Birinci şahısta kullanılmayacak sıfatlar
Yayınlanma Tarihi 2 Haziran 2010 Çar 08:26
Ne oldu? Daha bir ay dolmadan şampiyonluk konusu bayatladı... Kimse o günleri hatırlamıyor bile. Şimdi transfer balonları uçuruluyor, takımlar yeni sezona hazırlanıyor ya da çoğu kez olduğu gibi hazırlanamıyor.
Ortalık sakinleştiğine göre değinebilirim artık... Fenerbahçe Başkanı Aziz Yıldırım şampiyonluğu kaybetmekten çok kaybetmeyi karşılama biçimiyle dikkatleri çekti biliyorsunuz. Yıldırım’ın tekrarladığı iki önemli sözü var.
‘Tek Büyük Fenerbahçe’ ve ‘Güçlüyseniz sevilmezsiniz’ diyor üstüne basa basa.
Belli ki Başkan’ın ‘büyüklük’ ve ‘güçlülük’ kavramlarıyla bir sorunu var. Her olayda bunu bir kez daha sınıyor, kanıtlamaya çalışıyor. Belki bu yüzden bu sezon kupada final oynamış, ligi son anda kaybetmiş ama Şampiyonlar Ligi’ne gitme şansı yakalamış takımını ‘başarılı’ sayamıyor bir türlü.
Belki bu yüzden “Takımı şampiyon yapamayan hoca gider” diye kulübünü bağladı. Bu yüzden kulübe tarihinin en büyük başarısını kazandırarak takımı Şampiyonlar Ligi çeyrek finaline çıkartan ve yarı finali tek gol farkıyla kaybeden Zico’yu yolladı. Bu yüzden, şimdi Daum meselesinde olduğu gibi, büyük tazminatlar ödeyerek hocalarla sözleşme feshetmek zorunda kalıyor.
Belki bu yüzden ‘üç yıl üst üste şampiyonluk’ sözü veriyor ve en önce kendisi bunun gerçekçi bir strateji olduğuna inanıyor. Sanki futbol oynayacak bir takım kurmak için hoca ve futbolcu transfer etmiyor da şampiyonluk satın almak, güç göstermek için ediyor.
Durum böyle olunca ikinci olmak, ders almak bir yana katlanamayacak bir güçsüzlük oluyor. Biliyorsunuz ‘Güçlüler ders almaz, ders verir’. Baştan güçsüzlük saydıkları bir duruma düştüklerinde de bir türlü kabul edemezler bunu. O zaman ne oluyor? Rüştü suçlu oluyor. Yediği goller şüpheli oluyor. Böyle olunca Fenerbahçe’nin oynadığı takımların kalecilerinin yediği goller de bu kategoriye giriyor... ‘Her hatalı gol şaibelidir, yani kirli lekelidir’ mantığını uzattığınızda Fener kalecisi Volkan’ın Trabzon maçında yediği gol de böyle tanımlanabilir rahatlıkla(!).
Güçlüyseniz her şeyi yapmaya hakkınız var. Belki bu yüzden Başkan, kardeşini eski futbolcusunun evine, çok önemli bir maç öncesi yolluyor. Bu hareket güçlü ve büyük bir kulübe güç mü katıyor yoksa koca kulübün büyüklüğünden güç mü eksiltiyor, hiç konuşulmuyor.
Ben kişisel olarak büyüklük ve güçten hoşlanmam. Her büyük ve güçlü şeyin illâ iyi ve olumlu olacağını düşünmem. Tersine, büyük ve güçlü olmakta özgürlüğü kısıtlayıcı, ötekilerle birleşmeyi engelleyici bir yan bulurum. Çok büyük toplantı masalarını sevmem meselâ. Yüz yüze olmak, omza el koyacak mesafede durmak isterim... Biri bana ‘büyüksün’, ‘güçlüsün’ dese kendimden şüphelenir, elimdeki gücü, iktidarı dikkatli kullanmaya çalışırım.
Tabii bu benim sorunum. Ne ki ‘güçlü olmak’, ‘büyük olmak’ sizin kendinize biçeceğiniz sıfatlar değil. Başkalarının size biçeceği sıfatlar. ‘Büyüğüm’ demenin bir kıymeti yok, ‘büyüksün’ denmesinin var.
Ayrıca, güçlüsünüz ya da değilsiniz, kimse sizi sevmek zorunda değil. Ne var ki siz davranışlarınızla başkalarının, futboldan söz ediyorsak rakiplerinizin saygısını kazanabilirsiniz. Şampiyonluklar geçer gider, saygı kalır.
Ben çocukken Beşiktaş’a gönül verdiğimde bu sevginin öteki yüzünde Galatasaray ve Fenerbahçe saygısı vardı. Onlarla oynanacak maçlar başka bir heyecan ve tedirginlik verirdi bana. Onlara karşı kazanmak kadar iyi oynayıp kaybetmek de değerliydi. Özellikle Fenerbahçe her zaman en çok taraftarı, nüfuzu, gücü olan takımdı. Yıldızlar onlardaydı. En parlak transferleri onlar yaparlar, Balkan Kupası’nı kazanırlar, adı duyulmamış takımlara yenilseler bile Manchester City gibi İngiltere Şampiyonu’nu eleyerek destan yazarlardı... Fenerbahçe’nin büyük ve güçlü olduğunu tartışmazdık, başkanlarının bunu ikide bir hatırlatmasına gerek olmazdı.
Şimdiki halimize bakıyorum da çocukluğumda âşık olduğum ‘O Beşiktaş’ı göremiyorum. Ne yazık ki, korkuyla karışık saygı duyduğum ‘O Fenerbahçe’yi de.
SPOT IŞIĞI
Önce benim oyumu alacaktınız
2016 Avrupa Şampiyonası başvurusunu hazırlayanlar elhak ellerinden geleni yaptılar. Aynı ekip Saracoğlu’ndaki son UEFA finalini de düzenlemişti. Bu yıl Hamburg’daki Avrupa Ligi finalini görünce arkadaşlarımızın o zaman ne kadar iyi iş çıkardıklarını anladım.
UEFA oylamasına da fazla takmayın. FIFA ve UEFA bir avuç insanın yönlendirdiği, kimseye hesap vermeyen koca birer KİT durumunda. Ancak Blatter’le karşılaştırıldığında zemzemle yıkanmış olan Platini’ye haksızlık etmeyelim. Dengeleri çok bozmadan demokratik biçimde yönetiyor UEFA’yı... 2012’yi Polonya ve Ukrayna’ya verdirdi ama şimdi Ukrayna statları yetiştiremedi diye aylardır uykuları kaçıyor adamın. Macaristan’ın devreye girmesi söz konusu.
Bugün futbolumuzun yönetiminde doğru dürüst ne işliyorsa büyük ölçüde kendisine borçlu olduğumuz Şenes Erzik’e de lobici muamelesi yapmayı bırakın. Dünya futbolunun en tepesine gelmiş, kendine göre düzgün bir rota izliyor. Onu eleştirenler önce kendilerinin dünya üzerindeki geçerliliğine bakmalı.
Bize oy vermeyen yedi üyeyi de takdir etmek lazım. Kimsenin maç yapmak istemediği Olimpi-yat Stadı’na, dolmayan Kayseri Stadı’na, öteki hayali stat projelerine, lafta kalmış trafik çözümlerine, gelecek ilk seçimde var olup olmayacağı belli olmayan hükümet desteğine kanmamışlar...
Zaten onların oyu da önemli değil. Bu ülke futbolseverlerinin oyu, benim oyum önemli. Oyumu almak için beni birçok konuda ikna et-meniz gerek beni. Yeri gelince hepsini sıralarım ama güncel birine değineceğim.
Takım adları önemli değil... Uzlaşmazlık Çözüm Kurulu, Tavşanlı Linyitsporlu futbolcu Kemal Özyurt’a, önceki sözleşmesini usule aykırı feshettiği gerekçesiyle, altı ay resmi müsabakalardan men cezası veriyor. Karar tarihi 30 Nisan 2010... Futbolcu bunun ardından Tavşanlı’nın 1. Lig’e yükselme maçlarında oynuyor. Maçların tarihi Mayıs 2010... Adana Demirspor’un itirazı üzeri-ne Federasyon ilk kararda olmayan bir açıkla-mayla yeni bir hüküm getiriyor ve cezanın ‘karar tarihini takip eden bir sonraki transfer tescil dönemindeki ilk resmi maçtan başlamak üzere altı ay süreyle uygulanacağını’ belirtiyor... Aslına bakılırsa, FIFA’nın, sözleşme feshi uyuşmazlıklarındaki tavrı böyle. Men cezaları gelecek sezondan itibaren uygulanıyor. Ne var ki, Kemal Özyurt durumunda Uyuşmazlık Kurulu, kararında bunu belirtmiyor ve durduk yerde karışıklığa yol açıyor.
‘Türk’ün aklı sonradan geldiği’ sürece benim 2020’e de, sonraki başvurulara da oyum ret.