“Ne verdiler Türk futboluna?“
Yayınlanma Tarihi 20 Nisan 2007 Cum 22:50
Yılmaz Vural her zaman renkli kişiliğiyle dikkat çekmiştir. Futbolda olması gereken tüm olgular Yılmaz Vural’da vardır. Maç esnasında adeta dünyayla bağlarını koparır. Onun için varsa yoksa futboldur artık. Maçı izlemeyi bırakır, Yılmaz Vural’a odaklanırsınız. Yıllardır Türk futbolunda birşeyleri anlatmaya çalışır Yılmaz Vural. Ama işimize gelirse anlarız, gelmezse anlamayız!
Geçtiğimiz hafta Vestel Manisaspor röportajları için Manisa’da bulunduğum sırada telefonum çaldı. Arayan Yılmaz Vural’dı. “Erdem” dedi, “Bu nasıl bir güzellik”. Unutmuşum, Yılmaz hocaya gönderdiğim 3 metre boyunda ve bir maç esnasında adeta yerinde duramayan enstantenelerden oluşan resim gönderdiğimi. Nevar ne yok derken hoca Antalya’ya gelsene deyince benim rota Manisa’dan İstanbul yerine Antalya’ya çevrildi.
Antalyaspor’un kamp yaptığı otele yerleştik ve başladık röportajlara. Yılmaz hocadan kaptığını konuştur sözünü aldıktan sonra bizi tutabilene aşkolsun.
Oscar Cordoba, Ali Bilgin, Ahmet Dursun, Coşkun Birdal, Volkan Yaman derken sıra geldi Yılmaz Vural’a... Yılmaz hoca yine formunda. Sanki röportaja kendini önceden hazırlıyor. Futbolu ciddiye aldığı kadar en az medyayla diyaloglarını da ciddiye alıyor Yılmaz hoca. Ama samimi ve dürüst yaklaşımlar sergiliyor her zaman. Bu son röportajımızda da yine ses getirecek açıklamalarda bulundu.
Erdem Erol
Ligtv.com.tr Haber Müdürü
"VESTEL MANİSASPOR'UN DURUMU AKIL ALMAZ"
-Süper Lig'de çok ilginç bir sezon yaşıyoruz. Vestel Manisaspor ligin ilk yarısında şampiyonluğa oynuyordu...
9 maçta ligin lideri oldu ve sonra bizimle oynadı. Bizimle oynadıktan sonra daha düzelmedi. Ondan sonra Sivas maçı oynadı ve onu kaybetti ve bir dahaki Sivas maçına kadar kazanamadı. Aslına üzülüyorum, inanılmaz güzel bir camia, olağanüstü hedefler koydular Ersun'la beraber. Ama bu futbolun bazen inanılmayacak gelişmeleri oluyor ve akıl almaz bir olay Vestel Manisaspor’un konumu. Ersun gibi değerli bir hocanın düştüğü durum. O takımın yöneticisinin emeklerinin gitmesi, demoralize olması, hatta bir ara çekilir gibi olmaları ki; öyle bir önemli sponsorun Türk futbolunda kalması lazım, şimdi Sivas maçıyla yeniden çıkışa başladılar ama umarım inşallah diyorum Vestel Manisaspor'un bu ligde olması lazım. Arkasında önemli bir maddi biçimde hayal dünyası geniş olan, kendisini ve hayallerini geliştirme imkanı bulunan bir yerin, bakın stadı büyütülüyor, arkasında Vestel gibi önemli bir güç var, Manisa futbola bayağı bir ısındı. Umarım bir an evvel bu durumdan çıkar.
-Antalyaspor'la Vestel Manisaspor’un bu sezon zıt performansları var.
Evet onların 1. devre bizim 2. devre. Tam tersi oldu.
"TÜRKİYE'NİN EN ÖNDE OYNAYAN TAKIMLARINDAN BİRİYİZ"
-Ayrıca siz ikinci yarı 1-0’lara abone oldunuz.
Futbolun güzellikleri bunlar. Futbolda gol atıyorsunuz onu korumalısınız öncelikle de gol yememelisiniz. Biz 2.devre 5 maçı hiç gol yemeden bitirdik. Neticede kazanmak önemli. 0-0 berabere kaldığımız veya 1-0 kazandığımız maçlarda şöyle bir görüş çıkabilir. Bunlar koyu defans yapıyor, bir tane atıyorlar, yatıyorlar. Alakasız bir şey. Türkiye liginin en önde oynayan takımlarından bir tanesiyiz. Oyun anlayışımız çok farklı, içeri dışarı ayrımı, rakip ayrımı yapmadan kazanmak için oynayan bir takımız ama neticede attığımız 1 gol sonra bir sürü pozisyon kaçırıyoruz ve maçlar 0-0 bitiyor, 1-0 bitiyor ama istediğimiz gibi bitiyor Allah'a şükür.
"HAKEM HATALARI KASITLI DEĞİL"
-Tansiyonu çok yüksek, riskli maçlar oynuyorsunuz. Sezon başında da Erman Toroğlu'na verdiğiniz bir söz var, 'hakemler hakkında konuşmayacağım' diye. Hatta iddiaya da girdiniz.
İddiayı kazanıyorum. 6 tane maç kaldı inşallah çıldırmayız. Hakemlerimize çok inanıyorum ve bugüne kadar gerçekten onların bizim maçlarda yaptığı her hataya hoşgörüyle baktım. Canımız yanmasına rağmen. Ama niye hoşgörüyle baktım. Biliyorum ki bu genç arkadaşlarımızın bir tanesi kasıtlı hata yapmaz. Yani görmüyor, kaçırıyor, insani hatalar bunlar.
-Hocam bunu canı gönülden mi söylüyorsun?
İnan samimi söylüyorum. Çünkü ben açık konuşurum.
-Hakemlerin aleyhinde o kadar çok konuşuluyor ki artık sen ve senin gibi böyle konuşanlara inanamıyoruz.
İnan, inan ben hakemlerle maçtan önce içeri girerim sohbet ederim, maça çıkarken sarılırız, ısınırken seyircinin önünde öpüşürüz. Futbol bu ya.
"BİZE GOL ATANI TEBRİK ETTİM AMA TÜRKİYE BUNU KAÇIRDI"
-Sana gol atan oyuncunun sırtını sıvarlarsın.
Dünyada sen nerede gördün? Türkiye bir şeyi kaçırdı fair play adına. Denizlispor maçında Serhat bize gol attıktan sonra benim yaptığım hareketi Türkiye kaçırdı. FIFA nezdinde fair play alması gereken bir hareket. Rakip oyuncu gol atıyor ve çocuğu ben tebrik ediyorum. Buna insan oynar mı ya? Canın yanmış ya. 86. dakikada frikikten gol yiyorum. Maç 1-1. Bir kere kalene gelmemiş bir takım. İnanılmaz oynadığın bir maç. O çocuğu kutluyorsun, tebrik ediyorsun, inanılmaz bir görüntü ve Türkiye bunu değerlendiremiyor. Ama orada bir kavga çıksa Türkiye on açar her tarafta gösterir. Ama bunu es geçti gitti. Bu Türk basınının bana göre bir ayıbıdır. Bunu nasıl kaçırdı, böyle güzelliği nasıl kaçırdı Türkiye inanamıyorum ya. Türkiye'nin kendi içinden yetiştirdiği bir insanın fair play adına dünyaya örnek olabilecek bir davranışını Türk medyası, Türk futbolu hepsi kaçırdı, yazık.
-Hocam 'bunu kaçırdı' diyorsun da Yılmaz Vural'ın hayatında bunun gibi daha çok örnekler var.
Var, adam da dövdük, oyuncu da dövdük, Adanaspor maçlında Ercan gol attı gene onu kutladık. Aynı şey, Ercan 40 metreden vurdu gol oldu. Eleme maçında oynuyoruz ve elenen lige çıkamayacak yani öyle bir maçta. Benim çok spontane, çok doğal, hiç yapmacık olmayan davranışlarım vardır. Ama hep olumsuz tarafları işlenmiştir, olumlu olan tarafları hiç gündeme gelmemiştir. Yazık yani.
"HERKESİN BİR TAKIMI VAR. BENİMKİ SAKARYASPOR."
-Ligin dibini çözmek şu an çok zor. Ligin zirvesi de çok ilginç. Beşiktaş'ın Sakaryaspor beraberliği, Fenerbahçe'nin Vestel Manisaspor beraberliği. Galatasaray, Erciyes yenilgisiyle koptu denilirken yeniden hiç olmazsa Şampiyonlar Ligi için potaya girdi.
56-52-48 şeklinde puanlar sıralanıyor. Sakaryaspor eğer 10 kişiyle Beşiktaş takımına karşı böyle sonuç alıyorsa, "Sen neredeydin be kardeşim bugüne kadar?" derler adama. O da neden böyle oluyor, bir takım sene içerisinde 3 antrenör değişikliği doğaldır da Sakaryaspor 3 tane başkan değiştirdi. Bu demektir ki idari istikrarı yok. E bu takıma yansır. Bir sürü para harcadınız, bir sürü antrenör ve bir sürü başkan değiştirdiniz ama kümede kalamadınız. Futbol delisi de bir yer. Benim memleketim diye üstünde duruyorum böyle Sakarya'nın. Üzülüyorum da. Çünkü herkesin bir takımı var benimki Sakaryaspor'dur. Orada doğduk, orada topa başladık. Benim babam 86 yaşında Sakarya'yı tutar. Maalesef bu takımımız şu anda ligten -yok yani matematik falan yok- düştü yani. Bu iş böyle. İstikrar lazım ve artık Anadolu takımı dediğimiz takımlar, bu ayrılımcılık çok yanlış bir şey. Ne demek Anadolu takımı bilmem ne takımı. Ligin 18 takımı var ve bunların hepsi eşit. Kimisinin 100 yıllık tarihi geçmişi var tabii ki herkes saygı duymak zorunda, onun getirdiği avantajlar var. Zaman içerisindekli taraftar sayısının çok çok fazla olması, bu takımların diğerlerine örnek olması, bu işin abisi olmaları, dolayısıyla tabii ki önemli. Ama artık Anadolu takımları dediğiniz takımlarda 41 yaşında. 1965-66’da kuruldular. 40-41 yaşına geldiler. Genç değiller artık, olgunlaştılar ve yaşlılığa doğru gidiyorlar. Dolayısıyla onlarda tesislerini yaptılar, onlarda araşrırarak oyuncu alıyorlar, ucuz ucuz rakamlara yabancı oyuncular buluyorlar, Türk oyuncular yetiştiriyorlar. Ben teknik anlamda takımların sahadaki uygulamaların birbirine yakın olduğunu görüyorum. Tabii ki imkanlarıyla işte alıyorsun 10 milyon dolara bir topçu, Anadolu takımının kurulma bedeli belki ama o gelip onu yenebiliyor. Nasıl anlatacaksınız bunu. Bu anlamda futbol artık sahadaki uygulaması açısından diğerleriyle farkı olmayan bir boyuta geldi.
"DAUM DENEYİMSİZİZ DİYOR, AYIP YA"
-Şimdi ben ligde kalma yarışını anlatıyorum. Düşmezsen seneye yine ligdesin çünkü. Ama şunu anlayamıyorum, şampiyon olduğun zaman Şampiyonlar Ligi'ne gidiyorsun ama orada birşey yapamıyorsun. Neye yaradı şampiyon olman o zaman diyorum ben. Galatasaray'ın başarılarından sonra biz o gün bugündür Avrupa'da bir şey yapamıyoruz.
Daum Bey diyor ki bizim daha deneyimimiz yok. Ayıptır ya. Senin takımının hepsi milli takımlarda oynayan, ülkelerinde veya Türkiye'deki oyuncular ve Avrupa deneyimleride üst seviyede. Onlarca Avrupa Kupası maçı oynamışlar. Nasıl deneyimi yok. Milleti böyle kandırdılar ya bu antrenörler. Dolayısıyla deneyimi falan yok değil, futbol 9 bilinmeyenli bir denklem değil. Eğer siz sahaya çıkarsanız, futbolun gereklerini 105’e 68’lik alan içerisinde sahada ne yapılacağını bilerek uygularsanız her takımı yenebilirsiniz yani. O anlamda demek ki bir takım eksikliklerimiz var ve bu işlerde hep mazeret üretiyoruz, yanlış yapıyoruz. Mazeret yok, çözüm bulacaksınız ve başarılı olacaksınız.
"YABANCILARI BENDEN İYİ KİMSE BİLEMEZ"
-Hocam hakemlerle ilgili olumsuz konuşmuyorsun, futbolculara da toz kondurmuyorsun ama iş yabancı teknik direktörlere gelince ve özellikle Daum konusunda hep bir sitemin var.
Ben yabancı bir ülkede yetişmiş ve onlara karşı olmaması gereken birisiyim. Onların ekmeğini yedik ve onlar beni ektiler. Onların arasında yaşadığım için onların neyi ne kadar yapabildiklerini benden daha iyi kimse bilemez. Dolayısıyla abartıyoruz konuyu yani, onlar da normal bir insan, futbolun öğrenilebilir tarafını ülkelerinde öğrenme şansları var. Yani bunların maddi ve manevi abartılmalarına anlam veremiyorum. Bu farkı bildiğimden rahatsızlık var bende. Yani abartılacak birşey yok. Niye bunlar çok ön plana çıkıyor, hazmedemediğim konu bu, yoksa gelsin çalışsın canım, herkes ekmeğini istediği yerde arar bulur ama bir ülke insanla yapılan işinde kendi insanına öncelik tanımak zorunda. Benim kızdığım nokta bu. Ben kendi insanımı hiç ön plana çıkarmadan bu işin içinde olmaya çalışıyorum, olmaz ki. Fark yok, abartılacak bir şey yok. Bu futbol deveye hendek atlatmak değil ki, bu kadar zor değil ki.
"YABANCI HOCALARIN NE FAYDASI VAR?"
-Çok güzel saptamalar yapıyorsun bazen o kadar ilginç kelimeler kullanıyorsun ki, bundan 4 ay önce kadar bana “Daum Fenerin donunu gömleğini aldı” dedin, medyada manşet oldu, tartışıldı. Bu kelimeleri düşünüyor musun, o anda mı aklına geliyor?
Şimdi ben eğer çarpıcı birşey söylemesem senin zaten röportajında yer almaz. Bu laf düşündürür, bu laf tepki görür, olumlu veya olumsuz. Ama şu var ki sözlediğim lafı biraz düşünsün insanlar ne kadar hakllı olduğumu görürler. Bugün ben Volkan Yaman diye Almanya'dan çok alt kümeden gelen bir çocuğu A milli takıma çıkarmışım. Bana söyler misin sayın Daum Türkiye'de kaç tane bu tür adam bulmuş da çıkarmış, A milli takıma yollamış? Var mı böyle bir şey? Bakın söylüyorum, bu ülkeye genç oyuncu mu kazandırıyorlar? Yok. Bir tane Avrupa'larda tur mu atlatıyorlar? Bunlar bu iş yapılsın diye getiriliyor. Bilgileriyle Türk antrenörünü mü bilgilendiriyorlar, bizden daha iyi biliyorlar da? Bir tane antrenörlük seminerine mi katılmışlar Türkiye'de? O seminerde ders mi vermişler? Türk antrenörünün bilmediği şeyi mi anlatmışlar? Türk antrenörler derneğine biz aidatlar yatırırız, onlar aidat mı veriyorlar? Bir destekleri mi var, ne var ya? Adam alıyor 2-3-4 milyon euroyu alıyor gidiyor evine. Yani benim ismini verdiğim sırf Daum'u çarpıcı örnek gösterdim. Hep o arkadaşla uğraşıyor gibi oluyoruz ama alakası yok aslında. Benim için bir simgeydi o. Ama şunu da bilmemiz lazım, ha iyileri yok mu? İşte Lucescu geldi, Türkiye Ligi'nde olağanüstü muvaffak oldu. Gordon Milne’i örnek vereceğim ama 6 yıl sonra yaptı yani, bu kadar imkan tanırsanız koca takımda birisine birşeyler yapabiliyor tabii. Biz ülkemizin, bu kadar yokluk içindeki ülkenin bu kadar büyük paralarını yabancılara verip de bu ilkenin dışına çıkarttırmamak durumundayız.
"TIGANA'NIN YERİNDE TÜRK HOCA OLSA NE OLURDU?"
Yani futbol bu kadar zor birşey değil. Türk antrenöre inanalım,ona güvenelim, ona bu şansı verelim. Ama sen kabul edebiliyor musun Allah aşkına ya?. Şu Tigana'nın sezon başı düştüğü duruma bir Türk antrenörü düşse kalabilir miydi orada? İşte Türk insanı bekler, 2 tane gitse de bunu yollasalar diye. Yabancı antrenörü niye yollamıyorsunuz, niye gitmiyor? Beklediniz ve Beşiktaş yavaş yavaş düzelme konumuna girdi, neredeyse başarma konumuna kadar yanaşmıştı Sakarya'yla berabere kalmasa. Şimdi bunu konuşuyoruz, toplumun dikkatini çekmek anlamında. Ama tabii ki bu biraz etik de olmuyor benim adıma. Bir insanı da bu kadar cevap veremeyeceği bir konumda arkasından böyle konuşmak da doğru değil ama en azından ben bunu Türk antrenörlüğü adına yapmak zorundayım. Toplumun dikkatini Türkler'den yana kullanmak adına birşeyler söylemem lazım. Ben kendime sadece egoist bakıp, kendi çıkarlarım, menfaatlerimi, kendi kariyerim diye düşünmem. Diğer hocalarımız bu konuda çok politik bakıyorlar. Söylersem, derlerse, bana bulursa falan. Benim böyle bir derdim yok. Allah'a şükür bir lokma ekmek her yerde var. Eğer bir ülkede bazı insanlar kendi mesleki sorunlarını veya toplumsal sorunları konuşmakta daha art fikirsizdirler, çekinmeden bunu yaparlar. Bazıları da çok politiktirler yapmazlar. Çünkü söylerlerse acaba ne olur, hesap kitap peşindedirler. Benim böyle bir hesabım kitabım yok. İçtenliğimle içimdeki duygularımı, düşüncelerimi açıklıyorum. Meslektaşlarımı koruma adına zaman zaman böyle çıkışlar yapıyoruz maalesef.
"NE DEMEK TAZMİNAT !.."
-Gel ben sana şimdi polemik yaratacak bir soru yönelteyim hocam. Sen Daum'a özel bir takıntım yok dedin ya ben de sana başka bir örnek vereceğim. Antrenörlük hayatınızda 9 milyon euro kazandınız mı hiç?
Mümkün değil. Alakasız bir para.
-Beşiktaş’ın Del Bosque’ye ödemek zorunda kalabileceği 8.5, 9 milyon euro...
Pazarlık yapıyorlar 6 verirsek bizi bağışlar mı diye. 6’yı kesin alır yani. Benim antrenörlük hayatımda 21 seneden beri böyle bir parayı toplam almadım. Mümkün değil.
-Suçlu kim burada?
Adamı getiriyorsun. Zorla gelmiyor ki, silah çekmiyor ki. Gidip alıp getiriyorsun. Yani bizim yönetici arkadaşlarımızın tabii ki o günkü duygularıyla çok doğru düşünüp çok doğru yaptıklarını sanarak, böyle bir riske girmeleri. Ne demek ya antrenöre böyle tazminat, bilmem ne. Bu başarıya endekslidir. En muvaffak olamadığın bir yerde 9 milyon euroyu cebine koyup gideceksin. Böyle bir anlaşma yok ya.
-Siz sözleşmelerinize böyle bir madde koyabiliyor musunuz?
Türkiye liginde belki yabancıdan daha ciddi sözleşme yapan birisiyimdir. En küçük detayına kadar yazarım. Ama bunları mahkeme kapılarında benim avantajım olarak kullanmadım. Bir yerde görevim bittiyse yırttık attık onları efendi gibi çıktık gittik. Yani onları sorunlar yumağı haline getirmedim. Yüzde yüz haklı olmama rağmen kullanmadım. Çünkü bu ülkenin insanıyız. 18 takımımız var. bununla problemli, onunla problemli, biz buradayız, bir yere kaçacak halimiz yok. Ama yabancı öptüm seni gitti. Alacak 9 milyon euroyu. Alsan zaten antrenörlük yapma bir daha, para kazanmak için yapılıyorsa bu iş. Aslında yöneticilerimiz oturup düşünmeliler. Biz ne yaptık, şu bu falan filan. Bilemiyorum yani eğer Beşiktaş takımı bu parayı öderse nasıl olacak bu iş?
"CEO YILMAZ VURAL"
-Hocam Antalyaspor'da Genel Direktörsün. İşin hem saha kısmında hem idari kısmında, projelendiren, üreten bir konseptiniz var.
Aynen öyle mesela bir Alex Ferguson metodu. O mesela sportif direktör. Biz A.Ş.'yiz. dolayısıyla ben bu A.Ş.'nin nin CEO'su oldum. Hem maddi anlamda hem manevi anlamda mesela ilk defa store açtık, kendi malımızı kendimiz üretiyoruz. Bizim A.Ş'miz 9 konuda iş yapabilecek konumdayken, biz TSE'ye müracaat ettik, markamızı tescilledik ve dolayısıyla yapacağımız işlleri 45 üniteye çıkardık. Fakat malesef işin ticari boyutu daha gündeme gelmedi, şirketin hep sportif boyutu yaşıyor. Bunlarla ilgili çalışmalar yapıyoruz. İdari konuda, kurumsallaşmasın da, teknik konumda inanın çok zor bir iş yapıyoruz.
-Başarıya giden yok bunlardan geçiyor değil mi?
Sanırım yani Yönetim Kurulu da rahat. Başarısız olunduğunda diyecek ki sen yaptın. Bu kadar basit. Yani kimse başarısızlık konusunda Yönetim Kurulu'nu suçlayamaz burada. Çünkü Yönetim Kurulu, profesyonel birine görev vermiş.
"BEN BURANIN FERDİYİM"
-Yılmaz Vural Antalyaspor'la bütünleşmiş görünüyor. Bu bütünlük içinde Yılmaz Vural'ın hedefi ne 5 sene daha 10 sene daha sadece Antalyaspor'da kalmak mı?
Bismillah göreve başlarken, bu takım kayyuma gidiyordu Çok değerli onursal başkanımız Menderes Türel ve Sedat Peker ve yönetim kurulumuz, en az 10 tanesi 10-15-20 senelik arkadaşlarım. Burada işçi işveren konumu değil, o kadar biz birbirimize grift olmuşuz ki, aile bağlarımız, dostluklarımız, yememiz-içmemiz, yani ben gitmek istemezsem kimse bana defol git demez, takım düşse 30 kere mağlup olsa dahi.
Al en küçük örneği 1. devre 3 tane galibiyeti olan takımın hocasının durmaması lazım aslında değil mi buna rağmen arkadaşlarım benim mesleki yapımı, bilgimi, maddeye bakışımı, adamlığımı çok iyi bilen insanlar. Bu konumda belki başka bir hoca olsa ona karşı sabırlarıyla bana karşı sabırları farklı olur. Ben tabii hemen hemen 20 yıldır Antalya'da yaşıyorum. Buranın bir ferdiyim. Evim var, Antalya'ya yerleşmiş konumum var, hepsi benim arkadaşlarım, Antalya'yı çok iyi tanıyorum. İnsanlar beni bir kere insan olarak çok severler. 1988 yılında da ben burada teknik direktörlük yaptım, o dönemden kalan ilişkilerim hiç bozulmadı, devam etti bugüne kadar. Böyle olduğu için biz başkanımızla konuştuğumuz da 'Benim 4 yıl daha belediye başkanlığım var, ondan sonraki dönemde de seçilirsem 5 yıl daha. 9 sene, burada hep beraber bu takımı gel bir Avrupa takımı yapalım' dedi. kafama yattı yani. Çünkü vizyonu olan insanlar onlar. İnşallah Menderes Türel 5 sene daha belediye başkanı olur biz 9 sene burada kalırız.yani o olduğu müddetçe, birbirimiz inanıyoruz çünkü, bu kendin sportif anlamda da yükselişini sağlamak adına çok ciddi mesai veriyoruz. Çok zorlanıyoruz, kent bir türlü olaya daha katılamadı. İş adamları katılamadı, bu ciddiyetinm daha farkında değiller. Benden evvelki sene 34 maçı 3 bin 400 kişi izlemiş. Bugün her maçı full oynuyoruz. Gelirler arttı, borçlar ödeniyor. Halkta ısınmaya başladı, futbol heyecanı gelmeye başladı. Çok detaylı bir çalşma var.inşallah şevkimiz kırılmaz, düşündüğümüz gibi gider. Taraftar potansiyeli değişmeye başladı. Daha katılımcılar.