Beşiktaş’ın genç yıldızı Futbol Extra Dergisine çarpıcı açıklamalarda bulundu. Beşiktaş ve Milli Takım’ın başarılı stoperi henüz 25 yaşında ama 15 kişilik bir ailenin reisliğini yapıyor. Sadece annesinin ve kardeşlerinin değil, dedesinin ve ninesinin geçim yükü de onun üzerinde.
GÖKHAN REİS!
Gökhan Zan'ın açıklamalarından ön plana çıkan satırbaşları şunlar:
"BABAMIN AMELİYATINI YAPTIRAMADIM"
Babam ağır hastaydı. Dardanelspor’da oynarken hedefim bir büyük takıma transfer olup babamın ameliyatını gerçekleştirmekti ama nasip olmadı.
"KARDEŞİM VE AMCAM ÖZÜRLÜ"
Ninemizi ve dedemizi de eklersek toplam 15 kişilik bir ailem var. 5 kardeşiz, biri özürlü. Yine özürlü bir amcam var.
"15 KİŞİLİK AİLENİN REİSİYİM"
Eniştem gurbette olduğu için ablama ve iki çocuğuna, anneme, dedeme, nineme ben bakıyorum. Annem, kardeşlerim, ben ve eşim hep birlikte aynı evde kalıyoruz. Aileye babalık görevini ben yapıyorum. Yani Zan ailesinin reisiyim, yüküm ağır ama bundan mutluluk duyuyorum.
"SAKAT KALAN BABAM 'GÖKHANIM' BİLE DİYEMEDİ"
Ben beş yaşındayken babam ikinci kattan düşmüş ve sakat kalmış. Onu hatırladığımdan beri çenesi kapalıydı ve boğazında hortumla beslenerek yaşadı. Babamın “Oğlum, Gökhanım” demesini hiç duyamadım.
Hatayspor’un çim sahsında atlayıp zıplarken altyapı hocası beni kaleci zannedip “Kaleye geçer misin?” dedi. Ben de geçtim ve maçta bir de penaltı kurtarınca hemen altyapıya yazdılar. Bir sene yıldız takımın kaleciliğini yaptım.
Rahmetli babam Fenerbahçeliydi ama ailemin diğer bireyleri hep Beşiktaşlı. Adımı da Gökhan Keskin hayranı olan Ahmet amcam koymuş. Bir de ilginç olan, 1981 doğumlu görünüyorum ama gerçekte 1982’liyim.
Doğuştan Beşiktaşlıyım. Gökhan Keskin’in bıraktığı yerden ben başladım. Bugüne kadar çalıştığım hocaların yüzde 95’i Beşiktaş’ın efsane isimleriydi. Ali Gültiken, Feyyaz Uçar, Fuat Yaman, Metin Tekin, Hürsel Tekin Oktay ve Rıza Çalımbay.
G.Antep’e kiralandığım zaman “Beşiktaş’ta yarım kalan bir işim var” diye kendi kendime söz verdim. Daha sonra Ankaraspor’a gönderilirken Tigana bana sahip çıktı. Üzerimdeki ikinci büyük pay ise sakat olduğum halde beni milli kadroya çağıran Fatih Hocama ait.
Tigana bir gün beni çağırarak Arsene Wenger’in kendisiyle görüştüğünü, performansımın bu şekilde devam etmesi halinde Arsenal ve onun gibi önemli takımlara gidebileceğimi söyledi ve “Bu performansını sezon sonuna kadar sürdür” dedi.
Adımın Arsenal’le anılması gurur verici. Beşiktaş’la bir yıl daha sözleşmem var. Sakatlığımdan kurtulduktan sonra performansımı arttırırsam bu sezon sonunda Avrupa'nın bir takımına gideceğime inanıyorum.
Medya yabancı futbolculara aşık. Mesela, Fenerbahçe'de Can Arat yerden yere vuruluyor. Bu eleştiriler onu bitirme noktasına getirdi. Lugano ve Edu, Can’dan çok üst düzey futbolcular mı? Ben buna inanmıyorum.
Türk futbolcusuna haksızlık ediliyor. Bir standart olması lazım. Türk futbolcusuyla yabancı futbolcunun aldığı paralar birbirine yakın olmalı. Arada uçurum olması performansı çok etkiliyor. Çünkü para pul işleri takım içinde hep konuşulan konular.
Yabancı sayısı kısıtlanmalı. 6 tane öylesine futbolcuyu getirip üçünü sahada tutacak, üçünü yedek oturtacaksanız, az getirin, kaliteli olsun. 6 kişi geleceğine 4 tane çok üst düzey futbolcu getirirsiniz, oynatırsınız.
Runje tam bir profesyonel. Kulağını eleştirilere tıkadı ve sadece kendi çalışmalarına baktı. Onun yerinde başka birisi olsaydı çoktan bavulunu toplayıp gitmişti. Ama Runje’nin kapasitesinin ne olduğunu ilerleyen maçlarda gördük.
Türkiye’de en beğendiğim defans oyuncusu benim. Dünyada ise Cannavaro’yu beğeniyorum.
Kendimi dünyanın en iyi takımında onayabilecek özgüvende, beceride ve kapasitede görüyorum. Çünkü izliyorum ve görüyorum, onlardan farkım yok.
Dedemin üzerimde çok emeği var. Babamın rahatsızlığından dolayı dedemlerle yaşıyorduk. Beni okula o götürüp getirirdi. Herkes dedemi babam zannederdi. Bana babalık eden dedemdi.
VE İŞTE RÖPORTAJIN TAMAMI:
Gökhan Zan'ın Futbol Extra'ya yaptığı açıklamaların tamamı ise şöyle:
"TESADÜFEN KALECİ OLDUM"
Hiç kalecilik yaptın mı?
Bir gün atlayıp zıplarken, Hatayspor’un altyapı hocası beni kaleci zannedip “Ufaklık kaleye geçer misin?” dedi, Ben de kabul ettim ve geçtim. Müthiş bir duyguydu. Halbuki kalecilikten filan anlamıyordum ama şansım yaver gitti. Boyum da uzun ya, bir de maçta penaltı kurtarınca beni hemen altyapıya yazdılar. Bir sene boyunca yıldız takımının kaleciliği yaptım. Hatayspor’un profesyonel kalecisi vardı Yılmaz ağabey; “Gökhan sen ilerde büyük bir kaleci olacaksın” diyerek bana kendi keleci şortunu, kazağını, eldivenini verdi. O malzemeleri hâlâ evimde saklarım. Bu yaklaşımı bana artı bir motivasyon sağlamıştı.
"ANNEM KULÜPTEN GELENLERİ KOVARDI"
Sonrasında stoper mevkiine geçişin nasıl oldu?
Aradan bir sene geçtikten sonra hocama “Aslında ben kaleci değilim, oyuncu olmak istiyorum” dedim. Hocam da kabul etti. Ondan sonra defans oyuncusu olarak başladım. Değişik mevkilerde de oynadım.
"ADIM GÖKHAN KESKİN’DEN GELİYOR"
Sende Beşiktaşlılık var mıydı ?
Babam Fenerbahçeliydi. Annem ise Beşiktaşlıdır. Dedem tam bir Beşiktaşlıdır. İsmimi koyan Ahmet amcam da Beşiktaşlı. Benim ismim Gökhan Keskin'den gelmedir. Gökhan Keskin’in Beşiktaş’ta futbola başladığında 1982 yılında doğmuşum. Gökhan Keskin stoperdi, ben de stoper oldum. Bu da çok ilginç. Ahmet amcamın evinde Gökhan Keskinli Beşiktaş posterleri hâlâ asılıdır. Tam bir Gökhan hastasıydı. İlginç bir şey daha var; yaşım bir yıl büyütüldü. Tabii o zamanlar hemen nüfus kağıdını çıkarmıyorlardı. Ablam benden bir yaş büyük, o 1981 doğumlu, ben de 1982 doğumluyum normalde. Ben doğduktan sonra nüfus dairesine ablamla birlikte götürmüşler bizi ve ikiz yazdırmışlar. Ablam da ben de 07.09.1982 doğumluyuz ve ikiz görünüyoruz. İlginç olan, bizim gerçekte ikiz kardeşlerimiz var zaten. Tuhaf olan, Türkiye’de birçok futbolcunun yaşı küçültülür, benimki büyütülmüş..
"ZAN AİLESİNİN REİSİYİM"
Babanın vefatı nasıl oldu?
Babam hem gırtlağından boru takılarak nefes alıyordu hem de çenesi kilitliydi. Dardanelspor’da oynarken hedefim bir büyük takıma transfer olup babamın ameliyatını gerçekleştirmekti ama nasip olmadı. Tabii ki Dardanelspor’daki şartlarla ameliyatını yaptıramadık. Çünkü ailemizin maddi problemleri vardı. Dardanelspor'a gittiğim ilk sene 7 milyar peşinat aldım. Ondan sonra aylıklarla oynadım. İkinci sene 8 milyar peşin aldım. Bu peşinatlar büyükmüş gibi geliyor ama ben 12 kişilik bir aileye bakıyorum. Tabii ninemizi dedemizi de eklersek toplam 15 kişilik bir ailem var benim elime bakan. 5 kardeşiz, biri özürlü. Yine özürlü bir amcam var. Kardeşlerimden bir tanesi Selahattin, Beşiktaş’ın futbolcusu olarak Hatayspor’da kiralık oynuyor. Bunun dışında, eniştem gurbette olduğu için ablam ve iki çocuğuna, anneme, dedeme, nineme ben bakıyorum. Annem, kardeşlerim, ben ve eşim hep birlikte aynı evde kalıyoruz. Aileye babalık görevini ben yapıyorum. Yani Zan ailesinin reisiyim, yüküm ağır ama bundan mutluluk duyuyorum.
"BİR KARDEŞİM ZİHİNSEL ÖZÜRLÜ"
Aileni biraz daha yakından tanıyabilir miyiz?
Kardeşim Ali doğuştan özürlü. 7 aylıkken 700 gram doğdu mucizevî bir şekilde. Doğduktan 3 yıl sonra havale geçirdi. 3 yıl sonra açabildi gözlerini dünyaya ama zihinsel özürlü olarak. Çok büyük problemler yaşadım. Zihinsel özürlü olduğu içinde tedavisi yok. Yine Ahmet amcam da bedensel engelli, ayakları felç. Ablam ve iki çocuğu da bizimle birlikte yaşıyor.
"BABAMIN “GÖKHANIM” DEDİĞİNİ DUYAMADIM"
Sözünü ettiğin dönemde babanın ameliyatını yaptırmak için ne kadar para gerekiyordu?
Çok yüklü bir miktar parayla Amerika'da ameliyat ettirmek gerekiyordu. Çünkü Türkiye'de böyle bir imkân yoktu. Beş yapımdan beri babam çenesi kapalı, hortumla beslenerek yaşadı. Rahmetli, ikinci kattan düşünce bu duruma gelmiş. Babamın “Oğlum, Gökhanım” demesini duyamadım.
"ALDIĞIM PARAYI ANNEME VERİRİM"
Yapılacak ameliyat konusunda umutlu muydunuz?
Dedem babamı en az 15 defa ameliyat ettirmiş ama olumlu bir gelişme olmamış. Riskli bir ameliyattı ve ABD’de yapılması gerekiyordu ama maddi durumumuz nedeniyle bu imkânsızdı. Bir de aldığımız ücretlerle bu mümkün görünmüyordu. Ben aldığım parayı hiç dokunmadan anneme verdim bugüne kadar. Aile olarak yetişme tarzımız böyle. Aileye çok bağlı insanlarız. 17-18 yaşında Çanakkale'ye gittim ve 3 yıl boyunca tesislerde kaldım. Hiç dışarı çıkmadım desem yeridir. Aldığım maaşları anneme gönderirdim. Ama o bile yetmiyordu. Çanakkale’de oynarken çok genç bir oyuncuydum ve tek başıma yaşıyordum. Kendimi kaptırsam kaybolup gidebilirdim. Ama hiçbir zaman gece hayatım olmadı. Sadece futboluma konsantre oldum. Ondan sonra İstanbul'a geldim. Burada da kaybolabilirdim ama yine futboldan ve ailemden başka bir şey düşünmedim. Kimse hiçbir gece beni dışarıda göremez. Sadece eşimle 3-4 ayda bir dışarı yemeğe çıkmışımdır. Allah’a şükür çok mutlu bir yaşam tarzımız var.
"DOĞUŞTAN BEŞİKTAŞLIYIM"
Kendini ne kadar Beşiktaşlı görüyorsun?
Dediğim gibi Ahmet amcam Gökhan Keskin’i çok seviyormuş ve bu yüzden adımı Gökhan koymuş. Onun Beşiktaş’ta oynamaya başladığı yıl ben doğmuşum. Gökhan Keskin’in Beşiktaş’ta futbolu bıraktığı gün de ben Beşiktaş formasını giydim. Jübile maçında o 10. dakikada oyundan çıktı, yerine ben girdim. Gökhan Keskin’in bıraktığı yerde başladım. Bugüne kadar çalıştığım hocaların yüzde 95’i Beşiktaş’ın efsane isimleriydi. Ali Gültiken, Feyyaz Uçar, Fuat Yaman, Metin Tekin, Hürsel Tekin Oktay, Rıza Çalımbay. Kısacası Metin, Ali, Feyyaz’ın yani MAF’ın çalıştırdığı tek futbolcuyum.
"F.BAHÇE’YE GİTMEM DEMEM"
Peki, Beşiktaş'la bir gün yollarınız ayrılırsa Fenerbahçe ya da Galatasaray'a gitmez misin?
Tabii ki gidebilirsiniz, gitmezsiniz diye bir kaide yok. Çünkü bu profesyonelliktir. Ve siz de profesyonelliğin gerektirdiği şeyleri yapmak zorundasınız. Doğuştan Fenerbahçeli, Beşiktaşlı veya Galatasaraylı olsanız da profesyonel futbolcu olduktan sonra her şeye artık daha farklı bakıyorsunuz. Küçüklülüğünüzdeki o fanatiklilik bitmeye başlıyor. “Ben o takıma gitmem” gibi sözler etmemeniz gerekiyor. Sizin de profesyonelliğe ayak uydurmanız gerekiyor.
"BEŞİKTAŞ’TA BIRAKMAK İSTİYORUM"
Tümer Beşiktaş’ta oynadığı dönemde “Ben Beşiktaşlıyım, G.Saray ya da F.Bahçe’ye gitmem” demişti. Bunu söylemesi yanlış mıydı?
Bunun yorumunu yapmak bana düşmez. Onun bileceği bir şey. Eğer söylemişse de saygı duymak lazım. O da profesyonel, bir futbolcu ve profesyonelliğin gereğini yapıp istediği takımı seçti. Avrupa'da bu duruma herkes hazır. Herkes istediği takıma gidip gelebiliyor. Taraftar de o oyuncuları alkışlıyor. Ama Türkiye'nin bu tip transferlere hazır olduğuna inanmıyorum. Maalesef iki büyük takım arasındaki transferlere çok hoş gözle bakılmıyor. Ben sadece Beşiktaşlı doğduğum için futbolu Beşiktaş'ta bırakmak istiyorum.
Bir gün yolun G.Saray veya F.Bahçe’ye düşse bile yine futbolu Beşiktaş'ta mı bırakmak istiyorsun?
Evet, Beşiktaş’ta bırakmak istiyorum. Ama o gün o şartlar neyi gerektirir, bilemeyiz. Ama ben her zamen şunu söylüyorum, ileride Beşiktaşlı Gökhan Zan olarak anılmak istiyorum.
"LUCESCU KALSAYDI G.SARAY’DAYDIM"
Beşiktaş'a gelmeden önce teklif aldın mı?
Aldım, F.Bahçe’den, G.Saray’dan ve Trabzonspor'dan resmi teklifler aldım. F.Bahçe ve G.Saraylı yöneticilerle birebir görüştüm. Beşiktaşlılarla ise görüşmem olmadı. Başkanım aradı ve “Seni Beşiktaş’a verdik” dedi, ben de gittim, Beşiktaş’a imza attım. İlginç olanı, Dardanelspor’da oynarken, sezon sonuna doğru adım kulüplerle anılırken Lucescu beni aradı ve evine davet etti. Evde sadece Lucescu, eşi, tercümanları ve ben vardık. Galatasaray’ın şampiyonluğu garantilediği haftaydı. Beni Galatasaray'a alacağını ama kendi durumunun henüz belli olmadığını söyledi. Eğer G.Saray’da kalmış olsaydı belki de o yıl Beşiktaş’a değil G.Saray’a gitmiş olacaktım. Çünkü takımın teknik direktörü size evine çağırıyor ve Lucescu bugüne kadar bu işi sadece benim için yaptığını söylüyor. Bu onur verici bir olaydı. Ama G.Saray’la Lucescu’nun yolları ayrılınca bu transfer yattı. Lucescu’yla Beşiktaş'ta buluşmuş olduk.
"ANKARASPOR’UN KAPISINDAN DÖNDÜM"
Son dönemdeki performansınla Milli Takım’ın değişmez oyuncusu oldun. Performansının yükselmesindeki en önemli etken neydi?
Elbette Tigana. Sakat olduğum halde bana destek çıktı. En önemlisi gönderilmeme karşı çıktı. O sırada Almanya’da tedavi oluyordum. Bana Ankaraspor’a verildiğim söylendi. Bu anlaşmanın ardından tabii Melih Gökçek de benimle konuştu. Ama sonra ne olduysa Beşiktaş’ta kaldım. Sonradan öğrendim ki, Tigana gönderilmeme karşı çıkmış. Tigana bana inandı ve güvendi. Bu noktaya gelmemde de büyük payı var. İkinci büyük pay sahibi ise Fatih Terim Hocamızdır. Nasıl diyeyim bilmiyorum ama o duyguları anlatmak çok güç. Düşünebilir musunuz, beni üç kez sakat olduğum halde Milli Takım kadrosuna çağırdı. Bu müthiş bir olay. Birinci çağırdığında sakattım. İkinci çağırdığında sakattım. Üçüncü çağırdığında sakattım. Bu bir inanışın ve güvenin göstergesiydi, müthişti. Ben de bu inancı daha üst seviyeye çıkarmak amacıyla hem ay-yıldızlı forma için hem Fatih Hoca için her şeyimi ortaya koymaya çalıştım. Onun bu şekilde davranması bana müthiş bir özgüven kazandırdı. Düşünebiliyor musunuz, şu anda Fatih Terim dünyada sayılı hocaların arasında ve oynamadığınız halde size güvenip kadroya çağırıyor. Müthiş bir olay. Fatih Hocama ne kadar teşekkür etsem az.
"TİGANA, WENGER’İN KENDİSİNİ ARADIĞINI SÖYLEDİ"
Arsenal’in transfer gündeminde olduğunu biliyoruz. İngiliz kulübüyle ilk görüşmen ne zaman gerçekleşti?
Bunu önce gazeteden öğrendim. Sonra menajerim Ceylan Çalışkan söyledi. Ardından Tigana bir gün beni yanına çağırarak Arsene Wenger’in kendisiyle görüştüğünü, performansımın bu şekilde devam etmesi halinde Arsenal ve onun gibi önemli takımlara gidebileceğimi söyledi. Bana Avrupa'nın en önemli takımlarında oynayabilecek kapasitede olduğumu söyledi. Bunun için çok çalışmam gerektiğini, gösterdiğim performansı sezon sonuna kadar devam ettirmem gerektirdiğini söyledi ve “Bunun bilincinde olmanı istiyorum” dedi.
Kaç yıllık sözleşmen var?
Bir yılım kaldı.
"SEZON SONUNDA AVRUPA’YA GİDEBİLİRİM"
Sezon sonunda Avrupa'dan bir takıma gideceğine ne kadar inanıyorsun?
Allah sakatlık vermesin, önce onu söylüyorum. Sakatlığımdan kurtulduktan sonra sezon sonuna kadar performansımı arttırırsam bu sezon sonu Avrupa'nın bir takımına gideceğime inanıyorum.
Beşiktaş'a para kazandırmak istiyor musun?
Beşiktaş'ın paraya ihtiyacı yok ama elbette gittiğim zaman kulübüme bir şeyler kazandırmak isterim. Zaten Arsenal’e veya bir başka takıma gitmem için kulübümün izin vermesi gerekiyor. Çünkü sözleşmem sürüyor. Eğer Avrupa’ya gitmeyeceksem, Beşiktaş'ta kalıcı olmak ve adımı Beşiktaş tarihine yazdırmak en büyük hedefim. En önemlisi ben futbola Beşiktaş formasıyla veda etmek istiyorum. Sözleşmem bittiğinde kulübüm uygun görürse seve seve imzamı atarım.
"SAKATLIĞIM YANLIŞ YANSITILDI"
Medyadan şikâyetin var mı?
Allah'a çok şükür büyük bir sıkıntım yok. Sadece şu son zamanlarda kendime dikkat etmediğim ve sürekli sakatlandığım yazıldı, o biraz keyfimi kaçırdı. Yok ben belimden, diz kapağımdan, bileğimden sakatlık geçirmişim… Ne alakası var? İspatını getirsinler. Nereden uyduruyorlar bunu? Benim bu sene yaşadığım tek sıkıntı omzumun çıkması, o kadar. Eleştirilere saygı duyuyorum ama bu konuda bana biraz haksızlık yapıldığını düşünüyorum.
"FORMAMI KAYBETMEKTEN KORKMADIM"
Bu sakatlıklar sırasında formayı kaybetme korkusu yaşıyor musun?
Hayır, kesinlikle olmadı şimdiye kadar. Kendime güvenim tam. Camiamız çok iyi bilsin, bugüne kadar ciddi bir sakatlığım olmadı. Bunların hepsi gazetelerin uydurması.
Eğer gerçek gazetecilik yapıyorsanız herkese eşit mesafede olmanız gerektiğini düşünüyorum. Tabii tüm medya için söylemiyorum. Bu yanlış düşüncedeki insanlar azınlıkta.
"MEDYA YABANCI OYUNCULARA AŞIK"
Medyada bazı futbolcuların kollanıp bazı futbolcuların eleştirildiğine inanıyor musun?
Evet inanıyorum. Bizim medyada şöyle bir şey var yabancı futbolcuya müthiş aşıklar. Yabancılara müthiş bir sempatileri var ya. Örnek veriyorum, Fenerbahçe'den Can Arat yerden yere vuruluyor, çok eleştiriliyor. Sezon başındaki Can Arat’ı bir hatırlayın, nasıldı? Bu kadar eleştirilmesi futbolunu etkilendi. Bu eleştiriler bir futbolcuyu bitirme noktasına kadar getirebiliyor. Lugano ve Edu, Can’dan çok üst düzey futbolcular mı? Ben buna inanmıyorum. Keşke onlara verilen şans Can'a verilseydi, sezon başındaki özgüveni devam ettirilebilseydi. Kaleci Volkan hatalı goller yiyor ama bu şekilde acımasızca eleştirilmesi hem ona hem de Milli Takım’a zarar veriyor. Bu ay kaderimizi etkileyecek iki önemli maç oynayacağız. O maçta kaleyi koruyabilecek tek kalecimiz Volkan. Ona destek çıkmak gerektiği yerde bu yapılmıyor. Bu durum bizim takımda da var, başka takımda da. Ben sadece örnek veriyorum. Benim sakatlığımla ilgili yazılıp çiziliyor, başka takımda bir futbolcu belki 10 hafta oynamıyor ama onunla ilgili aynı şeyler yazılıp çizilmeyebiliyor. Biz hiçbir zaman yabancılar gibi para sevdalısı değiliz. Türk futbolcusuna haksızlık ediliyor. Bir standart olması lazım. Türk futbolcusuyla yabancı futbolcunun aldığı paralar da birbirine yakın olmalı. Arada uçurum olması performansı çok etkiliyor. Çünkü para pul işleri takım içinde hep konuşulan konular.
"YABANCI OYUNCU 'TÜRKÜM' DİYORSA MESELE YOK"
Yabancı futbolcuların Türk olup Milli Takım formasını giymesini nasıl karşılıyorsun?
Buna saygı duymak lazım. Almanya'da, Polonya'da, Japonya’da Brezilyalı oyuncular oynuyor. Bunun bir sürü örneği var. Futbolcu diyor ki, “Ben Türk Milli Takımı’nda oynamak istiyorum, Türk olmak istiyorum.” Yani “Ben Türküm” demek istiyor. “Ne mutlu Türküm diyene” diye bir söz var. Biz Türk olduğumuz halde insanlar “Ne Mutlu Türküm” diyemiyor, düşünebiliyor musunuz. Bir yabancının “Ben Türküm” demesi, bir Türkün “Türküm” demesinden daha güzel. Çok hoş geliyor insana.
"NOBRE TÜRK OLMA KONUSUNDA SAMİMİ"
Nobre sana göre Türk olabildi mi?
Tabii o artık bizden biri gibi. Hem de bu konuda çok samimi ve içten. Mesela Mehmet Aurelio hem müthiş kaliteli bir insan hem de üst düzey bir futbolcu. Mehmet Aurelio gibi bir ön liberomuz var mı? Henüz böyle bir oyuncu çıkartamadık. Ama bu futbolcu kalkıp size hizmet veriyor. Ay-yıldızlı forma altında hizmet veriyor. Bu hizmete de saygı duymak gerekiyor. Bir savaşa çıkıyormuşuz gibi düşünün, o Türk ordusuyla beraber geliyor. Aynı mantığa geliyor. “Ben de Türküm, ben de bu bayrağın altında sizinle birlikte savaşacağım” diyor. Bu toprağın insanları için mücadele veriyor. Böyle bir insana saygı duymak gerektiğini düşünüyorum. Nobre Türkçe dersler alıyor, bunu da ilerletti ve takıma da faydası oluyor. Brezilyalılarla aramızda iyi bir köprü vazifesi görüyor.
"YABANCI SAYISI SINIRLANDIRILMALI"
Yabancı sayısı hakkındaki düşüncen nedir?
Yabancı sayısı kısıtlanmalı. 6 tane öylesine futbolcuyu getirip üçünü sahada tutacak, üçünü yedek oturtacaksanız, az getirin, kaliteli olsun. 6 kişi geleceğine 4 tane çok üst düzey futbolcu getirirsiniz, oynatırsınız. Bence yabancı kontenjanı en fazla dört olmalı.
Peki, Türkiye'de sağ kanatta sol bek ve sağ bek konusunda sıkıntı olduğu görüşüne katılıyor musun?
Sadece sol bek olarak kısıtlı olduğunu düşünüyorum.
Türk futbolcular mı yoksa Brezilyalı futbolcular mı daha profesyonel?
İkisinin de aynı kalitede olduğunu düşünüyorum.
"TÜRK FUTBOLCUSU TAM PROFESYONEL DEĞİL"
Türk futbolcusu profesyonelce yaşıyor mu?
Bunun örnekleri var. Genel olarak baktığımızda profesyonellikte standartların altında olduğumuzu düşünüyorum. Tam profesyonel değiliz.
Türk futbolcusunun eksisi nedir sana göre?
Eksisi sadece düşünce farkı. Türk futbolcusunun profesyonel olabilmesi için camianın içindeki herkesin profesyonel olması gerekiyor. Kulübün, medyanın, teknik heyetin, yöneticinin profesyonel olduğu ortamda oyuncu da profesyonel olabilir. Avrupalılar futbolcusu, taraftarı ve medyasıyla futbolun üç neticeli bir oyun olduğu düşüncesinde. O mantaliteyi onlara vermişler. Ama bizde ne pahasına olursa olsun kazanmak var. Mutlaka birinci olmak gerekiyor, ikincilik bile kötü sonuç olarak değerlendiriliyor. Bu şekilde alıştırılmasaydık belki daha farklı yerlerde olabilirdik.
"DELGADO MÜTHİŞ BİR YETENEK"
Beşiktaş niye bu kadar geride kaldı bu sezon?
Birincisi yabancıların geç form tutuşu. Ricardino, Delgado, Bobo, Nobre ve Runje geç form tuttu. İkincisi Klaberson ve Koray sakatlandı. Bir de en büyük dezavantajımız bu sezon için çok yeni ve genç bir kadro oluşumuz. Yaş ortalaması 23 civarında. Bunların hepsi bir araya geldiği zaman negatif sonuç ortaya çıkabiliyor. Ama yabancılar form tuttuktan sonra daha iyi futbol oynamaya başladık. Bir de Ricardinho sazı artık eline aldı. Delgado da müthiş yetenekli bir futbolcu. Bir iki yıl sonra Avrupa’nın sayılı futbolcuları arasına gireceğine inanıyorum. Tüm aksilikler ilk yarıda bir araya geldi. Tam kadroyla çıktığımız tek bir maç olmadı nerdeyse.
"G.SARAY’I ALKIŞLAMAK LAZIM"
Galatasaray'ın aldığı UEFA Kupası için F.Bahçe Başkanı’nın “tesadüf” açıklamasına katılıyor musun?
Ben buna inanmıyorum. Galatasaray böylesine büyük bir başarıyı kazanmışsa saygı duyulması gerekir. UEFA Kupası’nı Türkiye'ye getiren tek takımı alkışlamak lazım.
Futbolda tesadüf yok mudur sence?
Tabii ki şans faktörü vardır.
Galatasaray’ın geçtiğimiz sezon elde ettiği şampiyonlukta şans faktörü var mıydı sana göre?
Hak etti ki şampiyon oldu. Hak etmeyen şampiyon olmaz. Şampiyon olan takıma saygı duymak lazım.
Şu ortamda başarı için yabancı oyuncuların performansı ne derecede önemli?
Özellikle 3 büyüklerde bir takımın yabancıları çok çok iyi olursa şampiyonluk şansın çok daha fazla. Ama sazı ellerine almazlarsa, şampiyonluk ruhuyla çıkıp oynamazlarsa tabii ki hiçbir anlamı kalmaz.
Beşiktaş’ın yabancılarının katkısı bu sezon yüzde olarak ne kadardı?
Bunu yüzdeye vurmak doğru değil diye düşünüyorum. Hesaplayamayız. Ama bir gerçek var ki ilk yarının sonlarına doğru ve ikinci yarının başıyla birlikte yabancıların katkısının çok daha fazla olduğunu düşüyorum.
"RUNJE TAM BİR PROFESYONEL"
Runje’ye sezon başında çok baskı yapıldı, hiç ayrılıp gitme isteği oldu mu?
Bence Runje tam bir profesyonel. Kulağını tıkadı, hiç kimseyi dinlemedi, kendi çalışmalarına baktı. Hatalı goller yemiş olabilir. Her kaleci hatalı goller yiyor. Sadece Runje yemiyor ki. Şampiyonlar Ligi’ndeki maçları izleyin. Gitme noktasına geldiğini hiç hissetmedim. Runje tüm olaylara rağmen ayakta kaldı. Onun yerinde başka bir kaleci olsaydı çoktan bavulunu toplayıp gitmişti. Ama Runje’nin kapasitesinin ne olduğunu ilerleyen maçlarda gördük. Türkiye'ye adapte olmak o kadar kolay değil. Kaldı ki Runje Belçika ve Fransa'da üst üste yılın kalecisi seçilen biri.
YABANCI OLMAYINCA SAVUNMA ELEŞTİRİLİYOR!
Beşiktaş savunması da çok eleştirildi. Sana görev savunmada eksiğiniz var mı?
En az gol yiyen takımlardan biri biziz ama yine de eleştiriliyoruz. Savunma dörtlüsü Türk olunca bunların başınıza gelmesi normal. Dördümüzden bir-ikisi yabancı olsa bunlar yazılıp çizilmez. Bu durum da bizdeki yabancı sevdasının bir tezahürü.
"TÜRKİYE’DE KENDİMİ BEĞENİYORUM"
Senin mevkiinde en beğendiğin oyuncular kimler?
Türkiye’de kendimi beğeniyorum. Dünyada en beğendiğim oyuncu Cannavaro. Dünya Kupası’nın ardından yılın futbolcusu da seçildi. Son maçta İtalya'ya karşı ben de oynadım. Cannavaro’ya daha yakından, daha farklı bir gözle baktım, inanın ondan farkım yok. Çalışınca her şey olur. Ona ve o mevkideki diğer üst düzey defans oyuncularının neler yaptığına bakıyorum, inanın bizler o takımda oynasak en az onlar kadar başarılı olabilirdik.
"DÜNYANIN EN İYİ TAKIMINDA OYNARIM"
Yani kendini Cannovaro’yu aratmayacak bir oyuncu olarak mı görüyorsun? Yani Real Madrid’de onun yerine forma giyecek kapasitede misin?
Neden olmasın? Bunu kesinlikle inanarak söylüyorum. Çünkü yanınızda oynayan adamlar belli, önünüzde oynayan adamlar belli. Öyle üst düzey futbolcularla oynadığın zaman size zaten çok az iş düşüyor. Bunlar çok önemli şeyler. Her konuda profesyonelsiniz, hiçbir konuda sıkıntınız yok. Ben kendimi dünyanın en iyi takımında onayabilecek özgüvende, beceride ve kapasitede görüyorum. Çünkü izliyorum ve görüyorum, onlardan farkım yok.
"KENDİMDE EKSİK GÖRMÜYORUM"
Sen kendinde bir eksik görüyor musun?
Ben kendimde eksik görmüyorum. Tek eksiğim Avrupa'da oynamamam. Herkesin eksiği var. Dört dörtlük futbolcu yoktur. Ne forvette ne defansta ne orta sahada hiçbir yerde dört dörtlük futbolcu yoktur. Biri çok çabuktur, biri ağırdır, biri hava topunda zayıftır, biri iyidir. Bunlar ayrı ayrı tekniklerdir. Benim anlamadığım konu şu, Türkiye’de teknik şu şekilde tartışılıyor; defans oyuncusu teknik olacak. Teknik nedir ya? Onlar defansta da oynasan bir Ronaldinho'nun, Ricardinho’nun, Delgado’nun hareketini yapmanı bekliyor. Defansta bunu yapamazsın ki. Teknik bu değil. Hava topuna çıkmak bir tekniktir. Her defans oyuncusu da her kafa topuna çıkamayabilir. Topu oyuna sokmak bir meziyettir. Bu ayrı bir tekniktir. Topu kapmak ve rakibinden önce müdahale etmek de bir tekniktir.
Senin meziyetlerin nelerdir?
Benim hava hâkimiyetim iyi. Boyuma göre çabukluluğum iyi. Soğukkanlıyım. Topu oyuna elimden geldiği en iyi şekilde sokmaya çalışıyorum.
"TÜRK HAKEMLERE BAKIŞIM DEĞİŞTİ"
Türk hakemlerini nasıl buluyorsun?
Dünya Kupası’nı izledikten sonra kararım değişti. Dünya Kupası’nda hakemleri izliyorum, bu kadar hata yapılmaz. Onları gördükten sonra daha Türk hakemine ağzımı açıp da tek kelime söyleyemem. Artık istiyoruz ki Türk hakemleri de Avrupa'da maç yönetsin. O kapasitede hakemlerimiz de var.
Türkiye’ye gelmiş en iyi yabancı oyuncu kimdi sana göre?
Hagi beğendiğim biri. Bir de Ferdinand’ı hatırlıyorum küçüklüğümde.
"MAÇA ÇIKARKEN DUA EDERİM"
Maça çıkarken bir uğurun var mı?
Maça çıkarken duamı ederim ve her maç öncesi 14 kişilik ailemden biriyle konuşur, duasını alırım. Ömrümde ailemi aramadığım tek bir maç dahi olmamıştır. Bu kişi eşim olur, dedem olur, ninem olur, annem olur…
"DEDEMİN ÜZERİMDE EMEĞİ BÜYÜK"
Senin üzerinde emeği olan kim çocukluğundan bugüne?
Dedemin çok emeği var. Dedem ilkokula eliyle götürürdü beni. Babamın rahatsızlığından dolayı dedemlerle beraber yaşıyorduk. Veli toplantısına dedem katılırdı. Herkes dedemi babam zannederdi. Hâlâ babam olduğunu biliyorlar. Çok genç maşallah. Hiç yaşını göstermiyor. Allah uzun ömürler versin, sağlık versin kendisine. Bana babalık eden dedemdi. Kardeşimin ismi de dedemden hatıra Selahattin zaten.
"İLK KAZANDIĞIM PARAYLA ZİYAFET ÇEKTİK"
İlk aldığın parayı ne yaptın?
İlk aldığım para 20 milyon liraydı, çok iyi hatırlıyorum. Havalara uçtum. Çünkü o güne kadar elimize 100 bin lira bile geçmemişti. Maddi durumumuz o kadar kötüydü yani. Babam çalışamayacak durumdaydı. Dedemler de bize bakmakta zorlanıyordu. Öyle bir zamanda 20 milyonun değeri çok büyüktü. Çünkü ben kazanmışım. Anneme verdim, gözyaşlarını tutamadı. Eve yiyecek aldı, sebze aldı. Güzel bir ziyafet çektik o gün o parayla. O günü unutamam. O zaman 15 yaşındayım ve genç takımdan A takıma yeni çıkmıştım. A takıma çıktım diye 20 milyon vermişlerdi. Sonra bana imza attırdılar ve 250 milyon lira verdiler. Havalara uçtum. 250 milyar lira gibi gelmişti bana. Hemen anneme verdim parayı. Çünkü ihtiyaçlarımız vardı, borçlarımız vardı. Onları kapattık. Sonra yıllık paramı 500 milyona çıkarmışlardı. Dardanelspor'a transfer olduğumda 7 milyar peşin aldım. O parayla dedemlerin evinin yanına bir ev yaptırıp oraya geçtik.
"DAHA YENİ EVSAHİBİ OLABİLDİM"
O zamana kadar hiç yatırımın olmadı mı?
Beşiktaş’a gelinceye kadar olmadı. Beşiktaş'a geldiğimde de para kazanamadım zaten. Oynamadım çünkü. Anlaşmam da maç başınaydı. İlk geldiğim sezon yıllık 500 milyara anlaşmıştım ama onun yarısını bile göremedim. Maalesef yabancı futbolcular gibi değiliz. Yabancı futbolcular oynamasa bile parası garanti. Geleceğimi garantileyecek bir para kazanmış değilim tabii. Aldığımı aileme yatırdım. Hayatımda daha yeni bir dikili ağacım oldu. İki ay önce aileme bir ev aldım. Herkes zannediyor ki ben uçuk rakamlar alıyorum. Evimi bile daha yeni aldım.
"EŞİMİN HAKKINI ÖDEYEMEM"
Eşinle ne zaman tanıştınız?
Eşim Kanada doğumlu. Her yaz ailesiyle beraber Türkiye’ye gelir. Ailesi Antakya’dan komşumuz. Ben de her yaz Antakya’ya gittiğim için kendisini orada görüyordum. Eşimi beş-altı yaşından beri hatırlarım. Aynı mahallenin çocuklarıydık. 18 yaşına gelene kadar ne yanına gidebildim ne de kendisini isteyebildim. 18 yaşına girer girmez ailesine giderek izin aldım. İki-üç ay kendisini tanıdım. Sonra Kanada’ya yaşadıkları yere gittim. Oradaki yaşamlarını inceledim. Erkenden nişanlandık. Bunun nedeni ailelerimizin içine girip birbirimizin ailelerini yakından tanımak içindi. Üç yıl nişanlı kaldık, sonra evlenmeye karar verdik. Kanada’da üniversitesini bitirdi. Buralara kadar gelmemde en büyük pay sahibinin eşim olduğunu düşünüyorum. Çünkü hem bana hem de aynı evde birlikte yaşadığımız aileme, anneme ve kardeşlerime bakıyor. Bir futbolcu eşinin bu şekilde bir aile yaşantısı olduğunu görmedim. Kolay değil, zor bir şey bu. Ama sağolsun eşimin hakkını kolay kolay ödeyemem. Kanada’da yaşamış bir bayanın Türkiye’ye adapte olması çok zor. Eşim saygıyı fazlasıyla hak ediyor. Bana hep destek çıktı. Bugün ayakta durabiliyorsam bunu biricik eşime borçluyum. Çünkü benim ailem için büyük fedakârlıklar yapıyor.