Aklınıza gelecek gelemeyecek bir çok şeyin konuşulduğu ve saatler süren bir sohbet sonunda ortaya Türk futbolunun acı gerçekleri çıktı.
Acı bir reçete misali enine boyuna, eğrisiyle doğrusuyla Türk futbolunun sorunlarını ve çözüm yollarını Ligtv.com.tr Genel Yayın Yönetmeni Cem Kurel ve Haber Müdürü Erdem Erol’a anlattı.
Soluk soluğa okuyacağınız bir röportaj…
* * *
"Özerkliğin suyu çıktı"
Haluk Ulusoy-Aziz Yıldırım gerginliğine değindi:
"Burada haksız yoktur. İkiside yanlıştır"
“Kimin puşt olduğunu bilmiyorum. Ama bir puştluk var ortada”
"Elini masaya vurabilmek adalettir"
"Fenerbahçe taraftarının Aziz Yıldırım'ı sevdiğini zannetmiyorum"
"Dünyada raconu Amerika kesiyor. Türkiye'de futbol adına racon kesmesi gereklen kişi TFF Başkanıdır ama kesemiyorki konuşuyoruz"
"Özerklik milletin başına bela oldu"
"Yabancı oyuncu çağdaşlaşmak değildir"
"Tesadüfen Türkiye’ye gelmiş birini Türk yapıp hemen milli takımda forma giydiririz. Herşeyi çok ucuzlatan bir ülke haline geldik. İçime sinmedi"
"Haluk Ulusoy'a baskı yapılmadı, kıyak yapıldı"
"Ulusoy'u baskılarla gönderemezler"
"Levent Bıçakçı için hükümetin başkanı dediler"
"Seçilmek yetmez insanların bazı özelliklere ihtiyaçları vardır. Bunlar her insanda yoktur"
"Uzun süre bu siyasette kalmak istemiş olsaydım bu reformları yapmazdım."
"Kulüpler Birliği'nin bence anlamı kalmadı"
"Fenerbahçe bir yana diğerleri bir yana diye bir görüntü ortaya çıkıyor"
“Duydum ama şahit olmadım. Şikeyi duymak şahadet demek değildir görmek lazım”
"Türk futboluna en büyük zalimliği ben yaptım"
"Türkiye'nin yarısı Brezilya oldu"
"Şimdiki başkanların yüksek bir itibara sahip olduklarını sanmıyorum."
* * *
-Sayın Yılmaz, futbol kamuoyunda son günlerde yaşananları mutlaka izliyorsunuz. TFF ile FB Kulübü arasında yaşananlar, yapılan açıklamalar. Size göre neler oluyor, kim haklı kim haksız?
“Burda haksız yoktur. Futbol Federasyonu Başkanı ve üyelerinin kulüpler hakkında açıklama yapmaları doğru değildir. Kulüp başkanlarının ve yöneticilerinin de federasyon hakkında bu tür açıklama yapmaları doğru değildir. Her ikisi de sportmenlik dışıdır, herşeyin bir üslubu bir güzelliği vardır. O şekilde yapılırsa çok daha güzel olur. Ne bizim TFF yöneticisi hemşehrimizin açıklamaları olmalı nede ona verilen yanıtlar olmalı. İkiside olmamalı. Yanlıştır.”
“Gerçi ligin ilk 4 haftası hakemler açısından da bu tür kargaşalar açısından da çok berbat geçti. Buna pek 'dur' diyen olmadı ama sanıyorum hakem komitesi 5. hafta atadığı yeni taze hakemlerle cevap verdi. Niyetleri iyi olduğuna göre düzelme olacaktır ama dedikodularda hep devam edecektir. Futboldur bu. Doğru olmayan asılzısz senaryolar hep yazılacaktır. Yazılan senaryo doğru çıkarsa ‘işte bak ben demiştim’ denecektir. Bazen tahminler doğru çıkabilir veya sonuç doğru olmuş olabilir. Ben demiştim diye bunları insanlar hep kullanır.”
“Eskiden bazı işlere teklif verildiğinde bazı müteahhit arkadaşlar işin ihalesinden 1 hafta önce noterden işi falanca alacak diye bir kaç tane seçenek tastik ettirirdi. Nasıl olsa biri alacak işi. Oda bak ben demiştim diye ortaya çıkardı. Bunlar hep vardı, dolayısıyla burda önemli olan bu ülkenin bu tür işlerini yönetmeye aday olanların mukavemeti, dürüstlüğü, seçenlerin bilinci ve denetimidir esas.”
-Türk futbolunda da böyle mi oluyor?
“Böyle konuşulur, insanların dedikleri hepsi doğru değildir. Herkes istediği istikamette konuşuyor. Ama işin bir adaleti, bir raconu vardır. Tabiki yetkililerinde, seçilmiş insanlarında zamanında bu eyyamdan kaçmış olmaları gerekir. Ellini masaya vurabilmeliler. Yani vuramaz duruma düşmemeliler.”
-Türk futbolunda adalet varmı şu anda?
“Elini vurabilmek adalettir. Racondur. Bunu kaçırdığınız zaman artık vuramazsınız. Çünkü yüz göz olmuşunuzdur. Haşır neşir olmuşunuzdur. Oy potansiyeli veya seçilebilmek gayesiyle bir takım ilişkileriniz oluşmuş. İşte O zaman insanlar bu senaryoları daha da yazmaya başlıyor. Bu senaryoların doğruları dahada artıyor.”
-Yumruğu masaya vuramazsanız ipin ucunu kaçırmışsınızdır dediniz. İpin ucu Türkiye’de kaçtı mı?
“Türkiye’de yakalanmamıştı zaten bu son yıllarda. Çünkü bunu yakalayacak biri vardı oda yapmıyor bu işi zaten (Gülüyor) Çünkü hep yakalamıştı, ip hep elindeydi. Oturun lan yerinize diyen biri vardı.
-Racon kelimesini kullandıunız. Türk futbıolunda bu racona uyulmuyor mu? Kulüpleri yönetenler ve federasyonu yöneten kişiler racona aykırı mı hatreket ediyor?
“Racon demek; bir olay olduğunda dediğinin yapılması demektir. Yani kuvvetler gönderiyoruz ya savaş çıkmasın diye. Yani o kuvvetler mani oluyor. Dediği oluyor yani. Dünyadada raconu Amerika kesiyor. Onun dediği oluyor.”
-Türkiye’de kim kesiyor raconu?
“Türkiyede işte çeşitli kurumları konuşuyoruz biz. Futbol adına sadece racon kesmesi gereken kişi Futbol Federasyonudur başkanıdır.”
-Kesiyor mu peki?
“Şu anda kesse zaten biz bunları konuşmazdık. Eğer sohbetimiz varsa, Yazılan çizilen senaryolara yanıt varsa o zaman kesilmiyor ki konuşuyoruz.”
-Burda bir de Aziz Yıldırım var?
“Bir tek o yok. Sonra İlhan Cavcav, Aziz Yıldırım’a karşı çıkar. Sonra o öbürüne karşı çıkar ve kaos oluşmaya başlar. Zaten durulmuşta değil. Ufak bir kıvılcımla yanabilecek bir şeyde. Ama bu işin doğasında da bu var. Bu iş böylede olur yani.”
- Çıkar çatışması mı var?
“Çıkar da değil yani puan çatışması. Şimdi Türk futboluna en büyük zalimliği, en büyük kötülüğü sanıyorum ben yaptım. Eğer ben 1991 yılında reformist bir düşünceye sahip olmayıp, normal rutin bir siyasetçi olabilmiş olsaydım, kulüp başkanlığından ve işadamlığından gelmiş yani eli taşın altında gelmemiş olmuş olsaydım, bende burda beni herkes sevsin biraz daha zamanı uzatalım diye kalmak istemiş olsaydım, bu özerk futbol yasasını çıkartıp, milletin başına bela etmezdim. ‘Bana ne ya. Genel kurul bile olmuyor. Alın nereye giderseniz gidin’ deyiverirdim demedim.”
-Özerklik neden milletin başına bela oldu?
“Çünkü içinde bir sürü kurumlar oldu. Önce seçim, seçimde birbirini yeme başladı. Hükümetler gösterdi göstermedi, kulüplerle oyu paylaşması, ‘oy verirsen sana ben işte şunu veririm bunu veririm’ demeleri başladı. Bu çirkin oldu. Birde havuz sistemini koyunca federasyonun yetki sisteminin içerisine o zaman kulüplerin para kaynakları da artmaya başlayınca, bu sefer federasyonla bütünleşmeleri kaçınılmaz oldu. O zaman herkes federasyona nasıl bağlanırız, nasıl tutunuruz çalışması yapmaya başladı. Seçilmek isteyenlerde bunun tersini yaptı, nitekim 10 yıldır böyle devam ediyor.”
-Dediniz ki; ‘Ben sporun içinden gelmiş olmasaydım, varolan düzeni sürdürürdüm’.
“O zaman ben bu reformları yapmazdım. Şimdi de bunları tartışmazdım. Zaten cola içemiyorduk, milli takımların kamplarını bile yapamıyorduk. Çok büyük ödeneklerimiz yoktu. Sponsorlar yoktu. Yabancı kaleye bir maçta iki defa gidebilsek dünyalar bizim oluyordu.”
“Ben şöyle düşünmüştüm; Genel Kurul giderek büyüyecek. Çünkü biz 205 kişiyle yaptık, o ikiyüz beş kişi koyduğumuz kriterler giderek değişeceği için artacak diye düşündüm. O olacaktı bin kişi diye hesaplamıştım. Genel Kurul üyelerinin bilinci, oylarının saptırılması şimdiki boyutta olmayacaktı. Olmayacağı için daha objektif, daha mantıklı bir seçim sistemi gelişecekti. Fenerbahçe’den, Galatasaray’dan, Beşiktaş’dan yedişer delege almak gerekmeyecekti. Nitekim benimkinin dağılımında yoktu. Ben taban birliklerine fazla ehemmiyet vermiştim. Birinci lig kulüpleri federasyonu seçemiyordu. Şimdi seçebiliyor. Bir araya gelerek federasyonu seçebilme oranına sahipler, dolayısı ile o zamanda ne olmuş oluyor. O seçilecek olan heyetin bu arkadaşların oylarına ihtiyacı oluyor. O zaman pazarlıklar başlıyor. O pazarlıklar bu tür senaryoların sık sık yazılmasına sebebiyet veriyor. Havuz sistemini koymamış olsaydık. Kulüplerde para olmayacağı için zaten bugünkü kişilerin yüzde doksanı olmayacaktı piyasada. Bu işi yapabilecek, para verebilecek, alan almayacak silecek kişiler olacaktı. Biz öyle geldik futbolun içine.”
-Türk futbolu nerede kalmış olacaktı?
“Şimdikinden daha kötü bir yerde kalmayacaktı belki ama çünkü hala kötü yerde. İleri gitmedi bu nedenlerden dolayı”.
-Pişman mısınız bu yasayı çıkardığınız için?
“Gelişmediği için pişmanım, içtihatları oluşmadığı için pişmanım, yani benim aday çıkmamın nedeni buydu. Bu bir devrimdi. Bu devrimi tutuculuğa dönüştürdüler. Herkes üzerine yattı. Sadece gelen siyatsetçilerle menfaatleri kesişenlerin zaman zaman kanunun bazı maddelerin de değişiklik yapmak istekleri hakim oldu. Yoksa bunu alıpta daha nasıl büyütürüz, eksiklerini daha nasıl tamamlarız, daha büyük bir şemsiye nasıl olur, nasıl bütün Türk gençliğini kapsar olmadı. Nasıl memlekitinde yıldız takıma bile seçilmemiş tesadüfen Türkiye’ye gelmiş birini Türk yapıp hemen milli takımda forma giydiririz, ay yıldızlı bayrağı veririz. Karısı ve çocukları halen Türk olmamışken, futbol hayatı bitince gideceğini bile bile. Herşeyi çok ucuzlatan bir ülke haline geldik. İçime sinmedi. Amerika nasıl vatandaş yapıyorsa, Almanya nasıl yapıyorsa bende öyle yaparım. Yani nedir eksikliğimiz biz koca bir ülkeyiz, bir orta saha oyuncusuna ihtiyacımız yoktur. Onunla Dünya Şampiyonu’da olmaz. Bizde bir yığın genç var. Koyarsanız oda oynar. Bu şekilde madem gidiyor. İlk on biri yabancı yapmakta fayda var bence.”
- Türkleştirmede milli takıma katkı mı amaçlandı, yoksa Fenerbahçe’nin, Beşiktaş’ın böyle bir arzusu mu vardı. Aurelio, Nobre milli takımda oynasın diye?
“Hayır hayır. Onlar kendi yabancı sayılarını arttırmak istedi. İşte aldıkları sonuçlar ortada. Birini Sakarya yendi. Birini Trabzon yendi gitti. Yani yabancı sayısını Türkleştirerek arttırmak kulübün aleyhinde olur. Çünkü Türkler küser iyi bakmaz. Gariban bir takım oluyor. Ona Türk takımı mı diyoruz şimdi biz? O yüzden bunların yeniden gözden geçirilmesi şarttır. Yeniden bir düzenlemeye tabi tutulmalı. Çağdaşız, moderniz ama önce temel tedbirlerde anlaşmalıyız.
-Fenerbahçe Kulübü bu yabancı oyuncu sayısının savunucusu. Onlarda çağdaşlaşma adına hareket ettiklerini söylüyorlar ve Avrupa kulüplerini örnek gözteriyorlar.
“Bu çağdaşlaşma adına değil. Biz satamıyorsak çağdaşlık değil. Fenerbahçe Avrupa’da ki hangi ülkeyle kendini kıyaslıyor. İtalyan takımıyla kendini kıyaslıyabiliyor mu? İtalyanların yüzde kaçı dışarıda, Türkiye’nin yarısı Brezilya oldu. Nasıl kıyaslarız kendimizi bizim hiç artımız yokki.”
-Haluk Ulusoy bir gitti sonra geri geldi. Siyasi baskı yaşandı mı sizce?
“Bence baskı yaşamadı. Geri gelmesi yolunda kıyak yapıldı. Yani nizami kongreydi. Yapılan kanuni değişikliklerle iki dönem yapanlar yeniden aday olamaz denildi. İki dönem yaptığı için bunun üstüne aday olamadı ve gitti. Levent Bıçakçı kazandı. Benimle beraber yarıştı, yedi oy farkla kazandı. Sonra Levent Bıçakçı gitsin diye baskılar yapıldı. Yapamadı, olaylar Haluk’un zamanından daha çok tırmanmaya başladı. O günde herşey süt liman değildi. Çok kötü bir kaos ortamı vardı, hep bunlar konuşuluyordu. Herkes şikayetçiydi, herkes sorunluydu. Sonra Levent daha da bir berbat etti. O zaman bir kanun daha değişti. Arada dediler ki ‘Lise mezunları federasyon başkanı olamaz’ çünkü, akademik kurullar var, kurumun içerisinde. Bu kurulların başında olacak insanın da biraz akademik olması gerekir diye Levent Bıçakçı döneminde çıkan bir kanun değişiklik kanunu. Bu kanunu daha sonra Haluk Ulusoy veya herhangi bir kimse lise mezunları olabilir diye, Cumhuriyet Halk Partisiyle ki; CHP’de daha evvel lise mezunlarının başkan olmasına karşıydı. Buna rağmen siyaset olsun diye doksan kişi Anayasa Mahkemesi’ne başvurdu. Bu öyle gündemin bilmem neresinde beklerken, seçim olacağı zaman birden gündeme alındı ve çıktı. Kime kıyak yapıldı? Olsun diye Haluk’a kıyak yapıldı. Demek ki gündeme almasaydı bir ay sonra alsaydı olmuyordu.”
-Levent Bıçakcı hükümetin Federasyon Başkanı mıydı?
“O zamanlar öyle dediler. Tabi Hasan Doğan arkadaşımızın işin içine karışmış olması Başbakanla yan yana görünmüş olması, işte onların evinde tatillerini geçirmiş olması o tür dedikoduları arttırmıştı o zamanlar. Kendisi tam öne çıkmadı. Levent Bıçakcı'yı çıkardılar. Sonra seçilince heralde onunlada olmadı. Çünkü seçilmek yetmez insanların bazı özelliklere ihtiyaçları vardır. Bunlar her insanda yoktur. Ayaklarını yere basması, kişiliği, kimliği, tavrı, tarzı etkin olması lazımdır. Bunu insanlarında kabullenmiş olması lazımdır. Demek ki; bu bir tarz, o yüzden futbolda böyle bir şemsiye aranmaktadır. Futbolda bu işi yapmak isteyen artık çok para kazanılan bir meslek halinde olduğu için bunu çok adil ve güvenli yapmalıdır. Futbolun gelişmesinde oluşmasını bütün aileler ki çocukları futbolcu olacak olursa oda payını alsın, yüzde yetmişi yabancı olan Türkiye Süper Ligi’nde oyun oynamasın. Bu biraz garip çünkü Türkiye’nin genç nüfusu çok yüksek, bunlara spor yapma imkanı sağlayacağına bizdeki paraları yabancılara vermenin bir anlamı yok. Benim tarzım farklı, Milli takıma yabancı oyuncu almazdım. Ben bizim bayrağımızın renginin nasıl oluştuğunu bilen biriyim. Bu rengi paylaşmam.”
-Siz Haluk Ulusoy’u desteklediniz ama.
“Bir sürü suçlanmıştı, şaibelenmişti, yazılıyordu, çiziliyordu. Ama baktık ki hükümetler ve ilgili kurumlar onu mahkum edemediler. Öyleyse palavradır bu ve peki arkandayız dedik. Sonra Bakan bile kongrede ‘bu aday olamaz’ dedi. Teftiş kurulunun raporları var. İlginç açıklamalar yaptı. Gene birşey olmadı.”
-Bir spor bakanı çıkıyor. Özerk federasyon başkanıyla ilgili açıklamalar yapıyor. Ama arkasından hiç birşey olmuyor?
“Bende uzun süre bu siyasette kalmak istemiş olsaydım bu reformları yapmazdım. İşte böyle konuşur, böyle yapardım. Biz ne konuştuysak onu yaptık. İşte masaya yumruğu vurmak bu. Spor bakanı diyorsa ki ‘bu aday olamaz’, o olamaz. Ben Bakan olacağım ve elimde böyle doneler olacak ‘sen aday olamazsın kardeşim’ derim ve yaptırmam. Bu kadar basit. Olamazsın deyipte adamı refüze etmek, suçlu göstermek, zanlı göstermek çok çirkin. Oldu ve kazandı. Halen devam ediyor. Devlet ciddiyeti kalmadı.
-Haluk Ulusoy’un önünde üç yıl daha var. Bu süre tamamlattırılmazsa ne olur?
“Türkiye’de seçildin diye illa orada kalacaksın demek değildir. Canın sıkılır sen istifa edersin, ‘alın dersin’ kafan bozulur ‘istemiyorum artık’ dersin.
-Tamam kafan bozuldu bıraktın ayrı. Ama hükümet baskılarıyla gönderilirsen ne olur?
“Baskılarla gönderemezler. Baskı şudur; yaptıklarınız yanlışsa bunu kamuoyu durmadan tekrarlıyorsa ki daha o boyuta gelmedi şimdi. Yani öyle aksilikler olurki maçlar satıldı, alındı, şikeydi, teşvikti, işte hakemdi falan, filan yoğunlaştıkça para yedirme alış verişleri vs. Olaylar giderek doğru yoğunlaştıkça, basında yazılır tartışılır ise cevaplar tatmin olmadığı zaman ki Levent Bıçakçı’da olmadı. Adam kongreye gitti. O zaman zaten kendiliğinden Haluk o duruma düşmeden ben gidiyorum der. Çünkü Levent’le karetterleri aynı değil. Haluk çok yürekli bir dönem geçirdi. Bundan önceki dönem yürekli bir dönemdi. Herkesin kaçtığı dönemde gelmiş adam oturtmuş bir takım şeyleri hakkında yazılanlara, konuşulanlara rağmen direnmiş ki biz o zamanda destek verdik. Ama buna rağmen millet susmadı. Susmadığı için ben varım demiştim. Gelin konuşalım. Nedir derdiniz birde bana anlatın diye gelmiştik. O bakımdan insanların yaptıklarını inkar etmek görmezden gelmek çok ayıptır, terbiyesizliktir. Bunlar yapılmıştır. Ha bundan sonrası içinde herşey doğrudur diyemeyiz. Çünkü önce yapılırken doğrudur, yapıldıktan sonra doğru olmadığını gördüğümüz çok hata yaptık hayatımızda. Doğru yaparız ama sonucu yanlış çıkar.”
-Aziz Yıldırım’ın Federasyona sürekli çıkışları var?
“Orada başka yanlışlıklar var. Futbol Federasyonu ve Kulüpler Birliği diye bir organ var. O organ önceleri resmi değildi. Gayri resmiydi ve ben onu pek dikkate almazdım. Yani bir araya gelip işte kaç yabancı olsun, kaç yabancı hoca getirelim, oyuncuların durumu ne olsun, transfer politikalarını ve adalet politikalarını ortaya koyalım. Bir anane gelişsin, yani kendi içimizde bir adalet geliştirelim ve uyalım derdim. Bu anadolu kulüpleri adı altındaydı. Çünkü; İstanbul kulüpleriyle onlar mücadele edemiyordu. İstanbul Kulüplerine karşı değillerdi ama korunma açısından birlikteydiler. Ama sonradan bu vakıfa dönüştü ve Anadolu kulüplerinin yanına İstanbul kulüpleri de katıldı. Şimdi ne oldu? Kulüpler Birliği oldu. Bence şu anda hiçbir anlamı kalmadı. Çünkü Futbol Federasyonu vardı zaten. Onu bu işleri yapsın diye seçiyoruz, kurumları var. E, şimdi birde bu kurul var. Yani resmi olarak kurulunca bütün kulüpler üyesi oldu. Anlamı kayboldu. Resmisi var zaten, Federasyon. Onun görevide bunları yapmak. Böyle bir oluşum demek Federasyona karşı bir güç oluşturmak, onu baskı altına almak demektir. Kulüpler Birliği olarak üye sayımız doksan altıdır. Toplam üye zaten ikiyüz tane var. Böyle bir tehdit oluştu. O bakımdan Fenerbahçe Kulübünün bunun daima dışında kalır gibi olmuş olması çok çirkin çünkü Fenerbahçe bir yana diğerleri bir yana diye bir görüntü ortaya çıkıyor.
-Ama ilk başta diğer büyük kulüplerde Fenerbahçe’yle aynı çizgideydi. Ondan sonra fikir değiştirdiler. Fenerbahçe’liler de sürekli bunu söylüyor?
“Kimin puşt olduğunu bilmiyorum. Ama bir puştluk var ortada.”
-Bunu başka bir kelimeyle ifade edinde öyle yazalım?
“Yani bir dördü aynıysada, şimdi üçü bir, biri ayrıysa bir puştluk vardır ortada. Kim değildir puşt. Ortada bir puştluk vardır. Nedir puştluk? Şimdi Fenerbahçe’nin tafrası onlara fazla mı gelmiştir, onların tafrası mı Fenerbahçe’yi kızdırmıştır? Bilemiyoruz ki yani Fenerbahçe Türkiye’nin en büyük kulübü ama diğer kulüplerden büyüklük açısından farkı yoktur. Çünkü aynı sahada eşit şartlarda mücadele etmek zorunda. Taraftarı çok büyük, taraftarın fazla olunca büyüksün. Ama onbir kişi olarak sahada aynısın. Yani Fenerbahçe’nin taraftar olarak, gelir olarak diğer kulüplerle kıyaslanması artık çok zor. Kulüpler Birliği’ne para için girilmez. Ülke futbolunun daha iyi olması için girilir. Oysa biz ne yapıyoruz? Fenerbahçe’de Aziz ne dedi, Galatasaray’da Canaydın ne dedi? Birşey demedi. Sonuçta diyorlar diyorlar sahadaki durumları meydanda, kopardıkları gürültüyle sahaya yansıyan çelişkili. Attığın taş, ürküttüğün kurbağaya değiyormu ki? Fenerbahçe Sakarya’ya yeniliyor. Orda bilmem kim ne yapıyor. Falan filan yani. Onun için abartıdan kaçınacağız.
“Basında da tabi saptırılmış düşünceler var. Hepsi aynı çizgide, aynı doğru değil. Olması da mümkün değil. Hepimiz farklı düşüneceğiz ama doğruda birleşeceğiz. Yani Erdem’in kötülüğünde anlaşacağız kötüyse kötü diyeceğiz. Tabi biz onları demiyoruz. Ahbapsak kötü demiyoruz. Kamuoyu işlevini gerçek anlamda yapmadığımız için ‘Futbol Federasyonu’na saldırırsak iyi olur’ diyoruz. Fenerbahçe oraya saldırırsa o daha da iyi haber olur. Yapmayın canım, biraz objektif olalım. Futbol Federasyonu’da sonuçta bizim içimizden çıkmış. Ona verilen kanunen selahiyetler belli. İşte biz siyasetçilerin oradaki etkisi belli. Orda seçilenlerin sayısının artmasını engelliyenler de belli, şimdi bin-binbeş yüz kişi genel kurulu üyesi olsun, Federasyon başkanları aday olsun, çıksın kürsüde üçgün konuşsun, hesaplar didik didik edilsin denetlensin bakalım kim başkan olacak. O zaman daha iyi başkan seçilir. Ama şimdi ne oluyor? Hep okuduk son üç kongrede hükümetin adayı, hükümet hep bunu istiyor. Ha şimdi Ayhan Bermek’i işaret etti. Gibi filan çok ayıp laflar oluyor.”
-Ayhan Bermek’in bir açıklaması var seçimden sonra Hasan Doğan’la hiç konuşmadık diyor. Seçim bitiyor kaybediyor bir daha görüşmüyorsunuz?
“İstediğim benim şuydu. Yani bu işaret etmeler, göstermeler değil gerçek göstermeler olsaydı mutlaka gösteren taraf hükümetse kazanırdı. Hükümnete rağmen kazanamazsınız. Seni zorlar çalıştırmaz, yoksa ben hükümet olacam adam bana rağmen iş yapacak ha. Dört dakika sonra kulaklarından çakarım adamı. Yalvarırsın. Devletin gücü çok yüksek. Yapmayın ya.”
“Denetimi yapacaksın. İşler çok kötü gidiyorsa, millet çok rahatsızsa el koyar. Kanun yapmak elinde zaten isterse bir maddelik kanın derki 30 dakika sürer bu. Yeni kanun çıkana kadar ‘Futbol Federasyonu Başkanlığı’nı Başbakanlı’ğa bağlı şu Bakanlık tayin eder’ der, bitti. İsterse bunu yapabilir. İşte karışacaksan bunu yap. Karışmayacaksan da bırak ben işimi yapayım.”
-Peki soruşturma açar TFF’nu olağan üstü genel kurula götürürsem, spora siyaseti bulaştırmış olamayacak mıyım?
“Bulaştırırsın. Ama onu sen yapmayacaksın. Onu sen konuşuyorsun bunu ilgili kurumlar yapıyor. Sen onların yaptığını söylüyorsun. Söyelemeyeceksin. Söylüyorsan yapacaksın. Sayın Bakan kongre öncesi teftiş kurulları raporları var. Bu adam bunlardan temizlenmeden diye konuştu. Bu olamaz diyen bakan bunun sonucunu getirmesi lazımdı. Millet bunu bekler veya hiç dememesi lazım.”
-Şike varmı şahit oldunuz mu?
“Duydum ama olmadım. Duymak şahadet demek değildir görmek lazım.”
-Göstertmediler mi size?
“Güçleri yetmez. Bakan ve başkan olduğum dönemde olmamıştır. Mümkün değil. Hatır belki, hatırda olmamıştır ama hatırıda anlamak çok zordur. Parayla marayla olmamıştır.”
-Şike hep var deniyor.
“Var deniyorsa vardır. Yok olan şeye var denmez. Bir takım maçların sonuçları, futbolcuların konuşmaları hakemlerin zaman zaman anlattıkarı öyle bir çok kişinin söylediklerini bir araya getirdiğin zaman böyle bir hadisenin olduğunu görüyorsun. Ama bunun bir kanıtı yoktur. Bazende puştluk olsun diye çıkar böyle söylemler ortaya. Ama bazenda vardır. Yani Levent Bıçakcı’nın gidişi budur işte. Cafer’in çıkıp anlattıklarının iyi araştırılmamış olması, idare edilmiş olması. Ha, acaba İtalya’da olduğu gibi vardır deyip ceza vermek mi lazım, yoksa yoktur deyip de kapatmak mı lazım? Bizde kapatılıyor ama milletin beyninde var kalıyor. O zaman skor tabelasına inanç azalıyor. Burada artık çok para dönüyor, paradan kaynaklandığı söyleniyor.
-Ben çözerim dediniz. Nasıl?
“Herkesin yoğurt yiyişi farklıdır. Bilirler ki bu Mehmet Ali beye söylenmez. Biz bugünkü adam değiliz. Biz 1980’den buyana varız. Daha eskisi yok. Var ama şahsiyeti aynı kalan yok. Biz bakarsanız aynadakilere aynısını göremezsiniz."
-Özerklik olmasaydı kimi TFF Başkanı yapardız?
“Bakan olsam futbola karışmazdım.”
-Özerklik olmasaydı.
“Gene nabız yoklardım. Bir şura yapardım. Aslında gene bir şuraya ihtiyaç var. Genişletilmiş bir futbol şurası. Bir yığın futbolla ilgilenmiş üniversitelerden, akademilerden, ilgili kulüplerden, gazetecilerden, oynuculardan, hocalardan, hakemlerden, bilinen bilinmeyen yabancılardan 5-10 gün sürecek geniş bir şura yapar, neyin nasıl olması gerektiği konusunda, herkesin düşüncelerini kayda geçirir bir kitap haline getirir ve oradan bir takım projeler çıkardı gibi geliyor bana. Ülkemizin genel coğrafyası genel kültürüne göre hangi alanlarda hangi eğitimlerle olacak. Bunlar tartışılır. Örneğin hakemlerimiz, tartışılırlar tabi. Dışarıya neden gitmiyorlar. Senin federasyonun güçlü olsa kulüpler güçlü olsa hakemler Avrupa’da maç yönetirler. Ama yok. Gücün ordan belli işte. Kaç senedir biz futbol gelişsin diye anamız ağlarken tesadüfen 2002’den bu yana düştük. Son beş yıldır geberttik. Niye hiçbir alanda hiçbir başarımız yok? Demekki bizim gazımız o kadar devam etmiş.”
-Trabzonzporu yönetirken yine hakemlerle ilgili sitemleriniz oluyor muydu?
“Zaman zaman bir iki hakemlerle ilgili sitemim olmuştur ama o hakemler maç yönetmemiştir. İzinli sayılmıştır. Yani haksız saldırmayacaksın diyorum. Haklıysan doğru konuşacaksın. Başkanlık kolay değil. Türk futbolunun önderi demek. Doğru konuşacaksın.
-Böyle bir başkan var mı şu anda size göre?
“Şimdiki başkanları siz nasıl görüyorsunuz? Şimdiki başkanların işte kamuoyunda halkın arasında yüksek bir itibara sahip olduklarını sanmıyorum. Biz yürürken hala omuzlarda geziyoruz. Ama onların aynı saygınlığı yaşadıklarını görmedim. Tartışılıyorlarsa görmüyorlardır çünkü?
-Bir Aziz Yıldırım'ı Fenerbahçe taraftarı çok seviyor ama.
“Hayır, hayır.. Sevdiğini zannetmiyorum. Fener taraftarının sevdiğini sanmıyorum.”
-Fenerbahçe taraftarı Aziz Yıldırım’ı seviyor ama Beşiktaş, Galatasaray taraftarları sevmiyor neredeyse nefret ediyorlar.
“Diğerleri de. Nefretlik olmayacaksın. Fenerbahçe sonuçta büyük bir kulüp. İnsanların ‘ben fenerli değilim ama severim’ demesi gerekmiyor mu?
-Niye böyle bir sevgisizlik oluyor?
“Başkanların kulüplerini temsil etme özellikleri yani onlar kulüplerini yönetirken antipatik oluyorlar. Sadece sahada değil. Türkiye çok fazla iyi bir ülke değil. İyi insanlarmız var ama birbirine katlanmayı fazla sevmiyoruz. Kimseyi beğenmiyoruz. İyi yapmasın da ne yaparsa yapsın diyoruz. İçimizden veyahut da davranışlarımızda biraz takoz olmaya çalışıyoruz.”
-Mehmet Ali Yılmaz’a başkanlığı döneminde laf eden oldu mu?
“Açın gazetelere bakın, varsa vardır. Etmişlerse vardır. Ben hatırlamıyorum da. Zaten etseydiler sonlarından anlardın. (Gülüyor) Mutlaka eleştiriler olmuştur. Maksat yanlışa doğru diye direnmemek.
-Türk futbolu nereye gidiyor?
“Bu eyyamdan, kayırmacılıktan kurtulmadığı müddetçe, gençliğe güvenmediği müddetçe çok fazla bir yere gidemez. Kendimize güvenimizi tam kazandıktan sonra, ihracımız arttıktan sonra ithalimizi yapabiliriz.
-Belli bazı başarılar yakaladık yakın geçmişte. Onları yaşarken aynı isimler vardı ama.
“O özerkliğin getirdikleriydi. O zamanlar daha özerkliğin suyu çıkmamıştı. Üçüncülüğümüz kesin üçüncülük mü yoksa kura üçüncülüğü mü? Ama şansımız varmış ki oraya gelmişşiz. Ama bugünkünden kesin olarak çok daha iyiydi. Ha bu kazanılmaz değil ama tedbirleri alarak yapacağız. Dört tane Türk oyuncuyla nasıl milli takım yapacağız. Bakıyorsun Fenerbahçe’nin orta sahadan ilerisi yabancı. Biz nerden forvet bulacağız. Fatih Tekke’ye mi güveneceğiz sadece? Bize adam lazım. Gurbetçilerimizde olmasa...
-Trabzonspor denince ne hissediyorsunuz?
“Gurur yaşatıyor. Trabzon diğer kulüplerden farklı. Tarımı, sanayisi olan bir yer değil. Anadolu'nun bir kenarında, deniz kenarında bir yer. Dışarıda çalışmış zengini var ama onu da kulübe harcamıyor. Her türlü kapasite var ancak orada da birlik-beraberlik konusunda mertlik bozuldu para çıkınca. ‘Ben daha iyi yönetirim’ diyenler ortaya çıkmaya başladı. Avni Aker şekil değiştirdi. Yabancı öğrenci sayısı 70 bine yaklaştı. Hepsi de ayrı takımları tutuyordur, onlar da maça gelmek istemez. Eskisi gibi full çekmek mümkün değildir.”
cem.kurel@ligtv.com.tr
erdem.erol@ligtv.com.tr