Güneş'in Doğu'dan yükselen dili!

Güneş'in Doğu'dan yükselen dili!

Ligtv.com.tr’de Seoul Haftasının bugünkü konuklarından biri de bizim için çok önemli olan bir isim Sinan  Öztürk. Dış Haberler Editörümüz Ömer Faruk Can her ne kadar İngilizce bilse bile, İngilizce’nin yetmediği bir yerdi Seoul kampı.

Koreli futbolcularla ancak Korece konuşarak anlaşabileceğimizi düşündüğümüz zaman imdadımıza Şenol hoca yetişti ve bizi Sinan Öztürk’le tanıştırdı. Her röportajımızda Sinan Öztürk bizim elimiz kolumuz ve dilimiz oldu. Mükemmel çevirisi, vurgusu sayesinde sanki birebir aynı dili konuşarak röportajlar yaptığımız izlenimine kapıldık Seoul kampında. Merak ettik Sinan Öztürk kimdi? Biz kendisini 2002 Dünya Kupası’ndan tanıyorduk ama birde kendi ağzından dinlemek istedik.

Ligtv.com.tr haber Müdürü Erdem Erol ve Dış Haberler Editörü Ömer Faruk Can’ın, Seoul kampında her sıkıştıklarında imdatlarına yetişen Sinan Öztürk bakın neler anlattı:

















"FIFA'DAN GELEN TEKLİF"
-Kaç yıldır Kore’de yaşıyorsunuz?
10 sene oldu. 1997’de gitmiştim, 1 ay sonra tam 10 sene dolmuş olacak.

-Gidişiniz futbolla mı ilgiliydi?
Futbolla ilgili değildi. Endüstri mühendisiyim ben. Son sınıftayken kazandığım bir bursla Kore’de master yapma şansı buldum. 3 yıllık bir bursla Kore’ye gittim. Normalde dönecektim fakat Kore çok güzel olunca, tahminimden çok çok daha güzel, eğitimli, düzenli bir ülke olduğu için kalmaya karar verdim.

-Nasıl kaldınız?
2000 senesinde üniversite eğimim bitmiş oldu. Daha sonra Ttürkiye'yle ilgili iş yapan şirketlere girdim çalıştım. Şirketlerde çalışırken televizyon programları yapmaya başladık. 1999 senesinden itibaren 8 senedir Kore televizyonlarında programlar yaptık. KBS, MBC, EBS gibi kültür kanalları var, ekonomi kanalları var, 10 tane kadar büyük kanalların hepsinde program yaptık. 105 tane program yapmışız şu ana kadar. Türkiye’nin kültürü, tarihi, ekonomisi, eğitim sistemiyle ilgili programlar yaptık. Kore’de yabancı olmak çok cazip. Birde bunun üzerine kardeş ülke Türkiye sevgisi olunca bize olan ilgi çok fazla oldu. Korece konuşuyor olmamızdan dolayı bize böyle bir şans verdiler. Birkaç yabancı var Kore'de böyle çok sevilen, bizde onlardan bir tanesiyiz diyebiliriz. Böyle tanınma şansı bulduk.

-2002 dünya kupasında tanıdık sizi biz.
Böyle çok fazla televizyon programları yapınca, bu FIFA’nın dikkatini çekmiş. 2002 Dünya Kupası büyük bir organizasyon olduğu için FIFA’dan telefon geldi. "Türk olduğunuzu, Korece ve İngilizce bildiğinizi biliyoruz ve futbolun içinden gelen bir insansınız.. Dünya Kupası’nda beraber çalışabilirmiyiz. Siz FIFA’da çalışsanız, Avrupa’dan gelecek olan takımların kontrolünü yapsanız, danışmanlık görevi versek size" dediler. Aldığım burstan dolayı eğitimimi tamamladığımı ve Türkiye'ye dönmem gerektiğini ama eğer ekonomik olarak anlaşırsak kalabileceğimi söyledim bende. Kore'yi seviyordum ve kalmamın ciddi olarak bana çok şey getirteceğini düşünüyordum. Çünkü Türkiye’ye dönsem mutlaka Kore'yle alakalı çok iş yapabilirdim fakat 48 milyonluk Kore’de, Türk’ün 100’den fazla olmadığı bir Kore’de, Türk olmak çok daha cazip. Hem Türkiye'yi tamıtma adına, ülkemizin tarihini, kültürünü, güzelliklerini anatmak adına, hem şahsım adına daha iyi olacağını düşündüm ve kalmaya karar verdim. 2001 Kasım ayında FIFA’yla 1 yıllık anlaşma imzaladık, Dünya Kupası’nda çalışmak üzere. Tabii orada en güzel şansımız şu oldu, Türk milli takımı Japonya’ya da gidebilirdi. Çünkü kura çekildi, A, B, C ve grupları Kore’ye düştü. Türkiye’de Kore’ye düşmüş oldu. Türkiye eğer Kore’ye gelmeseydi benim görevim devam edecekti ama İngiltere, Fransa gibi veya İngilizce konuşan bir ülkeyi ben sorumlu olarak alacaktım. Takım danışmanı olacaktım. Milli takımımız Kore’ye düşünce direk olarak Kasım sonu itibariyle göreve başladık. Milli takımımızın havaalanından karşılanmasıyla görevimiz başladı ve 1 yıl boyunca görevimiz devam etti.

"SENİNDE BİZİMLE OLMAN LAZIM"
-Şimdi Seoul takımında görev yapıyorsunuz. Nasıl oldu?
2002 Dünya Kupası bittikten sonra 4 sene gibi bir zaman var. Ben bu zamanda ticarete başladım. Bir şirket kurduk. Şirket şu anda devam ediyor. 4 yıl gibi zamanda çok ciddi işler yaptık. Bunları yaparken geçtiğimiz Aralık ayında hocamızdan gelen bir telefonla tabii bayağı bir sarsıldık işin gerçeği. İşlerimiz çok yoğunlaştı. 12 elemanımız var. Bir restorantımız var Kapadokya adında. 15 Nisanda 2.sini, Ekim ayında da 3.sünü açacağız. Yani sırf Türkiye'yi tanıtmak adına çok bilmediğimiz bir iş olmasına rağmen bereketli oldu. Ama asıl işimiz elektronik üzerine, ticaret yapıyoruz. Bunları yaparken 2007 bizim çok beklentilerimizin olduğu bir yıldı. Hocamızın "ben gelmeyi düşünüyorum, hazırmısın beraber olabilecekmiyiz?" sorusuyla aslında çok sarsıldık. Ama kendisine 2004 senesinde verdiğimiz bir söz vardı. Hocamız 2004 senesinde Seoul takımıyla bir araya geldiğinde sağolsun bizi aramıştı. "Böyle bir teklif var fakat seninde olman lazım. Takımda oyuncular arasında abilik yapacaksın" demişti. Olay sadece bir tercümanlık değildi. "Hem kulüple benim aramda, oyuncularla benim aramda, bir köprü olman gerekiyor, o yüzden benimle olacaksan ben gelmek istiyorum" demişti hocamız. Bizde hocamıza sizi burada mağdur etmeyiz, yalnız bırakmayız diye söz vermiştik. Şimdi o sözü tuttuk ve hocamızla birlikteyiz. Hocamıza elimizden geldiği kadar sonuna kadar başarılı olması adına her şeyi yapıyoruz. Bu başarı 2-3 sene sonra milli takıma geçme adına olacaktır.

"HOCA KİMSENİN GEÇMİŞİNE BAKMIYOR"
Şenol hocanın futbolcularla diyaloğunda futbolcularla arasında nasıl bir etkileşim var.
Tabii tercüme işi çok zor bir iş. Anlık tercüme yapmanız lazım. Hocamızın teknik ve taktik çalışması sırasında, toplantılarında hareketlerine kadar aynı yapmanız gerekiyor. Yani hocamız 2 elini kaldırıyorsa kaldırmanız lazım. O gergin bir ortamda, konsantre olduğu ortamda bir şey söylüyorsa siz onu çok normal bir şey gibi söylerseniz olmaz. Yansıtmanız gerekiyor. Hakikaten çok zor bir iş. Futbolcularla bir araya geldiğimizde başlangıçta belki 1 hafta zor geçti. Karşılıklı tanıma süreci oldu. Artık öyle olduki kimle biraya gelsek mesela futbolcu artık hocamızın hareketlerinden tavırlarından anlıyor artık. Antrenmanda futbolcular yapılmak istenen şeyi çok rahat anlıyor. Oyuncuların en çok beğendiği tarafı hocamızın, hakikaten çok samimi, iyi niyetli. Herkesi çok seviyor, herkese şans vermek istiyor. Mesela Koreli bir çok hocada olmayan yumuşaklığı var Korelilere karşı. Bunu çok rahat duyuyoruz, Koreli bir hocanın kültür itibariyle Korelli bir oyuncuyla sarmaş dolaş olması çok zor bir şey. Çünkü kültür böyle gerektiriyor ve çok fazla kaynaşamıyorlar. Ama Şenol hocanın sıcak esprileri oluyor. Futbolcuların birkaç röportajında, "hocadan çok bir baba gibi davranıyor bize" dediklerini duydum. İleride bunun çok daha iyi olacağını düşünüyorum. Futbolcularımız çok iyi niyetli, hocamız çok iyi niyetli. Özellikle herkesin şu anlayışı var, yabancı bir hoca geldiği için yeni bir ortam, yeni bir kültür, hoca hiç kimsenin geçmişine bakmıyor. Hatta bunu onlara söylüyor. "Başarılı günleriniz veya başarısız günleriniz oldu ama onları biz kapattık. Ben geçmiş maçlarınıza baktım ama bakarken sizin için bakmadım, sistem itibariyle baktım. Her şeye yeniden başlıyorum, size yeni bir şans veriyorum. Herkes kendini ortaya koysun. isimler önemli değil, yaşlar önemli değil" dedi ve herkes çok iyi çalışıyor şu anda. Bu güzel bir şey.

"ŞENOL HOCA KORECE ÖĞRENİYOR"
-Futbolcularda Türkçe'ye bir meyil var mı?
Zaten temel olarak şu anda birkaç şey herkes öğrendi. Mesela sabahları günaydın diyorlar. Hocaya merhaba, nasılsınız diyorlar. Afiyet olsun diyorlar. Antrenmanlarda baskı yapın, koşun, tamam gibi herkes 10’a yakın kelimeyi öğrendi. Bu hakikaten güzel. Şenol hocam onlardan daha fazla öğrendi. Zaten hocamızla İngilizce kurslarına başlayacağız. Onunla alakalı altyapıyı kuruyoruz. Hocamız şu anda Kore'de çok kullanılan merhaba, afiyet olsun,çabuk git, çabuk gel, şut çek, pas ver gibi 30’a yakın Korece kelime biliyor.

"FUTBOLCULAR GÜLMEKTEN YERLERE YATTI"
-Çok ilginç diyaloglar, komik olaylar yaşanıyor mu?
Hocamızın espirileri çok fazla. Antrenmanlarda çocuklar bayağı gülüyor. Mesela bir antrenman sonunda hocamız Minsong'a gitti, "nasılsın" dedi. Minsong "hocam konuşacak halim bile yok, hiç sormayın" dedi. Hocada "önemli değil, futbol zaten konuşarak oynanan bir oyun değil" dedi. Çocuklar gülmekten yerlere yattı. Bu tür şeyler çok oluyor.

[email protected]
[email protected]