Türkiye Futbol Federasyonu ile Kulüpler Birliği’nin geçen hafta sonu yaptıkları toplantıdan yine “ağlak” sesler yükseldi.
Federasyon, üç yıl içinde tamamlanması gereken kulüp lisans sistemiyle ilgili ciddi uyarılar yapıp bilgi vermeye çalışırken, Kulüpler Birliği sözcüleri, federasyondan ve devletten sonu gelmez isteklerini tekrarladılar.
En başta da vergi...
Efendim, yüzde on beş vergi bile ağır geliyormuş kulüplere... Bunun makul bir seviyeye çekilmesi gerekiyormuş.
Hani çok özendiğimiz Avrupa Birliği standartları var ya... Oraya bakalım isterseniz.
İngiltere’de 250 bin Pound’un üzerinde kazanan herkes gibi futbolcular da yüzde 50 ödemek zorunda! Türkiye’de yüzde 15!
Almanya, futbolculardan yüzde 45 vergi alıyor. Türkiye’de yüzde 15!
İtalya’da vergi oranı yüzde 43... Türkiye’de yüzde 15!..
ABD ve Arjantin’de yüksek gelirin vergisi yüzde 35... Türkiye’de yüzde 15!..
Hollanda’da futbolcuların vergisi yüzde 30... Türkiye’de yüzde 15!
Gelelim İspanya’ya... Orada yerli futbolcuların vergi oranı yüzde 43... Birkaç yıl önce halkın Beckham yasası diye adlandırdığı bir yasa çıktı. Buna göre David Beckham, Christiano Ronaldo ya da Mesut Özil gibi... Ya da çok değerli yabancı bankacı... Ya da nitelikli yabancı kimya mühendisi gibi insanları ülkeye kazandırmak adına vergi oranı yüzde 24’e çekildi. Bu yasa bugünlerde ya kaldırıldı, ya da eli kulağında kaldırılacak. Türkiye’de tüm futbolcuların vergi oranı, yüzde 15!
Asgari ücretli işçinin ödediği kadar vergi bile rahatsız ediyor kulüplerimizi...
Üstelik bu, futbolcunun kişisel sorumluluğu... Kulüplerle ne ilgisi ola ki! Ama öyle değil... Futbolcunun vergisini de bizzat kulüp ödemek istiyor ve bu yüzde 15’ten şikayetçi oluyor.
Elbet vardır bir bildikleri...
Doğrusunu isterseniz, benim vicdanım böyle komik bir oranı asla onaylamıyor.
Her neyse... Kulüplerimiz ağlamaya devam ediyor.
İddaa gelirleriyle ilgili talepleri de var. İsim haklarının acilen arttırılmasını istiyorlar. Hatta İddaa’nın bütünüyle Kulüpler Birliği’nin patronajına girmesini de konuşuyorlar.
Oysa gerçek şu...
Örnek aldıkları Avrupa ülkelerinde isim hakkı diye bir şey yok. İngiltere’de bahis şirketleri için kulüp isim hakkı yabancı bir kavram...
Öte yandan Türkiye’de yasal olarak oynanan iddaa oyununda bahisçiler, dünya ve Avrupa liglerine yöneliyorlar çoğunlukla... Spor Toto Super Lig maçları iddaa kuponlarında yüzde 10’luk bir paya bile sahip değil!
Kulüplerin haklı olduğu konular da var tabii... Sponsorluk yasası gibi...Orada sponsora tanınan kağıt üstündeki indirimler, Maliye’de ya da vergi dairesinde bir türlü okunamıyor!
Özetle ağlama korosu konserlerine devam ediyor!
TEBRİKLER AKGÜL! Gençlik ve Spor Genel Müdürü Yunus Akgül, İstanbul’da bir toplantı düzenleyerek 2010 yılının hesabını verdi.
Tek tek hangi spor yatırımını yaptıklarını, nerede ne harcadıklarını, hangi spor dalında kaç madalya aldıklarını (ya da alamadıklarını) anlattı.
Toplantıda keyifle dinledim Genel Müdür’ü...
Gündelik koşuşmaca içinde elbette eleştiri hakkımız saklıydı. Yapılan her yanlışı dile getirebilirdik.
Ama yiğidin hakkı da yiğide!
2010’u sporda başarıyla kapatmıştık. Gelecek adına umutluyduk.
Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğü benim iyi tanıdığım bir örgüttür. Sadece Merkez’i değil, illeri de bilirim.
Sayın Akgül...
Şahsınızda tüm teşkilatı tebrik eder, yanaklarınızdan öperim!
FUTBOL VE DEVLET Bugün, sadece AKP değil, futbol da iktidardadır. Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, futbolun tam da içinden, Vefa Stadı’nın kumlu çamurlu amatör küme finallerinden yola çıkmış bir siyasetçidir.
O nedenle spora ve futbola içten gelen sıcak ve sevgi dolu bir ilgiyle yaklaşmakta, hemen her sorunu liderliği, pragmatizmi ve karizmasıyla çözmeye çalışmaktadır. Aslantepe Telekom Arena Stadı’nın hayalden hayata geçmesi, evet, O’nun eseridir. Bu konuda minnet duymayanlar olabilir. Ama kesinlikle takdir edilmeli!
Stadyumda saatler süren yorgun ve sıkıcı bekleyişlerle o soğuk ortamda kafasındaki pozitifleri kaybetmiş bir grup insan, TOKİ Başkanı’nın yersiz ve zamansız konuşmasından da etkilenip homurdanabilir, ortamı ıslıkla protesto edebilir. Başbakan’ın da bu duruma canı sıkılmış, gerçekten kalbi kırılmıştır.
Ama el insaf ! O protest tabloyu yaratanları kameradan bulup çıkarmak, polise vermek, bir daha stada kabul etmemek, ne ileri demokrasinin ne de çağdaş sporun kitabında yazar.
Aslında o insanları en iyi anlayacak kişi Başbakan’ın kendisidir. Kendi dili ve üslubuyla kırgınlığını ve sitemini dile getirmiştir.
Tamam, O’nu anlıyoruz... Ama bu olayı uzatmaya, yangına körükle gitmeye hiç gerek yok!.Yaşandı ve bitti.
Oysa devlet futbol ilişkileri devam edecek.
Bu dans yıllar boyu sürecek!
MASUM SESLER Kulüpler Birliği toplantısında ağlama korosundan ayrılarak fazla gürültü yapmadan masum isteklerini dile getirenler de vardı elbet...
Kasımpaşa kulübü, “Bizim borcumuz yok. Ama alt yapı tesisimiz de yok. Bize yardım edin, yol gösterin. Tesisimizi yapalım” diye seslendi.
İstanbulspor Kulübü, “Burada 18 kulüp adına konuşuyorsunuz, ama hep büyüklerin derdini dile getiriyorsunuz. Bizi temsil etmiyorsunuz!” itirazını seslendirdi.
Çankırıspor’un bayan temsilcisi aynen şunları söyledi:
“- Biz alt yapıda futbolcu yetiştiriyoruz. Bizler futbolun annesiyiz. Bize değil, alt yapıdaki çocuklarımıza yardım edin!”