"Başkan kriz yönetemiyor"

"Başkan kriz yönetemiyor"
Beşiktaş’ın efsane isimlerinden Ali Gültiken, Beşiktaş’ta oynadığı dönemlerde takımın çok başarılı olmasını, Süleyman Seba yönetiminin aldığı kararların arkasında kararlılıkla durmasına bağlıyor. Gültiken, Serencebey Gazetesi’ne yönetim ve camia ile ilgili çarpıcı açıklamalarda bulundu.

Ergin Aslan’ın röportajı:
 
1-2-3 gol yetmez, 4-5-6 olsun… Neredeyse 20 yıldır söyleniyor İnönü’de bu tezahürat. Muhatapları futbolu bırakalı 10 yılı geçti ama taraftarın gönlündeki yerleri hala sıcaklığını koruyor. Türk futbol tarihini bırakın belki de dünya futbol tarihinde hiçbir futbolcuya nasip olmamıştır Metin – Ali – Feyyaz’a nasip olanlar. Futbolu bıraktıktan yıllar sonra dahi tribünlerde ismi söylenen kaç futbolcu var ki? Türk futbolunun ‘Efendi’ yakıştırmalı futbolcusu Ali Gültiken, bu sevgiyi hala girdiği her ortamda hissettiğini söylüyor. Beşiktaş formasını 11 yıl taşıdıktan sonra bir dönem menajer olarak da çok sevdiği kulübüne hizmet eden ve geçtiğimiz yıl tartışmalı bir şekilde bu görevinden ayrılan Ali Gültiken, camianın hala bu görev değişikliğini anlamaya çalıştığını belirtiyor. Başkan Yıldırım Demirören’i krizleri yönetememek ve transferler konusunda eleştiren Gültiken, Ertuğrul Sağlam’ın da elindeki fırsatı iyi değerlendiremediğini düşünüyor. Beşiktaş’ta güven ortamının kaybedildiğini ve bu nedenle günübirlik idarelere dönüldüğünü belirten efsane futbolcuyla futbol oynadığı günleri, menajerlik günlerinde yaşananları ve Beşiktaş’ın geleceğini konuştuk.
 
“AVRUPA’DA EN BAŞARILI TÜRK TAKIMI OLURDUK”
11 yıla sığan sayısız başarı var. O dönemin farkı neydi?
Birden olan bir şey değil bu, bir birikim. Öz kaynak düzenine dönülmesiyle ilk önce Ziya, Rıza, Fikret, Fuatlar takımda forma giymeye başladı. Daha sonra benimle birlikte Küçük Haluk, Feyyaz, Gökhan gibi isimler takıma katıldı. Bu yapı kulüp içerisinde belli bir dönem sonra temeli teşkil etti. Bu kararı alan Mehmet Üstünkaya ve Süleyman Abi’nin bu işte çok büyük kararlılıkları ve emekleri vardır. Bu yapının arkasında durdular. 1984–1985 sezonunda Van’a kampa gitmiştik. O dönemdeki kadro BJK tarihinin en iyi kadrosuydu. Teknik Direktör Stankoviç beni, Gökhan’ı, Feyyaz’ı, Rıza’yı, Metin’i ve bizim gibi bazı gençleri hazırlık maçlarında sürekli oynatıyor. Biz de sezon başlayınca yine tecrübeliler oynayacak, biz yedek oturacağız diye kendi aramızda konuşuyoruz. Fakat Stankoviç genç kadroda ısrar etti. 7–8 hafta çok zorlandık. İstanbul’da beraberliklerimiz oldu ama sonunda çok iyi bir takım olduk. O zaman İnönü’nün kapasitesi genişletilmemişti maçlar ayakta 41 bin seyirci ile oynanıyordu. O yapı 8. 9. haftada oturdu ve o sene şampiyon olduk. Ondan sonra süreklilik başladı. Peş peşe gelen şampiyonluklar, başarılar… Ben 11 sene forma giydim. 1 kere 3.’lük yaşadık. 5 tane şampiyonluk, 2 tane de averajla kaçan şampiyonluğumuz var. Çok önemli günlerdi. O kadro Şampiyonlar Ligi’nin yeni statüsüne yetişmiş olsaydı Avrupa’daki en büyük başarıyı Beşiktaş yakalardı. O dönemde direk 1. torbadaki seri başı takımları çekiyorduk.
 
“BAŞARI, SEBA’NIN KARARLILIĞIYLA GELDİ”
O dönemde futbolcular, teknik direktör, şartlar vs. hepsi iyiydi. Peki, yönetimin, takımın başarısındaki faktörü neydi?

Kararlılık çok önemlidir. Az önce antrenör gençleri oynatmakta ısrar etti dedim. Antrenör bu kararı tek başına almaz. Bu kararı yönetim verir ve bu kararı uygulayan teknik direktörün arkasında durur. Bu kararı Süleyman ağabey ve yönetimi aldı ve arkasında durdu. Oyuncular üzerinde ısrar edildi. Kaybedilen şampiyonluklar da oldu. Kadro bozulabilirdi ama ısrar edildi. Kadroya inanıldı ve başarı geldi.  Yönetimin iradesi ve kararlılığı çok önemli diye düşünüyorum. Çünkü futbol istikrar oyunudur. Çok çabuk değişimlerle sağlıklı sonuçlar almanız mümkün değil. Oturmuş, birbiriyle oynayan kadroların her zaman daha fazla şansı vardır. 
 
Futbolcuyken kafanızda nasıl bir başkan imajı vardı? Menajer olduktan sonra nasıl bir imaj oluştu?
Onun birçok etkisi olabilir. O dönemde kimin başkanlık yaptığıyla da ilgili bir şey bu. Bir kere bireysel karakterler çok önemli. Her karakter ayrı bir yapıya sahip. O karakter yapısı içinde kararlılığı, düşünce yapısı, yönetim şekli, olayları organize edişi herkese göre değişiklik gösterebilir. Etrafındaki insanları yönetebilme, alınan kararın arkasında durma gibi durumları üst üste koyduğunuz zaman her kişi nasıl farklıysa, her başkan imajı da farklılık gösterir. Bu son derece normal. Bizim dönemimizde değişmeyen bir başkan ve yönetim vardı.  O yönetimle başarılar yaşadık.
 
“BEŞİKTAŞ HALA SEMTLİ”
Beşiktaş JK geçmiş dönemlerde daha mı semtliydi? Beşiktaş esnafı özellikle futbolcuları semtte görememekten şikâyet ediyor.
Beşiktaş semt takımı olma havasını yitirdi görüşlerine katılmıyorum. Beşiktaş bu konuda Türkiye’nin en şanslı kulübü. Böyle merkezi bir semtin takımı olması önemli bir şey. Ben Beşiktaş’ta oturuyorum. Çarşıya indiğim zaman o Beşiktaş havasını alırım. Kendine has bir yapısı var. Hala Beşiktaş’ın arkasındaki en temel direk olarak orayı görüyorum. Hiçbir zaman değişmeyen, etrafımda her yaştan formayla gezen insanları görüyorum. Tabi futbol değişiyor, tesisler karşı tarafa geçti, oyuncular farklı yerlerde oturabilirler. Ama Beşiktaş semti olduğu sürece Beşiktaş Kulübü de o semt havasını, birlikteliğini koruyacaktır.
 
“İNÖNÜ STADI HER ZAMAN MUHTEŞEM”
İnönü Stadı’nda hem futbolculuk hem de menajerlik yaptınız. Tribün etkisinde bir farklılık var mıydı?
Her zaman muhteşemdi. Sahaya çıktığım zaman hissettiklerimi kelime olarak ifade etmem çok zor. Muhteşem bir duyguydu. Çok güzel anılarımız, çok güzel yaşanmışlıklarımız var İnönü Stadyumu’nda. Bugün bile sahaya her çıktığımda, oraya her girdiğimde çok büyük bir haz ve mutluluk duyarım. İnönü Stadyumu bizim için çok önemli bir değerdir.
 
“ÇOK ŞANSLIYIM”
Sizin için “Efendi futbolcu” yakıştırması yapılıyor. Bu tanım sizinle nasıl özdeşleşti?
Kişilik meselesi diye düşünüyorum. Sizin davranışlarınız, yıllar içerisinde takındığınız tavır, geriye dönüp baktığımız zaman kişi olarak, insan olarak yaptıklarınız… Çevrenizdekilerin görüşü buna göre şekilleniyor. Bence güzel bir şey. İnsanların beni bu şekilde tanımlamaları güzel.
 
Son yıllarda kulüple özdeşleşen futbolcu neredeyse yok. Siz bunu başaran isimlerden birisiniz. Ali Gültiken olmak nasıl bir duygu?
Çok güzel bir duygu. Onu her gün yaşayarak görmek, şahit olmak, hissetmek, duymak çok önemli ve çok gurur verici bir şey. Çok şanslı olduğumu düşünüyorum. Çok yetenekli bir futbolcu olabilirsiniz fakat geldiğiniz dönem doğru bir dönem olmayabilir. Çok büyük başarılar yakalayamayabilirsiniz. Biz çok önemli bir dönemde geldik. BJK’nın 105 yıllık tarihi içerisinde sürekliliğin hakim olduğu, futbol dışında da futbolcu imajını değiştiren, farklı özellikler gösteren, insanları bu yönüyle de etkileyen bir kuşak oldu o dönemin Beşiktaş takımı. Tribünler açsından da çok şanslıyız. Ben futbolu bırakalı 12 sene oldu. Türkiye’de 12 sene geriye gidip adı tribünlerde söylenen bir futbol kuşağı olmadı. Bahsettiğim şey, Beşiktaş’ın o dönemin içerisinde ne kadar önemli olduğunu gösteriyor. Kelimelerle çok anlatılacak bir şey değil. Yaşamak lazım.
 
O dönemin futbolcuları ile şu an nasıl bir bağınız var?
Dönem dönem görüşüyoruz. İrtibatımız devam ediyor. Haftada bir gün bir araya gelip top oynuyoruz, yemekler yiyoruz. O ilişki, o irtibat hiç kopmadı. Tabi İstanbul dışında çalışan arkadaşlarımızla çok görüşemiyoruz ama önemli olan o fikir birlikteliğinin devam etmiş olması.
 
Bir dönem ticaretle uğraştınız. Teknik adamlık ve menajerlik yaptınız. Şimdi neler yapıyorsunuz? Hedefler nelerdir?
Şu anda futbolun içerisinde devam etmeyi düşünüyorum. Teknik adam olarak bu işe devam etmek istiyorum. Menajerlik konusunda ise söz konusu Beşiktaş olunca evet dedim. İşin içerisine Beşiktaş girince her şey değişiyor. Onun dışında teknik adam olarak bu işe devam etmek istiyorum.
 
“SİNAN ENGİN’İN GELMESİNE ÇOK ŞAŞIRDIM”
Aktif göreviniz devam ederken ani bir kararla Sinan Engin göreve getirildi ve siz ayrıldınız? Bu süreçte neler yaşandı?
Bu konu camiamızda çok tartışıldı ve hala da tartışılmaya devam ediyor. Tabi bu kadar tartışılmasının önemli sebepleri var. Başkanın ve Sinan’ın geçmişten gelen bir takım ilişkileri var. Onun ötesinde o dönemde Sinan ile ilgili bir sürü spekülasyon vardı. Bunların yaşandığı bir ortamda sezona benimle başlayıp sonra böyle bir karar alınması herkes gibi beni de çok şaşırttı. Bu değişiklikler profesyonel yaşam içerisinde olabilir. Sezon biter dersiniz ki devam etmek istemiyoruz ama sezon başladıktan sonra birden böyle karar almak camia açısından kabul edilebilir bir durum olmadı. Gelinen nokta itibariyle baktığınız zaman, yönetim Sinan’ın kulübede olmaması gerektiği kararına vardı. Bu kararın alınma nedenine taraftarlardan gelen tepkilerin önünün alınması olarak bakılıyor. Böyle dahi olsa bence çok doğru bir karar değil. Kulübede yönetimi temsil eden bir kişinin bulunması gerekiyor.
 
“BAŞKAN KRİZ YÖNETEMİYOR”
Beşiktaş’ın yönetimsel olarak içinde bulunduğu durumu nasıl değerlendiriyorsunuz? Beşiktaş’ı ne gibi riskler bekliyor?

Birinci risk olarak mali tabloyu gösterebiliriz. Yalnızca futbol takımının başarısı için harcamalar yaparken gereken kaynağı borçlanarak sağlamanız sıkıntı yaratıyor. Sürekli olarak geleceğe yönelik bir borçlanma yapılıyor. Bu da şu anki yönetimin yönetim süresinin 2010’a kadar olmasına rağmen borcu 2015 - 2017’ye sarkıtıyor. Bu ciddi bir risk oluşturuyor. Gelir üretemiyorsunuz, sürekli düşüş halindesiniz. Sezon başı kombine satışları bile sorgulanması gereken bir şeydir. Rakiplerinizden katlarca aşağı gelirler elde ediyorsunuz. Burada sorgulanması gereken bir şeyler var. Kamuoyu önünde olayları yönetebilmekte de sıkıntılar var. Belki bu oluşan baskılardan dolayı, güncel sıkıntılardan kurutulmak için bazı manipülasyonlar yapılmaya çalışılıyor ama bunların da zararlarını Beşiktaş çok gördü. Mali kongrede sıkıntıları unutturmak için stat konusu ortaya atıldı.  Başkan 19 Mayıs sözü verdi. Bu durum hem Beşiktaş’a zarar verdi, hem de işin oluru olmaz hale geldi. Artı taraftar ve camiada stat yıkılacak mı diye belirsizlik ortaya çıktı. Bu açıklamalar yanlış. Mesela en büyük sıkıntımız krizi yönetememek. Bu da başkanın karakterinden kaynaklanıyor. Krizi yönetebilmek için aldığınız kararın devamlılığını sağlamanız ya da gündemi farklı şeylere kaydırmanız gerekiyor. Camiayı arkanıza almanız lazım. Güvenilirlik kaybedildiği için günü birlik idareler devreye girdi. Bunlar artık maalesef koroner hale gelmiş durumda.
 
“STAT PROJESİNİN DİLLENDİRİLMESİ HATAYDI”
İnönü Stadyumu’nun yenilenmesi konusunda ne düşünüyorsunuz?

Stadyum konusu ilk gündeme geldiğinde, sadece İnönü’de değil Türkiye’deki statlarda genel anlamda bir yenileme çalışmaları olacaktı. Bu, devletin ve hükümetin spor alanlarının yeniden yapılandırması konusunda aldığı bir karardı. Bu karar rahmetli Hasan Doğan tarafından federasyon kanalıyla gerçekleştirilecekti. Beşiktaş projesi ortaya çıkarıldığı zaman bu konunun çok fazla dillenmemesi gerekiyordu. Çünkü Beşiktaş’ın arazisinin farklı sahipleri var. Beden terbiyesinin, milli emlakın, belediyenin arazi üzerinde hakkı var. Önce bunların arazi değişimlerinin yapılması, ondan sonra anıtlardan izinlerin alınması, onun ötesinde de Beşiktaş Kulübü’nün burayı dış finansmanla yapması için bazı girişimler gerekiyordu. Arkada Belediye’nin yeri vardı. Orada kongre merkezi yapılacak, yılda 6,5 milyon dolar gelir elde edilecek. Bunların hepsi için bir yabancı şirkete ihale edilecekti. Bu şirket, bu stadı yapacak fakat buna bir teminat gösterilmesi gerekiyor. Beşiktaş’ın kendi gayrimenkulleri tüzük gereği teminat gösterilemiyor. O zaman Fulya’daki kira gelirlerinin kırdırılmadan buraya temlik gösterilmesi gerekiyordu. Bunların hepsinin sessiz bir şekilde yapılabilmesi ve gündeme getirilmeden gerçekleştirilmesi gerekiyordu. Rahmetli Hasan Doğan tarafından Sayın Yıldırım Demirören’e bu konunun gündeme getirilmemesi, gerekli izinler alındıktan sonra sessiz bir şekilde bu işin bitirilmesi konusunda bir telkin olmuştu. Ama maalesef yapılan mali kongrede bu konu gündeme getirildi. Gündemi kurtarmak adına ortaya atıldı ve bu şekilde aksak hale geldi. Ne zaman ne olacağını kimse bilmiyor.
 
(Röportaj Ertuğrul Sağlam’ın istifasından önce yapıldığı için Ali Gültiken aşağıdaki soruya bu yanıtı verdi)
 
SAĞLAM’IN HATALARI
Ertuğrul Sağlam’ın teknik direktörlüğünü nasıl değerlendiriyorsunuz?

Büyük takımları yöneten insanların yalnız iyi çalıştırıcı olmaları ya da olmamaları büyük takımı yönetmeye yeterli değildir. O göreve gelen insanların, medya yönetimini, taraftar yönetimini, kamuoyu yönetimini ve yönetimle olan ilişkilerini iyi organize etmesi gerekir. Ben Ertuğrul Sağlam’ın bu konuda çok başarılı olduğunu düşünmüyorum. Bu konuda elindeki avantajı kaybetti. Güçlü olduğu dönemde elindeki yetkileri yeterince kullanamadı. Şu anda baktığınızda daha geri planda, daha pasif veya etki altına girmiş teknik adam görüntüsü veriyor. Hem kendisi açısından hem de Beşiktaş açısından doğru bir görüntü değil.
 
“DİĞER BÜYÜKLERİN TİRAJI BEŞİKTAŞ’TAN ÇOK”
BJK’nın medyada rakiplerine oranla daha az yer bulması konusunu nasıl değerlendiriyorsunuz?

Bu, bugünün sorunu değil. Belki 50 yıldır devam eden bir yapı. Beşiktaş’ın üst üste şampiyon olduğu dönemlerde de aynı şeyi konuşuyorduk. Medyanın genel yapısı itibariyle böyle bir şey var. Bunu değiştiremiyorsunuz. Tiraj olarak diğerlerine daha çok gazete satıyorlar. Bizim elimizde rakamlar olmadığı için bir şey diyemiyoruz ama genel olarak bu söyleniyor. Biz Beşiktaşlılar olarak spor müdürlerini BJK’lı yapamıyorsak, camia içersinde de genel yapı itibariyle bir önceliğimiz olmaz.
 
“BENİM ZAMANIMDA PARA YOKKEN BUNLAR NASIL OLDU?”
Beşiktaş’ın bu seneki transferlerini nasıl değerlendiriyorsunuz?

Avrupa piyasasında 4–5 milyon Euro dediğiniz zaman önemli oyunculardan bahsedersiniz. Bu oyuncular milli takımlarında oynamıyorlar. Bu yaşlarda milli takım seviyesinde olmayan oyuncuları bu rakamlara aldığınız zaman çeşitli eleştiriler ve spekülasyonlar olacaktır. Bu konu daha da tartışılacaktır. Ben çalıştığım için içerdeki mali yapıyı gördüm. Mesela geçen yaz uzun zaman transferle uğraştık. Mali kaynakları biliyorsunuz, geliriniz gideriniz belli. O dönemden 6 ay sonra bir süreç başladı ve BJK 20 milyon Euro’luk transfer yaptı. Ben bunu anlamaya çalışıyorum. Parası olmayan Beşiktaş Kulübü nereden kaynak yarattı? Biz 1 milyon dolara oyuncu almaya çalışırken, 6 ay sonra birine 5, birine 2 milyon Euro, sonra transferlere 9 milyon Euro ödeniyorsa ortada bir şeyler var demektir. Maddi geliriniz artmamış, kaynak yaratmamışsınız. O zaman bu kaynağı nereden buluyorsunuz? Camia transferlerden ikna olmadı.
 
Sizin oynadığınız döneme kıyasla Türk futbolundaki gelişmeleri nasıl değerlendiriyorsunuz?
O dönem Beşiktaş ve Türkiye Avrupa’ya çok kapalıydı. Futbolun yapısı değişti. Bütün ülkelerin Avrupa birliğine girmesi, çok oyuncu transferi yapılması, yabancı oyuncuların serbest bırakılması futbolun gelişiminde etkili oldu. Milli takımlar iç içe geçti, çok fazla milli maç oynandı. Bizim oyuncu potansiyelimiz her zaman vardı. O dönemki Beşiktaş takımının en az 7–8 oyuncusu Avrupa’da çok iyi takımlarda oynardı. Bu diğer takımlar için de geçerliydi. O zaman menajerlik sistemi oturmamış, transfer sistemi yoktu. Türkiye çok geniş bir nüfusa sahip ve üst düzey futbolcular yetiştirmesi gayet normal. Bireysel oyuncu yetiştirmek ayrı bir şey, takım oyuncusu yetiştirmek ayrı bir şey. Türkiye takım oyuncusu yetiştirmeli. Avrupa seviyesine gelmek zaman alacak ama altyapılar şimdiden oluştu. Sahalar, tesisler, stadyumlar gayet iyi. Avrupa’dan gelen futbolcular tesislere, İstanbul’a geldikleri zaman şok oluyorlar. Beklemediği şeylerle karşılaşıyorlar. Genellikle Türkiye’den ayrılmak istemiyorlar. Almanya’da bizim bir kuşağımızın olması da bizim açımızdan büyük avantaj. Türkiye futbol ülkesi olmuştur. Yeter ki kendi içimizdeki organizasyonu iyi yapalım.
 
“BU KULÜP BİZİM”
Beşiktaş’ta futbol oynadığınız dönemlere ait unutamadığınız bir an var mı?

Orada bulunmanın her dakikası bir hatıra. Bu camianın içerisinde olmak benim için bir şans. Bugün dahi sokakta yürürken, otururken, bilgisayarımı açtığımda gelen maillerden, reaksiyonlardan bu sevgiyi hissediyorsunuz. Bu konularla ilgili camiamıza milyonlarca kez de teşekkür etsem yeterli olmayacağını düşünüyorum. Bu durum bizim camiamıza karşı sorumluluğumuzu artırıyor. Bu kulüp bizim. Birikimlerimizi, tecrübelerimizi kulüp adına kullanmamız gerekiyor.