Romanya karşısında ilk yarı itibariyle Saracoğlu Stadı’nda ne yazık ki iyi futbol sergileyemedik.
Oyun anlayışı bizim anlayacağımız cinsten değildi. İleride Mevlüt tek başına kalmaya mahkum edilirken; orta sahamızın ucunda destek bulamadı. Gol yollarında da maalesef fakir-fukara kaldık. Çok pas hatası yaptık. Oyunu da genelde hep enlemesine oynadık. Kanat akınları, kenar orta toplarını ara ki bulasınız... Nerede tanıdık, bildik, alışık olduğumuz Gökhan Gönül’ün bindirmeleri ve tehlikeli ortaları?.. Hiçbiri yoktu!.. İsmail Köybaşı da ne yazık ki istenilen düzeyde olamadı ve hücuma katkıda bulunamadı. Orta sahamızın rakibe olabildiğince boş alan bırakması, garipsenecek görüntüydü. Servet ile Hakan Balta, kaleci Volkan’ın kucağında oynadı. Santra çizgisine kadar çıktıklarını görmedim. Takım halinde yarı alanımızda çok adamla gömülü kaldık. Emre Belözoğlu, Mevlüt’e mi yakın oynasın; orta sahaya gelip top mu alsın? Ne yaptığını bilemez haldeydi.
Nuri Şahin ile Aurelio orta sahadaki top organizasyonunu ve pas yüzdesini arttıramadılar! Böylesine kendi alanına gömülmüş milli takımımız iki top yapamazken; üstüne üstük bir sürü pas hatası içinde bulunursa; rakip kaleye atacağı gol ancak ve ancak şans golü olur; o da Tanrı’nın lütfudur!
İkinci yarı biraz daha hareketlendik gibiydi. Ama yine de sistemsiz, gayeden uzak, organize gözükmeyen, herkesin kafasına göre takıldığı bir milli takım vardı.
Bu futbolla elemelerdeki Kazakistan maçı öncesi takımımız ümit verdi diyemeyiz. Tek sığınacağımız mazeret, “Eh işte hazırlık maçı. Fazla eleştiri olmaz” sözü... Ne demekse!
Hakem Milorad Maziç, lehimize bir penaltı verdi ama ben bu kararı anlamadım. Yan hakem korneri gösteriyor. Orta hakem noktayı gösterdi. Bana göre penaltı değil. Emre temiz bir vuruşla golü attı. Arda’nın mükemmel golü de kötü futbolumuzu unutturdu.