Lig TV Genel Müdürü Şansal Büyüka, Akşam Gazetesi'nde kaleme aldığı yazısında önemli gerçekleri ortaya koydu.
"Futbol dünyasının diline, yayın bedeli olarak bir 120 milyon dolar takıldı gidiyor. Yani Digitürk’ün bir sezon için ödediği naklen yayın ücreti." diyen Büyüka, gerçekte Digiturk'ün kulüplere ne kadar ödeme yaptığını açıkladı.
Büyüka, futbol dünyamızdaki diğer gelişmeleri de değerlendirdi:
SEÇİM VAR BAŞKAN YOK
Kulüpler uzun yıllardır belki de ilk defa bu kadar birlikte hareket ettiler. Yıllardır ilk defa bu kadar dayanışma içinde oldular ve Haluk Ulusoy Federasyonu’nun gitmesi için “seçim” kararı aldılar.
Haluk Ulusoy’u göndermek için omuz omuza veren kulüpler, şimdi futbolun yeni başkanını bulmak için uğraşırken, adeta “paramparça” oldular. Herkesin ağzından bir başkan adayı çıkıyor, herkesin gönlünde bir “aslan” yatıyor...
Aslında gerçeği konuşmak lazım, kimse futbolda eşitliği sağlayacak, hakça bir yarışma ortamını hazırlayacak, kuralları uygulayacak, beyaz bir sayfa açacak başkanın peşinde değil...
Kulüpler istedikleri hakemi tayin edecek, sıkışınca para verecek, disiplin kurulundan aldıkları cezayı indirecek, kişiye ve kulübe göre kararlar alabilecek, “ahbap-çavuş” ilişkileri ile futbolu yönetecek bir başkan arayışı içindeler.
O zaman olmuyor...
O zaman herkesin birleştiği bir başkan adayı ortaya çıkmıyor...
Seçime 15 gün var... Bugün adaylığını açıklayan tek isim Ayhan Bermek. Kabul edelim ki, Bermek geçmiş yıllardaki tecrübeleri, Türk futbolu ile ilgili çalışma ve projeleri, kurallara ve etik değerlere bağlılığı ile bu işi hak eden insanların başında geliyor...
Ama kulüplerden destek yok... Çünkü hatır-gönüle iş yapmaz... Kurala, prensibe göre iş yapar. O zaman da kulüplerin desteğini alamıyor, şanslı aday konumuna gelemiyor.
Bir başka güçlü isim Hasan Doğan. Tek ve en büyük şanssızlığı Başbakan’ın yakın arkadaşı olması. Futbola siyaset karıştığı iddialarının tavan yaptığı bir ortamda Hasan Doğan’ın aday olması “Gördünüz mü, Başbakan Haluk Ulusoy’u gönderdi, en yakın arkadaşını Federasyon Başkanı yaptı” söylemlerini gündeme taşıyacak.
Bu nedenle Başbakan, Hasan Doğan’ın aday olmasını istemiyor. Ama kabul edelim ki Hasan Doğan, uzlaşmacı tavrı, olaylara yaklaşımı, futbol dünyası ve bürokrasideki gücü, sorunlara çözüm arayışı ile Türk futbolunu şu kaotik ortamdan çıkaracak çok önemli bir-iki isimden biri. Ama bütün bu özellikleri “Başbakan’ın yakın arkadaşı” olmasının altında kayboluyor, hatta görmezden geliniyor.
Yazık değil mi Hasan Doğan’a... Yazık değil mi Türk futboluna...
Şenes Erzik yok... Abdullah Kiğılı istemiyor... Serdar Güzelaydın’a bazı büyükler “dur” diyor...
Ama zaman durmuyor... Seçime sadece 14 gün kaldı... Ortada destek gören bir Başkan adayı yok... Ufukta umut yok...
Korkarım ki, yarın-öbür gün ısmarlama, tepeden inme, neredeyse “atama” sayılabilecek bir başkan, Türk futbolunun başına patron olacak...
Bir uzaylı bizi yönetmeye kalkmasın...
Onun için futbolun içinden gelen iki isime çok iyi sarılmak gerekiyor...
Biri Hasan Doğan, diğeri Ayhan Bermek...
Kulüpler “yok” diyorsa, zaman geçirmeden bu iki ismin alternatifini bulmak zorundalar...
Yarın çok geç olabilir...
Futbol bir aceminin eline kalabilir...
DIGITURK KAÇ PARA VERİYOR?
Futbol dünyasının diline, yayın bedeli olarak bir 120 milyon dolar takıldı gidiyor. Yani Digitürk’ün bir sezon için ödediği naklen yayın ücreti.
Oysa işin gerçeği çok farklı. Digitürk 120 milyon doların çok daha üstünde bir parayı, Futbol Federasyonu kanalıyla kulüplere ödüyor.
Digitürk’ün 2007-2008 sezonu için ödeyeceği yayın bedeli tam 168 milyon dolar. Bir de yazıyla yazayım. Tam yüzatmışsekiz milyon dolar. Bu paranın yüzde 12’si federasyon payı olarak kesilince kulüplerin kasasına 150 milyon doların biraz üstünde bir para giriyor.
Digitürk ayrıca, her yıl Fortis Türkiye Kupası için tamamı kulüplerin kasasına giden yılda 14 milyon dolar, ligin isim hakkı için gene tamamı kulüplerin kasasına giden yıllık 10 milyon dolar, ayrıca kulüplere her yıl forma reklamı bedeli olarak gene 10 milyon dolar para veriyor.
Hesap açık, tartışmasız biçimde ortada. Yılda tam 202 milyon dolar. Bir sürü ana sponsorluklar, diğer katkılar da bu 202 milyon doların içinde değil.
Kimse kimseye yanlış bilgi aktarmasın. Digitürk’ün bir yılda ödediği para 120 milyon dolar değil, 168 milyon doları yayın olmak üzere, tamamı kulüplerin kasasına giden tam 202 milyon dolar (yazıyla ikiyüziki milyon dolar).
Futbol Federasyonu kayıtlarında olan bir rakamı daha aktarıp yazıyı noktalayalım. Digitürk’ün yedi yıl boyunca kulüplere yayın bedeli olarak aktardığı toplam para tam 1 milyar doların üstünde.
Çakıl taşı değil bu. Özelleştirme idaresinin ihalelerine girseniz, Türkiye’nin en önde gelen kuruluşlarından birini alırsınız.
ASLAN ACUN
Türkiye, Acun Ilıcalı’nın “Var mısın yok musun” yarışmasına kilitlendi. Bakmayın bir yarışma programı olduğuna. Her gece yaşamdan örnekler sergileniyor. Dertler, çileler, hüzünler, sevinçler, coşkular, umutlar... Hayatın içinde ne varsa, hepsi Acun’un programının içinde... Herkes kendinden bir şeyler bulduğu için program raiting alışkanlıklarını altüst ediyor. Her gece yeni bir rekora koşuyor. Öyle ki, Acun belki de tek başına, bu yarışma programı ile Show TV’yi Ocak ayı birinciliğine taşıyacak. (Yazıyı yazarken Perşembe akşamının, yani ayın son akşamının raitinglerinin ne olacağı henüz bilinmiyor. Bu sabah belli olacak.)
Helal olsun Acun’a. Yıllardır dişiyle-tırnağıyla kazıya kazıya buralara geldi. Yaşamın çok ağır darbelerini yedi. Dağılmadı, yıkılmadı, şöhretin seline kapılmadı, adam oğlu adamlığından tek gram azalmadı. İyi insanlar, iyi şeylere layıktır. Helal olsun sana Acun...
BEŞ AY ÖNCE NEREDEYDİNİZ?
Fazla uzağa gitmeye gerek yok. Transfer ayında bütün kulüpler yabancı transferi konusunda 6+2 çıksın diye kıyameti koparıyordu. Ulusoy Federasyonu bu konuda inat etti ve kulüplerin yoğun isteğine rağmen bu kararı çıkartmadı. Üstelik kararlı biçimde karşı durdu. Aradan 5-6 ay ya geçti, ya geçmedi. Görevi bırakmaya sayılı günleri kalan Ulusoy Federasyonu bu kez, üstelik aşırı bir talep olmamasına rağmen 6+2’yi bir çırpıda çıkarttı. Altı ayda ne değişti? Yoksa Ulusoy Federasyonu giderayak kulüplerden “helallik” mi alıyor.
SEL GİDER KUM KALIR
Galatasaray’ın hocası Feldkamp’ın kulübün değerlerini bir çırpıda silip atmasını doğru bulmuyorum. Feldkamp dört ay daha burada ama, yuvadan yetişen Sabri’nin yıllarca burada kalma, bu formayı giyme şansı var. Daha sezon başında, bırakın Galatasaray’ı, ulusal takımın vazgeçilmez oyuncusu olan Sabri, bugün yedek kulübesinde oturuyorsa, sahada etkisiz kalıyorsa, suç sadece Sabri’de mi? Feldkamp bu düşüşten kendine hiç pay çıkartmıyor mu? Sabri’nin elli türlü yanlışı olabilir. Ama bu yanlışları düzeltmek Sabri kadar Feldkamp’ın da görevi değil mi? Üstelik sel gider kum kalır. Sabri kararı gerçekçi biçimde yeniden gözden geçirilmeli.
BEŞ AYDA BEŞ HOCA
Gençlerbirliği bu sezona Ersun Yanal’la başladı, daha doğrusu anlaşmasına rağmen başlayamadı, Fuat Çapa, Alman Stumpf ve Bülent Korkmaz ile devam etti. Şimdi de Mesut Bakkal. Yani ligin başlangıcından bu yana beş ay geçti, Gençlerbirliği’ne beşinci hoca geldi. Bülent Korkmaz göreve başladığında Maraton programında Erman Toroğlu “Göreceksin bu sezon bitmeden Gençlerbirliği’ne beşinci hoca da gelir” demişti. Bizim Hoca haklı çıktı. Ne de olsa Ankara’yı da, İlhan Başkan’ı da hepimizden iyi biliyor, hepimizden iyi tanıyor. Benim anlamadığım Gençlerbirliği’nin kötü gidişinde bütün suç bu dikiş tutturamayan hocalarda mı? Başkan’ın, kulübün, yönetimin bu kötü gidişte hiç mi günahı yok.
AYDINUS'DAN BAŞKA HAKEM YOK MU?
Ne zaman bir derbi maçı olsa, hakem olarak Fırat Aydınus atanıyor. Aslında MHK bu konuda haklı olabilir. Fırat Aydınus genellikle maçları iyi yönetiyor ve MHK’nin başı ağrımıyor. Ama her derbiye Fırat Aydınus’un atanması acaba diğer genç ve yetenekli hakemleri moral olarak etkilemiyor mu, onların psikolojisini bozmuyor mu? Derbiler için yeni Aydınus’ları hazırlamamız gerekiyor. İşin gerçeği bu.
DEVAM BURAK
Beşiktaş’ın Burak Yılmaz’ın tapusunu verişini bir türlü kabullenemedim. Baktım o Burak, Manisaspor’da üç gollü müthiş bir başlangıç yaptı. Kabul ediyorum, Burak Beşiktaş’ın değerini bilemedi, İstanbul’da bir sporcu gibi yaşamadı. Ama yaşı çok genç, yetenekleri çok fazla. Yaptığı yanlışlardan ders çıkartırsa, bir başka büyüğe hızlı bir dönüş yapabilir. Haydi Burak. Kaybolan yılları, kaybolan umutları yeşertmek, kazanmak senin elinde.
NE OLDU SANA ÖZDEN?
Kaleci Özden, Konyaspor kalesinden ulusal takıma göz kırpıyordu. Yarınlar adına önemli umutlar veriyordu. Ama anlaşılmaz bir nedenle hızlı bir düşüşe geçti, doğal olarak kaleyi kaybetti, sonra kendisi kayboldu. Özden uzun bir aradan sonra Trabzonspor’a karşı Rize kalesinde futbolseverlerin karşısına çıktı. Ama kötü bir başlangıç yaptı, berbat goller yedi. Yakışmadı Özden’e. Toparla kendi Özden. Bildiğimiz, beğendiğimiz Özden olarak çık karşımıza.