“Güneşin olmadığı yerde mikrop olur“
Yayınlanma Tarihi 5 Şubat 2007 Pts 15:15
Ligtv.com.tr'de Seoul haftası başladı !.. Ligtv.com.tr olarak bir hafta boyunca sizlere Şenol Güneş'in yeni takımı Seoul'ü tanıtacağız. Güneş ile başlayacak röportaj dizimiz, Kore medyasından futbolculara, Güneş'in yardımcılarından yöneticilerine kadar uzanacak. Milli Takımımızla Dünya Üçüncülüğü yaşadığı ülke olan Kore'nin Seoul takımının başına geçen ve kamp için Antalya'ya gelen Şenol Güneş, Ligtv.com.tr'ye çok özel açıklamalar yaptı. Ligtv.com.tr Haber Müdür Erdem Erol ve Dış Haberler Editörü Ömer Faruk Can'ın sorularına çarpıcı yanıtlar veren Güneş, Türk futbolunun içinde bulunduğu durumdan Milli Takım Teknik Direktörlüğü sırasında ve sonrasında yaşadıklarına kadar pekçok konuda içini döktü:
“DÜŞÜNCELERİMİZ DEĞİŞEBİLİR AMA KARAKTERİMİZ DEĞİŞMEZ”
-Hocam daha önce de sizinle çok röportajlar yaptık, canlı yayınlarda konuğumuz oldunuz ama şimdi sizi daha bir rahat daha bir stresinizi atmış gördük.
Bende bir değişiklik yok, ben hep aynıyım. İnsanların bakışına göre her şey değişebilir. Olaya nasıl baktığına bağlı. Nasıl bakıyorsan öyle görürsün. Ama yaptığımız işin zamanla stresi olacaktır, gayet normaldir bu. Toplumla iç içe yaşıyoruz. Medyayla, halkla, yöneticilerle, oyuncularla, düşüncelerimizi paylaşıyoruz, katkı yapmaya çalışıyoruz. Bu arada zaman zaman yoğun tempo içerisinde yanlış anlaşılmalar olabilir. O yüzden ben her şeye olumlu bakıyorum. Dün neysek bugün de aynıyız. Düşünce anlamında bir takım değişimlere uğrayabiliriz. Ama karakter olarak hiç değişikliğimiz olmadı.
“DAHA ÖNCE SEOUL İLE ANLAŞIP TRABZONSPOR’A GİTMİŞTİM”
-Seoul’den daha önce de teklif vardı size. Kore Milli Takımı’ndan da teklif vardı. Ama siz o dönem Trabzonspor’a gittiniz. Olaylar nasıl gelişti?
Aslında olaylı bir şekilde Federasyondan görevime son verildikten sonra, sağ olsun arkadaşlar başarısız bulduktan sonra, tabi o Türkiye’nin ayıbı olan durumdan sonra, nasıl şekilde olduğu hala kanunlar nezdinde ortaya çıkmadı. O durumdan sonra Kore Milli Takımı’nın da teklifi vardı; o zaman çalışmayı düşünmüyordum. Çünkü canım sıkkındı o zaman. Aradan geçen süre içerisinde yine bizim şimdiki Genel Direktör olan Kang Myung Won, Türkiye’ye gelmişti ve benimle görüşmüştü. Prensipte mutabık kalmıştık. Ama Trabzonspor yönetiminin isteği ve kamuoyunun da olağanüstü beklentisi doğrultusunda Trabzonspor’a gitmek zorunda kaldım. Kaldı ki FC Seoul’le söz olarak mutabık kalmıştık o da benim yanlışımdı orada. O zaman gidememiştim FC Seoul’e. Trabzonspor’dan ayrıldıktan sonra birçok kulüp vardı. Hem geçmişteki sözümüzü yerine getirmek için, hem özür için, hem de diğer takımlara baktığımız zaman FC Seoul takımının kulüp bünyesinde kurumsal kimliği, tesisleri ve sahası, öğrenme hevesi, girişim içerisinde olması, çalışma ortamımın çok daha sağlıklı olduğunu düşündüğüm için “evet” dedim. Daha doğrusu kendimizi yeniden bu işe başlayıp üretken bir iş yapmaya çalışacağım için orayı seçtim. Kore futbolunda bir takım değişimler oldu. 2002 Dünya Kupası’nda başarılı sonuçlar aldılar ama ondan sonra onlarda da bir bocalama oldu. Yeni bir heyecan duymak istiyorlar, ben de o heyecanı duymak istiyorum. Bir renk katmak istiyorum. Kore futbolunda bir iz bırakmak istiyoruz. Bütün bunların içerisinde sportif başarı da sağlamak istiyorum ama en önemlisi fair-play ruhu içerisinde Kore futboluna, Kore futbolcusuna bir takım bilgilerimi aktarabilirsem; ben de onlardan oranın kurumsal kimliği içerisinde işleyişini öğrenmeye çalışacağım. Öyle bir heyecanla işe girdik. Şu anda her şey yolunda, her işim düzenli gidiyor. Türkiye’deki kulüpler gibi değiliz şu anda. Orada bir şirket var, şirketin bir kolu ve işin başında profesyonel kadrolar var. Bizim düşüncelerimizi ele alıp yerine getiriyorlar.
“MİLLİ TAKIM OYLAMASINDA 1. SEÇİLMİŞTİM”
-Kore’de nasıl karşılandınız? 2002 Dünya Kupası’nda yaşadıklarınızı, size olan ilgiyi biliyoruz ama Seoul ile anlaşıp Kore’ye gittiğinizde neler yaşadınız, yaklaşımlar nasıl oldu?
Tabii ki 2002 Dünya Kupası’nın öncesi var. Türkiye-Kore ilişkilerinde tarihe baktığımız zaman; Kore Savaşı’nda şehitlerimiz oldu. Kabul etmek lazım ki Kore-Türkiye ilişkileri daha o günlerden bugünlere kadar güzel geçiyor. Yani insanlar sıcak bakıyor. Ben de gittiğim zaman onu yaşadım. 2002 Dünya Kupası’nda Kore’ye ilk gidip basın toplantısı yaptığımda tüm basın dışında 15 tane medya mensubuna ayrı toplantı yapmıştım. 3.’lük maçından önce de yine aynı şekilde toplantı yapmıştım. İlk günlerde bizi misafir olarak ağırlamanın karşılığında teşekkür toplantısı yapmıştım. Güzel ilişkilerimiz olmuştu. Daha sonra da milli takımda adım geçtiğinde intenette oylama yapıldığı zaman halk nezdinde 1. seçilmiştim. Bu da halkın sevgisi ve ilgisi olduğunu gösteriyor. Dolayısıyla ilişkilerde bir sıcaklık var. Türkiye-Kore ilişkileri bu sene elçilik nezdinde 50. yılını kutlayacak. Eskiye dayanan tarihi ilişkilerimiz, sportif olarak da gelişiyor. Umarım katkı yaparım. Ama sadece ilişkiden kaynaklanan bir şey değil, beklentileri var. Ben de o beklentilere cevap vermek istiyorum. Benim geçmişte olan kariyerim ve bilgi birikimimden onlar faydalanmak istiyor, ben de onlara aktarmak istiyorum. Orada bir heyecan duyuyorum. Karşılıklı bir heyecan var. Kore bayrağının bir anlamı da zıtların uyumu demek. Yani farklı düşüncelerin birlikte üretildiği bir pota olarak düşünün. Onu orada sağlamak istiyorum. Yani örf ve ananelerine bağlı ama müthiş bir şekilde sanayisi gelişmiş, milli geliri çok fazla olan bir ülke. Ülke insanının devletine bağlılığı müthiş. Devletin yani ülkenin ekonomik krizi olan bir dönemde her şeyini devletine veren bir halk. Şu anda gördüğüm tablo bu. Bir çok konuda refah düzeyi bizden çok daha iyi durumda. Çok çalışıyorlar. Böyle bir ülkede kulüp yapısının iyi olacağını düşünüyorum. Şu anda bulunduğumuz takımın tesisleri var. Maç sahası, Türkiye-Çin maçını oynadığımız saha. Oyuncular öğrenmeye meraklı hevesliler. Saygılı ve çalışkanlar. Kabiliyet olarak baktığımız zaman birçok oyuncunun özelliği de var. Şu anda Avrupa’ya açılan çok oyuncu da var. Bir atılım yapmak istiyorlar. Bu atılıma ben de katkı yaparsam mutlu olurum.
“KORE HALKININ GÖSTERDİĞİ YAKINLIĞI UNUTMADIK”
-Çin maçını oynadığımız sahanın sizde özel bir yer var.
Seoul’de oynadığımız saha aynı zamanda Dünya Kupası’nın açılış maçının yapıldığı sahadır. Orada 1988 yılında yapılan Olimpiyat Stadı da var. Olimpiyat Stadı’nda idmanlar yaptık. Bizim maçımız olmadığı zaman Kore halkının bir çoğu bize destek oldular. Biz o sıcaklığı ve yakınlığı unutmadık. Dolayısıyla ilişkilerimiz gayet güzel.
“29 KİŞİLİK KADROYU DÜŞÜRECEĞİM”
-Seoul’de 3 hafta kaldınız. Ardından takımı Antalya’ya getirdiniz. Şu ana kadar çalışmalarınızda takımı nasıl buldunuz? Takıma siz transfer yapıtınız mı?
Hiç transfer yapmadık. Tecrübeli oyuncularımız da var. Çok genç yetenekli oyuncularımız da var. İkisinin karmasını yapmayı istiyoruz. Bir de orada hem Rezerv Takım var hem A Takımı var. Dolayısıyla kadro zaten genişti. Geniş olan kadro içerisinde bir seleksiyon (seçim) yapmamız lazımdı. O yüzden biraz sıkıntılarım oldu. Hem yüzleri tanımak, hem isimleri bilmek, hem oyuncu karakterlerini tanımak biraz zaman alacaktı. Türkiye’de bulunan kadro sayımız 29, dolayısıyla kadroyu biraz daha aşağı düşürmemiz lazım. Hazırlık maçlarını fazla yapıyoruz. Kuvvet, dayanıklılık üzerine çalışmalar yaptık. Bir aşamaya getirirsek daha da iyi olacağını düşünüyorum ama hazırlık maçlarında takımı daha iyi tanıyacağız. Türkiye’de bir aya yakın sürecek kamp döneminde takımı daha iyi tanımış olacağım. 4 Mart’ta ligler başlayacak. Şu anda her şey yolunda. Oyuncular bayağı yoruldular. Bunu kabul etmek lazım ama bu yorgunluğun karşılığını mutlaka ligde alacağımızı düşünüyorum.
“FUTBOLCULARIM ÇOK SAYGILI, İÇİNE KAPANIK”
-Futbolcu yapısı nasıl? Disiplin açısından, futbol sevgisi açısından, Türkiye’de gördüğümüz futbolcu profilinden çok farklı mı, yoksa benzerlikler var mı?
Benzer yanlar da var, tam zıttı olan yanlar da var. Özünde örf ve ananeleri bizim öz değerlerimizle bütünleşiyor ama biz o konuda biraz dejenere olduk. Biz de saygıyı ön planda tutan milletiz ama son yıllarda ekonomik ve sosyal değişimler Türkiye’yi olumsuz etkiledi. Ama onlar hala örf ananelerine bağlı. Karşılıklı bir saygı içerisinde kendi dünyasında yaşayan çok çalışan insanlar. Verilen görevleri yaparlar, büyüğe karşı saygıları var. Hocanın olduğu yerde, hoca sormasa fikrini bile söylemez. O kadar bir içine kapanıklık var. Bunun olumlu ve olumsuz tarafları var tabii ki, kabul etmek lazım. Özgüvenleri daha fazla ön plana çıkarabilirsek, oyuncu karakterinin yanında kişilik karakterini bütünleştirirsek, daha iyi futbol oynayacaklarını düşünüyorum. Çünkü işlerini seviyorlar, söyleneni yapmaya çalışıyorlar, ama bir de güven duygusunun hem kendine hem de arkadaşına olduğu dönemde daha iyi olacağını düşünüyorum.
“DİL FARKLILIĞI BİR SORUN AMA BELİRLİ ÖLÇÜDE”
-Futbolculuk döneminizde yabancı hocalarla çalıştınız mı?
Ben bir tane yabancı hocayla çalıştım. Trabzonspor’da, 1985-86 sezonunda, Jürgen Sundermann ile çalıştım. Çok iyi antrenördü.
-Peki futbolun dili birdir ama her ne kadar bir de olsa konuşulan dil farklı. Şimdi siz Türkiye’de hep yabancı hocalar çalışır, bir tercüman kullanır ve bazen iletişimde sorunlar yaşanır. Şimdi siz Kore’desiniz. Siz Türkçe konuşuyorsunuz. Bir adaptasyon, bir sıkıntı oluyor mu? Bu sadece sizin açınızdan değil futbolcu açısından da önemli. Motivasyon olarak futbolcunun kabullenmesi, idrak etmesi gibi bir çok faktör var.
Direk konuşmayla, aracılar kullanarak konuşma aynı değil tabii. Olumsuz tarafları var ama bunun ölçütleri de var. Mesela tahtaya çizdiğimiz bir şeyi, bilgisayarda bütün şeyleri demolar vaziyette hareketli bir vaziyette oyunculara izlettiriyorum. Yoksa anlattım, söyledim o da yapsın, öyle şey yok yani. Hem göstermek hem yapmak çok önemli. Biz onu yapıyoruz. Oyuncular da o yönde iyi algılıyorlar. Epey değişim yaptık kısa zamanda. Hem sistemi değiştirdik, hem oyun içerisindeki görevlerinde neler yapacaklarını anlattık. Onlar da ellerinden geldiğince iyi yapmaya çalışıyorlar. Dolayısıyla bunun da karşılığını görüyoruz. Aksama olmuyor şu anda ve hızlı bir değişim var. Ben memnunum, o konuda bir sıkıntı yok. Ama daha iyisi hatta şaka yaparken de anlaşırken de lisan olarak eğer yakınlık duyarsa çok daha iyi olur. O da zamanla olur.
“HEM KISA HEM UZUN VADELİ HEDEFLERİMİZ BÜYÜK”
-“Beklentileri var” dediniz. Bizde yabancı bir teknik adam, özellikle Fenerbahçe, Galatasaray, Beşiktaş, Trabzonspor gibi bir takımın başına geçtiği zaman, hemen ilk seneden şampiyonluk bekleriz. Seoul’de beklentiler ilk sezondan şampiyonluk mu yoksa ileriye dönük yatırımlar yapılarak hedeflere ulaşmak mı?
Sportif başarıyı her takım kısa zamanda ister. Ben de isterim. Hatta çocuklara söylüyorum. Antrenman maçı da olsa, hazırlık maçı da olsa hepsini kazanmak için oynayın. Bir antrenman maçını veya hazırlık maçını kaybettiğiniz zaman eğer doğru işler yapmışsanız kayıpları büyük değildir. Resmi maçı kaybettiğiniz zaman sıkıntıları büyük olur. Ama doğru işler yaparak maç kaybediliyorsa o bir olumsuzluk değildir. Mutlaka sonunda kazanırsınız. Şimdi FC Seoul takımı günlük başarıları da kovalayan, ama öncelikle kurumsal kimlik içerisinde olduğu için de uzun vadede hedefleri olan bir kulüp. Ben de aynı fikirdeyim, onlar da aynı fikirde. Bizim patron, GS firmasının patronu da çok büyük bir insan, onun da çok güzel fikirleri var. Aslında LG ile ortaktı ondan ayrıldı ama LG’nin sponsorluğu devam ediyor. Ben aynı şeyleri ona da söyledim. Bir kulübün büyümesi için gerekli olan, büyük kulüplerde olmazsa olmazları ortaya koymamız gerekiyor. Onlar da bu konuda öncü olmaya çalışıyorlar. Kısa vadede keyif veren, göze hoş gelen futbol oynamak. Seoul’deki taraftar sayısını çoğaltmak, Kore’de en çok sevilen kulüp olmak, daha sonra Asya’da başarılı olmak. Daha sonra dünya takımı olmak. Ama bunlar 20-30 senelik hedefler. Dolayısıyla ilk günden şu olur demek doğru değil ama bu yıl için tabii şampiyonluk yarışında olmak istiyoruz. Son yıllarda Kore’de Samsung ve İlba takımları daha büyük yatırımlar yapıp paralar harcayıp önde bitiriyorlar. Biz bu sene hedefleri daha büyük olan bir kulüp görüntüsü çizdik. Özellikle benim Kore’ye gelmemle onların da beklentisi büyüdü. Her ne kadar takımda büyük bir değişiklik olmadıysa bile bu havanın takım üzerinde olumlu bir katkı olacağını düşünerek yarışta önde olmak istiyoruz. Bu arada eksikler olursa onu tabii ki değerlendireceğiz. Onun için takımı tanıyıp ondan sonra karar vermeyi düşünüyorum. Zaten elimizde genç ve yetenekli oyuncular da var. Onlardan çok umutluyum. İnşallah onlar da başarılı olurlarsa hem Kore futboluna hem dünya futboluna iz bırakırlar.
“YAŞ ORTALAMAMIZ 23”
-Takımın yaş ortalaması kaç?
Şu anda 23 civarında.
-Kulübün sitesinden baktık, defans çok yaşlı görülüyor.
Yaşlı birkaç tane oyuncu var. Ama bunların hepsi aynı mevkide olduğu için hepsinin aynı anda oynaması mümkün değil. 3-4 oyuncu var aynı tip, aynı mevkide, 1 tanesi oynar.
-Kaleci yaşlı.
Kaleci zaten yaşlı evet ama onun dışında Genç Milli Takımlarda olan çok oyuncumuz var. Onlar da geçen hazırlık maçında gayet iyi oynadılar.
“OLUMSUZ DA GİTSEK DOĞRUDAN VAZGEÇMEYİZ”
-Formasyonu da değiştiriyorsunuz hocam, yani şu anda yeni başladınız. Bir adaptasyon sorunu da var mı. Aynı sorunu Dünya Kupası’nda yaşamıştı Kore.
Var tabii. Oyun sisteminde değişiklik yaptık ama çocuklar uyumlu, dediğim gibi söyleneni yapmaya çalışıyorlar. Şu anda hızlı bir değişime ayak uydurmaya çalışıyorlar. Bocalayacağız biraz. Her şey düşündüğünüz gibi gitmeyebilir. Önemli olan doğru düşünceleri paylaşıp onu devreye sokmak. En kısa zamanda sonuç almak için en iyisini yapmaya çalışacağız. Ama biz eğer olumsuz da gitsek doğrulardan vazgeçmeyeceğiz. Ama 6 ay sonra mutlaka çok iyi yere geleceğiz.
“3’LÜ DEFANSTAN 4’LÜ DEFANSA GEÇECEĞİZ”
-4 lü defans yapacaksınız. Kore’de diğer takımlar 3’lü defans yapıyorlar. Diğer takımların bocalayacağını düşünerek mi 4’lü defans yapıyorsunuz?
Dünya futbolunda 4-4-2’ye dönmenin kriterleri var, sebepleri de var. Burada önemli olan elinizdeki oyuncularla bunu yapmak. Bu bir diziliş şekli, diziliş şekline takılmamak gerekiyor. Ama oyuncularda, formatta değişiklik yapabilirseniz; 2’li forveti bazen tekli forvete dönüştürebilirsiniz, 3’lü forvet yapabilirsiniz, 4’lü orta sahayı baklava dilimi yapabilirsiniz, 3’lü bir orta saha önde oyun kurucu oynatabilirsiniz… Bütün bu arayışlarımız olacak ama kesinlikle 4’lü savunmayı düşünüyorum çünkü zaten 3’lü savunmada çok gedik veriyorlardı. Pozisyon hataları vardı. Bu değişikliği yapmanın bana bir zararı olmayacak. Esasında sadece sistemde değil, diziliş şeklinde değil, aynı zamansa oyun anlayışında da değişiklikler yapmak istiyorum. Bunların hepsi yavaş yavaş olacak çünkü her ne kadar anlatsam da ve anlamış olsalar da hayata geçirilmesi zaman alır.
“KENDİ ÜLKEMİZDE BİLE ANLATIM PROBLEMİ YAŞIYORUZ”
-Koreliler aynı sorunu milli takımda da yaşamışlardı.
Olacak yani bunlar normal. Türkiye’de de biz Türk olmamıza rağmen kendi takımımızdaki oyuncularımıza anlatırken zorluklar çekebiliyoruz. Şu anda hala takımlarda sistemlerde oyun anlayışında eksikler görebiliyoruz.
-Kore’de başarılı olduktan sonra Kore Milli Takımı’nı düşünür müsünüz? Koreli gazeteci arkadaşlar sizi milli takımda görmek istiyorlar.
Şu anda bu konuların hiç birine girmiyorum ben. Söz verdiğim yere gittim, orada çalışacağım, orada başarılı olmak istiyorum. Bunun dışında bir şey düşünmüyorum, her şeyi kapattım. Hiçbir şeyle ilgilenmiyorum yani başka bir şey yok benim dünyamda. Sadece takımın başarısı, oyuncuların performansını yukarı çıkarmak ama oynattığımız oyunculara ve genç oyunculara bireyler öğretip onların Kore futboluna katkı yapmasını isterim. Ama diğerleriyle ilgilenmiyorum.
“TÜRKİYE’DE ÖZERKLİK YANLIŞ UYGULANIYOR”
-Teknik direktör seminerinde Mustafa Denizli’yle birlikteydik. Mustafa hocaya sorduk, “Türkiye’ye kırgın mısınız” dedik. Kendisi “Neden kırgın olayım?” dedi. O zaman biz de “Neden İran?” dedik, “40 yıl batıya gittim bir şey olmadı doğuya gitmeye karar verdim” dedi. Size de aynı şeyi sormak istiyorum, Türkiye’ye kırgın mısınız?
Ben niye küseyim? Türkiye benim ülkem. Trabzon kendi kentim. Aslında 2 tane takımda çalıştığım zaman, çok uzun süre çalıştım ve büyük başarılar elde ettim orada. 2 takım da benim takımım. Ben istedikten sonra yine olurum orada. Aslında ben şuna kızgınım yani, kızgın değil de ben bunu anlayamıyorum, hala da anlamış değilim. Futbolun iyi olmasını isteyenlerin samimi ve içten olması gerekir. Bu kim olursa olsun. Şimdi Türk futbolunda özerklik konuşuluyor, Türkiye’de özerklik yok yani. Özerk diye bir şey yok. Hırsızlık, çalma çırpma, yanlış yapma özerklik değil. Özerklik böyle bir şey olamaz mümkün değil. Vatandaşın hakkını arayacak olduğu yer vardır. O yer de kanunlardır, serbest mahkemelerdir. Serbest mahkemelerin yerine geçip de kendi kendilerine kararlar veren ve insanlar hakkında insanların haklarını gasp eden bir kurum olabilir mi özerk. Orada keyfilik olabilir mi yani. Onun için Türkiye’deki Futbol Federasyonu anlayışı şu anda iflas etmiştir. Özerklik diye bir şey olamaz. Özerkliğin çıkışı doğru ama uygulanış biçimi çok çirkin ve yanlış. Yani benim özerklik vasıtasıyla Türk hukukuna saygım kalmadı vatandaş olarak. Şimdi böyle bir ülkede doğru yanlışı nasıl ayıracaksınız? Burada önemli olan şu, ben de yanlış yapıyorsam siz de yanlış yapıyorsanız TC vatandaşı olarak kanunlar nezdinde aynı olmalısınız. Ama Türkiye’de adam bir insanı vuruyor, katil olduğunu herkes biliyor, katili de biliyoruz, öleni de biliyoruz ama ortada ne ölü var diyoruz ne katil var diyoruz. Böyle bir ülke olur mu ya. Aynen böyle yani. Böyleyse oradan bir gelişme olmaz.
"ÇOCUKLUĞUMDA AÇ GEZDİM"
-Bütün bu nedenlerden dolayı mı Kore’yi tercih ettiniz?
Onlardan gitmiyorum ben. Zaten ayrılmam gerekirdi. Çalışabilirim yani yarın da gelirim benim için sorun değil benim ülkem. Yani ben bunlardan rahatsız değilim. Çünkü bunu çok çekenler oldu. Ben çocukluğumda aç gezdim, annem babam fakirdi, devletin bir şey vermediği yerde ben yine isyan etmedim. Biz çok isyankar olan insanlar değiliz yani. Türkiye’nin sıkıntıları bizim sıkıntılarımız diye bakıyorum. Ama ben şu haksızlığı anlayamıyorum, haksızlık yapanların Türkiye’yi yönetmesini anlayamıyorum. Hangi kurum olursa olsun. Yani körler sağırlar birbirini ağırlarlar. 3 maymunu oynamaya gerek yok.
-Haksızlık yapanlar dediniz isim verelim.
Ben isim vermem, o sizin işiniz.
-Abi-kardeş gibi değil miydiniz hocam?
Kiminle?
-Haluk Ulusoy ile.
Haluk’la bir sorunum yok ki benim, Ben Haluk Bey’le tanışırım, federasyon başkanıyla milli takım antrenörü olarak. Kişilerin yeri değil ki orası. Kişilere bakmayacaksın. Orada oyuncu gelir, antrenör gelir, hangi yönetim, hangi başkan hangi hoca yanlış yapıyorsa hesap versin, ben de dahil… Hesaplar açık olmalı. Ben bunu söylüyorum size. Ama medya sınıfta kalmıştır. Medya bu işin içerisinde.
"TÜRK FUTBOLUNUN GELECEĞİ OLMAZ"
-Hocam biz bunları sen, ben ve Cem Kurel 3 saat konuştuk. “Yazma” dedin yazmadık biliyorsun.
Hayır ben bunu daha önce de söyledim. Adama dosya verdim koyamadı, çünkü cesareti yok. Ondan sonra da diyorlar ki Türkiye’de şu var, derin devlet. Derin Devlet kendinsin ya. Onun için bunları konuşmaya gerek yok bunlar kapanmış konular boş ver. Ha şunu söylüyorum yani biz açtığımız konuya gelelim. Orasını boşver, Türkiye’nin yanlışlığını doğruluğunu ben düzeltemem. Çünkü ben uzaktayım oradan. Ama şunu söyleyeyim, başımdan geçen hadise çok çirkindir, yanlıştır, hayatta kabul edeceğim iş değildir. Benimle ilgili değil, bana yapılmıştır ama başkalarına da yapılıyor gizleniyor, şu anda görünmüyor. Benimki görünmesine rağmen kapatılıyor. Onu söylemeye çalıştım bundan daha açık söylemeye de gerek yok. Bunu sen de ben de biliyoruz. Bütün medya mensupları biliyor. Bakan da biliyor. Şimdi Bakan Bey diyor ki “Özerklik kötü kullanılıyor”. Doğru söylüyor. Yanlış mı söylüyor. Adama bağırıyorlar, “Siyaset karışıyor” diyorlar. Nereye karışıyor siyaset? Bugün için demiyorum, bugünkü federasyona söylemiyorum ben, geçmişte olanları söylüyorum ben. Bu kapatılamaz yani, kapatılırsa Türk futbolunun geleceği olmaz.
-“Geçmişteki federasyon için söylüyorum” dediniz. Geçmişteki federasyonla bugünkü federasyonun başkanı aynı değil mi?
Beni o ilgilendirmez. Ben ona bakmam. Ben başımdan geçeni diyorum, belki bunlar da çok mükemmel işler yapıyor ama ben orada hata olduğunu, suç olduğunu, gasp olduğunu, hırsızlık olduğunu…
-Sizin hakkınızın gasp edildiğini söylüyorsunuz yani.
Edildiğini açık söylüyorum ve hukukun de söylüyorum. Hukuken bile bunu anlatmak zor.
-Ben olayın farklı bir boyutuna duygusal bir boyutuna girmek istiyorum.
Duygusal boyutu beni ilgilendirmez.
"ÇOĞUNLUK SESİZ KALMAMALI"
-Yani abi kardeş diyaloğunuz vardı.
Ben abi kardeş diyaloğuyla iş yapmam. Benim babam da olsa kardeşim de olsa aynı. Ben çok açık söylüyorum ya anlamak istemiyorsun ya da anladığını başka türlü anlatıyorsun. Sana diyorum ki burada yanlışlık yaparsam hesap vereyim, kim olursam olayım hesap vereyim. Ama federasyon başkanı da yapıyorsa, yönetim kurulu da yapıyorsa o da vermeli diyorum. Bu saklanamaz gizlenemez. Bu kardeş abi meselesi değil ki. Şimdi bir tane yönetici diyor ki “Ben onu getirdim ben olmasam bunlar gider”. Ben onun için açtım ağzımı benim hemşehrim olduğu için olur mu. Benim hemşehrim yanlış yapmayacak. Yanlış yapan korunmaz kim olursa olsun. Hemşehrilik olmaz. Yani adam katil, hırsız, üç kağıtçı hemşehridir diye saklayacağım, öbürünü hemşehri diye korumayacağım. Olmaz öyle şey. Türk insanı düzgün olacak, tutarlı olacak, doğru olacak. Yani biz kötüyü korursak hemşehrilik olmaz o. Yanlış kimse yapmayacak, düzgün insanların daha fazla olduğu ülke burası. Azınlığın çoğunluğu kötü göstermesine, çoğunluk sessiz kalmamalı. Ben bunu söylemeye çalışıyorum. Çok da net konuşuyorum ama dün de konuştum bugün de konuştum bunu anlamak istemeyenler, işine gelmeyenler çevirebilirler. Zaten öyle oluyor Türkiye’de. Eğer başkalarının yaptığı yanlış size zarar vermiyorsa hiç ağzınızı açmıyorsunuz, öteki türlü olursa bağırıp duruyorsunuz.
"HESABINI BANA SORSUNLAR"
-Bu işin bu noktaya gelmesinden üzgün müsünüz?
Ben onunla ilgilenmiyorum. Ben sadece şunu anlatmaya çalıştım, Türk futboluyla ilgili bir şeyler sordun, biraz daha açtım kendimle ilgili bölümü. Hırsızlık yapıldı mı, çok mu para verildi, mükemmel işler mi yapıldı, onlar anlatırlar. Ben, benle yaşanan hadiseyi anlatıyorum. Böyle bir şey oldu. Ben burada kendi hesaplarımın açılmasını istiyorum. Ben öğrenemiyorum ya. Ben TC vatandaşı olarak haklarımı arayamıyorum diyorum. Bunu söylerken de bir beklentim olduğu için söylemiyorum. Bunun yapılmaması Türk futbolunun geleceğini karanlığa attığını söylemeye çalıştım. Demin sorduğun sorunun cevabı olsun diye. Bakan bey diyor ki burada kanunsuz iş yapıldı. Diyor ki “Ooo siyaset karışıyor”. Sonra efendim işte bu iddaadan bize para verin. İşine geldi mi öyle işine gelmedi mi kanun çıkar diyorsun. Yani menfaatimiz için kurulu düzende hak hukuku bozarsak, o kanunsuzluk hukuksuzluk yarın gelir bizi vurur. Ben bunu istemiyorum. Bunu ben de yaptıysam hesabını bana sorsunlar diyorum. Niye bunu anlamak istemiyorsunuz yani.
-Bütün bunlardan dolayı Şenol Güneş istikameti Kore’ye…
Yok hayır, bunlardan değil. Onu sen öyle çeviriyorsun işte. Onunla ilgisi yok diyorum. Ben yine çalışırım burada. Ama şu anda çalışacağım ortamda mutlu olacağımı düşünmüyorum..Ban konu açıldı mı sinirleniyorum. Niçin sinirlerimi bozayım.
-Valla hocam ben açmadım konuyu.
Sen açtın futbolla ilgili konuştun.
"OLDUĞU GİBİ YAZ"
-Futbolla ilgili konuştuğum için?
Hayır öyle değil. Ben sana diyorum ki kafan niye kel, kel mi değil mi diye anlatırsın değil mi? Aynı şey işte, futboldan bahsediyorsun, Türk futbolunda bunu anlatıyorsun, böyle bir şey oluyor mu diye soruyorsun, Kore futbolundan da sormuyor musun, sonra ben açmadım diyorsun. Ya çok kötü bir şey değil ama olduğu gibi yaz, düzgün yaz.
"FUTBOL HEPİMİZİN ÜRÜNÜ"
-Biliyorsun aynen yazıyoruz hocam.
Ben Türk medyasının spora iyi yön verdiğini düşünmüyorum. Belki reyting yapabilirler, belki başarı elde edebilirler ama bu gidişin sağlıklı olmadığını düşünüyorum. Çünkü çok fazla haber yapmak, reyting kazanmak doğru yoldan vazgeçmeyi gerektirmez. Bunu ben sana da söylüyorum kendime de söylüyorum. Sen bugün iyi haber yapabilirsin, onu süsleyebilirsin, ben yalan yazanları da gördüm. Ama sonu olmuyor. Tutarlı olup iyi izlerle gitmemiz lazım. Futbol bir üründür bu ürün benim ürünüm değil, senin ürünün değil, hepimizin ürünü. Yönetimin, teknik heyetin, oyuncunun, taraftarın, medyanın hepimizin ürünü. Ortak değerde ürünü korursak bu iş olur. Ama sen çıkarın için o ürünü menfaatlenme adına herkese satarsan, kanunsuz yola gidersen, o zaman da niye böyle oldu dersin diye söylüyorum sana. Ben Türk futbolunda herhangi bir bireyim. İşte oyunculuk yaptık 20 sene, hasbel kader 20 sene de antrenörlük yaptık Türkiye’de. Şimdi Kore’de çalışıyoruz. Hiç önemli değil, çalışmayız hiç önemli değil ama bilgi birikimimizi, düşüncemizi, münasip dilde kimseye saygısızlık yapmadan anlatmaya çalışıyoruz.
"YOK ETMEYE ÇALIŞIYORSUNUZ"
-Biz hep burada soruyoruz diyoruz ki neden Türkiye değil de…
Ben çalışamam. Kulüpler istemeyebilir. Şu anda benim çalışacağım ortam yok. Milli Takım’dan ayrıldıktan sonra zaten çalışmayı düşünmüyordum çünkü hakikaten çok canım sıkıldı, o ayrılış şeklim çok çirkindi. Milli Takım hocası bu şekilde gönderiliyorsa ve buna duyarsız kalınıyorsa o ülkede futboldan bahsedilemez, bahsedilmemeli de. Yarın Fatih Hoca’ya da yapılırsa aynı şey, Ersun’a da yapılırsa aynı şey çok çirkindir, çok bayağıdır, çok büyük haksızlıktır. Bu pek işlenmedi. Bu işlenmediği için de Türk futbolu ileride ilahi adalet tecellisiyle hak ettiği yeri bulamayabilir. Kanunlar nezdinde, kanuna uydurursun bazı şeyleri. 40 senesini futbola veren bir adamı yok etmeye çalışıyorsunuz. Edersiniz hiç önemli değil, 10 kişiyi de 100 kişiyi de yok edersiniz ama aslında kendinizi yok ediyorsunuz. Çünkü değerlerinizi yok ettiğiniz zaman o değerler gittiği zaman değersiz kalırsınız siz.
-Kore basınından da bu tür sorularla karşılaşıyor musunuz? Türkiye’de çalışmamanızın Kore’yi tercih etmeniz. Bunlar soruldu mu?
Yok sormadılar, hiç öyle bir şey olmadı. Zaten ben ayrıldıktan sonra ya yurtdışına gitmem ya bırakmam gerekiyordu. Çünkü burada çalıştığım zaman aynı kavgayı yapabilirdim. Trabzon’a giderken de çalışmayı düşünmüyordum, kendi şehrimin baskısından gittim.
"ŞİKEDEN DE KÖTÜ"
-Aynı kavgayı yapabilirdim dediniz.
Yani aynı şeyleri, hep bunları konuşacağız. Sen açacaksın, öbürü açacak, hep aynı şeyi konuşacağız, işte Türk futbolu kötüye gidiyor, özerklik deniyor. Özerkliği ne konuşuyorsun ya. Adam biliyor hala başka şey arıyor. Şikeden şiddetten bahsediliyor. Ne bahsediyorsunuz ya. Anlattığım olay şikeden de şiddetten de çok daha kötü bir olay ya. Adam katil niye millet birbirini vuruyor diyorsun. Gangsterse baştaki herkes gangster olacak. Başındaki insanlar kötü niyetliyse ortam da öyle olacaktır yani. Burada anlatılmak istenen şey birini kötülemek değil. Bu sistemde insanlar böyle olmak zorunda. Oraya gelen her adam bunu yapıyor.
-Canınızın fazla sıkılmasını da fazla istemiyorum.
Benim bu konudan çok canım sıkılıyor sadece havanda su dövüyoruz. Aynı İstanbul’daki gibi adam kapkaç yapıyor, polis de diyor ki “Biz ne yapalım?”. Değişmiyor yani. Bunları anlatırken vatandaş olarak ben üzülüyorum. Ondan sonra deniyor ki düzelmiyor, mikrobu soktun mu bir yere o mikrop etrafı sarar yani. O mikrop girmiştir temizlenmesi için 20-30 sene lazımdır.
-Türk futbolunun içinde bulunduğu durum…
Ona girmem, Türk futboluyla ilgili daha yorum yapmam. Türk futbolunun geleceğiyle ilgim yok.
-Şenol Güneş Türk futbolunun geleceğiyle ilgili artık hiç yorum yapmayacak mı?
Yok, yok…
-Ama Türksünüz
Türk’üm tabi. Ha Türk futbolunun başarılı olmasını isterim. Benden bir şey talep ederlerse, işte şu kalemi al buraya getir, şu silgiyi buraya getir, şunu yap derlerse yaparım ama ben kendim bir şey yapmam çünkü ben 40 senedir konuşuyorum. Bu olan sadece bir hadise.
"BAŞIMIN ÜSTÜNDE YERİ VAR DİYECEĞİM"
-Teklif gelirse…
Bana derlerse sen de bunu yapmaya çalış, eğer müsaitsem gelir yaparım. 40 senedir örnek olmaya, doğru olmaya, katkı yapmaya çalıştım. Hem de işimi yapmaya çalıştım ama son geldiğim noktadaki hadiseler, beni o anlamda üzmüştür. Yani benim için değil Türk antrenörüne, Milli Takım antrenörüne yapılanlardan Türk antrenörüne çok daha fazlası yapılıyor, 2. 3. ligde. Anormal yapılıyor. Orada tepede bir antrenöre yapıldığı zaman medyası da yönetimi de Kulüpler Birliği de görmüyorsa o ülkede futboldan bahsetmek mümkün değil. Çünkü altta her şey yapılıyor demektir. Orada gizleniyor saklanıyor, yani kapatılıyorsa, kapatılabiliyorsa bunu iddialı söylüyorum bana aksini söylesinler, yanlış düşünüyorsun desinler, ben de başımın üstünde yeri var diyeceğim. Milli Takım antrenörlerine sahip çıksınlar aynı bana yapılanlar ona yapılmasın.
"HALKIN İLGİSİ ÇOM HOŞUMA GİDİYOR"
-Sadece Kore anlamında sormuyorum, Şenol Güneş’in futbol adına bundan sonraki hedefleri nelerdir? Ülke takımını dünya 3.’sü yapmış bir apolet var Şenol Güneş’te.
Geçmişteki başarı-başarısızlık beni fazla şey etmiyor. Benim için o kadar önemli değil onlar. Benim için bundan sonra önemli olan bulunduğum takıma fark yaratacak işler yapmak. Yani o takımı farklı kılabilmek, oyuncuların dünyasını açabilmek. Kulübünde başarılı olup ses getirmesi, başarılı olması, güzel futbol oynaması, insanların keyif alması ki halkın da şu anda öyle bir havası var. Halkın sokakta ilgisi çok hoşuma gidiyor, çok memnun ediyor beni. Şu anda öyle bir hava var ama daha hızlanacağını düşünüyorum. Bir de işte Türk antrenörü de, Türk oyuncusu da gelebilirse mutlu olurum veya Koreli futbolcu buraya gelebilir.
-Türk oyuncu getirmeyi düşünüyor musunuz?
Şu anda değil ama eksiklik olursa getirim. Ama Kore-Türkiye ilişkilerine katkı yaparsam çok memnun olurum.
"LEE YOUNG KAPTAN"
-Lee Young’la Trabzon’da beraberdiniz.
Şimdi kaptan o.
-Evet şimdi burada takım kaptanı. Sizi yeniden görünce nasıl bir ortam oldu?
Onlar rutin şeyler. Ama tabii ki memnun oldu. Lee Young kaptan değildi ama tanıdığım için ve Türkçe’de bildiği için onu kaptan yaptım daha yakın diyalog kurma açısından.
-Lee Young nasıl bir futbolcu?
Görev adamı, çalışkan, asker… Kore’de futbolcuların çoğu böyle. Yaratıcı oyuncu sıkıntısı olabiliyor.
"BEN MUŞAMBA DİYORUM"
-Lee Young, Trabzon’da başarılı olamamış bir oyuncu gibi mi gösterildi?
Tam tersi, bu tip oyuncular göze batmazlar. Ama görev adamı ve bana göre Trabzon’da orada hala bir boşluk var. O mevkide bir boşluk var. Trabzonspor orta sahaya bir sürü oyuncu aldı. Hücuma diye aldı hücum değil, savunma diye aldı savunma değil. Szymkowiak iyi oyuncu faydalanamadılar. Ortaya Musampa’yı aldılar, ben muşamba diyorum, örtmek için aldılar. Lee Young onlardan çok daha iyi oyuncu daha ucuz oyuncu.
-Szymkowiak sizin döneminizde geldi. Mükemmel oynadı yani.
Çok iyi oynadı. Türk futbolu bu işte. Bu adam için sorun diyorlar, oynamak istemiyor diyorlar. O gün de çok hırslı diyorlardı. Adamın oynama hırsı rahatsız ediyordu. 1 sene sonra gamsız oluyorsa kendimizi yereceğimize karşı tarafı suçluyoruz.
-Ben şimdi onu soracağım. Siz beraber Şampiyonlar Ligi Ön Elemesi’ne katıldınız. O zaman Türkiye’nin en iyi oyuncusuydu Szymkowiak, siz gittikten sonra bir düşüş oldu ve şimdi futbolu bıraktı. Nedir bunun sebebi?
Sorunları yakalamak lazım. O saha içi değil saha dışı olaylar, ilişkiler. Kulüple oyuncu ilişkileri nedir bilmiyoruz ki. İyi izlemek lazım. Her şey sahada bitmiyor.
-Bu örneği verdikten sonra aklıma benin Hakan Şükür geliyor.
Burada zaten sıkıntı şu biz hep sivrisinek avlamayı seviyoruz. Bataklığı kurutmayı sevmiyoruz. Bizim ülkenin sıkıntısı o. 2 tane sivrisinek öldürürsünüz, 50 tane daha sivrisinek gelir.
"İLKELER ÇOK ÖNEMLİ"
-Hocam Dünya Kupası’nda Hakan Şükür’ü oynattığınız için eleştirildiniz. Ersun Yanal Hakan Şükür’ü oynatmadığı için eleştirildi.
Bu eleştiriler olacak. Oynatır oynatmaz. Bunlardan daha önemli şeyler var. İlkeler, prensipler çok önemli. Hakan Şükür oynar, Şenol Güneş antrenör gelir gider, Türk futbolunun geleceğine adım atılıyorsa yapılır bunlar. Ama sıkıntı şu, doğru örnekler sunmak lazım yani bir antrenör gelir oynatmaz yarın başka antrenör gelir oynatabilir. Ben bunların üstünde fazla durmam. O tartışmaya açıktır. Ama net olanları halletmek lazım. Net olanlar kurallardır. Oyulmalı ve uygulanmalı. Bizde o yok. Bunu anlatmaya çalışıyorum. Yoksa Türk futbolcusun antrenörü müthiş. Her şey var.
"TRABZONA GİDER HAMSİ YERİZ"
-Kore’de 3 hafta kaldınız ve Antalya’ya geldiniz. Kore yemeklerine alışabildiniz mi? Nasıl?
Çok güzel yemekleri var. Deniz ürünleri müthiş. Karidesi, ıstakozu, çorbaları, suşileri var. Müthiş.
-Hamsi yok hocam.
Trabzon’a gider yeriz ne olacak. Hayatımız boyunca hamsi yedik ne oldu yani. Fakir yemeğiydi. Hamsi fakir yemeğidir. Fosforu aldık merak etme (gülüyoruz). Çocukken fosforu aldık.
-Antalya kampında oyunculara ayrı yemek mi çıkartıyorsunuz?
Burada bizim yerimiz ayrı, Türk yemekleri Kore yemekleri hepsi var. Bu akşam Çin yemekleri yiyeceğiz mesela.
-Çekime gelelim.
Bakarız biraz zor ama.
-Basına kapalı yemek mi hocam? (gülüyoruz)
Sen iş yapmaya çalışıyorsun, biz yemek yemeye çalışıyoruz.
"GÜNEŞİN OLMADIĞI YERDE MİKROP FAZLA OLUR"
-Ne yapalım hocam. Biz de iş yaptıkça yemek yiyebiliyoruz.
Doğru işler yapın, doğru işler. Sen yapıyorsun da herkes yapmıyor. Benim dediklerime herkes 10 sene 20 sene sonra gelecek merak etme. Herkesin seviyesine göre tabii. Söylediklerimi anlayacak olanlar süre geçince anlayacak. Benim dediklerim yazılı duruyor. Güneş’in olmadığı yerde mikrop fazla olur. Hastalıklar fazla olur. Hastalıktan kurtaramazsınız yani.
"DAHA DOĞUDAN DOĞACAKSIN"
-Dünya 3.’sü olduk. Seoul’e gittiniz. Hep güneş doğudan doğdu, güneş doğduğu yerde gibi başlıklar atıldı gazetelerde.
Ben şimdi daha yakına gittim. Oradan nasıl doğuyor merak ettim. Ben sana açıklayayım niye öyle. Bilmiyorsunuz işte. Güneş doğudan doğar, ülkenin doğusu Trabzon sayılır. Oradan doğduk batıya geldik. Batıda batıyoruz. Tekrar doğuya. Daha doğudan doğacaksın. Ben orada bakıyorum güneş sabahları nasıl doğuyor. Biliyorsun güneş doğar ve battığı zaman yıldızlar çıkar. Ama güneş gene doğunca yıldızlar gene yok olup gider.
-Bu söylemler sizi rahatsız etti mi?
Yoo. Ben doğar batar çıkarım hiç fark etmez.
-Medyanın yaklaşımı açısından soruyorum.
Medyayı düzeltemem ki ben. Medya yaptığı işi biliyor. Allah yollarını açık etsin herkesin.
Medya bana çok destek oldu ama Türkiye’de medyanın %10-20, azınlık olan bir grubu medyanın tümüne hakim olabiliyor. Medya zayıf. Gücünü kullanamıyor bana göre. Medya asıl o gücü kullanamıyor. Öyle bir sistem gelişti, yani yazan fikir üretenler hakim olamıyor medyada. Orada birkaç tane kalem reyting adına ön plana çıkarılabiliyor. Sen emek veriyorsun ama bir adam geliyor 2 tane haberle hooop öne çıkıyor.
-Gerçi çok erken ama 3 haftalık gözlemlerinize dayanarak söyler misiniz Kore’de medya hakkında düşünceleriniz nasıl?
Şu anda iyi. Benim bir sıkıntım yok. Belki yabancı olduğum için olabilir, şu anda hepsi randevu alıyorlar geliyorlar, konuşup gidiyorlar.
"KENDİME DE KIZIYORUM"
-Hocam burada 3-4 maç kaybedersiniz biz sizi eleştiririz.
Orada da eleştirirler. Medya eleştirecek. Ben eleştiriye bir şey demiyorum ki. Ben hakareti anlayamıyorum. Veya yanlışla doğruyu bildiği halde onu başka türlü yazanı anlamıyorum. Yoksa ben mağlup olmuşsam takım da kötü oynamışsa bunu yazmıyorsa yine yanlış yapıyor. İşi eksik yapacaksın düzgün yapacaksın. Seni seviyorum ama işini eksik yapma. Ben kendime de kızıyorum eksik yapınca. Ben bu felsefeyi anlatmaya çalışıyorum. Bunu sunmak başka bir şey öteki başka bir şey. Ben seni çok seviyorum ama sen bana hep yanlış yapıyorsun ben de sana hoş geldin diyorum. Olmaz abi. 1 defa yaparsın 2 defa yaparsın. Anlayışlı olmaz başka şey taviz başka şey.
-Hocam Trabzon nere, Kore nere?
Hiç fark etmez. Trabzon İstanbul’dan 10 küsur saat otobüsle, Kore daha yakın 10 saat uçakla. Ne fark edecek. Yüreğinizde umut varsa asla yalnız olmazsınız. Sevdikleriniz gönlünüzdeyse asla sizi yalnız bırakmazlar. Yakında olsanız bazen uzak kalırsınız. Allah bize yanlışlıklar yaptırmasın. Bugüne kadar biz iyi geldik düzgün geldik. Toplumda seviliyoruz saylıyoruz. İlişkilerimiz çok iyi. Ben mutluyum. Şuna üzülürüm yani 20 sene oyunculuk 20 sene teknik adamlık 40 sene eder, burada benim aldıklarımdan bir de verdiklerim olmalı diye düşünüyorum. Ben bunu tutturmaya çalıştım. Hiç de rahatsız değilim. Ben gideceğim başkası gelecek bunlar hep olacak.
"GÜLÜN DİKENİNİ SAKLIYORUZ"
-Hocam her sohbetimizde aslınızı hiç inkar etmesiniz ve açık açık söylersiniz. Yaşadığım hayat budur dersiniz.
Gurur duyuyorum. Yani bizim doğduğumuz yer belli. Sıkıntı gördük yani. Çocukluğumdaki o mutluluğu yakalayabilsem. Bugün servetin olsa onu yakalayamazsın. Kim deniz kenarında tenekenin üstünde midye pişirip yiyebilir. Tertemiz denize girerken mutlu olabilir. O denizi bile bulamıyorlar şimdi. Küresel ısınma oldu, dünya nereye gidiyor. Çocukluğumda o kadar mutluydum ki ama haberim yoktu. Diyordum ki ya okuyamıyoruz, elbise alamıyoruz, imkanlarımız yok, aç kalıyoruz filan derken, mutluyduk çünkü doğanın içindeydik. Doğanın zenginliğini kullanıyorduk bugün o ekonomiye rağmen o saflığı o temizliği o güzelliği bulamıyoruz. Ne yediğimizin yemekte, ne soluduğumuz havada temizlik yok. Karadeniz’de sahil yok. Benim çocukluğumda kumda oynuyordum. Geçen sene gittim ilk defa Rio’ya aynı kum orada vardı. Benim çocukluğumda olan kum şimdi yok ama Rio sahillerinde duruyor. Adam güzel olan şeyleri koruyor. Biz gülün dikenini saklıyoruz, yapraklarını atıyoruz. Yaptığımız iş o.
-Zenginlikten bahsettiniz. Aklıma geldi bir açıklamanız vardı yanlış hatırlamıyorsam, Seoul’le çok fazla bir paraya anlaşmadım demiştiniz.
Evet ekonomik olarak çok büyük bir paraya gitmedim.
-Ama burada daha fazlasını kazanabileceğiniz…
Ama gidiş sebebimi anlattım işte ben oraya çalışmaya gittim. Hem düşünce olarak kendimi yenilemek hem de bir katkı yapıp bir iz bırakmak istiyorum.
-Yani bir misyon adamı mı olmak…
Evet evet, şu anda onu yapmaya çalışıyorum. İnsanlar hep kendi kafalarındaki Şenol Güneş’i görmek istiyorlar. Benim gözümle inceleyip görmediler. Ben her gittiğim yerde bir misyon üstlendim yani. Bitince anlıyorlar. Anlatmak zorunda değilim zaten. Öyle bir mecburiyetim de yok. Ben mutluyum. Yaptığım işten keyif alıyorum, keyif almak için de çalışıyorum. Sahaya girdi mi dalarım bütün dünyam odur yani.
"FIKRAYLA İŞİM YOK"
-Çok ciddi bir soru hocam. 15 gün kadar önce Mehmet Kulaksızoğlu ile sabahladık. Bir şey sordum bana fıkrayla cevap verdi. Ne dediysem bir Karadeniz fıkrası anlattı. Ama nokta atışı yapıyor. Şimdi Karadenizli olup da fıkra bilmeyen yoktur. Şenol Güneş’in fıkra kültürünü merak ediyorum.
Yok. Benim fıkrayla işim yok.
-Şenol Güneş kendisini bir fıkrayla anlatabilir mi? Mehmet Hoca anlatıyor mesela.
Mehmet Hocanın çok boş zamanı oluyor. Benim boş zamanım yok ben hep çalışıyorum. (gülüyoruz)
-Bunu yazmayayım o zaman.
Yaz yaz. Hoca beni biliyor. Az evvel aradım kar yağdı gelemedi, gelecekti. Benim hobim çalışmak fobim de gezmek. Ben gezmeye eğlenmeye daldım mı yandım işte. O benim için fobidir. Ben işimi seviyorum. Ben öyle geldim ben böyle gidiyorum.
"BEN VAR MIYDIM?"
-Ne kadar daha Kore’de çalışacaksınız?
Yarınların ne olacağı belli değil. Ben Milli Takım’da 4 seneyi tamamlayamadım. Orada da ne olacağını bilemezsin. Türkiye’de Dünya Kupasın’da 3. olduğumuzda adımızı söylüyorlar, bende var mıydım orada, vardım değil mi? Ama Avrupa Şampiyonası’nda kaybedince vardım değil mi? Orada ben vardım ama Dünya Kupası’nda başkan vardı. Böyle bir dünya işte. Burada bunları yaşayan insan orada her şeyi yaşayabilir yani.
-Ne oldu hocam o zaman o Letonya maçında?
Sen daha iyi bilirsin. Başarısız olduk kaybettik ayrıldım. Kaybedince gidersin işte gayet normal. Yeter ki ülke başarılı olsun benim adımdan bahsetmesin.
-Kore basınından arkadaşlarla konuştuğunuzda sorduk. “Şenol Güneş’i nasıl buluyorsunuz, başarılı olabilecek mi?” dedik. “Çok fantastik buluyoruz. İdmanlarda motivasyonu çok iyi” diyorlar. Onların size inancı çok fazla.
Ben biliyorum onların ne düşündüğünü. Ben de onları yapmak istiyorum. Bana birileri inandıysa ben daha çok sorumluluk duyuyorum. Kesinlikle başarılı olmak istiyorum.
-Karadenizlilerde bir memleket hasreti olur. Ne kadar kalacaksınız Kore’de.
Benim yapım farklıdır. Ben mesela Trabzonspor’dan ayrıldıktan sonra bir daha gitmedim. Biz sıkıntıya hayatımız boyunca hep göğüs gerdik. Karadeniz’in hırçın dalgalarının içerisinde büyüyen bir insanın, açlığı sefaleti gören bir insanın, her sıkıntıya göğüs gerebileceğini düşünüyorum. Yani zenginlik bu. O yokluk bana direnci, inancı, hayata bağlılığı daha fazla yaptı. Fakirlik en büyük zenginliktir ben bunu daha sonra anladım.
Ligtv.com.tr'de Seoul Haftası diğer röportajlar
Seoul manzaraları
Türk antrenörlerin de önü açılacak
Şenol Güneş'e ciddi uyarı
Lee Young'un Türkiye aşkı
Türkiye'de vefasızlık, Kore'de saygı var
Şampiyonluğun anahtarı Şenol hocada
[email protected]
[email protected]