Türk spor basını, İslam Çupi'yi kaybettiği günü acıyla anar... İslam Çupi, yokluğundan sonra geçen 20 yılda hala saygıyla, selamla anılır ve kolay kolay unutulmaz...
Oysa geçen yıllar, İslam Çupi'nin maç tenkit yazılarını okumadan pazartesi günleri gazete sayfalarını karıştırmış, futbol tutkunları yarattı. Bugün, onun kelimelere vals yaptıran cümlelerini okumadan onu saygı ile ananlarla dolu stat tribünleri, ekran karşıları...
İslam Çupi yazarlığının en unutulmaz özelliği, zorlamaya girmeden yaratıcılığı zorlayan betimlemeleriydi...
1982 Dünya Kupası'ndan bir yazı...
İtalya, Arjantin ve Brezilya gibi dünya ülkelerinin şampiyonluk güvenoyu verdikleri iki devi yıktıktan sonra, zorlansa da zorlanmasa da Polonya gecekondusunu yıkıp finale çıkacaktı. Bu yıkım kararı, belediye meclisinin değil, Zoff ve çocuklarının yürek ve adalelerinde dolaşan bir karardı.
Bir golü ancak bu kadar güzel betimlenebilir... Tarih 28 Kasım 1982
Tek adamlı hünerlerin, karaborsaya düştüğü İstanbul'da, Selçuk ve Arif sanatkara duyulan özlemi dün tarifeli uçak gibi sahanın ortasından kaldırıp Şenol'un burnuna indirdi. Arif'in attığı dördüncü golün doğuşunda, Conti'nin şeytandan alınmış beyni, Sokrates'in nerelere uzanacağı belli olmayan kırkayak zenginliği ve forvet olmanın zor olan asaleti raks edip duruyordu.
İslam Çupi'nin dili sertti. Eleştirisi, kimi zaman yumruk etkisi yaratırdı.
Vefa orta sahada çok ağır top çeviriyor. Bu kadar ağırlık, bırakın maç kazanmayı; bir kahve değirmeninde 250 gram kahveyi bile öğütmeye yetmez.
Repciç, önce Stankoviç'e sonra tercümanı Erman'a, onun ötesinde alış veriş yaptığı bakkala, kasaba, manava darıldı. Bununla da kalmadı Repciç... Dün Fenerbahçe'ye, sahanın kenarındaki tümseklere, Ziya'nın kafasından yansıyıp gözlerini kamaştırdığı için güneşe darıldı. En sonunda maçın topuna... Bir veda maçı sonrası yazılabilecek en güzel yazılardan birini, Ali Kemal Denizci'nin Jübilesinin ardından kaleme almıştı...
Jübile maçları... İnsanın vücudundan formasını, ayaklarından kundurasını soyan hırsız maçlar... Ali Kemal de dün böyle bir hırsız maça rastaladı. Forma ve ayakkabılarını çaldırdı. Futbolcu futbolu bırakacağı son maçta ne hisseder? Son maçta yediği son tekmenin izi, vücudunda kaç günlük çürüktür? Son maçta futbolcu, ilk maçtan başlayıp koşabildiği son güne kadar futbolun hır gürünü tıpkı bir sinema klasiği gibi kafasında çevirebilir mi? Son omuzlara alınış, yükseliş midir, düşüş mü?
Ve İslam Çupi'nin kelimelerinden, eğlenceli bir Olomuç anısı...
Olomuç'a geldiğim akşam, otelde bavullarımızı odalara çıkartan gençliği iri kıyım olmuş bir insana, Sigma takımını ve rövanş maçını sorduk. Delikanlı kapı duvar, çıt yok. Adama sanki dünyanın en sevimli, tiryaki kalabalığı en çok olan futbolu sormamışım da "üçüncü dünya savaşı ne zaman çıkar?" gibisine belalı bir anketin sivri cevabını istemişim.