Marka değeri olarak NBA

Marka değeri olarak NBA
Tüm Türkiye için olağanüstü bir gündü.. Neredeyse bir derbi maçı gibi, bütün ülke nefesini tuttu izledi son naklen yayın ihalesini.. Mimikler, jestler, kravat renkleri bile irdelendi haftalarca.. O astronomik rakamdan sonra çok yol aldık Türk Futbolu adına.. Artık farklı şeyler konuşuyoruz ama yavaş yol alıyoruz..
 
Son 10 günde 3 büyük kulübümüzün üç değerli başkanını ağırladık Futbol Gündemi’nde.. Sadri Şener’i bekliyoruz.. Ortak dil şu: "Hepimiz aynı gemideyiz"..
 
Bu geminin daha hızlı seyredebilmesi için NBA modelini inceledim.. Hani derler ya; "Amerika’yı yeniden keşfetmenin alemi yok" diye.. VAR.. Adamlar yapmış,uyguluyor.. Doğru olan şeyleri niye taklit etmeyelim, kendimize uyarlamayalım. Ne mi yapmış Sam Amca, buyrun:
 

Önce NBA’yi “show business” haline getiren David Stern’ü buluyorlar. 1984’te NBA Başkanı oluyor.. O göreve geldiğinde NBA dökülüyor.. Öyle ki; 1981 NBA Finalleri, canlı yayınlamak isteyen kanal bulamıyor, banttan yayınlanıyor.. Stern, işe marka değeri  olarak bakıyor.. Yaptığı öncelikli iş, yıldıza dayalı bir model... Michael Jordan ilahi bir lütuf oluyor belki de.. Larry Bird ve Magic Johnson gibi isimler sinerjinin pekişmesine olanak sağlıyor. Nike firması ayakkabı sözleşmeleriyle pazara giriyor.. 2004’te NBA bayilik sistemi geliyor. NBA ürünlerinin pazarlanıp satılması tek elden yönetiliyor. İşte o NBA şimdi 43 farklı dilde, 205 ülke televizyonundan yayın yaptırıyor.
 
Stern’ün  bir sonraki hamlesi ücret tavanı (Salary Cap)  uygulaması oluyor.. NBA’de rekabetçi dengenin daha fazla bozulmasına izin vermiyor. Eşitlikten yana bir sistem oluşuyor.. Bugün bizdeki Anadolu İhtilalinin arkasında adalet duygusunun yeri yadsınabilir mi?.. NBA bu tedbirlerden sonra yıllık 4 milyar dolarlık bir pazar oluşturuyor.
 
Asıl mesleği avukatlık olan David Stern, Hırvat Drezan Petroviç, Çinli Yao Ming gibi isimleri bu pazara katarak, popülariteyi arttırıyor.. Bu hamle NBA ürünlerinin satışını iki katına çıkarıyor.. Ek olarak gelen 2 milyar izleyici de işin cabası..
 
Sadece savunma yapan takımlara karşı tedbirler geliştiriyor Stern.. Tempoyu düşüreni cezalandırıyor.. Bir dönem, alan savunmasını yasaklatıyor.. Taktik faulleri engellemenin yollarını araştırıyor..
   
Sosyalleşme en önemli konulardan biri oldu. NBA yıldızları,her fırsatta sosyal projelerin içine sokuldu.. Basketbol okullarına davet edildi..  Biz Roberto Carlos’un sesini doğru düzgün duyamadan yolcu ettik dünya yıldızını.. Quaresma’yı sosyal olayların içinde yeterince gören oldu mu?
 
NBA ile Kıta Avrupa’sının en önemli farklarından biri de, ligden düşme, lige çıkma gibi unsurların puanla olmaması.. Buna NBA komisyonu karar veriyor. Kulüplerin mali yapısı, sosyal projelere katılımı, yerel özellikler ön plana çıkıyor.
 
Bir diğer farklılık ise; toplu iş sözleşmesine göre, tüm NBA oyuncularına, bir yıl içinde basketbolla ilgili gelirlerin (reklam, bilet satışı, televizyon ve medya hakları, forma ve lisanslı ürün satışı) yüzde 48.04’ü dağıtılmak zorunda.. Avrupa’da ise gelirler, oyunculara değil, kulüplere dağıtılıyor.. Dolayısıyla NBA’de oyunun ana ögesi kulüpler değil, oyuncular.. Sonuçta bir takım kadar kazanan yıldızlar kamuoyunda dikkat çekici oluyor..
 
NBA’de her kulübün bir sahibi var.. Şirket statüsünde ve hisseleri alınıp satılıyor.. Los Angeles Lakers, Dallas Mavericks ve New York Knicks gibi takımların yıllık bütçeleri 150 milyon dolara kadar çıkıyor.. Ama Kobe Bryant bu sektörde, tek başına yıllık 25.2 milyon dolar alıyor.. Rashard Lewis 22.1 milyon dolar, Kevin Garnett 21.2 milyon dolar kazanıyor.. Shaquille O’Neal 21 milyon doları çeviriyor..
 
Rekabet diğer dallarla yaşanıyor. Ulusal Futbol Ligi NFL ile NBA arasında kıyasıya bir rekabet söz konusu.. Bizde Süper Lig'e yaklaşabilen ikinci bir dal yok.. Ne mutlu biz basketbolseverlere ki, Iverson geldi Beşiktaş Cola Turka’ya, maçını bizim Spormax’ten alıp banttan da olsa yayınladı NBA..
 
Spor pazarlaması için olduğu kadar, piyasa düzenlemesi açısından da mükemmel bir örnek sunan NBA modelinde, toplam değeri artırabilmek için işbirliği yapan kulüpler, yaratılan ortak değeri eşit şekilde paylaşırken, oyunun temel faktörü olan oyuncular bu oluşumdan yarı yarıya pay alabiliyor..
 
Michael Jordan, Magic Johnson, Kobe Byrant, Shaquille O’Neal finansman sağlayan sadık bir tüketici toplumu yaratmak için vargüçleriyle çalışıyor, çalışmak zorunda.. Bizde ise, Türk Futbolunun en önemli yerli figürlerinden Emre Belözoğlu ile koskoca Ankaragücü camiasının bir yöneticisi arasında geçen hafta neler yaşandı 19 Mayıs Stadı’nda.. Kimin haklı olduğu umurumda bile değil.. Derdim, bu iş NBA’de olsaydı, kurul; olaya derhal el koyardı.. Beşiktaş-Bursaspor maçından önce yaşananlara, derbilerdeki rezaletlere NBA Kurulu’nun nasıl bir yaptırım uygulayacağını düşünemiyorum bile..
 
NBA sisteminde hem takımlar hem oyuncular ortak para kazandığı için sistem, faydanın maksimize edilmesi esasına dayanıyor..
 
Görselliğe zarar gelecek hiçbirşeye izin yok okyanus ötesinde.. Kötü bir logo, forma seçme şansınız sıfır.. Lisanslı ürünlerin tümü izne bağlı.. Tişört mi yaptıracaksın, önce gidip kuruldan izin alıyorsun, sonra kurula parasını ödüyorsun.. Ben; maç çıkışı, maçın skoruna göre bastırılan formaları görüyorum stadlarda.. Yani aynı biz!
 
Reklam yerine sponsorluk esas orada.. Reebok dışında hiçbir ticari kuruluşun ne işareti, ne logosu var salonlarda.. Salonların isimleri uzun vade müthiş paralara satılıyor..
 
Seyirci datası var kurulda. Maçlara kim geliyor, ortalama gelir düzeyleri, eğitim durumları, kaç çocuklu vs… Pazarlama ve satış profesyoneller aracılığıyla yapılıyor.. Son Ankaragücü-Fenerbahçe maçında bilet fiyatları 130-140 TL iken, spiker arkadaşım Murat Yenersoy’a sormuşlar stad dışında “bilet lazım mı?” diye, karaborsa 50 TL.. Nasıl oluyor bu iş?
 
Uzun lafın kısası, Süper Lig'in kalitesinin yükselebilmesi için daha bir fırın ekmek yememiz lazım.. Yolun başındayız ama önemli mesafeler katettik.. Artık birbirine sallayan kulüp başkanları yok, hakemler hata yapsa da art niyet arayan yok, stadların fiziki durumları hızla iyileşiyor. Hakarete varan yorumlar prim yapmıyor.. Önyargılı yazarlar okunmuyor... Ben, şahsen iyimserim bu konuda.. Hepimiz aynı gemideyiz, zaman zaman su alacağız ama limana varacağız..