, bir oyuncu modeli var. Cümle yapısı karşıdan gelecek tepkiyi doğuracak. Onun için ben de bu anlamda biraz daha kendimi geliştirme yönünde mesafe almaya çalışıyorum.

-İsyan eder misiniz?
Tabii ki isyan deyince neye isyan, nerede isyan? Haksızlığa isyan verdır ama bu insanın da bir tepkisi olmalı. Yani tabii ki bir tepki ölçüsü olmalı. Ölçü olmadan yapacağınız isyan bence olumlu olmuyor. Örneğin bir maçta bir hakem hata yapabiliyor ama bu hatayı biz teknik adamlar sadece mağlubiyeti bir tek hakemde aramak ona isyan etmek bence çok yanlış tutum sergileme oluyor. Çünkü teknik adam da hata yapabiliyor oyuncu da 90 dakikada maçı kaybedebilecek bariz hatalar yapabiliyor. Yani isyanın ölçüsüyle birlikte kapsamı da önemli. Onun için orada da daha çok gelişmemiz gerektiğini düşünüyorum.

“FATİH TERİM’LE BENZERLİĞİMİZE BEN DE ŞAŞIRIYORUM”
-Hocam ben sizi izlerken şöyle bir şey dikkatimi çekti. Ben size teknik taktik sormuyorum, ben muhabirim, haberciyim. Ben merak ederim, aklıma geleni sorarım ve insanların merak ettiklerini sorarım. Dikkatimi çekeni dile getiririrm.

Herşeye açığım.

-Çok ilginç, sizi dinlerken bir şey dikkatimi çekti. Şimdi sizi herkes Fatih Terim’e benzetir. Ve siz de Fatih hocaya benzerliği soracak diyeceksiniz ama ben farklı bir şey hissettim. Ata Demirer çok güzel Fatih Terim takliti yapar. Ben de sizi izlerken Ata Demirer aklıma geldi. Aslında üçünüz de birbiririnize çok benziyorsunuz.
Şimdi bu konuyla ilgili zaman zaman bir çok yerde beni eleştiren yazılar da görüyorum, buna benzer bir takım yakıştırmalar da görüyorum. Ben tiyatrocu değilim. Asla da hiçbirini taklit etmem, zaten taklit belli yere kadar olur. Ama benzerliler oluyor. Bazen ben de şaşırıyorum. Mesela Fatih hocanın Galatasaray’da teknik direktör olduğu dönemde ben de Kocaelisporda’ydım. Maçta, Ligtv ikimizi aynı anda çekmiş. Ki o bende mevcut. İkimiz de aynı şeyleri yapıyoruz, çok enteresan. Ama nerede ne yapıyoruz. Sahada top onanırken ikimizin tepkisi aynı. Bu işte, futbolun dili. Şimdi biz de içten yaşadığımız için olayı, içinde olduğumuz için, hakem bir karar veriyor tepkimiz benzer oluyor veya futbolcu bir hareket yapıyor tepkimiz benzer oluyor.

-Bu anlattığınız maç, Fatih Terim’in efsaneleşmediği dönemde değil mi? İnsanlar belki sizin yüzünüze söylemiyorlardır ama şöyle düşünenler var: Fatih Terim çok başarılı bir hoca, Hikmet Karaman da ister istemez etkileniyor ondan.
Arkadaşlar, başarı parayla satın alınır mı? Parayla başarı satın alma olsaydı o zaman Arap ülkelerindeki takımlar dünya şampiyonu olurlardı. Başarı, bir emek, bir uğraş işidir. Dolayısıyla bir teknik adam birini takit ederek bir yelere gelmez. Bugün Hikmet Karaman profiline baktığıız zaman çıkarın bütü istatistikleri, bizim ekibimiz, teknik ekibimiz çalıştırdığı her takımda ligi çok başarılı bitirmiştir. Şuraya geliyorum; bakın bazen bunları ben de okuyorum. Tabii ki basındaki arkadaşların değerlendirmeleri oluyor. Benzerlik olabilir ama birbirimize benziyorsak ne yapayım? Yani ne yapayım? Adana’ya gittim. Adana Demirspor’u çalıştırırken herkes bizim ikimizin resmini yanyana koyuyordu. Yani baba oğul kardeş gibi böyle benzerlik olur. Ne yapalım yani. Şimdi Ata Demirer’i de ben sizden duydum ilk defa.

-Ben yüz ifadesi olarak Ata Demirer’i gördüm sizde.
Allah Allah. (Gülüyor)

-Yani üçünüz de benziyorsunuz birbiririnize.
O zaman üçümüzü yanyana oturtturmak lazım.

“YUKARILARI HEDEFLİYORUZ”
-Hep soruyorlardır. Ankaragücü’nün 2. yarıdaki hedefleri nelerdir?
Arkadaşlar ben zaten klasik sorulara klasik cevap vermiyorum. Futbol adına ne kadar hedef varsa biz hepsine talibiz. Ama bu olur olmaz belli yerde kırılır farklı şey. Şu anda kupada bir hedefimiz var. Ligde sıralama belli. Aşağıya da inebiliyorsun, yukarıyı da yakalayabiliyorsun. Biz yukarıları hesaplıyoruz, orada hedeflerimiz belli. Ama bu hedeflere gitmek için tabii ki takım yapısı önemli. İlk devre oynadığımız maçlarda takımın hangi yönde zayıf, hangi yönde güçlü, Türkiye ligi ne kadar güçlü, rakiplerimiz hangi pozisyonda, biz ne yaparsak bu rakiplerin önüne geçebiliriz gibi bir karne var. Siz bu karneyi bu dönemde yerine getirirseniz hedeflerinize daha kolaylıkla ulaşırsınız. Siz şimdi dağa çıkacaksınız, son model spor Mercedes ile çıkıyorsunuz. Ama orada bir de jeep var. O zaman 4x4 ü alacaksınız. Oraya son model spor arabala giderseniz takla atarsınız. Bunlara dikkat etmek lazım.

“İÇİMDEN AĞLARIM”
-Kişilik yapınızı kişiliğinizi çok net bir şekilde dışarıya sunuyorsunuz. Sergiliyorsunuz. Hırslısınız, isyan ettiğiniz zamanlar oluyor. Peki Hikmet Karaman ağlar mı hiç?

İçimden ağlarım tabii ki.

-Gözyaşı döker misiniz?
Vallahi. Öyle bir durum olursa da dökerim çok rahatlıkla

“YAŞAM FELSEFEM FUTBOL”
-Herşeyi futbol üzerine mi kuruyorsunuz?

Benim yaşam felsefem futbol. Yanlış aslında ama; mesela tatilde bile dinlenemiyorum futbol olmazsa. Ben çalışırken dinlendiğimi hissediyorum. Çalışmadığım zaman mutlaka bir maç seyretmem lazım. 3 günü geçtiği zaman sıkıntı basıyor beni. Oyuncum gol atar mesela o maç öyle bir maçtır ki tur atlamışsınızdır, çok nemli bir 3 puan almışsınızdır, bazıları gözyaşı döker, ben içimden hissdiyorum onu. Coşkuyu, sevgiyi hüzünü hissediyorum. Onun dışında  böyle ağlama olayı yaşamadım.

İNANILMAZ TESADÜF
-Hayatınızdaki en dramatik anı hatırlıyormusunuz?

Ben Adana’da çalışırken fitre dağıtıyordum. Kaleci antrenörüm Ahmet hoca dedi ki “100 markımız kaldı, bunu da çok fakir olan bir aile var ona verelim” dedi. Ben de Seyhan Oteli’nde kalıyordum, “Yarın gelsin benden alsın” dedim. Bir çocuk geldi. 13-14- 15 yaşlarında. Sonra geçenlerde bizim kaleci Serkan’ı çağırdılar Milli Takım’a. Ahmet hoca aradı beni “Sana bir şey diyeceğim. Altı aydır demiyorum ama şimdi fırsat oldu. Bunu söylesem mi söylmemesem mi çok düşündüm. B Milli Takım’a giden Serkan varya. Onunla bir olay olmuştu hatırlıyor musun?” diye sordu. “Yo” dedim. “Hani bir 100 mark kalmıştı da onu birisine verecektik. Birisi geldi otelden aldıya. O 100 mark verdiğin çocuk, bugün senin Milli Takım’a gönderdiğin kaleci Serkan dedi. İşte o zaman çok kötü oldum.

-Serkan hatırlamıyor mu bunu?
Serkan biliyor ama ben bilmiyorum.

-Size de söylemiyor mu?
Söylemiyor evet. Sonra ertesi gün çağırdım Serkan’ı. Tabii ki açık açık söyleyemiyorum. “Serkan seninle bizim aramızda bir olay olmuş muydu?” dedim. Baktı yüzüme “Evet hocam bana 100 mark vermiştiniz” dedi. Tabii ki hemen “Yok oğlum tamam” dedim. Fakat Ahmet hocaylan o konuşmadan sonra çok etkilendim. İnanılmaz etkileri. Zaman zaman buna benzer şeyler yaşıyoruz.

-Benim tüylerim diken diken oldu.
Sen beni görseydin orada, o telefon elimden düşüyordu. Ben kolay kolay etkilenmeyen bir adamım ama adam milli takıma gitmiş bir de ben Orkun’u kesmişim onu oynatıyorum. Ve olayı hiç bilmiyorum. Mesela bak bizim Sedat’ı aldım Gençlerbirliği’nden orta saha. Ben seneler önce Galatasaray PAF takım maçını seyrettim. PAF takımdan 5 tane isim yazmıştım. O 5 isim de müthiş adam oldu. Yazıyorsun 5’de 5 tutuyor. Bugün bakıyorum karşına hepsi çıkıyor.

-Keşfetmek insanı mutlu ediyor değil mi?
Müthiş, müthiş.

-Ve o mayanın tutması.
Arjanti’ne gittim, beğendiğim oyuncuları listeledim. Bugün Porto’da, Atletico Madrit’teler,   hep büyük takımlardalar. Mesela hatırlarım Hamburg’un santraforu Baron vardı. Uzun boylu. Yazmıştım onu böyle. Adam 1 numaralı oyuncu oldu. Ramelov vardı orta saha oynuyordu. Ben o zaman Kocaelispor’da yardımcı antrenördüm. “Hocam, 17 yaşında böyle bir oyuncu var, bunu kaçırmayalım, Doğu Almanya’da” dedim. O adam Leverkusen’in en kal oyuncusu oldu. Bunlar da insana büyük haz veriyor.

"BABADAN OĞULA KRALLIKLAR VAR"
-Türkiye’de bir gerçek var. Sezona başlanır, 4-5 hafta sonra alınan sonuçlardan dolayı teknik adamlarla yollar ayrılır, ondan sonra başka hoca gelir, sezon ortasında takviye yapmak ister, sezon sonu olur, ama yine onunla devam edilmek istenilmez. Aslında 1.5  yıllık bir sözleşmesi vardır. 1 yılı opsiyonlu denir ben de onu anlayamam bir türlü. Her sene bu teknik direktörleri aynı takımlar alıyorlar, gönderiyorlar, alıyorlar, gönderiyorlar. Bir adam doğruysa doğru, yanlışsa yanlıştır bana göre. Siz sıkıntı duymuyor musunuz?
Doğru, sıkıntı duyuyoruz.

-Ben bir gazeteci olarak bundan sıkıntı duyuyorum.
Doğru çok doğru. Futbol bir meslek, bir branş. Ama ülkenin sosyo ekonomik yapısıyla paralel düşünün. Onun içerisinde bir meslek dalı. Avrupa ülkelerine baktığınız zaman güçlü ülkeler her alanda güçlü. Her alanda bir organizasyoın bir sistem var. Şimdi bize baktığınız zaman işte güçsüz olduğunuz zaman futbolda da idari anlamda tutarsızlıklar veya teknik adamın kendi tutarsızlıkları veya oyuncunun; bunlar hep birbiriyle bağlantılı. Ben de istiyorum bir kulüpte çalışmak. Teknik adam neyi arıyor? Daha iyi bir kulüp, ekonomik şartları, futbolcu yapısı, kapasitesi daha iyi olan çalışma şartları daha iyi olan bir kulüp arıyorsun. Otomatikman teknik adamların ayrılışları var. Veya yönetim tarafından hoca ters geliyor, hoca biraz farklı oluyor, koç olduğu için bir çok şeyin kendine bağımlı yapılmasını istiyor. Bunun tam tersi de hoca başarısız olup kulüpler göndermek istşyor. Yani bir mücadelenin içerisindeyiz

-Değirmen gibi.
Orada öğütülüyor. Aslında işin entersan tarafı medyadaki arkadaşlarımızın daha çok tahlil etmesi; konu mesela başkanlar, 15-20 sene kalıyor aynı siyasette de böyle. Avrupa’da da siyasette çok uzun seneler kalan insanlar var ama mutlaka araya yeniler giriyor. Bizde bu böyle olmuyor yani babadan oğula krallıklar devam ediyor. Belki hakemlerde de  aynı şeyler var.

-Hocam karıştırma hakemleri şimdi (gülüyoruz)
Bunu eleştiri veya yıkıcı anlamda kullanmamak gerekiyor. Şimdi ben 9 tane oyuncuyu PAF takımdan A takıma aldım. Hiçbirini de tanımam. Hiç kim olduğunu bilmem, yeteneklerine göre almışımdır. Yani şu başkanın oğlu, şu yöneticinin oğlu veya şu takım kaptanının kardeşi diye bir şey yok bunu yaparken.

"MİLLETVEKİLLERİ, BAKANLAR HOCALARA KARIŞIYOR"
-Yapan hocalar var mı?

Bilemem. Ona gerek yok. Mesela ben bir dönem bir kulüpte çalışırken PAF takım hocama milletvekili bakanlardan “Şunu takıma alın” dendiğini, PAF takım hocasının bunları bana gelip direk söylediğini bilirim.

-Sonuç ne oldu?
Rest tabii ki ne olacak. Ama ondan sonra size diş biliyorlar. Başkanlarla samimiler. Zaman içerisinde bir maçı kaybetmişsen, güçsüzsen hemen sana çiviyi koyuyor, gitmene neden oluyor veya bir kaç hafta daha sana şans tanınıyor yine kötü gidersen iş bitiyor. antrenör kıyımlarının çoğu böyledir türkiyede. Şimdi en son canlı örneğini verelim. Güvenç hoca gitti Rize’den. Geçen sene takımı ligde bıraktı, Ankaraspor maçında son anda kendi oyuncusunun kendi kalesine attığı golle gitti. Bu maç berabere bitse o teknik adam gidecek miydi? Gitmeyecekti. Yani bir teknik adamın geleceği, kaderi bunlara bağlı olmamalı. Teknik adamın bir kulüpte yaşayış tarzı vardır. İş tarzı vardır, özel hayat tarzı vardır. Futbolcularla medyayla diyalog tarzları vardır. Bunun üstünde de bir yönetim, başkan kadrosu vardır. Bu insanlar, bu kişiyi tahlil ederler, bakarlar. İşler kötü gitmeyebilir ama eğer bu saydığım elementler içersinde teknik adam işlerini iyi yapıyorsa o kişiye uzun süre şans verilir. Bu, Avrupa’da böyledir. Ama maalesef bizde buna bakılmaksızın işimizden olduğumuz dönemler yaşamışızdır.

-Bunu şahsen de yaşıyorsunuz zaman zaman. Neler hissediyorsunuz?
Mesela bir kulübü ligde bıraktık. Mucize denildi. Ama açık açık da söylerim. Başkanın o kadar tutarsız davranışları var ki. Şimdi siz teknik adam olarak diyorsunuz ki “Bizim ligde kalabilmemiz için şunları bunları yapmamız gerekir. Bunları yaparsak ligde kalırız, sorumlusu benim, karışmayın”. Size deniliyor ki “Tamam hocam. Devre arası transfer dönemi geliyor, meydanda kimse yok. Tutarlıysanız resti koyuyorsunuz. Hem medyada hem de kamuyou önünde. Ne oluyor başkan küçük düşüyor veya alınıyor. Vede diyorsunuz ki “Bana boşuna para vermeyin ben gideyim o zaman”. “Yok hocam aman biz ligde kalmak istiyoruz” deniliyor. İcraat yine yok. İcraat son 1-2 güne kalıyor, bu sefer teknik adam olarak ortalığı kasıp kavuruyorsunuz. Ama o dönem de adam size diş biliyor. Çok başarılı olmaya devam ediyorsunuz, takım ligde kalma yolunda önemli mesafeler katediyor ve başkanla veya yönetimle şehre çıktığınız zaman halkın size inanılmaz sempatisi sevgisi oluyor. Yoldan geçerken yürürken ona kimse selam vermiyor. Sizin altınızda eziliyor. Bu sefer oradan diş biliyor. Yani teknik adam olarak o kadar şeylere dikkat etmelisiniz ki. Medyadaki arkadaşlar bence zaman zaman acımasız yorumlar yapıyor. Teknik adam olarak o kadar dikkatli olmak zorundasınız ki. Mesela böyle bir durumu yaşamamak zorundasınız. Çünkü iş verenizin asla üstüne çıkmayacaksınız. Eylem baş taç giyermiş. Eylem baş olacaksınız.

"SİLECEKLERİ ÇALIŞTIRIYORUM"
-Hocam Avrupa’da da bu işverenler kulüp başkanları, yönetim kurulu üyeleri tanınmıyor.
Bana Manchester’in kulüp başkanını sor bakalım biliyor muyum? Leverkusen’in, Dortmund’un başkanını sor. Bilmeyiz yani. Durum böyle. Mesela medyada bir şeyler konuşuyorsunuz arkadaşlarımız farkı algılıyor. Ben geçenlerde bir ajansa açıklama yaptım, girdim 5 dakika sonra söylediğimin tam tersini yazmış. Aradım arkadaşı “Ben sana böyle demedim ki” dedim “Hocam yarın düzeltiriz” dedi. Şimdi o kadar çok şey varki. Sonuçta bazen şunu düşünüyorum. Kaliteli yaşamak gerekiyor, mutlu olmak gerekiyor, hiç üzülmeye değmez, hayattan zevk almak gerek böyle bir süngerle bir temizliyorum herşeyi bir daha sıfırdan başlıyorum. Başlıyorum ondan sonra bir daha süngerle temizliyorum. Silecekleri çalıştırıyorum işte.

"BAŞKAN OLSAM YERLİ HOCA ÇALIŞTIRIRDIM"
-Hikmet Karaman diyelim ki Ankaragücü’nün başkanı olsa bugün takımın başına kimi getirirdi?
Bir isim verdiğim zaman diğer çok sevdiğim arkadaşlarım var.

-Yerli mi yabancı mı?
Yerli. Kesinlikle yerli hoca getirirdim. Türkiye’de büyük kulüpleri temsil edecek en az 6-7 tane çok kaliteli hocamız var.

-Bu sözünüz şu anlama mı geliyor. “Ben Türkiye’de öyle hocalar biliyorum ki Gerets’ten de Zico’dan da Tigana’dan da daha faydalı olacaktır.”
Ben olaya öyle girmiyorum. Hayır o yanlış. O bir kere bana göre çok saçma birşey. Hasan Gerets’ten iyidir, Mehmet Zico’dan iyidir. Böyle bir şey yok. Zico dünya şampiyonu olmuş, çok deneyim kazanmış, bugün de Fenerbahçe’nin başında olan bir teknik direktör. Gerets geçen sene Galatasaray’ı şampiyon yapmış, Almanya’nın üst düzey takımlarında çalışmış, futbol kariyeri üst düzey olan bir adam. Tigana’ya da şaşırıyorum. Çalıştırdığı takımlardaki başarılarını pek bilemiyorum diğerlerine oranla. Futbolculuk dönemi iyi fakat şu var. Teknik adamlar hep başarılı olacak diye birşey yok. Örneğin size şunu söyleyebilirim, Topmöller Leverkusen’i çalıştırırken adam son maçta şampiyonluğu kaybetti, son maçta Almanya Kupası’nı kaybetti, son dakikada Şampiyonlar Ligi’ni kaybetti. Ve bunların hepsi 1 ay içinde oldu. Eğer Topmöller bunların 2’ini alsaydı, 3’ünü alsaydı, 1’ini alsaydı dünyanın en önemli hocalarından biri olacaktı. Şimdi nerede? Yani futbol böyle birşey. İyi, yerli teknik adamlarımız var. Kesinlikle kendilerine güvenilip büyük takımların teslim edilmesi gereken arkadaşlarımız var. Yabancı hocalarla yarışmaya girip boy ölçüşecek arkadaşlarımız var. Asla birinin birine olan üstünlüğünü kabul etmiyorum.

"DON KİŞOT DEĞİLİM"
-Hocam siz çılgın mısınız, Don Kişot musunuz?
Değilim değilim. Çılgın şöyle, bir maçı kazanmak için her türlü riski alırım.

-Sohbetimizde söylediklerinizden yola çıkarak bunu soruyorum. Sohbetimizde kimseye karşı lafınızı esirgemediniz mesela.
Bunlar gerçekler.

-Bu söyledikleriniz yarın öbür gün karşınıza çıkabilir.
Çıksın, önemli değil. Çıksın çünkü bir gerçek var. Geçmişte verdiğim demeçlere, Don Kişotluk yaptığım veya isyankar olduğum şeylere baktığım zaman kendimi eleştiriyorum. Bunları yapmamalıydım, yani bunlar bir futbol adamına yakışmayacak demeçler veya hareketler diye kendi kendimi eleştiriyorum. Ona bakarsan geçen gün Ligtv’ye röportaj verdik, dün akşam röportajı seyrederken kurduğum bazı cümlelerin veya ima etmek istediğim bazı şeylerin eksik olduğunu, yanlış olduğunu görüyorum. Dolayısıyla asıl mesele burada başlıyor zaten. Kimse gerçeği konuşmak istemiyor. Gerçek konuşulduğu zaman ya karşı taraf sana düşman olacak diye sinsi davranıyorsun, politik davranıyorsun. aslında bunları konuşmamız lazım ki karşı taraf da doğru yapmasını bilsin. O zaman biz teknik adamlar antrenmalarda oyuncularımızı uyarmayalım. Oyuncuyu karşıma alırım diye. Yani değişen ne, aynı şey. Takımın çok önemli bir oyuncusuna hatasını söyleyemeyelim, zayıf oyuncuya diyelim. Bunun hiçbir farkı yok yani bir başkanın veya bir teknik adamın eleştirilmesi gerekiyorsa aslında burada amaç şimdi sizinle burada yaptığımız bu söyleşi amaç üstün gelmek değil ki, doğruyu bulmak. Benim amacım ne bir teknik adam arkadaşımıza ne bir başkanımıza üstün gelmek değil ki.

-Kendimiz çalıp kendimiz oynamayacağız bu söyleşi bir yerlere gidecek.
Yani evet, bir şeyler olsun.

-Bu söyleşiyi şöyle tamamlayalım o zaman. Aslında hiç yaptığımız bir şey değil ama bu sefer yapalım. Bundan da gocunmam. Bazı röportajlarda bize ne başlık atacaksın, ne yazacaksın diye sorulur mesela. Bu bir söyleşi ama bunu da okutturacak olan başlığıdır. Ben şimdi bu röportaja “Don Kişot değilim” diye başlık atacağım. Şimdiden söylüyorum size.
Bu sizin insiyatifinizde olan birşey. Yani aslında şu de yanlış, “Bir başlık koydunuz ya bunu koyma” demek. Bu gayet güzel bir başlık, “Don Kişot değilim”.

[email protected]
[email protected]