“Federasyonda kulüpçülük var“

“Federasyonda kulüpçülük var“

LİG TV'nin klasik haline gelmiş Şansal Büyüka ile Dobra Dobra adlı programında Ercan TANER ve duayen gazeteci Şansal BÜYÜKA haftanın gündemini değerlendirdi. Şansal Büyüka Federasyon'da kulüpçülük olduğunu ve bu yüzen sağlıklı kararlar verilemediğini belirtti.

İşte 'Şansal Büyüka ile Dobra Dobra' adlı programın tam metni:

ERCAN TANER: Bir gün bir hakem çıkacak, soyunma odasına gidecek ve bir daha çıkmayacak. Böyle bir yola mı gidiyoruz sizce?

ŞANSAL BÜYÜKA: Gidişat onu gösteriyor bu olaylar her geçen gün tırmandığına göre. Günün birinde olacak. Dönüm noktası olacaksa maç yarım da kalsın. Gerceği bari öyle görelim. Eğer bir önelm alınabilcekse maç yarım da kalsın. Problem değil.

"İYİ TARAFLARINA BAKMAMIZ LAZIM"

E.T: Her derbide neden böyle kötü hareketler gün geçtikçe artıyor?

Ş.B: Fanatizm geçmiş oranla tırmandı ve fanatizmi temsil edenler eskisi gibi açık tribünde oturmuyorlar. Sosyal kimlikleri, toplumsal yönleriyle, mesleki açıdan, ekonomisiyle, sosyal sınıfın önde gelen kısımları bile fanatizimi tetikliyorlar. Akil adamlar azaldı. Medyanın yeni mecra gücü olan internet sitelerindeki taraftarlık duyguları, gazetelerin rekabet anlayışını aşan yazıları, yöneticilerin, başkanların demeçleri, sezon başında verilen vaadler... Bunları üst üste koyduğun zaman iş bu noktada birleşiyor. Toplum adaletin sahada hakca dağıtıldığına hiç inanmıyor. Yaparsın yapanı engelleyemezin bu da yapanın yanına kar kalıyor. Ama radikal cezalar verilebilirse bu işler düzelir. İngiltere'de düzelir de biz de niye düzelmesin. Bütün statlarda kötü çoğunluk iyi azınlığa hakim oldu.

Diyelim ki; 300 kişiyi 3000 kişi engellemeyemezse orda da bir sorun var demektir. Tam atarken elinden tutucaksın. Attırmayacaksın. Bunları atanlar yakalanıyorlar mı? Kırdığı koltuğun parası ondan alınmalı. Bütün bunları üst üste koyduğunda saha eylemleri tırmanıyor. Hiç futbolda, Fenerbahçeli ve Galatasaraylı arasında iki dost arasında birbirlerine haklısın dediğini duydun mu? O zaman bunlar olacak. Acaba biz bu işleri çok ciddiye mi alıyoruz. İyi taraflarına da bakmamız lazım. Bindiğimiz dalı kesmıyor muyuz? Kasaplığa kadar gitti iş. Herkes birbirini suçluyor. Ne olursa olsun hep perde arkası, kapalı kapılar ardı. Şeffaf bir şey yok ortada. Karşı fikri dinlemeyi öğrenmeliyiz. Bundan daha kotüsü olur mu? Keyfini çıkaralım artık. Fenerbahçe gibi bir takım Galatasaray gibi bir takıma 2 dakikada 2 gol atabiliyor. Galatasaray gibi bir takım Fenerbahçe gibi bir takımı ikinci yarıda sahayı dar edebiliyor. Bunları konuşalım artık.

"POLİSLER SAHA İÇİNİ İSTEMİYOR"

E.T: Bunun bir kanunu var. Ve sizce yeteri kadar tedbirleri alınıyor mu?

Ş.B: Ne kadar yanılıyorum bilmiyorum ama polisler saha içerisinde çalışmaya çok istekli degiller diyor yöneticiler bana. Eğer yanılıyorsam lütfen beni uyarsınlar. UEFA da saha içerisinde polis yerine özel güvenlik istiyor. Ama biz özel güvenlik konusunda gelişmiş değiliz.Özel güvenlik zaten kulübe bağlı. Böyle olunca statın güvenliğini sağlayanlar kulübe karşı birşey yapamıyorlar. Bütün bunların yerleşmesi zaman alacak.  Polis stada sabah geliyor, gece gidiyor evine. Ve de söylenerek geliyoylar. Sandvice ve bir kolaya görev yapıyorlar. Polisler bir pay almayı da düşünüyor. Bunlara da kulüpler karşı çıkıyor. Ciddi bir gider de var. Bütün bunları üst üste koyduğunda çagdas bir futbol arenası yaratamıyoruz. Şükrü Saracoğlu stadı'nda Gerets'in alnına taş atıldığında Fenerbahçe 2-0 önde. Mondragon'a ses bombası atıldığında Fenerbahçe yine önde. Maçta kavga yok, kışkırtma yok. Geçmişten beslenen tohumlar bunlar ve gittikçe de yeşeriyorlar. Bunlar 7-0 önde olduğuna bakmıyor. Geber diyorlar. Fenerbahçelilerle Galatasaraylılar birbirlerine düşma gözüyla bakıyorlar. Rekabeti yapan futbolcular taraftarlardan daha soğukkanlı. Onlar bile maç çıkışlarında sarmaş dolaş oluyorlar. bu bakımdan içimize sindirmemiz lazım. yenmeyi, yenilmeyi, hakem yanlışlarını...


"BU BİR ÇAĞRIDIR"

E.T: Yaratılan bu negatif tabloda medyanın bu konudaki eksikleri neler?

Ş.B: Negatif tabloyu sadece medyaya bağlamıyorum. Ama bunlardan biri de medya... Futbolun iyi taraflarını ortaya çıkarmamız lazım. İnternetteki bazı taraftar sitelerindeki kışkırtmalara dikkat etmemiz lazım. Gazetelerde ve televizyonlarda da aynı şeyler oluyor. Taraflı yazarlık da devam ediyor. Gerçeği kabul etmiyorlar. Bahane buluyor yenilgiye. Sen son yıllarda "İyi oynadık. Kaybettik. Tebrik etetmiz gerekiyor rakibi" diyene rastladın mı?

Manisa'da Haluk Çubukçu, Konya'da Ahmet Şan var. Ama onlarda azınlıkta kalıyorlar. Bunların çoğalması lazım. Ekranlarda söylüyorum, gazetede yazıyorum, özel sohbetlerde dile getiriyorum. Eğer Türkiye'de hakem konuşulmayacaksa biz de konuşmayalım. Biz dünden razıyız buna. Fakat herkes katılacak buna. Yöneticiler, başkanlar bir araya gelecek. Ve ortak bir karara varacaklar hakemler hakkında konuşmayacağız diye. Bu bir çağrıdır. 18 kulüp bir araya gelin ve bu kararı alın. Futbol ortamı bu kadar iddiayı kaldırmaz. Seyiciler azalıyor. Artık statlar dolmuyor. Ankara'ya bakın. Kimse yok. İtalya'nın halini görüyorsunuz. Ama bu kadar kavga dövüş olursa bu statlar dolmaz.

Kulüpler Birlği çatısı altında 18 takım bir araya gelecek ve basının karşısına çıkarak şike yok, teşvik yok diyecekler. Eğer biz hiçbir durumda hakemi suçlamayacağız da derlerse ben de bunun ilk uygulayanı oalcağım Maraton programında. hepimiz evimizin önünü temizleyelim. İşe öyle başlayalım.


E.T: Sosyolojik olarak baktığımızda üniversitelerde, fabrikalarda bir dönem kavgalar yaşandı. Bunun kanunu çıktı. Peki statlarda yaşanan kavgaları engellemekte devlet neden bu kadar zorlanıyor?

Ş.B: Biraz önce de kısman bu konuya değinmiştik. Polisiye önlemler alınmalı. Camialar çok kuvvetli, çok kalabalık. Polise siyahbeyaz çek diye tempo tutuyor taraftar. Polis çekmeyince yuhalanıyor. Bence bu tip maçlara 2000-2500 kişi gidecekse hiç gitmesin. Hangi stada gidiyorlarsa kavga çıkıyor. Yapabiliyor musunuz hani yarı yarıya stadı? Bunu yapamıyorsanız bence büyük maçlara rakip taraftar götürülmesin. Baktığınız aaman zaten 1 kişiye iki polis düşüyor. Polis de yoruluyor. Onları da düşünmek lazım. Koltuk atanlara, sahaya yabancı madde atanlara sert önlemler alınmalı.

"AHBAP-ÇAVUŞ İLİŞKİSİ VAR"

E.T: Şampiyonlar Ligi'nde, UEFA Kupası maçlarında ve İsviçre ile oynadığımız maçlarda gördük. Cezalarımızda UEFA ve FİFA standartları uygulanıyor mu?

Ş.B: Hayır uygulanmıyor. Erman geçen gün güzel söyledi: "Bu hareketleri UEFA Kupası'nda yapabilir musun?" dedi. UEFA bu konuda daha ciddi. Disiplin talimatını iyi uyguluyorlar ve taviz vermiyorlar. Ama Türkiye'de ahbap-çavuş ilişkisi var. Nerden tutarsan tutu elind ekalıyor. Özellikle son dönemlerde bir bölünmüşlük var. Federasyona, kurulara giden insanlar üzerlerindeki formaları çıkarmalılar. Onun için de sağlıklı kararlar alamıyorlar. Hukuk kurullarında, tahkim kurularında standartı yakalayamadık. Her tarafımız çürümüş durumda.

"FEDERASYONDA KULÜPÇÜLÜK VAR"

E.T: Federasyonumuzun Birleşmiş Milletler gibi olması lazım. Sonuçta Birleşimiş Milletler tarafsız olarak biliniyor ya.. Gerçi bu da son 5 yılda çok tartışılmaya başlandı

Ş.B: Birleşmiş Milletler taraflı mı tarafsız mı bilmem. Geride kalan federasyon dönemlerini de söylüyorum. Erzik döneminden sınra ben federasyonda kulüpçülük olduğuna inanıyorum. Bunların temizlenmesi lazım. Ürün kulüplerin ürünü. Seçimi kazanmak için Karadeniz'e gidiyor, Ege'ye merhaba diyor, Akdeniz'e el sallıyor. Bunun sonucunda çorba gibi kurumlar çıkıyor. Her bölgeden adam aldığında tepkiler de büyüyor. İsim vermek istemiyorum. Geçtiğimiz dönemlerde bir disiplin kurulu üyesi, üyesi olduğu kulübe ceza verdiği için kulübün disiplin kuruluna verildi. Aynı şey zamanında Ali Şen'in de başına gelmişti. O günden bugüne değişen bir şey yok. Ülkemizde olağanüstü bilgili, donanımlı futbol adamları var. Onların bu işe girişmesi gerekiyor. Bu işlerin siparişle olmaması gerekiyor.

MHK'de de herşey güllük gülistanlık değil. Orada da 50 tane kulis var. Önce insan kendi doğasını değiştirecek. Eğer tarafsız kalamıyorsan o kurula girmeyeceksin. Ama biz tarafsız kalamıyoruz.


E.T:Ben bir futbolseverim. Cumartesi günü Aralık ayında. Eşofmanlarımı giyip futbol izlemek istiyorum ama 8 maç var...

Ş.B: Kimse kendilerini hedef alıyorum sanmasın. TV 8'deki NTV'deki arkadalarım çok güzel işler yapıyorlar. Onlara saygı duyuyorum ama ülkemizde Turkcell Süper Lig maçları ile Avrupa maçları aynı saatte televizyonda yayınlanıyor. Bunun uluslararası bir kuralı varç Federasyonun d-bunda yaptırım yetkisi de çok kısıtlı. İyi planlamalar yapılmalı. Kimse madğdur duruma düşürülmemeli. Titiz bir planlamayla maçlar birbirinden ayrılmalı. Bakıyorum Federasyonun gündeminde gitsin m kalsın mı var. Eğer federasyon indrilecekse hemen indirilsin. Kaos ortamı bitsin. Bir an önce bu işten sıyrılmamız lazım.

"O KASET YAYINLANMALI"

E.T: Habertürk'ü seyrettiniz mi dün gece?

Ş.B: İzleyemedim ama haberlerini aldım. Ben iki tarafla da konıştum. Tuğrul'u çok severim. Haberturk'un Genel Yayın Yönetmeni Melih Meriç'i de çok severiö. Tuğrul araştırmacı bir gazeteci. Elinde çok sağlam bir arşiv var. Her türlü kaydı tutar. Tuğrul'un elinde de Cihan Oskay röportajı vardı. O a bunun duyulmasını istememiş ilk olarak. Melih Meriç de bana böyl durumlarda müdahale etmediklerini, sadece bilgisinin olmadığını, şiir okunsa bile bunun bilmesi gerektiğini söylemiş. Ama "bir konuşalım. Haftaya programını yap" demiş. Ayrıca Fenerbahçe'den de Koç grubundan da en ufak bir baskı almadıklarını söyledi. Tuğrul'da kabına sığmayan bir gazetecilik aşkı var. Ama o kasetler nasıl olsa yayınlanacak.  Gördüm ki herkes kendine güveniyor. O halde yayınlanmalı. Ben haber programı yapan gazeteciler üzülüyorum. Ciddi sıkıntı çekiyorlar. Böyle gazetecilik yapmak kolay değil.