Emre kardeşime...
Yayınlanma Tarihi 26 Nisan 2011 Sal 08:26
Mutsuzum, çok mutsuzum… Hayal kırıklığı bir sezonu daha geride bırakmak üzere olduğumuz için değil mutsuzluğum. Ben daha kötü sezonlar da gördüm ama dünyanın kendimce en güzel çocukluğunu da yaşadım Süleyman Seba başkan, Metin-Ali-Feyyaz siyah-beyaz bayrakken.
Emre İncemollaoğlu’nun doğduğu yıl 1988’de gelmişti Gordon Milne… Sonraki 5 yıl anlatılmaz yaşanır. Nazım Hikmet usta Abidin Dino’ya “Mutluluğun resmini yapabilir misin?” diye sorar ya! Ben siyah-beyaz mutluluğun resmini yapabilirim Nazım usta. En azından omzuma Metin-Ali-Feyyaz dövmesi yaptırabilirim.
Rahmetli Emre’nin akrabası arayıp cenazesine çağırdığında ise içimdeki beyaz soldu o da siyah oldu bir anda dün geceki forma gibi. 23 yaşında, Beşiktaş A2’nin oyuncusu olarak 5 ayrı takımda kiralık oynamıştı. En son Balıkesirspor’dayken terör kadar kayıp verdiğimiz trafik belasına hayatını kaybedene kadar. O da hepimiz gibi çocukluğundan itibaren Metin-Ali-Feyyaz olmak istemişti sadece. Tüm hayalleri siyah-beyazdı sadece… Mutlu oldu mu olmadı mı bu sevda yüzünden? Ne fark eder ki?
Yeni dönem Türk edebiyatının yüz akı Emrah Serbes’in Behzat Ç.’ye söylettiği gibi: “Ya mutsuz olursak? Biz de mutsuz oluruz, ne yapalım ama en azından beraber oluruz!” Yaşadığımız hayatın metaforu futbola uyarlarsak: Bir sezon da mutsuz olalım ne olacak, keşke Emre bizle olsaydı da daha da mutsuz olsaydık. Emre de bizim gibi Beşiktaş formasıyla mutlu bir sezon geçirmekten çok Beşiktaş’la mutsuz da olsa en azından bir sezon geçirmenin hayalini kurmuştu. Kader ona çok gördü! Napalım, bir yerden sonra aşık olduğun takımla tek bir sezon daha geçirmenin hayali bile çok daha az kötü değil mi?
Emre İncemollaoğlu’nun doğduğu yıl 1988’de gelmişti Gordon Milne… Sonraki 5 yıl anlatılmaz yaşanır. Nazım Hikmet usta Abidin Dino’ya “Mutluluğun resmini yapabilir misin?” diye sorar ya! Ben siyah-beyaz mutluluğun resmini yapabilirim Nazım usta. En azından omzuma Metin-Ali-Feyyaz dövmesi yaptırabilirim.
Rahmetli Emre’nin akrabası arayıp cenazesine çağırdığında ise içimdeki beyaz soldu o da siyah oldu bir anda dün geceki forma gibi. 23 yaşında, Beşiktaş A2’nin oyuncusu olarak 5 ayrı takımda kiralık oynamıştı. En son Balıkesirspor’dayken terör kadar kayıp verdiğimiz trafik belasına hayatını kaybedene kadar. O da hepimiz gibi çocukluğundan itibaren Metin-Ali-Feyyaz olmak istemişti sadece. Tüm hayalleri siyah-beyazdı sadece… Mutlu oldu mu olmadı mı bu sevda yüzünden? Ne fark eder ki?
Yeni dönem Türk edebiyatının yüz akı Emrah Serbes’in Behzat Ç.’ye söylettiği gibi: “Ya mutsuz olursak? Biz de mutsuz oluruz, ne yapalım ama en azından beraber oluruz!” Yaşadığımız hayatın metaforu futbola uyarlarsak: Bir sezon da mutsuz olalım ne olacak, keşke Emre bizle olsaydı da daha da mutsuz olsaydık. Emre de bizim gibi Beşiktaş formasıyla mutlu bir sezon geçirmekten çok Beşiktaş’la mutsuz da olsa en azından bir sezon geçirmenin hayalini kurmuştu. Kader ona çok gördü! Napalım, bir yerden sonra aşık olduğun takımla tek bir sezon daha geçirmenin hayali bile çok daha az kötü değil mi?