Kewell’ın gidişi mantıklı

Kewell’ın gidişi mantıklı
G.Saray'ın en şık parçası Kewell... Karakteri, geçmişi, sahadaki duruşu, takımı sahiplenişi ona isminin önüne ‘usta’ sıfatını yakıştırıyor. Yönetim Kewell’dan memnun... Profesyonelliğinden, adamlığından yana sıkıntı yok. Taraftar Harry’ye tapıyor. Onlar için Avustralyalı “bayrak adam.” Hagi’den sonra tribünlerin aradığı sevgili... Florya’da o yürürken herkes arkasından bakıyor... Ne giymiş, ne takmış, ne yiyor, neye biniyor? Tam bir ikon..
  
Ama... Bu kadar övdükten sonra araya “ama” giriyorsa bir noktada sorun var demektir... Kewell’ın sezon sonu sözleşmesi bitiyor. Şu anda da sakat. En iyi ihtimalle nisan başında sahalara dönebilecek. Ve ne yazık ki o bir kontenjan! 6+2’nin bir parçası... Üstelik maliyeti yüksek bir kontenjan. Yılda 2.5 milyon Euro ödüyor G.Saray ona.. Bir de eksisi var. Kendisi karaciğerinden ağır derecede rahatsız. Otoimmun Hepatit adında, bir sonraki evresi karaciğer naklini gerektiren bir hastalık... Bu hastalığını geçip performans gösterebilmesi için özel izinle anabolik steroid kullanıyor. Normalda bu madde ağır doping sınıfına giriyor. Ama Kewell’ın performansını ancak normal bir futbolcu seviyesine çıkartabiliyor.
 
İşin özü şudur... Türkiye’de bir yabancı futbolcuya yılda 2.5 milyon Euro ödenecekse, o futbolcunun 34 maçın en az 30’unda, o da en az yüzde 80 performansla sahada olması işin doğrusu galiba... Taraftarın Kewell sevgisini, yönetimin ona bağlılığını anlamakla beraber futbolun günümüzde ciddi bir ‘iş’ olduğunu da unutmamalı... Eğer bir futbolcuya servet ödüyorsanız ve o sizin sınırlı kontenjanınızın parçasıyla ondan mümkün olan en büyük faydayı sağlamalısınız... Şimdi buna karşılık Lincoln gibi, Linderoth gibi başarısız tercihleri de kontr olarak masaya koyabilirsiniz. Ama kötü örnek iyinin kötüye kullanılmasını gerektirmez... Bu sebepten dolayı G.Saray’ın mümkünse bugün Kewell ile yollarını ayırıp daha genç, potansiyeli olan, yatırım yapılabilecek bir oyuncuya şans tanıması en doğrusu olacaktır.
 
Haydi Arda vakit tamam mı?
G.Saray’ın transfer politikasını anlamaya çalışıyorum... Gelenler, gidenler, yatırım yapılanlar, yapılacaklar... Şimdi de Giovani dos Santos geliyor. Rijkaard’ın Barcelona’daki prenslerinden biri... Son iki sezonu boş geçti ama yaşı daha 21.. Potansiyeli yüksek... Sol kanat, sağ kanat, ikinci forvet gibi oynayabiliyor. Satın alma şartları da uygun. Eğer aşı tutarsa iyi bir yatırım...
 
Bir de Caner Erkin var... Ligin ilk yarısının sonunda gerçek yerini bulunca takıma oturan, dos Santos kadar potansiyel sahibi, maliyeti aşırıya kaçmayacak başka bir yatırım daha.. O da sol kanat ve forvet oynayabiliyor. Sol iç ve sol bekte de kullanılabiliyor...
 
Keita'yı da unutmamalı... Yılda 2.5 milyon Euro kazanan, sağ kanadın lokomotifi, tribünlerin büyük adrenalin tüketmesini sağlayan heyecanı...
 
Bütün bunlara baktıktan, gelenleri ve eldekileri saydıktan sonra sanki biri yolcu gibi geliyor bana sezon sonunda... Arda’nın yokluğuna yatırım yapıyor sanki G.Saray yönetimi... Aynı bölgede 5 kişi oynamayacağına göre birileri de gidecek G.Saray’dan... Burnuma sanki Arda için pazarlık yapılmış ve Arda şimdiden ‘yok’ sayılıyor gibi bir koku geliyor.. Hani çok memnun kalınırsa Jo ile birebir takasta bili kullanılabilirmiş gibi... Bence yap-bozdaki parçaları siz de birleştirip, resme yukardan bakınca durumu daha net görebilirsiniz...
 
Leo sürpriz olmaz

Devre arası transferinin bitmesine 5-6 gün kaldı.. 2 Şubat son gün.. G.Saray Neill, Jo, dos Santos derken hız kesmiyor. Bir isim daha transfer edilecek... Muhtemelen bu futbolcu Avrupa Ligi’nde oynayabilecek bir golcü olacak... Genel kanı Nonda’nın Kewell’dan sonra takımdan bu son transfer için yer açmak amacıyla gönderilecek olması...
 
Ama sürprize hazır olun. Leo Franco takımdan ayrılırsa kimse şaşırmasın. Arjantinli’nin eşinin burada çok mutlu olmadığı yönünde bilgiler var.. Fakat esas olan G.Saray’ın Arjantinli’den memnun olmadığı... Kale her an Aykut-Ufuk ikilisine kalabilir... Ki bence çok da yanlış olmaz... Aykut ve Ufuk’un Leo’dan çok fazla eksiği yok. De Sanctis’ten de eksikleri yoktu... Ama bir duruş sorunu yaşandı. Daha doğrusu Türk kalecilerin arkasında duramayış sorunu...