Golcümüz yok!
Yayınlanma Tarihi 11 Eylül 2009 Cum 14:30
Fazla zaman geçmedi... Lütfen 2008 Avrupa Futbol Şampiyonası'nı hatırlayın...
Çek Cumhuriyeti karşısında 2-0 yenik oynarken, son 15 dakikada attığımız gollerle maçı 3-2'ye getirip dünyaya parmak ısırtışımız...
Ev sahibi İsviçre karşısında 1-0 yenilgiden, skoru 2-1'e taşıyışımız...
Hırvat maçında 120 dakikalık oyunda sahayı rakibe dar edişimiz...
Yedi eksikle oynadığımız Almanya maçını kaybetmemize rağmen, turnuvanın en iyi maçını çıkartıp, Almanlar dahil herkesin alkışını alışımız...
Bütün bu maçlarda öne çıkan tek oyuncumuz olmadı...
Yedi eksikli Almanya maçında bile kimin oynadığı, kimin oynamadığı fark edilmedi...
Türkiye oynadı, Türkiye alkışlandı...
Avrupa'nın en iyi dört takımı arasına haklı olarak Türkiye girdi...
Takım oyunuyla, takımdaşlık ruhuyla, dayanışmasıyla, birlikte sevinip birlikte üzülmesiyle...
TAKIMDAŞLIKTAN VATANDAŞLIĞA...
Peki bize ne oldu da takımdaşlıktan vatandaşlığa geçtik...
Yani takım oyununu hızla bırakıp, bireysel yeteneklerimize sığındık...
Daha dört gün önceki Estonya maçını düşünün... Türk milli takımının yerlerden kalkamadığı, Arda'nın elini-kolunu verip insanüstü bir çabayla yaşama döndürdüğü Türk milli takımını...
Çek Cumhuriyeti karşısında 2-0 yenik oynarken, son 15 dakikada attığımız gollerle maçı 3-2'ye getirip dünyaya parmak ısırtışımız...
Ev sahibi İsviçre karşısında 1-0 yenilgiden, skoru 2-1'e taşıyışımız...
Hırvat maçında 120 dakikalık oyunda sahayı rakibe dar edişimiz...
Yedi eksikle oynadığımız Almanya maçını kaybetmemize rağmen, turnuvanın en iyi maçını çıkartıp, Almanlar dahil herkesin alkışını alışımız...
Bütün bu maçlarda öne çıkan tek oyuncumuz olmadı...
Yedi eksikli Almanya maçında bile kimin oynadığı, kimin oynamadığı fark edilmedi...
Türkiye oynadı, Türkiye alkışlandı...
Avrupa'nın en iyi dört takımı arasına haklı olarak Türkiye girdi...
Takım oyunuyla, takımdaşlık ruhuyla, dayanışmasıyla, birlikte sevinip birlikte üzülmesiyle...
TAKIMDAŞLIKTAN VATANDAŞLIĞA...
Peki bize ne oldu da takımdaşlıktan vatandaşlığa geçtik...
Yani takım oyununu hızla bırakıp, bireysel yeteneklerimize sığındık...
Daha dört gün önceki Estonya maçını düşünün... Türk milli takımının yerlerden kalkamadığı, Arda'nın elini-kolunu verip insanüstü bir çabayla yaşama döndürdüğü Türk milli takımını...
Arda'yı Allah yaptık... Arda'yı Atatürk yaptık...
Arda her türlü övgüyü hak etti de...
Ama bu milli takım için bir tehlike değil mi?
Koca bir takım dururken, takım oyunu dururken, kaderini genç bir oyuncuya bağlamak, tehlike değil mi, risk değil mi?
Arda'nın ayaklarına bakıyoruz, Arda'nın yaratıcılığına bakıyoruz, Tuncay'ın deparlarında çare arıyoruz, hızla düzelen Emre ile umuda yolculuk yapıyoruz...
Avrupa'nın en iyi dört takımından biri olan Türk milli takımında ne değişti de o güzelim takım oyunundan hızla uzaklaşıp, kaderimizi bir-iki futbolcumuzun yaratıcılığına ve performansına bağladık...
Buyurun işte...
BEŞ TANE HAKAN BALTA OLSUN
Arda 80 dakika durdu... Tuncay ile Emre'nin etkileri biraz azaldı, halimiz ortada...
Sıradan bir takım olan Bosna'yı bile yenemedik...
Üstelik Arda, Emre, Tuncay ya da bir başkası her maçta iyi oynayacak diye bir kural mı var...
En azından bu çocuklara da yazık...
Bu kadar yükü, bu kadar umudu, nereye kadar taşırlar, nereye kadar omuz verebilirler?
Olmadı zaten...
Bosna maçında onlar da iflas etti...
Ardalar, Emreler, Tuncaylar elbette sıra dışı oyuncular...
Her hoca, her ülke, takımlarında böyle oyuncuların olmasını ister...
Ama ben, bu yaratıcı oyuncularımızın yanında 'bu takımda beş tane daha Hakan Balta' olsun isterim...
Adam 'Dip' yapmaz, 'Tavan'a vurmaz...
Adamın 6'sı olmaz, 8'e çıkmaz...
7'si banko...
Gözünü kapa, sür sahaya...
Hakan Balta, bunca yıldır milli takımda oynuyor... Bir maç olsun takımı yaktığını gören var mı?
Milli takımın yıldızlarının, yaratıcılarının yanında, sürekliliği alışkanlık haline getirmiş Hakan Balta gibi oyunculara belki de daha fazla ihtiyacı var...
Belki o zaman iyi takım oluruz...
SEMİH'İ EURO 2008'DE BIRAKTIK...
Hep söylüyoruz...
Şu eleme grubunda iyi oyunculara rağmen, iyi takım olma özelliğini gösteremedik...
Zaten onun içindir ki, Bosna gibi sıradan bir takımın arkasında kaldık...
Onun içindir ki, Güney Afrika'ya uzaktan, ancak dürbünle bakacağız...
Tabi dert bir değil...
En önemli sorunlardan biri;
Türkiye'nin golcüsü yok...
Bu milli takımın iyi bir golcüsü olsa, ne kadar kötü oynamış olursak olalım, hangi yanlışı yapmış olursak olalım, maçın son on dakikasında yakaladığımız fırsatlardan ikisini gol yapar, biz bu maçı yine de kazanırdık...
Ama açık konuşalım:
Semih bu takımın santrforu ve golcüsü değil...
Sercan'ın elbette yarınları var... Ama bugün kritik bir maçı kurtarır mı derseniz, görüyoruz ki mümkün değil...
Biz Semih'i, son Avrupa şampiyonasında Bern'de, Cenevre'de, Züriht'te, Viyana'da bıraktık...O şampiyonada büyük bir santrfordan örnekler vermişti...
O gün, bu gündür ortalıkta yok...
Hatta çoğu zaman kendi takımında bile yok... Ama milli takımın kurtarıcısı...
Olmaz...
Açık konuşalım olmaz...
FATİH İKİSİNİN TOPLAMINDAN İYİ
Ben bir ülke takımının santrforunun bir hava topu ile buluşamadan maçı bitireceğini düşünemiyorum...
Bizim takım buluşamıyor... Bizim golcüler buluşamıyor...
O zaman bu kadar bindirmenin, bu kadar kenar ortanın, bu kadar uzun Volkan degajının ne değeri kalıyor....
Golcü için çare ne derseniz, ortada fazla seçenek yok...
Bence, günümüzün şartları içinde Tuncay... Ama bakıyorum, Estonya maçında iki gol atan Tuncay, mutlaka kazanmamız gereken Bosna maçının özellikle ikinci yarısında neredeyse ön libero gibi...
O görevi başkaları yapsa, Tuncay gücünü, çalışkanlığını ve fırsatçılığını tehlike bölgelerinde göstermeye çalışsa daha iyi olmaz mı?
Bosna maçında Tuncay'a bu görev verilmeliydi...
Gelelim başka adrese;
Kimine göre Fatih Hoca'dan ambargolu...
Kimine göre uyumsuz, tarikatçı...
Ne olursa olsun, günümüzün Fatih Tekke'si Semih-Sercan ikilisinin toplamından tek başına daha iyi değil mi?
Bir başka adres, Mevlüt...
Fransa'da harikalar yaratıyor ve her hafta birbirinden güzel, birbirinden zor goller atıyor...
Ama milli takıma her gelişinde sakat...
GÖNÜL'E HAKSIZLIK YAPIYORUZ...
Nasıl oluyor, anlamıyorum...
Gökhan Gönül için de yazıp söylemeliyim...
Çok değerli bir oyuncu... Ama hoyratça kullanıyoruz...
O kadar çok gidip geliyor ki, o kadar uzun alanda oynuyor ki... O kadar çok yoruluyor ki...
Gittiğinde final paslarını yapacak gücü kalmıyor...
İyi bir ortanın, mükemmel bir asistin yanında, saçma-sapan işler yapmak zorunda kalıyor...
Belli bir zamandan sonra geriye dönmekte zorlanıyor...
O zaman Gökhan Gönül'ün arkası rakipler için bulunmaz bir fırsat oluyor...
Belki de artık çok geç ama, Sabri sağ savunmada görev yapsa, Gökhan Gönül orta alanın sağında olsa, çok daha fazla verim almaz mıyız...
Hem daha iyi savunma yapıp, hem de daha hızlı, daha etkili hücum şansı yakalamaz mıyız?
Sanki hem Fenerbahçe'de, hem milli takımda Gökhan Gönül'e aşırı yük yüklüyor, ciddi biçimde haksızlık yapıyor gibiyiz...
Dört günde bir oynadığımız maçlarda yükü kaldıramadığımızı çok konuşuyoruz... Doğrudur, çünkü ortaya koyduğumuz oyun ve sonuçlar bunu açıkça gösteriyor...
Ama biz Avrupa şampiyonasında dört günde bir maç oynayarak ilk dörde girdik...
Hem de çok daha güçlü rakiplere karşı...
TERİM YANLIŞLARINI GÖRMELİ...
Ama o zaman milli takım 45 günlük bir çalışma dönemi yakalamıştı...
Fatih Hoca'nın elinde rahatça kullanabileceği uzun bir zaman vardı...
En önemlisi, bazıları karşı çıksa bile Amerikalı kondisyonerler vardı...
Keşke mümkün olsa da, hem kulüplerimiz, hem milli takım için bu Amerikan yardımını yeniden alabilsek...
Sonuçta ektiğimizi biçtik... Gözü kapalı ikinci olabileceğimiz, en azından Play-Off'a gidebileceğimiz bir grupta nal topladık...
Fatura elbette liderlere kesileceğine göre, Fatih Terim hedef olacaktır...
Normaldir, yanlışları irdelenecek, eleştiri yoğunlaşacaktır...
Ama Terim'den istifasını beklemek, bana göre yanlış olur...
Fatih Terim, bu ülkenin bir numaralı hocasıdır... Devam etmelidir, ederken yanlışlarını görmelidir...
Ülke de kendini sorgulamalıdır...
2002'de dünya üçüncüsü olduktan sonraki altı yılı niye ıskaladık...
2008'deki Avrupa üçüncülüğünün ardından çok kolay bir gruptan niye çıkamadık...
HAVAYA GİRİP, ŞIMARIYOR MUYUZ?
Devamlılık olmayınca, kazanılan başarılara dudak büküp 'rastlantı' diyenlerin sayısı artıyor...
Acaba fazla mı havalara girip, sonra boyumuzun ölçüsünü alıyoruz...
Şımarıyor muyuz?
Niçin bir başarının ardından, bir sonrakini getiremiyoruz...
Fazla mı abartıyoruz...
Örneğin Arda'yı 'öve öve' Emre'yi 'yere yere' erken bir yıpranmaya mı neden oluyoruz...
400 milyon dolar yayın değeri olduğu ileri sürülen bir ligden nasıl oluyor da bir santrfor bile çıkartamıyoruz...
Nasıl oluyor da Servet sakatlansa, yerine oynatacak stoper bulamıyoruz...
Görülüyor ki masallar bile bazen gerçeklerin üstünü örtmeye yetmiyor...
Masallar bile bazen 'mutlu son'la bitmiyor...
Tıpkı Peri Masalı'nda olduğu gibi...
Arda her türlü övgüyü hak etti de...
Ama bu milli takım için bir tehlike değil mi?
Koca bir takım dururken, takım oyunu dururken, kaderini genç bir oyuncuya bağlamak, tehlike değil mi, risk değil mi?
Arda'nın ayaklarına bakıyoruz, Arda'nın yaratıcılığına bakıyoruz, Tuncay'ın deparlarında çare arıyoruz, hızla düzelen Emre ile umuda yolculuk yapıyoruz...
Avrupa'nın en iyi dört takımından biri olan Türk milli takımında ne değişti de o güzelim takım oyunundan hızla uzaklaşıp, kaderimizi bir-iki futbolcumuzun yaratıcılığına ve performansına bağladık...
Buyurun işte...
BEŞ TANE HAKAN BALTA OLSUN
Arda 80 dakika durdu... Tuncay ile Emre'nin etkileri biraz azaldı, halimiz ortada...
Sıradan bir takım olan Bosna'yı bile yenemedik...
Üstelik Arda, Emre, Tuncay ya da bir başkası her maçta iyi oynayacak diye bir kural mı var...
En azından bu çocuklara da yazık...
Bu kadar yükü, bu kadar umudu, nereye kadar taşırlar, nereye kadar omuz verebilirler?
Olmadı zaten...
Bosna maçında onlar da iflas etti...
Ardalar, Emreler, Tuncaylar elbette sıra dışı oyuncular...
Her hoca, her ülke, takımlarında böyle oyuncuların olmasını ister...
Ama ben, bu yaratıcı oyuncularımızın yanında 'bu takımda beş tane daha Hakan Balta' olsun isterim...
Adam 'Dip' yapmaz, 'Tavan'a vurmaz...
Adamın 6'sı olmaz, 8'e çıkmaz...
7'si banko...
Gözünü kapa, sür sahaya...
Hakan Balta, bunca yıldır milli takımda oynuyor... Bir maç olsun takımı yaktığını gören var mı?
Milli takımın yıldızlarının, yaratıcılarının yanında, sürekliliği alışkanlık haline getirmiş Hakan Balta gibi oyunculara belki de daha fazla ihtiyacı var...
Belki o zaman iyi takım oluruz...
SEMİH'İ EURO 2008'DE BIRAKTIK...
Hep söylüyoruz...
Şu eleme grubunda iyi oyunculara rağmen, iyi takım olma özelliğini gösteremedik...
Zaten onun içindir ki, Bosna gibi sıradan bir takımın arkasında kaldık...
Onun içindir ki, Güney Afrika'ya uzaktan, ancak dürbünle bakacağız...
Tabi dert bir değil...
En önemli sorunlardan biri;
Türkiye'nin golcüsü yok...
Bu milli takımın iyi bir golcüsü olsa, ne kadar kötü oynamış olursak olalım, hangi yanlışı yapmış olursak olalım, maçın son on dakikasında yakaladığımız fırsatlardan ikisini gol yapar, biz bu maçı yine de kazanırdık...
Ama açık konuşalım:
Semih bu takımın santrforu ve golcüsü değil...
Sercan'ın elbette yarınları var... Ama bugün kritik bir maçı kurtarır mı derseniz, görüyoruz ki mümkün değil...
Biz Semih'i, son Avrupa şampiyonasında Bern'de, Cenevre'de, Züriht'te, Viyana'da bıraktık...O şampiyonada büyük bir santrfordan örnekler vermişti...
O gün, bu gündür ortalıkta yok...
Hatta çoğu zaman kendi takımında bile yok... Ama milli takımın kurtarıcısı...
Olmaz...
Açık konuşalım olmaz...
FATİH İKİSİNİN TOPLAMINDAN İYİ
Ben bir ülke takımının santrforunun bir hava topu ile buluşamadan maçı bitireceğini düşünemiyorum...
Bizim takım buluşamıyor... Bizim golcüler buluşamıyor...
O zaman bu kadar bindirmenin, bu kadar kenar ortanın, bu kadar uzun Volkan degajının ne değeri kalıyor....
Golcü için çare ne derseniz, ortada fazla seçenek yok...
Bence, günümüzün şartları içinde Tuncay... Ama bakıyorum, Estonya maçında iki gol atan Tuncay, mutlaka kazanmamız gereken Bosna maçının özellikle ikinci yarısında neredeyse ön libero gibi...
O görevi başkaları yapsa, Tuncay gücünü, çalışkanlığını ve fırsatçılığını tehlike bölgelerinde göstermeye çalışsa daha iyi olmaz mı?
Bosna maçında Tuncay'a bu görev verilmeliydi...
Gelelim başka adrese;
Kimine göre Fatih Hoca'dan ambargolu...
Kimine göre uyumsuz, tarikatçı...
Ne olursa olsun, günümüzün Fatih Tekke'si Semih-Sercan ikilisinin toplamından tek başına daha iyi değil mi?
Bir başka adres, Mevlüt...
Fransa'da harikalar yaratıyor ve her hafta birbirinden güzel, birbirinden zor goller atıyor...
Ama milli takıma her gelişinde sakat...
GÖNÜL'E HAKSIZLIK YAPIYORUZ...
Nasıl oluyor, anlamıyorum...
Gökhan Gönül için de yazıp söylemeliyim...
Çok değerli bir oyuncu... Ama hoyratça kullanıyoruz...
O kadar çok gidip geliyor ki, o kadar uzun alanda oynuyor ki... O kadar çok yoruluyor ki...
Gittiğinde final paslarını yapacak gücü kalmıyor...
İyi bir ortanın, mükemmel bir asistin yanında, saçma-sapan işler yapmak zorunda kalıyor...
Belli bir zamandan sonra geriye dönmekte zorlanıyor...
O zaman Gökhan Gönül'ün arkası rakipler için bulunmaz bir fırsat oluyor...
Belki de artık çok geç ama, Sabri sağ savunmada görev yapsa, Gökhan Gönül orta alanın sağında olsa, çok daha fazla verim almaz mıyız...
Hem daha iyi savunma yapıp, hem de daha hızlı, daha etkili hücum şansı yakalamaz mıyız?
Sanki hem Fenerbahçe'de, hem milli takımda Gökhan Gönül'e aşırı yük yüklüyor, ciddi biçimde haksızlık yapıyor gibiyiz...
Dört günde bir oynadığımız maçlarda yükü kaldıramadığımızı çok konuşuyoruz... Doğrudur, çünkü ortaya koyduğumuz oyun ve sonuçlar bunu açıkça gösteriyor...
Ama biz Avrupa şampiyonasında dört günde bir maç oynayarak ilk dörde girdik...
Hem de çok daha güçlü rakiplere karşı...
TERİM YANLIŞLARINI GÖRMELİ...
Ama o zaman milli takım 45 günlük bir çalışma dönemi yakalamıştı...
Fatih Hoca'nın elinde rahatça kullanabileceği uzun bir zaman vardı...
En önemlisi, bazıları karşı çıksa bile Amerikalı kondisyonerler vardı...
Keşke mümkün olsa da, hem kulüplerimiz, hem milli takım için bu Amerikan yardımını yeniden alabilsek...
Sonuçta ektiğimizi biçtik... Gözü kapalı ikinci olabileceğimiz, en azından Play-Off'a gidebileceğimiz bir grupta nal topladık...
Fatura elbette liderlere kesileceğine göre, Fatih Terim hedef olacaktır...
Normaldir, yanlışları irdelenecek, eleştiri yoğunlaşacaktır...
Ama Terim'den istifasını beklemek, bana göre yanlış olur...
Fatih Terim, bu ülkenin bir numaralı hocasıdır... Devam etmelidir, ederken yanlışlarını görmelidir...
Ülke de kendini sorgulamalıdır...
2002'de dünya üçüncüsü olduktan sonraki altı yılı niye ıskaladık...
2008'deki Avrupa üçüncülüğünün ardından çok kolay bir gruptan niye çıkamadık...
HAVAYA GİRİP, ŞIMARIYOR MUYUZ?
Devamlılık olmayınca, kazanılan başarılara dudak büküp 'rastlantı' diyenlerin sayısı artıyor...
Acaba fazla mı havalara girip, sonra boyumuzun ölçüsünü alıyoruz...
Şımarıyor muyuz?
Niçin bir başarının ardından, bir sonrakini getiremiyoruz...
Fazla mı abartıyoruz...
Örneğin Arda'yı 'öve öve' Emre'yi 'yere yere' erken bir yıpranmaya mı neden oluyoruz...
400 milyon dolar yayın değeri olduğu ileri sürülen bir ligden nasıl oluyor da bir santrfor bile çıkartamıyoruz...
Nasıl oluyor da Servet sakatlansa, yerine oynatacak stoper bulamıyoruz...
Görülüyor ki masallar bile bazen gerçeklerin üstünü örtmeye yetmiyor...
Masallar bile bazen 'mutlu son'la bitmiyor...
Tıpkı Peri Masalı'nda olduğu gibi...