Daum büyük ikramiyeyi buldu
Yayınlanma Tarihi 1 Nisan 2010 Per 08:51
"Araba devrilince yol gösteren çok olur" derler. Türk basını olarak hep birlikte bağıra çağıra, el kol hareketleriyle yol gösteriyoruz şimdi Galatasaray'a... Hıncal Uluç hariç. O ilk günden beri "Rijkaard hoca değil" diyordu. Ama gelen her hoca için zaten hep öyle dediğinden onunki sayılmaz!
Tüm Türkiye, "Rijkaard hoca değilmiş" noktasına geldi şu sıralarda... Tıpkı zamanında Löw'e, Hiddink'e, Derwall'e "Hoca değilmiş" dediğimiz gibi... Skora dayalı yapımızın, futbol felsefemizin sonucu bu aslında, doğal yani... Leo Franco, yağışlı havada topun böyle sekebileceğini hesaplasa Fenerbahçe sittin sene gol atamazdı Galatasaray'a. Eğer bir gol olacaksa o da sarı-kırmızı renkte olurdu çünkü 65-70 dakikalık Fenerbahçe'de çözülmeler başlayacaktı. Rijkaard'ın oyun planı da Fenerbahçe'nin bu zaafına yönelikti büyük ihtimalle. Baros'u, Ayhan'ı kenarda tutması son çeyrekte "şah çekmek" içindi belli ki. Ama "Franco'nun golü" Cimbom'un tüm gardını düşürdü.
25 yıldır Ali Sami Yen'de maç izlerim, ilk kez tüm tribünlerin 70. dakikada teslim olduğuna şahit oldum. Tribündeki bu cenaze havası doğal olarak takıma yansıdı, oyundan düştüler, kendilerini bir türlü toparlayamadılar. Daum da itiraf etti zaten, "Biz maçı şansla kazandık" diye. O da biliyordu bu Fenerbahçe'nin derbiden 1 puan bile çıkarmasının büyük başarı olduğunu. Amortiye razıydı, büyük ikramiyeyi buldu! Futbol bu işte, yaptığın hamleler başarılı olursa vezirsin, tutmazsa rezil!
Neeskens, "Devrimler bir haftada yapılmaz. Galatasaray, biz geldik diye Barcelona gibi oynamaya başlamaz" demişti. Doğru. Derwall devrimi de 2-3 yıl sonra sonuç vermeye başlamıştı, hem de şans sayesinde! Rijkaard'dan büyük Mourinho var. O da gelmeyeceğine göre Rijkaard'a inanmak, sabretmek lazım bence.
Hollandalı hoca tüm yanlış haklarını bu sezon kullandı. Takım içindeki yardımlaşmayı artırması gerektiğini, rakipleri iyi analiz edecek bir ekibe sahip olması gerektiğini, Türkiye'ye özgü şartların ne olduğunu herhalde anlamıştır. Bu kadroya 2-3 takviye yapılırsa, yenilmez bir armada yaratabilir.
Tabii bir de Rijkaard'a Türk yardımcı şart. Yabancı ağırlığı altında kendilerini ifade etme sıkıntısı yaşayan Türk oyuncuları toparlamak ve rakipleri daha iyi analiz edebilmek için elzem bu. Artık bu Hikmet Karaman olur, Yılmaz Vural olur ya da futbolu yeni bıraktığı için futbolcuyu hemen yakalayabilecek Hasan Şaş olur, ama bir Türk izi şart...
HESAPLAR ÜSTÜNEL'DEN!
İntikam, soğuk yenen bir yemekmiş gerçekten. Haldun Üstünel, transfer dönemindeki çıkışının faturasını ödüyor şimdi! Önce Mehmet Helvacı vurmuştu, son atış Ali Haşhaş'tan geldi. "Transferlerin karşılığını alamadık. Şimdi Haldun daha iyi düşünecek" dedi. Üstünel artık "İçimizden biri" değil anlaşılan! Eleştiri, sağlıklı bir yapının göstergesi aslında. Doğruyu bulmak için de gerekli. Ama eleştirinin şekli ve yapıldığı yer doğru mu acaba?
FRANCO DÖNEMİ
Franco kariyerli bir kaleci. La Liga'dan geldi. De Sanctis de kariyerliydi, bu sezon da Napoli'de harikalar yaratıyor. Ama ona da "İşte bu" diyemedik. Bir senede fazlasını beklemek de ne kadar doğru, tartışılır. Mesela Volkan, Fenerbahçe'ye 2. Lig'deki Kartalspor'dan geldi. Daum bir önceki Fenerbahçe deneyiminde onun için "Kaleye geçtiğinde dehşete kapılıyorum" demişti. Aynı düşünceleri taşıyan Milli Takım hocaları da biliyorum. Ama oynaya oynaya kaleci oldu. G.Saray da genç kalecilerine bu şansı vermeli. Aykut, özellikle de Ufuk'un ciddi potansiyeli var. Yabancı kontenjanını kalede kullanmak zaten çok doğru tercih değil sanki...
LAFOLOJİ
Kaleci Volkan, derbide topu kıçıyla istop edince tepki almış...
Alex şu meşhur "rakibe saygı" ile ilgili söylemini bir de kendi soyunma odasında yapsa diyoruz...
Leo Franco'yu maç bitiminde ilk teselli eden Emre Güngör'dü.
Damdan düşenin halinden damdan düşen anlarmış...
Yıldırım Demirören, Holosko'nun golünde sevinçten önündeki sehpayı kırmış...
Zamanında taraftarının kalbini kırmasaydı arkasında sallanan koltuk, önünde sehpa olmazdı...
Jo, Fenerbahçe maçının gecesi evinde verdiği gürültülü parti nedeniyle karakolluk olmuş...
Tamam Türkiye tatil ülkesi de abartmasan ve Galatasaray'ı 'yan gelip yatma' yeri zannetmesen diyoruz...
İspanyollara göre Rijkaard'ı inandığı budist felsefesi, yani "Sorunlar çözümlenemez, zamanla kaybolup giderler" düşüncesi yakıyormuş...
Neyse, bizim "kaderciliğimizin kurbanı oldu" demediler ya buna da şükür...
Mustafa Denizli, "Kuşlar alışık olduğu işleri yapar" demiş...
Kargalar, kuşlar... Hoca bu kuş meselesine fazla takıldı...
Aziz Yıldırım, derbi öncesi futbolcular, "3 milyon dolara oynuyorsunuz ama tribündeki taraftarın 300 dolar kazandığını unutmayın" demiş...
Kendisi de düşünür taraftarı, bunu da bilet fiyatlarından anlarız zaten!
Alex, "Bursaspor dikiz aynasına baktığında hızlı bir şekilde geldiğimizi görüyor artık" demiş...
O da bizden oldu desenize... "Yolların ustasıyım, sözlerinin hastasıyım kaptan"...
Baros, gördüğü sarı kart nedeniyle Sivasspor maçında cezalı durumuna düşmüş!
Geçen sezon "Soğuk oraları" diye gitmemişti, bir Sivas'ı gösteremedik arkadaşa...
Kapalı tribün taraftarı, Alex'in sırtına gelen su şişesini atan kişiyi dövmeye kalktı...
Onlar da su atanı sahaya atsalardı, tam olurdu artık...
Tüm Türkiye, "Rijkaard hoca değilmiş" noktasına geldi şu sıralarda... Tıpkı zamanında Löw'e, Hiddink'e, Derwall'e "Hoca değilmiş" dediğimiz gibi... Skora dayalı yapımızın, futbol felsefemizin sonucu bu aslında, doğal yani... Leo Franco, yağışlı havada topun böyle sekebileceğini hesaplasa Fenerbahçe sittin sene gol atamazdı Galatasaray'a. Eğer bir gol olacaksa o da sarı-kırmızı renkte olurdu çünkü 65-70 dakikalık Fenerbahçe'de çözülmeler başlayacaktı. Rijkaard'ın oyun planı da Fenerbahçe'nin bu zaafına yönelikti büyük ihtimalle. Baros'u, Ayhan'ı kenarda tutması son çeyrekte "şah çekmek" içindi belli ki. Ama "Franco'nun golü" Cimbom'un tüm gardını düşürdü.
25 yıldır Ali Sami Yen'de maç izlerim, ilk kez tüm tribünlerin 70. dakikada teslim olduğuna şahit oldum. Tribündeki bu cenaze havası doğal olarak takıma yansıdı, oyundan düştüler, kendilerini bir türlü toparlayamadılar. Daum da itiraf etti zaten, "Biz maçı şansla kazandık" diye. O da biliyordu bu Fenerbahçe'nin derbiden 1 puan bile çıkarmasının büyük başarı olduğunu. Amortiye razıydı, büyük ikramiyeyi buldu! Futbol bu işte, yaptığın hamleler başarılı olursa vezirsin, tutmazsa rezil!
Neeskens, "Devrimler bir haftada yapılmaz. Galatasaray, biz geldik diye Barcelona gibi oynamaya başlamaz" demişti. Doğru. Derwall devrimi de 2-3 yıl sonra sonuç vermeye başlamıştı, hem de şans sayesinde! Rijkaard'dan büyük Mourinho var. O da gelmeyeceğine göre Rijkaard'a inanmak, sabretmek lazım bence.
Hollandalı hoca tüm yanlış haklarını bu sezon kullandı. Takım içindeki yardımlaşmayı artırması gerektiğini, rakipleri iyi analiz edecek bir ekibe sahip olması gerektiğini, Türkiye'ye özgü şartların ne olduğunu herhalde anlamıştır. Bu kadroya 2-3 takviye yapılırsa, yenilmez bir armada yaratabilir.
Tabii bir de Rijkaard'a Türk yardımcı şart. Yabancı ağırlığı altında kendilerini ifade etme sıkıntısı yaşayan Türk oyuncuları toparlamak ve rakipleri daha iyi analiz edebilmek için elzem bu. Artık bu Hikmet Karaman olur, Yılmaz Vural olur ya da futbolu yeni bıraktığı için futbolcuyu hemen yakalayabilecek Hasan Şaş olur, ama bir Türk izi şart...
HESAPLAR ÜSTÜNEL'DEN!
İntikam, soğuk yenen bir yemekmiş gerçekten. Haldun Üstünel, transfer dönemindeki çıkışının faturasını ödüyor şimdi! Önce Mehmet Helvacı vurmuştu, son atış Ali Haşhaş'tan geldi. "Transferlerin karşılığını alamadık. Şimdi Haldun daha iyi düşünecek" dedi. Üstünel artık "İçimizden biri" değil anlaşılan! Eleştiri, sağlıklı bir yapının göstergesi aslında. Doğruyu bulmak için de gerekli. Ama eleştirinin şekli ve yapıldığı yer doğru mu acaba?
FRANCO DÖNEMİ
Franco kariyerli bir kaleci. La Liga'dan geldi. De Sanctis de kariyerliydi, bu sezon da Napoli'de harikalar yaratıyor. Ama ona da "İşte bu" diyemedik. Bir senede fazlasını beklemek de ne kadar doğru, tartışılır. Mesela Volkan, Fenerbahçe'ye 2. Lig'deki Kartalspor'dan geldi. Daum bir önceki Fenerbahçe deneyiminde onun için "Kaleye geçtiğinde dehşete kapılıyorum" demişti. Aynı düşünceleri taşıyan Milli Takım hocaları da biliyorum. Ama oynaya oynaya kaleci oldu. G.Saray da genç kalecilerine bu şansı vermeli. Aykut, özellikle de Ufuk'un ciddi potansiyeli var. Yabancı kontenjanını kalede kullanmak zaten çok doğru tercih değil sanki...
LAFOLOJİ
Kaleci Volkan, derbide topu kıçıyla istop edince tepki almış...
Alex şu meşhur "rakibe saygı" ile ilgili söylemini bir de kendi soyunma odasında yapsa diyoruz...
Leo Franco'yu maç bitiminde ilk teselli eden Emre Güngör'dü.
Damdan düşenin halinden damdan düşen anlarmış...
Yıldırım Demirören, Holosko'nun golünde sevinçten önündeki sehpayı kırmış...
Zamanında taraftarının kalbini kırmasaydı arkasında sallanan koltuk, önünde sehpa olmazdı...
Jo, Fenerbahçe maçının gecesi evinde verdiği gürültülü parti nedeniyle karakolluk olmuş...
Tamam Türkiye tatil ülkesi de abartmasan ve Galatasaray'ı 'yan gelip yatma' yeri zannetmesen diyoruz...
İspanyollara göre Rijkaard'ı inandığı budist felsefesi, yani "Sorunlar çözümlenemez, zamanla kaybolup giderler" düşüncesi yakıyormuş...
Neyse, bizim "kaderciliğimizin kurbanı oldu" demediler ya buna da şükür...
Mustafa Denizli, "Kuşlar alışık olduğu işleri yapar" demiş...
Kargalar, kuşlar... Hoca bu kuş meselesine fazla takıldı...
Aziz Yıldırım, derbi öncesi futbolcular, "3 milyon dolara oynuyorsunuz ama tribündeki taraftarın 300 dolar kazandığını unutmayın" demiş...
Kendisi de düşünür taraftarı, bunu da bilet fiyatlarından anlarız zaten!
Alex, "Bursaspor dikiz aynasına baktığında hızlı bir şekilde geldiğimizi görüyor artık" demiş...
O da bizden oldu desenize... "Yolların ustasıyım, sözlerinin hastasıyım kaptan"...
Baros, gördüğü sarı kart nedeniyle Sivasspor maçında cezalı durumuna düşmüş!
Geçen sezon "Soğuk oraları" diye gitmemişti, bir Sivas'ı gösteremedik arkadaşa...
Kapalı tribün taraftarı, Alex'in sırtına gelen su şişesini atan kişiyi dövmeye kalktı...
Onlar da su atanı sahaya atsalardı, tam olurdu artık...