En zevkli Dünya Kupası bu - 2
Yayınlanma Tarihi 2 Temmuz 2010 Cum 10:05
Favori gösterilmeyen Almanya, favori İngiltere’yi 4-1 yendi ama oynadığı futbol rakiplerinin sayılmayan golünün gölgesinde kaldı. İnanın bizim hakem müfettişleri kadar takılmadı çizgiyi geçen topa İngiliz medyası. Genel eleştiri, ‘Savunmanız yok’ biçimindeydi. ‘Hem sahada savunma yapamadınız, hem de oynadığınız futbolun savunulacak yanı yok’ anlamında.
STARLAR YALNIZ PARLAMAZ
4-1’lik İngiltere yenilgisi, ya da Almanya galibiyeti hiç sürpriz değil... Ali Ece de hatırlattı; tam bir yıl önce Almanya Ümit Milli takımı, İngiltere Ümitlerini 4-0 yenerek Avrupa Şampiyonu olmuştu. Özil, Khedira, Müller dahil o Almanya Ümitlerinin yarısı, şimdi A takımın ilk 11’inde.
STARLAR YALNIZ PARLAMAZ
4-1’lik İngiltere yenilgisi, ya da Almanya galibiyeti hiç sürpriz değil... Ali Ece de hatırlattı; tam bir yıl önce Almanya Ümit Milli takımı, İngiltere Ümitlerini 4-0 yenerek Avrupa Şampiyonu olmuştu. Özil, Khedira, Müller dahil o Almanya Ümitlerinin yarısı, şimdi A takımın ilk 11’inde.
İngiltere kadrosunda ise final oynayan o ‘Ümitler’den tek bir futbolcu yoktu. Bunun yerine Premier Lig’in adı büyük yıldızlarından oluşan toplama bir takım vardı. Premier Lig’in gücü sanki doğrudan milli takıma geçecekti. Ekonomik krizin yarattığı keyifsizliğe ilaç olsun diye milliyetçi gaz verilerek yollandı İngiltere Güney Afrika’ya. Gazla sadece balon şişiyor. İlk maçlar sonunda kaleci ve santrfor değiştirdiler. İllâ oynayacak diye Gerrard’ı sol çizgiye mahkûm ettiler. O kanattan gelen her rakip gol attı. Kupa öncesinde İngiltere’ye ‘Sıradan bir Championship takımı’ demiştim. Lig takımlarına haksızlık etmişim. Milli takım o kadar ağır ve uyumsuzdu ki!
İngiltere gibi Fransa da, bu ‘Kupa’ya layık değildi. Hâlâ 1998 hayaliyle yaşıyorlar ve o anlayışa yama yapıp duruyorlar. Sonra da yamalar birbirini yiyor. Oysa Aime Jacquet 1998’de birçok starı dışarıda bırakmış ve neredeyse bebekliğinden beri tanıdığı futbolculardan bir takım kurmuştu.
İtalya ise arada kalmanın bedelini ödedi. Lippi’nin ‘Gençleştirme’ hamlesi yeterli olmadı. Biraz da 2006’yı kazanmalarının kurbanı oldular. Lippi iskeleti yeni bir kadroyla oynamıştı o kupayı. Bu kez o takıma birkaç genç takviyesiyle yetindi. Oysa bu kupa yeni bir takım için bir olgunlaşma aracı olabilirdi... Nijerya da İtalya gibi bir kararsızlık yaşıyor ve kupaları boşa geçiriyor.
Fildişi, Kamerun gibi, büyük starları etrafına takım kurmayı seçen ve finaller öncesinde hoca değiştiren takımlar da başarılı olamadı... Sıkışınca Eto’o’ya, Drogba’ya değil, kendine bakacaksın, onları unutturacaksın... Portekiz’de ise Carlos Queiroz, Man United’ta Ferguson’dan öğrendiklerini milli takıma yansıtıyor gibiydi. Uyumlu bir ‘Figo sonrası’ takım oluşturmasına karşın, geri duruma düşünce ne yapacağını bilememenin ve Ronaldo ‘quaresma’sının kurbanı oldu...
Denizciler bilir; starlar yalnız parlamaz. Onlar öteki yıldızlara göre bir kimlik kazanırlar ve astrolojiye anlam katan burçlar takımyıldızlarından oluşur.
"FIRTINALI KÜÇÜK BİR TAKIM"
Sorun büyük liglerdeki futbolcuların sezon boyunca 50’den fazla maç yapması değil. Bunları takıma almazsınız olur biter. Ancak o zaman da eleştirileri göğüsleyecek kararlılığa sahip olmanız gerekir. Bakın Maradona, Cambiasso ve Zanetti gibi futbolcuları dışarı bırakarak kendi bildiği kadroyu kurdu sonunda. Bizimkiler dahil birçok otorite kılıç hazır bekliyor. Arjantin tökezlerse hemen hesap soracaklar bilesiniz.
Sorun ‘Başarıya aç ya da doymuş olmak’ da değil. O zaman İspanya, Arjantin, Brezilya, Hollanda ve Almanya’nın doymuş olması gerek... Sorun uyumlu,dengeli, paylaşımcı ve hocanın dediğini sahaya yansıtmak için çaba gösteren bir takıma sahip olmakta.
İşte Klinsmann’ın karizmasıyla yaratılan, Löw’ün sakinliğiyle yerine oturan ümit milli kıvamındaki Almanya... Dünya Kupalarında yedi final oynadılar ama şimdiki sempatiyi hiçbir zaman kazanamadılar. Sadece farklı etnik kökenden gelen futbolcularla yaratmadılar bu sempatiyi... Eskinin katı futbolcu eğitim anlayışını bir yana bıraktılar. Her futbolcuya kendi kimliğini geliştirme özgürlüğü vererek bundan çok sesli bir orkestra uyumu yaratmaya baktılar. Mesut Özil, her birinin birer Schweinsteiger olduğu eski Almanya’da forma bulamazdı örneğin. Schweinsteiger de verebileceğinin en iyisini veriyor bu milli takımda, Bayern’de yapamadıklarını yapıyor. Ballack unutuldu.
Almanya o kadar anti-Almanya, o kadar eskinin inkarı ki, toprağı bol olsun, rüküş Helmut Schön eşofmanları görmüyoruz kulübede artık. Löw ve ekibi şıklıkta şampiyon oldu bile.
ABD takımı Almanya’nın daha sade bir kopyası gibiydi... Gana 20 yaşaltı Dünya Şampiyonu olan takımla oynuyor. Okul takımı gibiler. Bu şimdiye kadar avantajları oldu. Dilerim bundan sonra dezavantajları olmaz bu. ‘Ağabey’ Essien’i aramazlar.
Ve İspanya... Şimdi herkesin favorisi onlar ama biraz geriye 2006’ya gidin. Raul ve Guti gibi yıldızları dışarıda bıraktığı için şiddetle eleştirilmişti Aragones ama uzun vadede onun tercihi kazandı. O zamandan beri Barça-Real-Valencia karması gibi bütün turnuvaları hemen hemen aynı kadroyla oynuyor Boğalar.
Ve Neruda’nın deyişiyle ‘Fırtınalı küçük gezegen’ Şili’nin ‘Kızıllar’ı... Arjantin’i 2004’te Olimpiyat Şampiyonu yapan Marcelo Bielsa, aynı düzeyde futbolculardan müthiş akışkan ve dikine oynayan, o oranda da katı olabilen bir takım yaratmış. Kupa’nın bu ‘güzel kaybeden’i aslında ‘Futbol takımı nasıl kurulur?’ sorusunun cevabı.
ÇOK BİLEN Mİ ÇOK OYNAYAN MI?
Starlarını takımla birlikte parlatan Uruguay daha bir kazanan takım... Brezilya’da ise Dunga istikrar işini abartmışa benziyor. Ustası Parreira’nın yolundan giderek, sakatlık olmadıkça sırt numaraları 1-11’e uzanan futbolcuları çıkarıyor sahaya. Belli dakikalarda belli oyuncuları değiştiriyor hep... Maradona’nın 11’inde de kimin girip kimin çıkacağı belli. Bir lig karması gibi uyumlu oynuyorlar.
Pekiyi nasıl oldu da Güney Amerika takımları başarılı oldu bu Kupa’da? Futbolculara bakıyorsunuz hepsi dünyanın belli bir yerinde oynuyor. Milli maç için binlerce kilometre yol kat ediyorlar. Bence bu işin sırrı, takım yaratan ve tarzı olan hocalarla çalışmalarında. İşin sırrı bundan da önce Güney Amerika’da uygulanan Dünya Kupası eleme sisteminde. 10 takım tek bir grupta lig usulüyle 18 maç yapıyor. Hem çok maç yapıyorlar hem de lig takımı gibi davranma alışkanlığı kazanıyorlar.
Gelelim Türkiye’ye... Bırakın hocaları, takımlarının yarısının Ocak ayında değiştiği bir ülkede, takım yaratmaktan ve istikrardan söz etmenin fazla anlamı var mı? Otoriteler her hakem hatasında ‘Bizim hakemlerin bunlardan eksiği yok’ diyor. Her fırsatta ‘Türkiye burada olmalıydı’ diye ağlaşıyor ve ‘Olsaydık final oynardık’ diye sallıyor. Ama gerçek değişmiyor: Bu kupada hakemimiz de takımımız da YOK. Bununla yüzleşmek, bunu tartışmak gerek. Önce 2002’de neden vardı, ona bakmak gerek.
Ancak o zamandan bu yana çok şey yaşandı. Yeni bir Türkiye Milli Takımı yaratmak sportif değil, ahlaki bir sorun öncelikle.
ORTA ALAN STATİĞİ VE DİNAMİĞİ
Oyuna gelince... 2006, birçok şeyin yanı sıra kanat beklerinin atağa etkin biçimde katılmasıyla dikkat çekmişti.
2010’un ayrım çizgisi orta alandan geçiyor. Hollanda, Brezilya ve bir ölçüde Uruguay gibi takımlar savunma önündeki iki defansif orta alan oyuncusunu fazla ileri çıkarmıyor. 6-4 gibi bölünen bu takımların daha ‘statik’ bir oyun tarzları var. Gerçi son Şili maçında Dunga, orta alanda ileri geri oynayan Ramires ve Dani Alves’e görev vererek üçlü orta alana döndü ama tek yönlü Gilberto Silva yine ileriye pek çıkmadı.
Şili, Almanya, Arjantin, Gana ve tabii İspanya gibi takımlar iki kale arasında gidip gelen orta alan oyuncularıyla oynuyorlar. Bu takımlarda sadece enine yer değiştirme yok. Oyuncuları dikine yer değiştiriyor. ‘Dinamik’ tarzları var bu takımların . Bu yüzden Khedira’yı bir an kalesinden top çıkarırken, bir an sonra karşı kalede son adam olarak gol ararken görüyoruz. İspanya’da böyle 3-4 orta alan oyuncusu var. Maradona ilk maçlarda 4-2-4 gibi bir atak dizilişiyle oynamıştı. Son maçta üçlü orta alana döndü. Almanya’da sadece Khedira ve Schweinsteiger yetecek mi, göreceğiz.
Görünen o ki finalde bir dinamik bir de statik takım karşı karşıya gelecek. Aslında benim gönlümden Gana ile Arjantin ya da İspanya finali geçiyor. Bakalım neler olacak? Dün dediğim gibi en zevkli maç önümüzdeki maç. En sıkıcısı da geride kalan...