Bir benzerim yenebilir beni

Bir benzerim yenebilir beni
Aykut Kocaman ve Şenol Güneş... Bu sezona, çalıştırdıkları takımlar damga vurdu. Ama onlar kişilikleri, karakter yapılarıyla uzun süredir futbol dünyamıza damgalarını vuruyor.

Alex ve Burak’ın da ‘sorumlusu’ onlar. Bu sezona damgasını bu iki hoca vurdu. İkisi de evin çocuğu, kulüplerinin kurumsal şahsiyetleri. İşte Aykut Kocaman-Şenol Güneş ikilisi üzerine birkaç kelâm...
 
Bakım onarım ustaları
Aykut Kocaman ustalığını devre arasında gösterdi. Hurdahaş arabaya bakıp dudağının kenarından “Hallederiz” diyen, biraz aksi ama güvenilir tamirci. İkinci devrede gördük ki nazlı kadrosunun kas kuvvetini ve nefes sıkletini geliştirmiş, Brezilyalı milletinin yüksek egosunu okşayarak kamuya yararlı hale getirmiş. Güiza’nın bile depresyonundan kafasını uzattığını gördük. Kabul etmek lazım, Şenol Güneş’in elindeki tamirat işi çok daha ağırdı. Sırf Engin Baytar’a gösterdiği tahammülle, Nobel Barış Ödülü’nü hak ediyor. Dağ horozlarından, karabataklardan yedi renk martı yarattı. Oyundan düşmek için bir yanlış taç kararına bakan Burak Yılmaz, saha içinde arkadaşından bağır çağır fırça yese bile tınmayan, hırsının her zerresini oyuna döken bir konsantrasyon heykeline dönüştü.
 
Soğukkanlılık, endişe, sükünet, sevinç
Geçen sene Trabzonspor Dergisi’ne yazmıştım... Şenol Güneş’in duruşundan, bakışlarından hep yansıyan bir duygu: Soğukkanlı bir endişe. Endişeli bir soğukkanlılık. Endişe, Farsçada sadece kaygılanmak değil, düşünmek demek aynı zamanda. Şenol Güneş’in yüzünde düşünce şimşekleri kaygı bulutlarının arasından çıkıyor. Aykut Kocaman’ın yüzünde de var o soğukkanlı endişe. Onunkisi, Güneş’inkinden başka bir soydan. Dinamo Kiev kulübesinde kirpiği oynamadan hafif ileri geri sallanarak meditasyon yaparcasına 90 dakikaya görgü tanıklığı yapan Valeriy Lobanovski’den gelen bir damar da var sanki. Militan sükûnet. Zorunlu hareketler serisine konsantre olmuş jimnastikçi duruşu (Biliyorsunuz, küçükken jimnastik yapmış.)
 
1969’da profesyonel futbolculuk kariyerine başladığı takımın adı, bir karakter mesajı: Sebat Gençlik. İki sebatkâr hoca, kendileri gibi sabırlı takımlar inşa ettiler.
 
Mizaç farkının doruğu: Gol anları. Aykut Kocaman’ın birkaç defa ellerini kaldırıp yumruk yaptığını hatırlıyorum. Trabzon maçında bir an ‘gol’ diye bağırdıydı, hatta güldüydü galiba. Antep maçındaki 90+ golünde birilerine sarıldıydı. Görüp göreceğimiz o. Eski Demokratik Almanya’da bir yüzme antrenörünün idmanda standart derecesini tekrar eden bir sporcusuna bir iki alkışla vereceği bürokratik teyidden fazlasını beklemiyoruz Kocaman’dan. Ondan 12 yaş büyük olan Şenol Güneş’i ise neredeyse çocuksu bir neşeyle zıplarken, sahaya dalmış taraftar gibi oyuncularına koşarken görebilirsiniz. Hiç unutmadığımız o sahne: 2002 Dünya Kupası’nda, Türkiye’nin yarı finale çıktığı Senegal maçından sonra, sevinç içinde sahaya koşan Şenol Güneş. Birilerine yumruk sıkmayan, halis bir sevinç duygusu… Ganimet narası değil şen kahkaha…
 
Dil, bilgelik
İkisi de tartarak konuşuyor, sözüne özeniyor. Futbol âleminde ender bulunan dil ustaları. Aykut Kocaman, sanki bir sırrın ihtiyatını taşıyor. Daima anlaşılmama ihtimalini gözeterek konuşur gibi. (Bunun için kim kınar onu!) Edasındaki ‘hükümet sözcüsü’ temkinine karşılık, sözlerinin içeriğinde demeç resmiyeti yok. Sakin kelimelerle, pozsuz konuşuyor ve hep ‘bir şey’ söylüyor. Şenol Güneş gençliğinde okuduğu Jack London’ın Martin Eden’inden çok etkilendiğini söylemişti bir seferinde. Onun basın toplantılarında Martin Eden’in hayaleti dolaşıyor. Yaşamın her anını ‘anlamlı’ kılmanın teyakkuzunda bir dava adamı. Öğretmenlerin sahiden ergenlerin loş zihnine bir ışık huzmesi düşürebildiği zamanlardan kalma bir öğretmen (Biliyorsunuz, Eğitim Enstitüsü mezunu.) Apertura şampiyonluğu moraliyle Antalya’daki TFF seminerinde yaptığı o güzel konuşma, bu sezondan geleceğe kalacak bir kültür değeri. Şu sözü yeter: “Eskiden futbolu açlar oynar toklar seyrederdi, şimdi toklar oynuyor açlar seyrediyor.”
 
Birçoklarının şampiyonlukta Trabzonspor’u desteklemesine bozulan Fenerbahçelilerin göremediği şu: Şenol Güneş’in bilgeliği, nicedir Trabzon sahillerini döven öfke ve ajitasyonun dalgakıranıdır. Trabzonsporlu olmayıp Trabzonspor’u destekleyenlerin birçoğu, Şenol Güneş’in Trabzon’u sakinleştirme ihtimalini sevdiler. Ara ara Şenol Güneş’i o ateşe çalı çırpı atarken gördüklerinde de hayal kırıklığına uğradılar. Mesela saha kenarında eliyle ‘Hakem, kart!’ işareti yaptığında… Doğrusu, tartışmalı pozisyon videosu oynattığı şu son basın toplantısında da…
 
Fenerlisi fenersizi, Aykut Kocaman’a umutla bakanlar da, onun ‘duruşunun’ oligarşik kibri biraz indirebileceğini beklemişlerdi. Futbol gezegenini ‘Büyük Fenerbahçe’nin peykleri, hasımları ve hasımlarının peyklerinden ibaret görmeyen, olgun bir ‘büyük kulüp’ aklının gelişmesine katkıda bulunacağını ummuşlardı. İşte onlar da, Apertura’nın sonlarında verdiği o “Trabzonspor’un penaltıları irdelenmeli” demecini unutamıyorlar.
 
Ah, imkân olsa, 2005’teki şu Konya-Fener maçının sahneleri, onun zihninin YouTube’unda hep dönsün isterdim: Hani Anelka’nın smaçla gol attığı, Konyaspor teknik direktörü Aykut Kocaman’ın oyuncularına ‘Teknik direktörlüğü bırakıyorum” açıklamasını yaptığı maç… Olsun… Gergin atışmalarından sonra Saracoğlu’ndaki maç seremonisinde saygıyla el sıkışıp iki üç gönül alıcı söz teati etmelerini, sonra Kocaman’ın ilk hamle Güneş’ten geldiği için mahcup olduğunu söylemesini de unutmuyoruz. Onlardan, başkalarından beklediklerimizin fazlasını bekliyoruz.