Allah korudu!
Yayınlanma Tarihi 6 Haziran 2010 Paz 09:56
Son kontrol dün yapıldı.. Konan teşhis şu: Mustafa Denizli, çarşamba sabahı hipertansiyon krizine bağlı beyin kanaması geçirmiş.. Allah, hocayı futbol dünyasına bağışladı...
Bu medyadan artık benim de gözüm korktu.. Ölüyü diriltir, yaşayan insanı da diri diri mezara sokarlar bunlar..
Mustafa Denizli mevzuundan bahsediyorum..
Çarşamba gününden beri çıkan yalan-yanlış haberler yüzünden yaşanan bilgi kirliliği hem kafaları hem de sevdiğim bazı insanların hayatlarını karıştırdı.. Ben de zaman zaman“Bu kulüp yönetimleri, teknik adamlar, futbolcular niye medyayı sevmez?” diye kafa yoranlardanım.. Bu sefer tecrübeyle sabit ki, haber şehvetine kapıldığı anda hiçbir gazeteciyi sevmenin imkânı yok.. Hele ki, yazdıkları haberin yanlış olduğunu anladıkları anda ortalığı öyle bir karıştırıyorlar ki, işin içinden çıkmak bazen imkânsızlaşıyor..
Cuma günkü basın toplantısında Mustafa Denizli ile Yıldırım Demirören’in söyleyeceklerini 1 gün önceden yazdık Vatan olarak.. Açıkça itiraf edeyim, bunun sebebi gazetecilik dürtüsü değildi sadece.. Bu sefer de duygusal tarafım bazı şeylere herkesten çabuk ve doğru ulaşmamı sağladı..
Yaşadığım olayları ilk ağızdan aktarayım ki, Beşiktaş-Denizli-Schuster üçgeninde neler yaşandı, okurlarımız daha iyi anlayabilsin.. Herşey şöyle başladı:
Salı gecesi eski bir yöneticiden telefon geldi.. Saat 21.00 civarı.. Dedi ki:
“- Beşiktaş yönetimi, Schuster ile 2 yıllık mukaveleye imza attı.. Denizli gitti.. Yakın bir dostum, Schuster’in ekibinin içinde.. Haberin olsun..”
Kapattım, bu bilgiyi teyit etmek için Mustafa Hoca’yı aradım:
“- Mustafa Hoca, durumun ne? Seninkiler Schuster ile anlaşmış diye bir dedikodu dolaşıyor İstanbul’da..”
O meşhur kahkahasıyla karşıladı, “İbocuğum, Serdal Bey ile Cengiz Bey cumartesi günü benimle konuşarak yurtdışına çıktılar.. Ne kadar yakın olduğumuzu sen de biliyorsun.. Ben Çeşme’de tatilimi yapıyorum, yarın seni de bekliyorum.. Hiç kafanı yorma böyle boş işlerle” dedi..
Dayanamadım, Yıldırım Demirören’e de SMS attım.. Yanıt ikna ediciydi, 2 yönetici Quaresma için yurtdışına gitmişlerdi.. Ben de haberi kullanmadım.
Ertesi gün, öğle yemeği yerken “Schuster geldi, Denizli gitti” haberi patladı TV’de.. Hatta “Beşiktaş yönetimi şu anda Denizli’nin görevine son verdi” diyenler bile çıktı... Yine gülmek için Mustafa Hoca’yı aradım... Bu sefer gülünecek bir durum yoktu ama..
“Sorma be yahu!” deyip şunları söyleyebildi: “Dün seninle telefonu kapattıktan birkaç saat sonra tansiyonum fırladı.. Şu anda İstanbul’da hastanedeyim.. Tetkikler yapılıyor.. Canım çok sıkkın..”
“Hoca bırakacak mısın?” lafı çıktı ağzımdan.. Yanıt şu: “Dur bakalım, bir görüşelim başkanla.. Henüz ortada bir şey yok..”
Demirören’i de aradım.. Çılgına dönmüştü.. Bu söylentiyi çıkaranların ailesinin hatırını soracak kadar hem de.. “Schuster filan yok..” dedi.. “Hoca hastalanmış, çıkan söylentilere bak.. Ben o kadar şerefsiz miyim ki hocaya böyle Ali Cengiz oyunu yapacağım..” Demirören dünyanın en sakin adamıdır.. Bu kadar sinirlendiğini ilk defa görüyorum..
Aradan 1 saat geçti, bu sefer o aradı..
“Bu söylentiyi çıkaran Aytekin adında bir menajermiş.. Bana onun numarasını verebilir misin? Açıp ağzıma geleni söyleyeceğim” diyordu.. Numarayı aldı.. Kimbilir, neler de söyledi..
Bu arada Mustafa Hoca ise hastaneden çıktı, telefonlarını kapadı, doktorların verdiği ilaçla derin bir uyku çekti.. Kendi ifadesine göre son 2 yılda ilk defa 9 saat uyumuştu..
Ama perşembe günü gazeteleri okuyunca bütün keyfi kaçtı Denizli’nin.. Çünkü hasta olmadığını iddia eden, Bernd Schuster’i Türkiye’ye getiren, Demirören’i yerin dibine sokan haberler manşetleri süslüyordu..
Saat 13.00’te hocayla buluştuk.. Şansal Büyüka ile birlikte öğle yemeği yedik.. Kafamızdaki şüpheleri sorduk, aldığımız yanıt netti:
“- Sizden saklayacak halim yok be yahu! Gece hastalandım, intihar edebilecek kadar büyük acı çektim.. Gözüm korktu, ben bu işte yokum şimdilik.. İşin garibi ben 15 gündür başkanıma söylüyorum görevi bırakabileceğimi.. Tedavimi olayım, 3 ay dinleneyim, sahalara yeniden dönerim o zaman..”
Yani ortada Beşiktaş’ın attığı bir kazık veya Mustafa Denizli’nin hasta numarası yapması filan yoktu..
O gece 01.00’e kadar evinde beraberdik Mustafa Hoca’yla.. Tansiyonu zaman zaman yükseldi.. Kolay değil, Beşiktaş’ı bırakmak zorunda kalıyor adam, canı sıkkındı tabii.. Bende de hipertansiyon olduğu için hastalık geyikleri yaptı, kâh keyiflendik, kâh hüzünlendik.. Eve Mete Düren de geldi.. Bu arada evden gazetecilik de yapayım.. Denizli, tahliller sırasında Düren’e illallah ettirmiş.. Kan alırken sorun çıkarmış, bazı röntgenleri çektirmemiş, hemşireleri azarlamış vs.. Düren de Mustafa Hoca’ya şu lakabı takmış: “Huysuz ihtiyar..”
Allah'ı var, Düren işini gücünü bıraktı, 10 gündür Denizli ile uğraştı.. Keza Yıldırım Demirören.. Her dakika telefonla hatırını sordu.. Dün hocayı evden alıp hastaneye de onlar götürdü. Bakmayın komplo teorisyenlerine Beşiktaş yönetimi, bu insanlık sınavından sınıfı “yıldızlı aferin” le geçti..
Cuma günü basında çıkan bazı haberler de ayıptı.. Genel atmosfer, Schuster’le anlaşan yönetim, hastalık numarası yapan Denizli gibiydi.. Allah’tan Türkiye’de görülmemiş medeniyette ve gerçeklikte bir basın toplantısı yapıldı da, en azından medya dışındakiler gerçeği görme fırsatı buldu..
Şimdiden bazı abuk sabuk söylentiler de üretilmeye başlandı Mustafa Hoca’nın hastalığının ne olabileceğiyle ilgili.. Ama bunların hiçbirine kimse itibar etmesin.. Dün son kontrolden de geçti Mustafa Denizli.. “Sapasağlam” diyemeyiz ama “Allah hocayı korudu” diyebiliriz.. Tansiyonunun 22’ye fırladığı gece çok daha kötü sonuçlar doğurabilirmiş..
Fazla uzatmayayım.. Teşhis şu: “Hipertansiyon krizine bağlı beyin içine kanama..” Yani hafif bir beyin kanaması geçirdi Mustafa Hoca çarşamba sabahı.. Şimdi düşünün: Böyle ciddi bir sağlık problemi yaşayan biri ve ona en çok yardım edenler için yazılan yalan, kulaktan dolma haberler bırakın gazeteciliği, insanlığa sığıyor mu? Sığmıyor, sığmıyor.. Bu mızrak da çuvala sığmıyor artık ey medya..
Artık Mustafa Hoca’nın yapması gereken dinlenmek, stresten uzak durmak, biraz da kendini dinlemek.. Eylülden sonra tekrar futbola döneceğini söylüyor doktorlar.. Haydi inşallah!
YALANCI ÇOBAN
Beşiktaş'ın, Mustafa Denizli krizinde düştüğü durum herkese ders olsun.. Tamam medya, her duyduğu yalana inanmasın ve özeleştirisini iyi yapsın.. Özellikle Ahmet Çakar türevi komplo üretenleri yerden yere vuran kalemlerin, kendi eleştirdiklerinin aynısını yapıp, herkesi karalaması büyük talihsizlik.. Basına duyulacak güveni azaltacak kadar hem de..
Ama yönetimler de aklını başına alsın..
Yıldırım Demirören’e yapılan eleştirilerin ana sebebi, düne kadarki sabıkaları.. Her yaptığı operasyonu gizlemeye çalıştı, yalanladı, bazen komik durumlara düştü, hatta tazminatlar ödemek zorunda kaldı.. Ve şimdi “yalancı çoban” durumunda.. Bu kez doğru söylerken bile kimse ona inanmadı.. Bizim dışımızda..
F.Bahçe ve G.Saray da bundan ders alsın.. Yarın aynı duruma düşecek kadar yalanla dans ediyorlar.. Doğru olduklarını bile bile bazı haberleri yalanlıyorlar.. Mesela Lugano “var” dediği halde “Forlan’la alakamız yok” diyebiliyor F.Bahçe.. Mesela sırf gözdağı verebilmek için “Bir gazeteci bizi tehdit etti” diye yalan söyleyebiliyor G.Saray..
Herkes kendi kapısının önünü temizlerse daha düzgün bir sezon bekliyor bizi..
“- Ben Adanalıyım.. Mustafa Denizli benim ağabeyim.. Biz ağabeylerimizi baba gibi biliriz.. Öyle arkasından iş çevirmeyiz.. Eğer son seyahatte ben ve yanımdaki yönetici Cengiz Zülfikaroğlu, Schuster ile en ufak bir görüşme yaptıysak, Allah bizi ertesi güne çıkarmasın.. Ben yalan gördüm, riya gördüm ama bu kadarını görmedim.. 3 gündür ortalığı karıştıran herkese yazıklar olsun.. Schuster ile görüşen varsa, onun için söyleyeceğim birşey de var ama yazamazsın..”
Yıldırım Demirören de “Schuster’i veya menajerini hiç görmedim” diyor..
Sadece menajerler teklif etmişler 3 ay önce, o kadar.. Yani imza atma vs. söz konusu değil.. Ama Schuster şu anda en güçlü adaylardan biri.