Yaklaşık 30 yıllık bir dostun, çok değerli meslekdaşın arkasından birşeyler yazıp konuşabilmek sahiden kolay iş değil.
Bu sıkıntıyı şimdi yazarken değil, Ateş için TSYD'de yapılan törende sunuculuk görevini üstlenmek zorunda kaldığımda yaşadım.
Koşullar ne olursa olsun konuşmakta zorlanan biri değilim. Tam tersine beni konuşturmak değil susturmak daha zordur.
Gelgelelim, orada sözcükler boğazıma dizildi. Daha önemlisi, gerçekten dürüst, temiz bir insanı, onurlu ve erdemli bir meslekdaşı anlatmaya çalışmanın zorluğuydu.
İlker Ateş bu güzel niteliklerin bazılarından yoksun olsa o zaman iş kolaydı. 'Ne olursa olsun gidenin arkasından kötü konuşulmaz' anlayışı uyarınca birtakım süslemeler yapılabilirdi.
Ama İlker Ateş'in durumu bu değildi. O, kendisi için söylenmiş ve söylenecek bütün güzel sözleri sonuna kadar hakeden biriydi. Dahası, ne söyleseniz eksik kalacak, onu daha iyi anlatan sözleri bulamama sıkıntısı içinizi kavuracaktı...
İkincisi, İlker Ateş bütün bu güzellikleri üzerinde taşıyan bir adamdı ama ya biz? Biz de öyle miydik? İşte orası da epeyce tartışmalıydı.
Böyle bir kıyaslamanın çok yersiz ve utandırıcı olacağını biliyorum ama anlatabilmek için yapmak zorundayım: İlker Ateş'in cenaze töreninde o gün orada bulunanların 5 katı 10 katı daha büyük bir topluluk olmalıydı.
Arkasından gazetelerde yazılan yazıların, televizyonlarda söylenen sözlerin 10 kat, 20 kat daha fazla olması gerekirdi. (Radyolara sözüm yok, onlar görevlerini tam olarak yaptılar.)
Belki de ilk kez onun uğurlanışı sırasında bu gerçeği farkettim: İlker Ateş gibi güzel insanlar, çevrelerindekiler için biraz da vicdan azabı olabiliyorlar. Onları seviyormuş, beğeniyormuş gibi görünmeye çalışırken aslında durumun pek de öyle olmadığını kendimize bile itiraf edebilecek cesarete sahip değiliz.
İlker Ateş çok daha iyi bir uğurlanmayı haketmişti. Başta meslekdaşları olmak üzere milyonlarca radyo dinleyicisi, yüzbinlerce gazete okuru ve ona şöyle ya da böyle birşeyler borçlu olan insanlar pek ortalıkta görünmedi. Onu TSYD'den camiye kadar omuzlarda taşımak güzel bir davranıştı ama yetmezdi.
Değerli insanları itip kakan, şarlatanları baştacı eden sevgili ve acılı memleketimizde, yaşarken yeterince acı çekti İlker Ateş. Ne yazık ki vefatından sonra da ona karşı görevimizi yeterince iyi yapamadık.
Neyse ki o böylesi şeylere kulak asmayacak kadar gani gönüllü, derviş tavırlı bir dostumuzdu. Kendisinden sözedilmesinden de pek hoşlanmadığından, bu sözlerimden sıkılıp sessizce oradan uzaklaşırdı.
Nur içinde yatsın. Mekanı cennet olsun.
ARDA YAZMAK
Evet, Arda genç yaşında büyük bir ün kazandı. O nedenle hemen hergün hakkında birtakım haberler çıkıyor. Bunların çok büyük bir bölümü onun ilgisi ve bilgisi dışındaki şeyler. İlgisinin dışındakiler, sürekli olarak bir yerlere birşeyler için çağrılıp oralarda mutlaka konuşmak zorunda kalışından doğuyor.
Defalarca sorulduğu için ve binbir sıkıntıyla söylediği sözler çoğu kez gerçek bağlamından kopartılıp hiç olmadık biçimde kullanılabiliyor. Hem bu tür haberlerle hem de bunlara dayalı yorumlarla "Arda satılıyor".
Bilgisi dışındakiler ise bunu yapmadığında bile ağzından çıkmış gibi birşeyler üretilip dolaşıma sokulması...
Biliyoruz, memleketteki pespaye medya anlayışı bunu zorunlu kılıyor ama bu kadarı da artık bıktırıyor.
Bunlar yetmedi mi artık, niye öyle sevindi de bilmem neydi gibi zorlamalara gerek var mı? Arda yazmanın ve konuşmanın daha iyi bir yolunu bulamıyorsanız bir süre susarak onu rahat bırakmayı deneyemez misiniz?