Büyüka'dan çarpıcı yorumlar..
Yayınlanma Tarihi 6 Nisan 2007 Cum 16:07
Lig TV Genel Yayın Yönetmeni Şansal Büyüka, Akşam Gazetesi'ndeki yazısında son günlerin en çok tartışılan isimlerinden Hakan Şükür'e destek verdi. Büyüka ayrıca bir güne naklen yayınlanacak 3 maç birden koyan Futbol Federasyonu'nu da eleştirdi.
BİR SANTRFOR ARANIYOR
Ulusal takım için “Hakan Şükür’ü istemezük. Artık bıraksın” istekleri bir kampanyaya döndüğüne göre, Hakan Şükür’ü istemeyenlere şunu sormak lazım:
“Tamam Hakan Şükür bıraksın da, peki yerine kim?”
İsterseniz Ulusal takım için bizim santrforlara sıradan bakalım.
Ama önce bu santrforun özelliklerini sıralayalım:
Ulusal takım genellikle havadan oynadığı için, Hakan Şükür tipinde bir santrfor kaçınılmaz. Rakip savunmayla boğuşacak, topu yanındaki arkadaşlarına indirecek, ön direğe, arka direğe gidecek, kornerlere, faullere yükselecek, rakip savunma adamlarının hücuma çıkmasını önleyecek, arkadaşlarına koşu yolu açacak.
Var mı böyle bir santrfor.
İsterseniz bakalım?
İsterseniz Schalkeli Halil Altıntop’dan başlayalım.
Halil, Alman liginde, üstelik bu ligin lideri olan takımın santrforu. Ancak Halil yer toplarında çok etkili olmasına rağmen hava toplarında neredeyse hiç yok. Zaten Schalke takımında bu görevi genellikle Kuranyi yapıyor. Hava toplarına Kuranyi yükseliyor.
Gurbetten bir başka oyuncu: Fatih Tekke. Gözlerden uzakta. Uzun süreli ciddi sakatlıklar geçirdi. Ama konuşulanlara göre, en formda olduğu zamanlarda bile Hakan Şükür tercih edildiği için biraz buruk, biraz kırık.
Dönelim Türkiye’ye...
Fenerbahçe’nin iki santrforu var, ikisi de yabancı.
Geçelim Beşiktaş’a... İki santrforu var, biri yabancı, diğeri devşirme...
Eğer, Aurelio milli takımda oynuyorsa aynı şans Nobre için neden olmasın.
Gelelim Galatasaray’a. Ulusal takıma en yakın adam Ümit Karan... Gol noktalarında etkili, hareketli, Şampiyonlar Ligi’nde başarılı. Eğer kusur aranıyorsa, hava toplarında yeterli düzeyde olmadığı söylenebilir. Eğer “Necati” diyorsanız, zaten santrfor değil.
Puan cetveline göre gidelim. Kayserispor’un santrforu Gökhan Ünal zaten Ulusal takımda. Ancak yer toplarında etkili, hava toplarında neredeyse ortada yok.
Sıra Sivas’ın. Santrforu Mehmet Yıldız Ulusal takımda. İnatçı, hırslı bir oyuncu. Ama kabul edelim ki, kısa boyunun ciddi dezavantajı var.
Geldik Trabzon’a. Santrforlardan biri Ersen Martin, diğeri Umut Bulut. Belki de Ulusal takıma en yakın iki santrfor. Ersen Martin hava toplarında iyi. Umut Bulut şimdiki formuyla havadan-yerden iyi. Buna rağmen Ulusal takımın aday kadrosuna bile çağırılmıyorlarsa, demek ki Fatih Hoca, onları yeterli olgunlukta ve düzeyde bulmuyor.
Bursa’da Sinan Kaloğlu, Antalya’da Coşkun, Konyaspor yabancıya teslim, Ankaraspor’da zaten yok, geride kalanlara bakalım, Gaziantepspor, Ankaragücü, Vestel Manisa, Rizespor, Denizlispor, Erciyesspor ve Sakaryaspor. Çoğunun santrforu yabancı, yerliler de Ulusal takım düzeyinde değil.
Tamam, isteyenlerin gönlü olsun. Hakan Şükür’ü gönderelim de, Allahaşkına söyleyin kimi getirelim.
KALECİLERİ UNUTMAYIN
Gazetelerde okudum. Yunanistan ve Norveç maçlarındaki 4 puan için Ulusal takım oyuncularına yüklü prim verilecekmiş. Helal olsun. Güle güle harcasınlar. Ancak prim listesini yaparken Yunanistan kalecisi ile Norveç kalecisini unutmayın.
GENÇLER'E NE OLUYOR?
Ankara’da Gençlerbirliği-Beşiktaş maçını seyrederken Gençler’li dostlarla dertleşme fırsatını bulduk. “İyileri satıyoruz, kötüleri alıyoruz. Üstelik küçümsenmeyecek paralar veriyoruz” dediler. Demelerine gerek yok. Sahadaki Gençlerbirliği herşeyi anlatmaya yetip de arttı bile. Sahiden, Gençlerbirliği bir dönemler, özellikle yabancı transferinde 12’den vururdu. Şimdi çoğu kez karavana atıyor. Ne oldu İlhan Abi, ne oldu da Gençlerbirliği en büyük özelliğini kaybetti.
VURUN YAYINCIYA
Şimdi Genel Kurul zamanı ya, Futbol Federasyonu kulüplere mavi boncuk dağıtmaya devam ediyor. Yeter ki gönüllerini hoş tutsun. Oysa yayıncıyı soran yok. Cumartesi günü üç naklen yayın birden. Saat 14.00’te, 18.30’da, 21.15’te. Kardeşim bir güne üç naklen yayın koyuyorsun, Pazar günü tek naklen yayın bile bırakmıyorsun. Evde oturan, Pazar gününü maç alışkanlığına bağlayan vatandaşa da yazık değil mi? Sonra aynı günde biri Trabzon’da, biri Kayseri’de, diğeri İstanbul’da üç naklen yayın. Bu yayıncıya soruyor musun aracın, gerecin nedir, ekibin yeterli mi? Neyse ki yayıncı tedbirli. Başına gelecekleri bildiği için hazırlıklı. Sonra bu yayıncının reklam anlaşmaları var, ona göre organizasyonu var. Maçlara 48 saat kala gün mü değişir? Nalıncı keseri gibi kendinize yontuyorsunuz. Karşınızdakine saygı duymuyorsunuz.
BÖYLE ÜYE OLUR MU?
Disiplin Kurulu verdiği, vermediği kararlarla gündemdeki yerini koruyor. Kurulla ilgili son bir haber duydum ki inanılır gibi değil. Kurulun bir üyesi (adı bizde saklı), kendi tuttuğu takımın dosyası geldiğinde toplantıya katılıyormuş, gelmediğinde katılmıyormuş. Böyle şey olur mu? Disiplin kurulu üyesi kulüp avukatlığına soyunur mu? Bu nasıl iş böyle? Kim seçiyor bunları? Nasıl seçiyor? Disiplin Kurulu’nda hukuk adamlığını bırakıp amigoluk yapılır mı? Vallahi inanılır gibi değil.
EMİR-DEMİR MESELESİ
Fenerbahçe’nin Halep turunda tam bir organizasyon işkencesi vardı. Takımın stada girmesi çıkması bile sorun oldu. Maç saatlerce geç başladı. Bunların onda biri Türkiye’de olsa, Başkan Aziz Yıldırım, bir dakika durmaz, takımı oradan çekerdi. Ama Yıldırım ne yapsın. İşin içinde Sayın Başbakan var. Yani emirin demiri kesmesi gibi bir şey.
AKIL YAŞTA DEĞİL BAŞTA MI?
Alman ligindeki Bayern Münih-Schalke maçını izledim. B.Münih’in kalesinde 40’ına merdiven dayamış Oliver Kahn, Schalke’nin kalesinde 21 yaşındaki Neuer. Bayern’e gönül verenler için Oliver Kahn’ın ilerleyen yaşı, Schalke’lilere göre Neuer’in acemilik bile taşıyan gençliği hiç önemli değil. Asla sorun etmiyorlar. Önemli olan sahadaki performans. Ha yaşlı, ha genç. Umurlarında bile değil.