Erzik'ten 'devşirme' uyarısı
Yayınlanma Tarihi 29 Ağustos 2006 Sal 23:55
UEFA Asbaşkanı Şenes Erzik, www.ligtv.com.tr'ye özel açıklamalarda bulundu. www.ligtv.com.tr Haber Müdürü Erdem Erol'un sorularını yanıtlayan Erzik, yabancı oyuncuların Türk vatandaşı olması konusunda uyarıda bulundu ve “Bu Türk futbolunun lehine değil aleyhine olur” dedi. Kendisini tutucu olarak nitelendiren ve “Bir Chelsea örneğini ben ülkemin kulüplerinde yaşamak istemiyorum. Kulüplerin kimliği, yine de ağırlıklı olarak kendi yetiştirdiği, ülkenin yetiştirdiği futbolculara bağlı olmalı" diyen Erzik ayrıca yabancı futbolcuların Türk vatandaşı olmalarına 'yolcu-hancı' benzetmesi yaptı. Erzik, hepsinin dönüp dolaşacakları yerin yine kendi ülkeleri olduğunu dile geitrdi.
Sıcaklar nedeniyle liglerin ertelenip ertelenmemesi konusunda fikirlerini açıklayan Erzik, kulüplere göndermede bulundu. Federasyon başkanlığından UEFA başkanlığına, bir dönem yaşadığı Ali Şen gerginliğinden, Haluk Ukusoy-Aziz Yıldırım problemine, Zico'ya, son isviçre maçında kendisini eleştirenlere ve bir çok konuya açıklık getiren Şenes Erzik, herşeye rağmen ülkesine sırtını dönmesinin söz konusu olamayacağını dile geitrdi.
"YABANCILAŞTIRMANIN SONU KÖTÜ OLUR"
- Sayın Erzik, yeni sezon tartışmalarla başladı. Önce Aurelio’nun Türk vatandaşı olup milli takıma çağrılması, ardından Nobre’nin Türk vatandaşı olması. Sizce yabancı oyuncuların Türk Milli Takımı’nda oynamaları doğru mu?
- Bu teknik direktörün tasarrufunda olan bir konu. Tabi böyle arka arkaya yabancı futbolcuların Türkleştirilmesi milli takımda oynasın diye yapılan bir operasyon değil. Kulüplerin yabancı oyuncu sayısı 6 ile sınırlandırıldığı için buna yönelik geliştirdikleri bir unsur olarak göze alınırsa doğru bir şey değil. Bir tek Aurelio’nun veya teknik direktörün kendinin uygun göreceği bir başka futbolcunun da Milli Takım’da oynaması bence mahsur değil. Ama akın akın 17 tane, sırada 10 daha gelecek şeklinde, Türkleştirme operasyonuna gelinirse bunun sonu gelmez. Bu Türk futbolunun lehine değil aleyhine olur. Zaten bunun şöyle bir şekilde irdelenmesi lazım; Türkiye’ye gelen oyuncuların kalitesi dikkate alınmalı. Eğer uluslararası seviyede, gerçekten Türk futboluna bir şey getirecek yabancı futbolcuların sayısına bakılırsa bu 10’u geçemez, hatta 10’u bile bulmaz. Dolayısıyla bu konuda son derece dikkatli olmak lazım. Burada en büyük görev de Türkiye Futbol Federasyonu’na ve hukukçulara, devlete düşüyor. Sıra sıra bu kampanyaya girilirse bunun sonu çok kötü olur diye düşünüyorum.
- Türkiye’ye gelen oyuncuların kalitesinin dikkate alınması lazım dediniz. Bu hangi kriterelere göre olacak veya olması gerekir?
- Bu kriterler belli. Milli takımlarında oynayan futbolculardan başlayarak son milli olma tarihini dikkate alarak, yaş kriterini dikkate alarak pekala bir çözüme gidilebilir. Bu yalnız Türkiye’de değil diğer ülkelerde de yapılmış bir operasyon.
"BENİ DE ALIN BENİ DE ALIN DİYE SIRAYA GİRDİLER"
- Siz bir Türk olarak yıllardır Avrupalıların hegemonyasını kırarak tırnaklarınızla kazıyarak Avrupa’da söz ve makam sahibi oldunuz. Türkiye’de ise kariyeri bile olmayan yabancıların, Türk futbolcularının yerine forma giymesinden endişe ediliyor. Burada bir tezat mı var, yoksa globalleşmenin kurallarına uyma çabası mı?
- Her konuda olduğu gibi futbolda da küreselleşme var. Küreselleşmeden doğan sonuçları zaman zaman hem FIFA’nın hem UEFA’nın uluslararası statülerinde özellikle yabancılara ilişkin, bunların transferlerine ilişkin değişiklikler yapılmakta. Uluslararası futbolcu transfer yönetmeliği FIFA’da yapıldı. Birden fazla ülkede futbol oynamış olmak, onların pasaportuna sahip olmak, belli bir düzeye kadar, A milli takım düzeyine kadar oynamamış olduğu takdirde bir takım kurallara bağlı olarak. Futbolculara ikinci bir hak tanınmakta. Ama bizdeki futbolculara dikkat ederseniz kendi milli takımında oynamamış futbolcular, Aurelio’da buna dahil. Dolayısıyla FIFA’nın kuralları onun oynayıp oynamamasına karar veren bir kural değil. Nitekim Türkiye Futbol Federasyonu’da FIFA’nın görüşünü aldı. FIFA doğal olarak "Brezilya Milli Takımı’nda oynamadığı için Türk Milli Takımı’nda oynamasında hiç bir mahsur yok" dedi. Bu açıdan dikkate alındığında zaten kendi ülkelerinin takımlarında milli olmamış futbolcular burada Türk vatandaşlığına adeta şu sıralarda “beni de alın, beni de alın” şeklinde sıraya girmiş durumda ve bu sakıncalı. Benim dediğim kriterler bunu önlemek için alınması gerekli kriterler, tespit edilmesi gereken kriterler. Bu kriterlere göre milli olmak şartı aranmalı. Her önüne geleni Türk vatandaşı yapmanın çok büyük bir faydası olmayacağını, tam tersine büyük zararı olacağını düşünüyorum.
"HEPSİ YOLCU-HANCI"
- Dünya Kupası’nda A Milli Takımımız 3. olduğunda siz büyük bir gurur yaşadınız. Son oynanan Dünya Kupası’nda ise milli takımımızın olmaması nedeniyle ‘İçim acıyor’ demiştiniz. Yabancı oyuncuların Türk vatandaşı olup Milli formayı giymesi konusunda bir sınırlama getirilmezse mesela 8-9 yabancı oyuncunun yeraldığı bir ülke takımını seyreden Şenes Erzik, nasıl bir duygu içinde olur?
- Şenes Erzik olarak soruyorsanız ben Milli Takım değil, kulüplerde de aynı şeyi düşünen bir insanım. Belki bu konuda biraz fazla tutucuyum ama bir Chelsea örneğini ben kendi ülkemin kulüplerinde yaşamak istemiyorum. Bu futbolcular ne kadar iyi niyetli olurlarsa olsunlar, tabi ki profesyonel kariyerlerini devam ettirmek için geliyorlar. Tabiki bizim için de gurur vesilesi, ne kadar çok kaliteli futbolcu Türkiye’de oynarsa tanıtım açısından da yararlı olur inancını taşıyorum. Kulüplerin kimliği, yine de ağırlıklı olarak kendi yetiştirdiği, ülkenin yetiştirdiği futbolculara bağlı olmalı. Çünkü bunun sonucunda milli takımlar kazanmakta. Çok güzel bir şekilde 2002 örneğini verdiniz, 2000 yılı örneği var, ilk 8’e girdik Avrupa Şampiyonası’nda, 1996 yılında ilk defa Avrupa Şampiyonası’na katıldık. Yani milli takımlar düzeyinde düşündüğünüz zaman, tabi kendi öz kaynaklarımızdan yetişmiş futbolcularımız, çift pasaport taşımayan futbolcularımız bizim için yararlı. Kulüpler düzeyinde de 13 tane, 15 tane yabancı futbolcu ile Şampiyonlar Ligi’nde yarışan takımların bize çok uzun süreli yardımcı olacağını sanmıyorum. Çünkü yolcu-hancı benzetmesini olumlu bir şekilde yapabiliriz bu konuda. Kalitesi yabancı yüksek futbolcuların, takımlarına tabiki yararları var. Tabiki yararları var ama futbolculuk kariyerinin zirvesine çıkıp tamamladığı zaman da dönüp dolaşıp gidecekleri yer kendi ülkeleri. O zaman da Türk futboluna eğitim yönünden de daha fazla verecek bir şeyleri olmadığı için tercih olarak tabi ki öz kaynaklarımızdan yetişen Türk futbolcularına yer vermek lazım.
"KULÜPLERİ ANLAMAKTA ZORLUK ÇEKİYORUM"
- Sezonun başlaması ile birlikte yine başka bir konu gündeme geldi. Özellikle Vestel Manisasporlu Meduna’nın yaşadığı sağlık problemi ile bu konu gündemin ilk sırasına yerleşti. Bu konuda size birbirleriyle bağlantılı bir kaç soru yöneltmek istiyorum. Denildi ki son yılların en sıcak Ağustos ayının yaşanacağı biliniyordu, buna rağmen Federasyon ligleri başlattı. Sizce ertelenmeli miydi?
- Son on yıldır lig maçları, FIFA’nın belirlediği uluslararası takvim nedeniyle, konfederasyonların katkıda bulunduğu, yani bizim durumumuzda UEFA’nın birlikte belirlediği uluslararası takvim paralelinde yapılmakta, başlanmakta. FIFA olarak bir karar alındı. 15 Mayıs’dan itibaren ligiler bitmiş olacak. TFF bu takvime uymak zorunda. Şu açıdan da uymak zorunda, her vesileyle hatırlatmakta yarar var. Bundan sekiz yıl, on yıl önce takımlarımız ilk yediye girdiği için, Türkiye ilk yedinin içerisinde Avrupa’daki Şampiyonlar Ligi maçlarına ve UEFA Kupalarına 1. turdan itibaren girmek durumundaydılar, sıralama avantajı yüzünden. Bu Eylül ayında başlıyor biliyorsunuz. Son dört, beş yıldır takımlarımız ön eleme gruplarında oynamak zorunda kaldıklarından, hatta Kayserispor’un olduğu gibi İnter Toto’da oynamak zorunda kaldığından, belirli bir hazırlık dönemi geçirmek zorunda. Bir de meteoroloji tarafı var. Son yirmi yıldır görülmemiş bir sıcak var şu iki hafta içerisinde. Meteoroloji eskisi gibi değil, meteoroloji şu an çok önceden tahminleri yapabiliyor. Bu tahminlere dayanarak geç başlatmak değil de, Ağustos ayını tamamen göz ardı ederek başlatma değil de, Ağustos ayı başladığından itibaren bu sıcakların en yükseğe çıktığı zaman erteleme yapılabilir, daha esnek olunabilir. Şu son hafta, geçtiğimiz hafta, bu kadar sıcağın olacağı bilindiğine göre, önce sağlık denilerek bir hafta ertelenebilir. Tabiki ondan sonra devre arasında ya da önce boş hafta aralarına yerleştirmek suretiyle bunu telafi etmek mümkün olabilir. O zaman da kulüplerin itiraz etmemesi gerekir. Ben hep şunu vurgulamak istiyorum. Yalnız TFF ile ilgili yorum yapmamak lazım. Federasyon netice itibariyle bu takvimleri yaparken, tüm teknik elemanlarıyla birlikte, kulüplerle bilgi alış verişi yapıyor. Dolayısıyla kulüplerin de sesiz kalmayıp ‘biz lig maçlarının 4 Ağustos’ta başlamasını istiyoruz, kabul ediyoruz ama herhangi bir şekilde hava koşullarında bir takım beklenmeyen yüksek dereceler olursa sağlık her şeyin önünde gelir, ertelemelere razıyız’ demesi lazım. Ama kulüplerin hiç sesi çıkmıyor. Yani kulüplere sormadan Federasyon yapmıyor ki fikstürü. Sessiz kalıyorlar ve ben de bunu pek anlayamıyorum.
"BANA İHTİYAÇ OLMAMASI LAZIM"
- Türk futbolu sürekli eleştirilerle gündemde kalıyor. Burada en fazla eleştiriyi hep federasyon başkanları alıyor. Dünde böyleydi bugünde böyle. Ve hep federasyon başkanlığı için bu eleştirilere bir son vermek adına dönem dönem de isminiz geçiyor. TFF başkanlığını düşünüyor musunuz?
- Ben hiç bir yerde federasyon başkanlığını düşündüğümü söylemedim. Bana teklifler de geldi bu seçimlerden evvel. Eğer Türk futbolunun tekrardan bana ihtiyacı varsa düşünürüm. Ama hiç bir şekilde Türk futbolunun bana ihtiyacı olmaz, olmaması gerekir. Benim federasyon başkanlığını bırakma nedenlerim; FIFA, UEFA hiç birine yetişemiyordum, hepsine birden yetişemediğim için daha üç senem varken, TFF başkanlığını bıraktım. Dolayısıyla bu bir devir meselesidir. İnsan en yararlı olduğu mevkide, en çok ülkesine de , kendisine de, futboluna yararlı olduğu mevkide bulunur, orayı tercih eder. Uluslararası düzeyde böyle bir olanak elime geçmişken, ülkem adına da bir takım şeyler yapabilecekken ve özellikle seçimle iş başına gelmiş kontenjanımız, kotamız olmadığına göre böyle bir mevkii bırakmak Türkiye için de kendim için de akılcı olmaz dedim. Bu paralelde de hareket etmeye devam ediyorum. Türk futbolunun bana ihtiyacı gün geçtikçe olmaması lazım, ben böyle düşünüyorum. İnsanlar yetişiyor, onların geleceğe yönelik arzuları, çalışma arzuları, yapma arzuları, bayrağı daha öteye götürme arzuları daha fazla olur ve doğaldır bu. Fizyolojik bir yaşı vardır her işin, dolayısıyla o konuda ben çok net mesajlar verdim zannederim.
"HER İŞİN BİR STRATEJİSİ VARDIR"
- “Bu paralelde ileriye götürmeye çalıyorum” dediniz. Bende bu paralelde soruyorum size. UEFA Başkanlığını düşünüyor musunuz ve ne zaman?
- UEFA Başkanlığı biraz karışık. Başkanımız Berlin’de ‘ben tekrardan adayım’ dedi. Başkanımız demek ki UEFA Başkanı olmayı planlıyor. Onun akabinde Platini de adaylığını koydu biliyorsunuz. Şimdi böyle bir durum var UEFA’da. Sonucu bilmiyoruz, henüz kimse resmen adaylık koyacak süreyi doldurmadı ama her ikisi de ilan ettiler.
- Böyle bir durumda sizin tavrınız ne olacak, yani ne tarafta olacaksınız?
- Tavır, mavır şimdi olmaz. Beklenir görülür, stratejisi ve planlanması vardır her işin.
"ŞAHISLARLA İŞİM OLMAZ"
-Son yıllarda Fenerbahçe Kulübü Başkanı sayın Aziz Yıldırım’la Federasyon Başkanı sayın Haluk Ulusoy arasında yaşanan gerginlik var. Sizin de bir dönem sayın Ali Şen’le aranızda buna benzer diyaloglar yaşandığı biliniyor. Hatta bir dönem sayın Haluk Ulusoy ile sizin de ilişkilerinizde sıkıntı olduğu haberleri gündeme gelmişti. Siz Aziz Yıldırım-Haluk Ulusoy gerginliğini nasıl karşılıyorsunuz?
- Benim şahıslarla işim olmaz. Bulunduğum müessesenin haklarını, doğrularını savunmaya çalışırım. Hiç bir zaman da Ali Şen değil, kim olursa olsun temsil ettikleri müessesenin haklarını savunduklarını unutmam. Nitekim onunla olan münasebetlerimde öyle olmuştur. Mevkiler geçer, insanlar kalır ve insanlar da doğrularıyla anılırlar. Dolayısıyla Aziz Yıldırım ile Haluk Ulusoy arasında geçen konular onları ilgilendirir, beni ilgilendirmez.
"HALKIN ARASINDA RAHATLIYORUM"
-Peki Şenes Bey, Türk futbol kamuoyu sizi, sizce nasıl tanıyor?
- Valla ben bunu bilmiyorum, bunu sizler biliyorsunuz. Yalnız kamuoyunda, dolaştığım yerlerde insanlardan çok yakın ilgi görüyorum. Çoğunluğun sevdiğini, beğendiğini zannediyorum. Madem böyle bir soru sordunuz, insan kendini methetmez ama söyleyeyim. Bu kadar yoğun işin arasında dokuz günlük bir tatil yaptım ve orada rastladığın her cinsten, her çeşitten insanlar bana büyük bir muhabbet gösterdiler ve bundan büyük mutluluk duydum. Halkın arasında dolaştığım zaman çok rahatlıyorum.
"YETER ARTIK ÇOK DEDİM"
- Zaman zaman eleştirildiğinizde oluyor, bu yapılan eleştirilerden sonra hiç “Artık yeter!” dediğiniz oluyor mu?
- Olmuştur tabi, ben de insanım.
- En çok neye kızdınız da, dediniz bunu?
- En çok kızdığım şey son İsviçre maçı. Çok büyük yanlışlar yaptık, stratejik hatalar yaptık, ondan sonra da bir takım insanlar çıkıp (çok değil sayıları ve onlar kendilerini biliyorlar) beni suçlamaya kalktılar, hiç ilgim olmadığı halde. ’Çözsün’ dediler, ben de çözdüm.
- O dönem “Artık yeter!” dedim diyorsunuz yani.
- Dedim.
"ÜLKEME SIRTIMI DÖNEMEM"
- Ne düşündünüz? Uluslararası platformdaki görevinizi bırakmayı düşündünüz mü?
- Öyle bir şey düşünmedim, böyle bir şeye hakkım yok. Buralara kadar, ben olduğuma göre, bunun nemalarını ülkem topladığına göre, ülkeme sırtımı dönme imkanım yok. Seçilmezsem bir gün doğal olarak bırakırım tabi.
"KEŞKE BIRAKABİLSEYDİM"
- Emeklilik konusunda düşünceleriniz neler?
- Keşke birisi benim yerime hazır olmuş olsaydı da ben bırakabilseydim.
"GİZLİSİ SAKLISI YOK GALATASARAY'DA SPOR YAPTIM"
- Sizi hep futbol dünyasının içinde tanıyoruz. Futbolun dışında spor branşlarına yakınlığınız var mı?
- Ben yüzücülükten geliyorum, spora Galatasarayda başladım, Galatasaray’da yüzdüm, sonra futbola başladım ve Galatasaray’ın genç takımında futbol oynadım. Fenerbahçe’de genel sekreterlik yapıtm. Beşiktaş’ta da şimdi ki Çırağan’ın orda Şeref Stadı vardı, orda bir havuz vardı, eski bir havuzmuş. Gençler bilmez. O havuz tenis kortuna dönmüş sonra. ‘İyi futbol oynayacaksan, çıplak ayakla oynayacaksın’ denir. Orada çok futbol oynadım.
- Spora Galatasaray’da başladım dediniz ama biz sizi Fenerbahçeli olareak tanıdık. Ama Fenerbahçe’nin öncesinde hayatınızda Galatasaray var.
- Valla saydım, gizli saklı bir şey yok. Ama Fenerbahçe’de genel sekreterlik yaptım, yöneticilik yaptığım yıllar 75, 76, 77. Didi’nin olduğu yıllar. Dolayısıyla 31 senedir kongre üyesiyim, Yüksek Divan Kurulu Üyesiyim. Kulüp olarak, bağlı olduğum kulüp Fenerbahçe.
"ZİCO YORUMSUZ"
- Fenerbahçe deyince aklımıza Zico geliyor. Onun hakkındaki görüşleriniz?
- Yorumsuz. İnşallah başarılı olur.