Bir özlem, bir gerçek, bir gözlem

Bir özlem, bir gerçek, bir gözlem
Kupanın, galiba en anlamlı tarafı bu... Yıllardır ekranda izlediğiniz, hayranlık duygusu beslediğiniz büyük takımı ve oyuncularını karşınızda görmek.

Pazar günü Ordu'daydım... Ordu-spor-Galatasaray maçında. Bir kentin o duyguyu nasıl da içtenlikle ve coşkuyla yaşadığının tanıklarından biriydim.
  
Orduspor, 23 sezon önce lige veda etmişti. Ve o dönemden bu döneme Ordu'ya büyük takım gitmemişti. Buna bir de kentin ağırlıklı olarak Galatasaray taraftarlığı eklenince, coşku seli 19 Eylül Stadı'nın tribünlerinin dışına taştı. Çevredeki apartmanların çatıları, balkonları tıklım tepiş doldu. Dışarıda yüzlerce futbolsever kaldı. Üstelik bilet fiyatlarının 30, 60, 200 lira olarak belirlenmesine karşın.
 
Bu yoğun ilgi, bu keyif veren sevgi, Ordulunun Süper Lig'i özlediğinin de göstergesiydi. Ama o da bir süreç. Çünkü Orduspor, şu an 1. Lig'de sondan dördüncü. Öncelikli hedefi, bu sezon kümede kalmak. Yeni ve hevesli bir yönetimi var. O yönetim, zaman zaman hata da yapıyor. Ancak kulüpleşme sürecinde, geleceğe dönük doğru adımları da atıyor. Gelecek sezonda hem onlar deneyimlerini artırmış olacak. Hem de doğru transferlerin yapılması, kadronun daha güçlendirilmesiyle Orduspor, 23 yıllık özleminin dindirilmesi için sanırım hedef büyüterek Süper Lig'e çıkmanın uğraşında olacak.
 
Ordu, sadece doğasının eşsiz güzelliğiyle değil, sosyal dokusuyla da çok farklı bir kent. Sivil toplum inisiyatifiyle çağdaş ve dinamik bir yapıya sahip. Doğu Karadeniz'de sahil yolunun yapımının planlandığı süreçte, tek tepki durağı Ordu olmuştu. Yolun kıyı şeridinden geçmesini öngören projeye karşı oluşturulan direnç sayesinde, şu an bölgenin sahilini koruyabilen tek kenti konumunda Ordu. Bu, gelecekte kent ekonomisine büyük katkılar yapabilecek bir turizm potansiyelinin doğmasını beraberinde getirdi.
 
Şimdilerde o inisiyatifin iki büyük hedefi var. Birincisi Ordu ile Giresun arasında denizin doldurulmasıyla yapılması istenilen Or-Gi Havaalanı. Diğeri ise 2015 projesi.
 
Or-Gi, devletin mutlaka ve mutlaka sahip çıkması ve artık daha fazla geciktirmeden ele alması gereken bir proje. Çünkü iki kentin 1,3 milyonu aşan toplam nüfusu, bir havalimanını rahatlıkla verimli kılabilecek bir potansiyel. Bu iki kentin sadece İstanbul'a verdikleri göç de en az bir o kadar. Ülkenin diğer kentleri ve yurtdışında yaşayanları da hesaba katarsanız, geçmişte politik yatırımlar sonucunda yapılan çok sayıdaki havalimanını katbekat aşacak bir yolcu potansiyeli ortaya çıkabiliyor. Ve bu iki kentin var olan istihdam, ticaret, turizm alanlarındaki sorunlarının çözümü, öncelikle o havalimanının yapılmasından geçiyor.
 
2015, bir kentsel dönüşüm projesi. Kültür, sanat, ticaret, turizm, sosyal doku değişimi, kentin eski mimarisinin yeniden hayata geçirilmesi, o projenin desteklenmesiyle farklı bir ivme kazanacak gibi görünüyor.
 
Futbolla yola çıkıp nerelere mi geldik?
 
Aslında doğru ve çoğu zaman ihmal ettiğimiz bir noktaya geldik. Çünkü futbol, artık saha çizgilerinin sınırladığı bir oyun değil. Güçlü ekonomisi, sosyal yaşama olan katkıları, turizme sunduğu canlılık, ulaşımda yarattığı kolaylık, ticarete getirdiği dinamizmle hele gelişmekte olan yerler için çok değerli bir lokomotif.
 
Ben Ziraat Türkiye Kupası maçı için Ordu'ya gittiğimde o lokomotifin ne denli önemli olduğunu bir kez daha gözledim.
 
Benzer gözlemleri, bu kupaya katılan ama Süper Lig dışında olan kentlerde de yaşamak mümkün. Giresunspor-Bursaspor maçındaki ilgiyi ve coşkuyu arkadaşlarımdan dinledim. Eminim, halen gruplarda mücadele veren Tokatspor'un, Denizli Belediyespor'un, Konya Şeker-spor'un, Tarsus İdmanyurdu'nun, Altay'ın Süper Lig takımlarıyla sahalarında oynadığı ya da oynayacağı maçlar da benzer tablolara sahne olmuştur, olacaktır.
 
Sadede geleyim; kupa maçları, alt liglerdeki takımların grup aşamasına katılmalarıyla inanın çok farklı bir işlevi yerine getiriyor. Lig mücadelesindeki rekabete yansımayan ama futbolun vazgeçilmez değeri olarak duran rakibe saygıyı, mesela o küçük-büyük eşleşmelerindeki tribün manzaralarında çok net görebiliyorsunuz. Futbola duygulan sevgiyi, futbolun bir başka vazgeçilmezi olan coşkuyu, o dekorlarda çok daha ayrı duygu ikliminde gözleyebiliyorsunuz. Bu, zannedildiğinden öte bir şey... Hatta çok şey. Ve aslında olması gereken şey!
 
Kaleler güven vermiyor!
Taçtan 41 gol oldu ilk yarıda! "İkinci toplar" dediğimiz savunmadan dönen ve seken toplarda ise 103. Bu iki veri, öteden beri hep sorun olarak nitelediğimiz savunmalardaki yerleşme, adam paylaşma, konsantrasyon eksikliklerinin hangi boyutta olduğunun göstergesi.
 
Toplam 359 golün atıldığı süreçte, taç atışından gelen toplar sonucu oluşan gol oranlarının yüzde 11,9, ikinci toplardan atılanların ise yüzde 26'yı bulması, sadece bir yetersizliğin ortaya konulması açısından değil, özellikle teknik adamların savunma organizasyonunu oluştururken nelere dikkat etmesi açısından da önem taşıyor.
 
Mürşid Memioğlu'nun, ilk yarıda atılan golleri tek tek inceleyerek yaptığı araştırma, üzerinde oturup düşünmemiz, tartışmamız gereken savunma hatalarına dönük değerli bir röntgen filmini karşımıza koyuyor.
 
O filmin, çarpıcı içeriklerinden biri az önce yazdıklarım. Diğerleri satır başlarıyla şöyle:
 
Gole dönük ataklar, ağırlıklı olarak ikinci bölgeden başlıyor. Bu tür ataklar sonucu atılan gol sayısı 174. Birinci bölgeden başlayan ataklar sonucu olan gol sayısı 67. Üçüncü bölgeden ise 104.
 
Kanatlar, gole dönük girişimlerde en verimli bölge. 359 golün 217'sinde atak başlangıçlarında kanatlar etkili olmuş.
 
Çok pas yapmak, oyunun kontrolünü elde tutmak için önemli. Ancak goller 1 ile 5 pas aralığında oluşuyor. 236 gol, 1-5 pas aralığında atılmış. Genel toplamdaki oran yüzde 86. 6-10 pas aralığındaki gol sayısı 43. 11-16 pas aralığındaki gol sayısı 4.
 
Tek vuruş, goldeki en geçerli vuruş. 235 gol tek vuruş sonucu. Golcüler, 77 golde 2, 444 golde 3 ve daha fazla temasta bulunarak topu filelere göndermiş.
 
Ceza sahası her zaman olduğu gibi gol için en ideal bölge. 70'i 6 pastan olmak üzere 297 gol bu bölgeden atılmış.
 
Duran toplar sonucu atılan gollerde bu sezon hissedilir bir artış var. 359 golün 17'si penaltı, 39'u korner atışı sonucu, 40'ı serbest vuruş, 6'sı endirekt serbest vuruş olmak üzere 105'i duran toplardan. Serbest vuruşlardan geçen sezon hafta başına 1,8 gol düşerken, şimdi bu oran 2,7.
 
Gollerin oluşumunda kalecilerin hata oranı yüzde 30. Defans oyuncularının yüzde 39, orta saha oyuncularının yüzde 28, hücum oyuncularının yüzde 3. Kaleciler ağırlıklı olarak temel teknik eksikliğinden gol yiyor, oran yüzde 35. Pozisyon hatalarını sıklıkla yapıyor, oran yüzde 33. Zamanlama hataları eksik olmuyor, oran yüzde 23. Taktik anlamda hata oranları ise yüzde 9.
 
Defans hatalarında azalma var. Önceki sezon oran yüzde 59'u bulurken, bu defa yüzde 39'a düşmüş durumda. Kaleci hataları önceki sezon yüzde 21, geçen sezon yüzde 25'ti. Şimdi yüzde 30. Demek ki lig bu anlamda da sorun yaşıyor ve kaleler güven vermiyor.
 
Evet, o araştırmadan ilginizi çekeceğini ve daha doğru analizler yapacağınızı düşündüğüm bazı veriler böyle.
 
Dilerim, teknik adamlar da bu verilerden yararlanır ve ligin ikinci yarısında hataları azaltmanın önlemini alır.