Son 8 maçta Beşiktaş 1 gol yedi, Galatasaray 13... İlk 8 maçını 3 gol yiyerek geride bırakan Fenerbahçe'nin ise son 5 karşılaşmada yediği gol sayısı 10.
Beşiktaş neden aşama içerisinde? Fenerbahçe ile Galatasaray'ın yaşadıkları düşüşün sebebi ne? Sadece bu verilere bakarak bile, yanıtı kolaylıkla bulabilirsiniz.
Futbol, 2004 Avrupa Şampiyo-nası'ndan sonra hissedilir bir değişimi yaşadı. Otto Rehhagel yönetimindeki Yunanistan'ın, büyük bir sürprize imza atarak şampiyonluğa ulaşmasıyla birlikte, takım savunmaları başta Kıta Avrupa'sı olmak üzere tüm dünyada önem kazandı. Savunmaya öncelik veren taktik disiplin, başarıya ulaşan neredeyse tüm takımların vazgeçilmez değeri oldu. Bu çerçevede ön liberoların önemi ön plana çıktı. Oyun anlayışları, savunmaya dönük sistem arayışlarına paralel olarak değişti.
Bu değişime ayak uyduran kulüp takımları ya da milli takımlar küçümsenemeyecek başarılar elde etti. Büyük-küçük takım ayrımları, geçmişle kıyaslanamayacak ölçüde ortadan kalktı. Bireysel yeterlilikleri gelişmiş oyunculardan oluşan ekiplerin, bu anlamda kendilerinin çok gerilerinde duran rakiplerle eşleşmelerinde, en az onlar kadar mücadele edemediği takdirde kazanamadıkları bir süreç başladı. Bunun somut örneklerini, Milli Takım'ımızın Avrupa ve Dünya Şampiyonası elemelerinde aldığı sonuçlarda defalarca yaşadık. Hatırlayın Malta, Moldova, Estonya gibi aramızda büyük kalite farkı olan takımlara takıldık.
Futbolun bugün geldiği noktada evet, hücum çok önemli. Kadro kalitesi, derinliği, uyumu, yeteneği gelişmiş üst düzey oyuncu da tartışmasız önemli. Ancak iyi takım sınıfına girebilmenin olmazsa olmaz önceliği savunma.
Eğer kaybettiğiniz noktada, 10 oyuncunuzla topun arkasına geçebiliyor, alanı doğru paylaşarak ve yardımlaşarak savunma yapabiliyorsanız, takım olma yolunda ilk büyük adımı atabiliyorsunuz.
Şimdi yeniden başa döneyim... Ne demiştim, "Son 8 maçta Beşiktaş 1 gol yedi, Galatasaray 13... Fenerbahçe'nin ise son 5 karşılaşmada yediği gol sayısı 10."
Bu aynı zamanda neyin göstergesi? Beşiktaş'ın takım oyununu G.Saray ile F.Bahçe'den çok daha iyi oynadığının göstergesi.
Beşiktaş, ne F.Bahçe ne de G.Saray'ın hücum silahlarına sahip. Nonda (7), Kewell (5), sakatlandığı döneme dek Baros (5) ve Arda'nın (4) ligde Galatasaray'a kazandırdıkları gol sayısı 21...
Alex (5), Güiza (4), Semih (4), Kazım'ın (3) Fenerbahçe'de attıkları gol toplamı 16... Beşiktaş'ın hükmen kazandığı Ankaraspor maçını saymazsanız toplam golü 14. En golcü oyuncusu Bobo (4). Nobre'nin, Yusuf'un golü yok... Nihat sadece 1 kez ağları havalandırmış.
Bu tablo neyi gösteriyor? Beşiktaş'ın çoğu formsuz ve gol yollarında etkisiz hücum oyuncularına sahip olduğunu. Ama Beşiktaş'ı farklı kılan başka şeyler de var; oyun disiplini, mücadele gücü, yardımlaşma, kazanma hırsı ve arzusu.
Eğer takım oyunu oynuyorsanız ve tabii ki iyi savunma yapıyorsanız, hücum oyuncularınız formsuz da olsa, gol yollarında etkisiz de kalsa o oyun bütünlüğü içerisinde bu yetersizliğinizi tolere edebilirsiniz.
Örnek yine Beşiktaş'tan... Son 8 maçında 24 puana ulaşan Beşiktaş'ın, hükmen kazandığı Ankaraspor dışındaki 7 maçından 4'ünün skoru 1-0... Biri 2-1... Biri 2-0... Yalnızca F.Bahçe maçının skoru 3-0.
Peki, bu neyi gösteriyor? İyi savunma yapabiliyorsanız ve büyük takımsanız, bu ligde öyle ya da böyle 90 dakikada asgari 1 gol bulabilme şansınızın olduğunu.
Öte yandan Galatasaray'ın 13 gol yediği ve 13 puan yitirdiği son 8 maçında kazandığı gol sayısı 11... Fenerbahçe'nin 10 gol yediği, 10 puan kaybettiği son 5 maçında attığı gol sayısı ise 6.
Yani, takım savunmalarının dibe vurduğu bu süreçlerde, bu iki takımın hücumda da yeterlilikleri zaten yok.
Tabii Galatasaray ile Fenerbahçe'deki performans düşüşlerinin takım içi ilişkilerin zedelenmesi, oyuncuların spor sayfalarından magazin sayfalarına taşan özel yaşamları, profesyonelce düşünmemeleri, davranmamalarıyla da ilintisinin olduğunu ayrıca vurgulamak gerek.
Bu da nereden kaynaklanıyor? Büyük ölçüde otorite yoksunluğundan.
Mustafa Denizli, en sorunlu dönemde bile liderliğin gereklerini yerine getiren bir duruşun sahibi. Artı bu ülkeyi iyi tanıyor... Ligi, Türk futbolunun kendine özgü yapısı ve sorunlarını tartışmasız çok iyi biliyor. Daum ile Rijkaard'ın sadece lider olarak değil, bu yönlerden de açık ara önünde.
Gelinen noktadaki son tablo şu... Beşiktaş huzur, güven, umut ve keyif içerisinde yoluna devam ediyor. Galatasaray ile Fenerbahçe'de ise artık telaş, panik, karamsarlık hâkim.
Dikkat edin, Fenerbahçe'de Daum, Galatasaray'da Rijkaard tartışılmaya başlandı. Balayı erken bitti, aile içi ilişkilerde güven sarsıldı.
Üç büyüklerde at, şimdi sahibine göre kişniyor!
Daum, bu kadroya yetmiyor
Fenerbahçe'nin sahip olduğu kadro, her teknik adamın iştahını kabartan yeterlilikte.
Ama Daum, o kadroyu kullanmayı beceremiyor.
Çünkü takım içi rekabeti sağlayamıyor. Kulübesi isim olarak çok güçlü. Performans olarak çok yetersiz.
Bir teknik adamın öncelikli ödevi, elindeki tüm oyuncuları formda tutmak. Daum, bırakın kulübedekileri, sürekli oynayan oyuncuların performansını artıramıyor.
F.Bahçe sürekli düşüşte. G.Saray maçını çıkarın, sezon başından beri kazanırken dahi izleyenlere keçiboynuzu yediriyor. Mücadele gücünü yitirmiş. Hırsını, isteğini, inancını bitirmiş. Takım olmayı hâlâ becerememiş. Ve Daum, bu lig için yeterliliği tartışılmayacak o kadroyu, güven veren, futbol keyfi sunan bir noktaya taşıyabilmiş değil.
Son Kasımpaşa maçı, bunun en çarpıcı örneği.
Yılmaz Vural, Daum'u öteden beri iyi tanıyor! Fenerbahçe'yi iyi analiz etmiş. Hele de rakip çift santrforla sahaya çıkınca, zaten gelişmiş olan taktisyenliğini adeta şov yaparak oyuna yansıtıyor.
Daum sahaya bir intihar timi sürmüş! Önde Semih-Güiza... Arkalarında Alex... Orta alanın solunda Mehmet Topuz. Bu dört oyuncunun takım savunmasına katkısı yok denecek kadar az. Vural, savunmasını da öne çıkartarak oyunun boyunu kısaltıyor. Ardından rakip savunmanın arkasına atılan uzun toplarla sürekli golü kovalıyor. Normalde Fenerbahçe'den beklenirken, Kasımpaşa rakibiyle adeta kedi-fare oyunu oynuyor.
Ve Daum, bu oyunu sadece izliyor!
Fenerbahçe acz içerisinde... Fenerbahçe, kenar yönetiminin yanlış oyun tercihi nedeniyle sapır sapır dökülüyor. Daum hâlâ izliyor.
Böylesine bir kadronun, bu denli basiretsiz kalan bir patronu olabilir mi? Koca Fenerbahçe, kendisiyle asla kıyaslanamayacak bir rakip karşısında bu denli ezik, silik, çaresiz kalabilir mi?
O ezikliği, o silikliği, o çaresizliği yaratan kim? Daum!
Kasımpaşa'yı dikkatle izlese, geçmiş sezonlarda kendisine defalarca ders veren Vural'ın cinliklerine çözüm üretebilse Fenerbahçe, en azından bu denli bir zavallılığı yaşamayacak.
Ama Daum bu! Abartıldığının aksine vasat bir aşçı! Elindeki malzemeyle masaya sunduğu lezzet, eskiden de çok farklı değildi... Şimdi de aynı! Aslında büyük firmalarda çalışmanın avantajını yaşamanın ötesinde yaptığı fazla bir şey yok.
Gelelim sadede... Fenerbahçe'yi zor günler bekliyor. Zira servis elemanlarından önce aşçı tekliyor. Daum, çok formsuz ve bu kadroya yetmiyor!