Vestel Manisaspor Haftası’nın ilk konuğu Teknik Direktör Giray Bulak. Giray hocayla sabah saat 10.00’da tesislerde buluştuk. Giray hoca kendisiyle barışık bir insan. Güleryüzlü, canayakın, içten... Sohbetleri muhteşem... Hele bir de fıkralarını dinleme imkanı bulursanız değmeyin gitsin. Fıkra deyip geçmeyin, bir Mehmet Kulaksızoğlu hocanın, bir de Giray Bulak hocanın anlatımları sizi gülmekten kırıp geçiriyor.
Manisa’da tam bir bahar havası. Tesisler gerçekten güzel... “Hocam” dedim, “Fenerbahçe maçı var. İdmanlar basına açık mı?” Hoca, “Sen gelirsin de kapalı olur mu” dedi. “Hocam basına açık olur da bana kapatırsın sen idmanları şimdi” dedim.
Anlayacağınız 4 gün kalacağımız Manisa’da herşey keyifli başladı. Günün tek idmanı saat 10.00’da. ardından Giray hocayla güzel bir yemek dedik.
Giray hoca “Kuşadası’na gidiyoruz” dedi. Benim ağzımdan “Eyvah, hocam röportaj yapacağız” sözcükleri döküldü. “Sen de geliyorsun” deyince “Niye gidiyoruz?” diye sormadım bile... Biliyorum nasıl keyifli bir gün geçireceğimizi çünkü.
Giray hoca, Aykut hoca, ben ve Emin Baki Yüksel. Emin gazete mürekkebi yalamış eski bir meslektaş, arkadaş. Koyulduk yola. Hocayla sohbet etmek ne mümkün! Telefonları susmuyor. Biri çalıyor, diğeri kapanıyor. Telefon konuşmalarından vakit buldukça sohbet ediyoruz. Kuşadası’nda ilk olarak stada uğruyoruz. Ardından doğru Giray hocanın çiftliğine. Giray hoca çiftlikte adeta kendini buluyor.
6 sene önce aldığı araziye 2 sene önce el atmaya başlamış. Meyve ağaçları, köpekler, tavuklar ve bir at. Hatta bir de sera kurmuş Giray hoca çiftlikte. Domatesten, salatalığa, bibere varana kadar tüm sebzeler yetişmekte serada. Karadenizli olur da kara lahana yemeden durur mu Giray hoca. Kara lahana bile var serada. Hemen bir poşet kara lahana topluyor hoca. Akşama lahana yiyeceğiz.
Bütün çiftliği gezdiriyor Giray hoca bize. Çiftliğin etrafına 600 tane çam ağacı ve mazı dikmiş elleriyle. Ben diyeyim 200 siz deyin 300 tane de meyve ağacı var. Onları teker teker anlatırken gözlerinin içi gülüyor hocanın.
Gelgelelim köpeklere. Kurtun adı Kont, kangalın adı Ejder. Kont tam bir futbol hayranı. Ağzından topu bırakmıyor. Hemen bir mini futbol maçı yaptık aramızda. Aykut hoca, ben ve Emin. 3’e 1 çalışıyoruz. Ortada Kont. 2 pas yapamadık aramızda, yaptırtmıyor çünkü.
Yaklaşık 3 saat vakit geçirdik çiftlikte. Kuşadası’nda eski dostları var Giray hocanın, onlara uğrayıverdik. Bir anda ortam 15 kişi oluverdi. Sohber uzuyor, fıkralar anlatılıyor, biz yerlerdeyiz.
Ardından yola koyulduk. Hesap yapıyorum, “20.30’da Manisada olsak, 1 saat sürse röportaj, ardından gece deşifresini yaparım” derken hoca daha yemek yiyeceğiz sonra maç seyredeceğiz demez mi! “O zaman hocam röportajı yol boyunca arabada yapıyoruz” dedim. Giray hocayla ben arkada, Emin önde foto muhabirliği yapıyor.
Aslında bizimkisi röportajdan öte sohbet etmek, dertleşmek... Uzunca bir giriş yazısı oldu ama bunları anlatmadan bu röportajında tadı çıkmazdı.
Erdem Erol
Ligtv.com.tr Haber Müdürü
“İLERİYİ DE DÜŞÜNÜRÜZ AMA ÖNCE LİGE TUTUNMALIYIZ”
-Giray hocam, Ligtv.com.tr’de Vestel Manisaspor Haftası’nın ilk röportajını sizinle gerçekleştiriyoruz ve bu röportaj serimizin tanıtımını da “Önce ligi salladı sonra kendi sallandı” cümleleriyle duyurduk.
Çok müthiş bir başlık olmuş.
-Hocam Sakaryaspor maçında yaşananlar futbol adına çok üzücüydü. Ardından Ersun Yanal istifa etti. Ersun hoca da mutlaka böyle olaylar olacağını düşünmedi ama bu yaşananlar sizin Vestel Manisaspor’a teknik direktör olmanıza vesile oldu. Bir anlamda birileri üzülürken birileri seviniyor. Nasıl bir duygu?
Tabii ki biz ayrılırken bir başka arkadaşımız aynı duygularla başlıyor. Bu bir çok sevinme hadisesi değil, iş yapma meselesidir. Tabii ki çok düzeyli bir kulüpte çalışma meselesi. Bu bakımdan Vestel Manisaspor çalışılabilecek bir kulüp. Hedef koyulabilecek bir kulüp. Dolayısıyla benden önceki arkadaş da Vestel Manisaspor’da hedef koymuştu. Bundan sonra biz de hedef koyacağız ama önce tabii ki ligde tutunmamız lazım. Önemli haftalar yaşıyoruz. Bugünlerin bizim adımıza pozitif geçmesi lazım ki gelecek adına hamleler yapalım. Veya ona göre hamleler yapalım. Bugünden yarına birşey söyleyemiyorum ama şu 7 haftayı iyi geçmemiz lazım.
“SAKARYASPOR MAÇINDA OLANLAR EGZEJERE EDİLDİ”
-Sakaryaspor maçını izlerken yaşananları görünce neler düşündünüz?
O gün de aynı şeyi söyledim. Maçın tatil edilmesi için çok fazla sebep göremedim sahada. Bunu çok samimiyetimle söylüyorum. Bana göre çok egzejere edilmiş bir durum diye düşünüyorum.
“VESTEL MANİSASPOR’UN TEKLİFİNİ DÜŞÜNMEDEN KABUL ETTİM”
-Akabinde size teklif geldi. Nasıl bir değerlendirme yaptınız? Sezon ortasında Sakaryaspor ile anlaşmıştınız. Yaşananlar ortada, o konuları yeniden açmak istemiyorum ama herhalde sezonu bu şekilde tamamlayacağım diye düşünürken bir anda böyle bir olayın üstüne teklif gelince çok düşündünüz mü, neler yaşandı, nasıl bir anlaşma süreci oldu?
Ben idealleri için çalışan ve uğraşan bir insasım. Dolayısıyla Konyaspor’dan Trabzonspor’a gidişim nasıl olmuşsa, Trabzonspor’dan Antalyaspor’a gidişim nasıl olmuşsa, Elazığ’dan nasıl erken ayrılmışsam, Sakarya’dan da hiç gözümü kırpmadan ayrıldım. Ama çok tepede bir Trabzonspor’u çalıştıran bir insan, çok ligin dibinde bir Sakaryaspor’u çalıştırıyorsa, Vestel Manisaspor’da niye çalışmasın? Biraz önce bahsettiğin gibi takım bütünlüğüne, genel yapıya baktığınız zaman Vestel Manisaspor Türkiye’de çalışılabilecek 4-5 kulüpten bir tanesi. Bu anlamda sonuçsal yılgınlıkları hiç göz önünde bulundurmadan, puansal eksikliğini çok fazla düşünmeden; sadece hedef koyulabilecek ekip ve kulüp yapısı olduğu için... Yönetim tarzı da buna tabii ki neden olmuştur. Düşünmeden Vestel Manisaspor’da çalışmayı istedim.
“DÜŞMEYİ AKLIMIZA GETİRMEDİK”
-Çok kritik bir dönem yaşanıyordu. Başkan Haluk Çubukçu ile karşılıklı olarak ne beklentileriniz oldu? En çok hangi konu veya konular üzerinde durdunuz?
Vestel Manisaspor ile 2 yıl opsiyonlu, 1.5 yıllık anlaşma yaptım. 3.5 yıllık bir hedef koyduysanız, düşmeyi iki taraf da düşünmedi ya da aklına getirmedi demek ki. Bu seneyi nasıl kurtarabiliriz ve nasıl daha çok hedef ortaya koyabilecek bir ekip yaratabilirizi düşündük. Ama düşüncelerimiz hep pozitifti. Bu bakımdan çok fazla düşeceğiz endişesi taşımadık. Ama tabii ki matematiksel bir gerçek de var. Hiç puan toplayamazsanız düşersiniz. Geçmişte neler yaşandığını, nasıl şampiyonluğa koşulduğunu ya da nasıl 5., 6. olunduğunu konuştuk. Onlar yapabildiklerini, yapamadıklarını, nelerde eksik kaldıklarını, artı ve eksi yönlerini bana anlattılar. Bir ekip ruhu yaratabilir miyiz, birlikte çalışacak olduğum arkadaşlarım bize neler katabilir, takım bütünlüğü nasıl yaratılabilir, bozulan homojen yapı nasıl tekrar kurulabilir, bunları konuştuk. Çünkü bayağı bir hırpalanmışlık vardı takım üzerinde.. Kısacası elimizdeki ortaya koyup bununla beraber beraber bu takımı yukarılara taşıyabileceğimizi birbirimize aktardık.
“BEKLEDİĞİMİN ALTINDA BİR TAKIM BULDUM”
-Anlaştınız ve Manisa’ya geldiniz. Nasıl bir takım buldunuz? Beklediğiniz gibi bir yapıyla, takımla mı, yoksa bunun daha altında bir takımla mı karşılaştınız?
Açıkça söylemek gerekirse beklediğimin daha altında bir takım buldum. Çünkü ben psikolojik açıdan bu kadar yıpranmış bir takım düşünmemiştim. Fizyolojik açıdan da bu kadar düşük tempoda oynayabilen bir takım düşünmemiştim. Bunlar tabii ki sebepleri olan sorunlar. Dolayısıyla bu işimizin ne kadar zor olduğunu gösteriyordu. Mesela Antalyaspor maçında en çok pozitif futbol oynayacağımızı düşünmüştüm. Gerçi oyunun başında gol yememiz bu pozitifliği engellemiş olabilir ama ondan sonra onu temizleme adına ortaya koyulan mücadeleyi hiç beğenmedim. Belki ikinci yarı biraz toparlandık ama istediğim tempo oluşmadı. O bir olma yapısı oluşmadı. Ondan daha ötesi, kazanma adına sıkıntıda olan bir takımın çok agresif oynaması gerekirken o agresifliği göremedim. Dolayısıyla bu konuda bir parça hüsran yaşadım.
“ÖNEMLİ OLAN DOĞRU FORMÜLÜ BULMAK”
-Bir anlamda moraller sıfır, motivasyon bitmiş.. Bu moral motivasyonu yukarı taşımak için neler yaptınız? Herhalde ilk olarak bu konuyla uğraştınız değil mi? Yani teknik taktikten önce moral motivasyondu.
Kesinlikle öyle. Siz şimdi ne kadar taktiksel anlamda çalışırsanız çalışın bir takım fizyolojik ve psikolojik olarak hazır değilse o taktiği gerçekleştiremezler. Bu bakımdan bütün yüklememiz psikolojik olarak çocukları rahatlatma adınaydı. Ama bunlar yapılırken taktik antrenmanlardan da vazgeçemezsin. Çünkü o taktik çalışmayı yapıp müsabakaya hazırlanacaksın. İkisini birleştirmek lazım. Ama daha öncelikli olan sorunu çözmek ilk planda yaptığımız iş oldu. Biz de tabii ligin dibindeki takımlarla çok uğraştığımız için orada yapabileceklerimizi çok iyi biliyoruz. Benim hayatımda bana çok yön veren bir düşünce tarzıdır diye söylüyorum, eksik olan formüldür. Benim hayat felseme göre, o formülü bulup yerleştirdiğiniz an sorunların üstesinden gelirsiniz.
“KOLAY TOPARLAYACAĞIMIZ OYUNCULARDAN İŞE BAŞLADIK”
-Bu psikolojik yapı için de geçerlimiydi?
Bütün hepsi çin geçerli.
-Nasıl bir formül buldunuz?
Önce tabii ki kendi yapımızı ortaya koyduk. O formülde kendimize düşen roller vardı. Sonuçta herkesin farklı karakteri var. Bizim çalışma tarzımız bu karakter etrafında farklı. Onun için bununla çok başarılı olacağımızı biliyorduk ve onu ortaya koyduk.
-Futbolcularınızla teker teker görüşme yaptınız mı geldiğinizde veya bazılarıyla?
Bazılarıyla yaptım tabii. Daha çok diğer arkadaşlarına oranla yıkılmış oyuncularımız vardı. Genelde onları sona bırakarak, daha kolay toparlanabilen oyuncularla işe başaldık. Ondan sonra daha derin sorunlar yaşayan oyunculara gittik çünkü o zaman ulaşmamız çok daha kolay olacaktı. Çünkü bu çalışma içerisinde oyuncular da oyunun bir aktörüydü. Dolayısıyla bütüne baktığımızda kolaydan zora doğru gittik. Bu da iyi oldu. Şu anda büyük mesafe katettik.
“DİK ÇIKIŞ DA DERİN DÜŞÜŞ DE DOĞRU DEĞİL”
-“Yıkılmış oyuncularımız vardı” dediniz. Siz bu futbolcularınızla konuşmaya başladıktan sonra, gözlerinde ışığı gördünüz mü?
Tabii ki oyuncu size ürkek bakıyor. Sonuçta ben orada daha önce 2 tane oyuncuyla, Burak ve Güven ile çalışmışım. Diğer oyuncular sizi ancak dışarıdan biliyorlar, tanıyorlar. Ama en azından ne yapabileceklerinizi biliyorlar. En azından geçmişte o oyuncular sizi takip etmişler. Artı geldikten sonra arkadaşlarına sormuşlar. Oyuncu bir parça bizim yapabileceklerimize hazırdı zaten. Takımımızda 2 tane de psikolog arkadaş görev yapmış. Ama psikolog arkadaşlara “Öncelikle oyuncumla ben başbaşa kalacağım ben onları gözlemleyeceğim, ben tanımaya başlayacağım eğer başarılı olamazsam sizlerden yardım isteyeceğim.” dedim. Ve işe öyle başladık ama oyuncunun endişeli bakışlarının ben de farkındaydım. Çünkü büyük sorun yaşıyordu çocuklar. Çünkü sezon başı dik bir çıkış, ondan sonrada derin bir düşüş oldu. İkisi de bana göre doğru değildi. Ne o çok dik çıkış doğruydu, ne o düşüş doğruydu. Stabil bir orantı olmuş olsaydı Vestel Manisaspor şu anda 38-40 puanlı bir ekip olabilirdi. O bakımdan oyuncu bunu nasıl aşabileceğimizi endişeyle bekliyordu. Ama zaman geçince birbirimizi daha iyi tanımaya başladık. Neler yapabileceğimizin inancı içindeler. Bir çok şeyi de yapabileceğimizi şu anda hissediyorlar.
“OYUNCULAR ZEKİ AMA YILGIN”
-Oyuncunun Giray Bulak’a değil ama kendine olan bir güvensizliği söz konusuydu. Ben bunu böyle algıladım, dışarıdan bakan bir kişi olarak.
Evet tabii oyuncu bizi tanıyor. Neler yaptığımızı ve neler yapabileceğimizi biliyor. Çok zeki çünkü. Fakat oyuncu yılgın. Omuzunda sanki çok büyük bir yük var. Çünkü onlar küçük omuzlu şu an. Gençler şu anda bunları kaldırabilecek yapıya sahip değiller. Böyle de bir şeyi dünyada çok az takım yaşamış. Dolayısıyla genç oyunculardan kurulu, çok deneyimli, oyuncusu olmayan Vestel Manisaspor’un yaşaması olayı daha da büyüttü. O anlamda oyuncuların çok ihtiyacı oldu ama oyuncular bunu yaşadı.
“VESTEL’İN KADROSU ŞAMPİYONLUĞA OYNAYAMAZ”
-İlk yarının flaş takımına ne olmuştu? Sorun neydi?
Alınan sonuçlar bana göre gerçek manada oynanan oyunun karşılığı değildi zaten. Palyatif (Geçici, yüzeysel) bir çıkış vardı ve o şehri, yöneticiyi, futbolcuyu, teknik ekibi havaya sokmuştu belki ama aslında Vestel Manisaspor çalışanlarına büyük haksızlık yapılmıştı bu manada. Hem futbolcusuna, hem yöneticisine, hem teknik ekibine, hem taraftarına. Çünkü hakikaten büyük bir sorumluluk yükledi onlara, işte herkes şampiyonluktan bahsetmeye başladı. Hal bu ki bilinen bir gerçek var; bu kadro şampiyonluğa oynayabilecek bir kadro değildi. O anlamda tabii ki ligin başında alınan bu sonuçlar Vestel Manisspor’u belli bir noktaya taşıdı. Ondan sonra da alınan sonuçlar belki çok normal sonuçlar değil ama bir ortalama yapabilseydiniz, 38-39 puanda kalınabilecek bir Vestel Manisaspor meydana çıkardı. Yani şu an 50-55 puan alabilecek bir kadrosu yok bana göre. Tabii burada 1-2 tane de oyuncu gitti. 2-3 tane oyuncu katıldı. O giden oyuncuların takıma katkısı daha mı fazlaydı, gelen oyuncuların katkısı daha mı az oldu, bu tartışılır tabii. Ama giden oyuncular da takıma katkı sağlayan oyunculardı.
“ÇOK SALDIRMAKLA MAÇ KAZANILMAZ”
-Antalyaspor maçından sonra seyirciniz önünde ilk maçınıza çıktınız. Ki Sivasspor da iyi bir takım. Maçın ilk yarısı çok fazla bir pozisyonunuz yoktu. Ama ikinci yarı atak bir futbol sergilediniz. Zannediyorum oyunun son yarım saatini 4 forvetle oynadınız. Maçı kaybedebilirdiniz de. Ama Zelenka’nın attığı o müthiş golle, 10 hafta sonra 3 puanla tanıştınız. Maçın devre arasında furbolcularınızla neler konuştunuz, 2. yarı risk aldınız mı, çıkın saldırın ve bu maçı kopartın mı dediniz, yoksa sabırlı olacağız mı dediniz, ya da başka formüller mi ürettiniz?
Biz aklı ön plana çıkarttık. Çünkü çok saldırarak bir maçın kazanılmayacağını biliyoruz. Veya defans yapılarak da bir maçın kazanılmayacağını düşünüyoruz. Ama bizi ekip içerisinde bir maçın kazanılması için belli zamanlarda savunma, belli zamanlarda atak yapmayı öğrenmemiz lazım. Savunma yaparken atak yapmayı veya atak yaparken savunma yapmayı öğrenmememiz lazım. 4 forvetle oynarken, taraftarımız dahi bizim çok atak bir oyun tercih etmediğimizi anlamadı. 4 forvet sahada var ama onlar sadece orada 4 forvet gördüler yani. Biz o mantıkla da bir hareket yapmadık.
-4 forvetin 4’ü de aynı anda saldırıyor muydu?
Kesinlikle değil. Bu bakımdan aklı ön plana çıkarttık diyorum. Futbolun atak, hücüm ve orta saha zenginliklerini veya oyun şeklini kullanmamız lazım. Futbol bir kültürdür. Kültürde bunların hepsi vardır. Bunları kullanmak lazım.
-Kültür hep ofansif veya defansif değil.
Kesinlikle.
-Kültür bunların bir mozaiği değil mi?
Kesinlikle öyle. Şimdi futbolu iyi yorumlamak lazım. “Bunu iyi yorumlayabilirsek başarılı oluruz” diye oyuncularla konuştuk ve biz kesinlikle onlara yapamayacakları çok uç şeyler söylemedik. Oyuncuyu tanımak bilmek, rakibi tanımak, maçın kazanılmasında önemli bir faktör. Akılcılık zaten işte burada. Onları koyarsan kazanırsın, koymazsan kaybedersin ama biz mutlaka bunu yaptık da kazandık demiyoruz. Bunda rakibin de eksikliği var. Veya bizim oyuncunun davranışı da var.
“DERİNLİĞİ OLAN BİR İNSANIM”
-Kaybedilseydi neler olurdu hocam?
Ben oyuncularıma hep şunu söyledim: “Biz maç kaybedeceğiz. Mutalaka kaybedeceğiz. Maçlar da kazanacağız. Ama benim size davranışım hiç farketmeyecek. Yani bugün size nasıl davranıyorsam, kaybettiğiniz maçlarda da aynı şekilde davranacağım. Bundan hiç endişeniz olmasın” dedim... Bunlar hakikaten benim çocuklarım, onun için ben farklı bir davranış şekli sergileyemem. Daima oyuncusunun yanında yer alan bir insanım. Onu psikolojik açıdan destekleyen, bir şeyler öğretmeye çalışan bir insanım. O bakımdan futbolcum da onu bu derece desteklendiğimi hissettiği an zaten benim yanımda yer alacaktır. Ona bilginizi aktardıktan, gönlünüzü açtıktan sonra, o futbolcunun size yanlış yapma olasılığı kalmaz. Ben bunu bilen ve bu felsefede ileryen bir insasım. Çünkü derinliği olan insanım. Yani ben ona felsefi yüklemeler yapıyorsam, mesleki yüklemeler yapıyorsam, onun performansını geliştiriyorsam, kulüp performansını geliştiriyorsam, oyuncu artık size teslim olmuş insandır. Hep bununla başarılı oldum. Benim için doğrular yanlışlar yoktur. Yorumlar vardır. Oyuncumu iyi yorumlarım. Mesleğimi iyi yorumlarım.oyuncumu ele geçirmeye uğraşırım.
“60 YAŞINDA İNSANLAR AĞLIYORDU SOYUNMA ODASINDA”
-Sivasspor karşısında son dakikalarda atılan golle, “O an omuzlardan kalkan yük” mü diyeyim, “Atılan stres” mi diyeyim; aslolanı siz söyleyin.
Oyunun genelinde gol yapmayı bekliyorduk. Ama vakit daraldıkça, maçın boyu kısaldıkça doğrusu o dakikalarda gol beklemiyorduk. Yani ondan 10-15 dakika önce çok güzel gol pozisyonlarına girdik. Ama son 5 dakikada çok üretken değildik. Tempo düşmüş, rakip kapanmaya başlamıştı. Ama bu golün bize çok katkısı oldu. Ben soyunma odasına gelip, 60 yaşında ağlayan insanlar gördüm. Düşünün 20 yaşındaki çocukalr ne yapar. Valimizden bnaşkanımıza kadar, kulübün içinde çalışandan taraftara kadar herkes soyunma odasına ulaşmaya çalıştı. Bu bir inanç meselesiydi veya bunun bir göstergesiydi. Dolayısıyla bahsettiğiniz gibi o stres hakikaten insanlara büyük yük bindiriyor. Dediğim gibi yaşlı kesimin dahi dayanması zor olan bir ortamdı. Genç oyuncularım bunun altından artık yavaş yavaş kalkacaklar diye düşünüyorum.
“ZELENKA’NIN GOLÜ BİLGİ, BECERİ VE TALİH İSTER”
-Zelenka’nın golü müthiş ama 40 kere vursan gol olamayacak bir vuruş.
40 kere değil, 100 kere vursanız belki girmez. Ama işte futbolun güzelliği de bu bilinmezliğidir. Yani basketbolda belli yerler vardır, atarsınız sayı olabilir. Ama futbol ayakla oynandığı için oralardan o golleri yapmak zor birşeydir. Orada bilgi, beceri ve talih ister. Ama biz bunu başarabildik. O bakımdan o gol bize büyük katkı sağladı, büyük ivme kazandırdı. Bir de o gol öncesi faulu yaptıran Ersan teknik özellikleri açısından rakibe öyle faul yaptırabilecek özellikleri olan bir oyuncu değil. Ama o hiç pozisyonda olmayacak bir oyuncumuzun, pozisyonda olup faul yaptırmasının neticesinde gol yapmamız da bize çok daha mutluluk verdi.
-Vestel Manisaspor kurumsal yapısı, arkasındaki maddi manevi büyük destekle, blunduğu yeri hak etmiyor. Vestel Manisaspor ligde kaldıktan sonra önümüzdeki sezon hedefler ne olacak? Belki camia yine liderlik bekleyecek, şampişyonluk havasına bürünecek ama gerçek, olumlu, mantıklı hedefleri nedir Giray Bulak’ın?
Şimdi Erdem, bahsettiğin gibi doğru; Vestel Manisaspor belki kulüp olarak, oyuncu yapısı olarak küme düşebilir, küme düşmemeye oynayabilir ama kurum olarak böyle güçlü bir firmanın bunu yaşaması dahi söz konusu olmamalı.
“BEN BİR TAKIMI ŞAMPİYON YAPACAĞIM”
-Belki bir tecrübedir bu da.
Ben ligde bir takımı şampiyon yapacağım. Bunu kesinlikle biliyorum. Ve o inancımı hep taşıyorum. Belki bunu 2000 yılında Trabzonspor’da yapacaktım, kendi irademle ayrıldım. Belki devam etseydim Denizlispor’u da yapabilirdim, çünkü çok iyi bir kadro vardı. Bugün Türkiye’de oynanan maçlara baktığımızda Denizlispor bunu o kadroya belki 1-2 takviyeyle başaracaktı. Ama çok samimi olarak söylüyorum, bir takımı şampiyon yapacağım inşallah o takım Vestel Manisaspor olur.
-Hocam şampiyonluk çok önemli mi?
Bir takımı şampiyon yapmak çok önemli değil.
“4 BÜYÜKLER DIŞINDA BİR TAKIM ŞAMPİYON OLMALI”
-Bana göre bir takımı şampiyon yapmaktan öte, Avrupa’da başarılara taşımak daha önemli. Yani Türkiye’deki şampiyonluğun artık bir amaç değil araç olması gerekiyor.
Kesinlikle öyle ama Türkiye’de niye şampiyonluk çon önemli? Almanya’da şu ana kadar 20-25 takım şampiyon olmuş. Türkiye’de sadece 4 tane takım şampiyon olmuş. Buradan bir kaç takımın şampiyon çıkarak katalizör vazifesi görmesi lazım, diğerlerine örnek olması lazım ve bir kırılma noktasının olması lazım.
“MANİSA’DA MUHTEŞEM BİR TARAFTAR VAR”
-Yani şampiyonlıuğu amaç olarak görmüyorunuz?
Kesinlikle değil, yine bir araç olarak görüyorum. Ama onunla beraber bir yere de taşınmanız lazım. İşte önümüzde bu fırsat var bizim. Çünkü çok güçlü bir firmamız var. Ve en kısa zamanda taraftarımızı da bu olayın içine katarak, çünkü çok muhteşem bir taraftar var. Yani Sivasspor maçında, 3-0 hükmen mağlup olmuş, 10-15 maçtır galip gelemeyen bir takımın taraftarı tribünleri doldurdu. 1 tane oyuncusuna kötü tezahurat yok, hatta rakip takımın 2 tane milli oyuncusu Servet ve Mehmet Yıldız’ı tribünlere çağırdılar, alkışladılar. Yani bu kadar psikolojik sıkıntı çeken bir taraftar grubunun yapabileceği bir şey değildi. Dolayısıyla bu taraftarla çok şeyler yapılır diye düşünüyorum.
-Türkiye’de bir takımı şampiyon yapmadan çiftliğe yerleşmeyeceksiniz herhalde?
Zaten şampiyon yaparsam oraya yerleşirim diye düşünüyorum (Gülüyoruz)
“FENERBAHÇE’Yİ YENERSEK LİGDE KALIRIZ”
-Fenerbahçe maçı sizler için ne ifade ediyor?
Bunlar Türkiye’nin gündemine oturma maçlarıdır. Futbolcunun, hocanın, taraftarın, yöneticinin, kulübün bahsedilme maçlarıdır. Birde işin içerisinde puan girince, puana ihtiyacınız var. Dolayısıyla futbol enteresan bir oyundur. 5-0 yenersiniz sevinirsiniz. Bir haber gelir rakibniz 6-0 yenmiştir üzülürsünüz. 5-0 yenilmişsinizdir, bir haber gelir rakibiniz 6-0 yenilmiştir sevinirsiniz. Herşey Fenerbahçe maçı değil ama Fenerbahçe maçında kazanılacak 3 puan bizi ligde tutacaktır.
-Vestel Manisaspor ligin 11. haftasında oynadığı Fenerbahçe maçını 3-2 kaybetti ve liderliği rakibine kaptırdı. Akabinde de Sivasspor yenilgisiyle düşüş başlamıştı. Şimdi yine bir Sivasspor galibiyetiye çıkış geldi. Fenerbahçe geçen hafta Kayserispor ile 2-2 berabere kaldı ve Beşiktaş ile arasındaki puan farkı 4’e indi. Onlarda da stres var. Sivasspor galibiyeti bir rehavet yaratır mı veya Fenerbahçe ile oynanacak olmanız stres oluşturuyor mu?
Tabii yaratabilir, Sivasspor galibiyetiyle futbolcu bir parça rahatlamış olabilir. “Fenerbahçe büyük takımdır, liderdir, kaybedebiliriz” rahatlığı da olabilir. Bunlar olası şeyler. Ama bizim de görevimiz bunları yok etmek, ortadan kaldırmak. Ben hep şunu söylüyorum. Dünyada yenilmeyecek takım yoktur.
-Feberbahçe’den puan alırsanız, çok zora girerler.
Yani girecektir tabii ama ben bakıyorum bir büyük takım kaybettiğinde diğer büyükler de kaybediyor.
“BÜYÜKLER KENDİ KENDİLERİNİ ZORA SOKUYOR”
-Yani ligin zirvesindeki dengeyi bozan sizler değilsiniz?
Onların yapamadıkları bu dengeyi bozuyor. Lig hiç bir zaman böyle 2 puan ortalamasıyla oynanmadı. Hatta 2’nin altında oynanıyor. 2.4-2.5 ortalamayla oynuyordu ve öyle şampiyon oluyordu büyük takımlar. Söylediğin gibi büyük takımların yapamadıkları kendi yazgılarını belirlemek oldu. Kayseri’de son dakikada 1 puan kazanıyorsunuz, Galatasaray kaybediyor, hem kendini zora sokuyor hem bizleri zora sokuyor. Erciyesspor oradan canlanıyor, yukarıya çıkıyor. Ve bu puan nerelere dağılıyor, aşağıya.
“FENERBAHÇELİLER BİZE SAYGI DUYSUN”
-Aşağısı zaten karışık, yanyana...
Doğru. Ve haftaya yansıyor bu. Haftaya yansıdığı zaman, orta sıralardaki takımlar UEFA için bir yarış içerisinde giriyor, mesela ligde bulundukları tarihten beri 4.-5. olmayan takımların şimdi 4., 5. olma şansları var. Bunların hepsi bir fırsat. Ama başkalarının fırsatı bizim sıkıntımıza sebep olabiliyor. Onların kazandığı puanlar başkalarının sıkıntısı olabiliyor. İşte futbol bu. Onun için ben hep şunu istiyorum biz nasıl rakiplerimize saygı duyuyorsak, onlar da bizlere saygılı olsunlar. Şimdi biz Fenerbahçe Stadı’na gideceğiz. Ben şimdi saygı bekliyorum. Niye? Çünkü biz eldeki imkanlarla beraber o takımları yenmek için sahaya çıkıyoruz. Yendiğimiz zaman da bize saygı duyulsun. Takımın başında bir Türk antrenör var. Onlar da bu işten çoluk çocuklarını geçindiriyorlar, geleceklerini bu işten kuruyorlar ve ülke adına çalışıyorlar. Ben Fenerbaçe’ye 2 tane kaptan yetiştirdim. Ogün’ü 13 yaşında aldım, sonra Fenerbahçe’ye kaptan oldu. Abdullah da kaptanlık yaptı. Tümer de zaman zaman kaptanlık yapıyor. Tümer’i Kozluspor’dan alıp, Zonguldakspor’da 2. ligde oynatarak bugünlere getirdim.
“FENERBAHÇELİLER BENİ HEP YANLIŞ ANLADI”
-Bunları yaşadıktan sonra saygı duyulmazsa zorunuza mı gidiyor?
Ben hep Fenerbahçe ile böyle ateşli maçlar oynadım. Dolayısıyla beni hep yanlış anladılar. Yani benim ne yapmam lazımdı? Fenerbahçe’nin beni sevebilmesi için “Yenilelim” mi demem lazımdı? Onları yenebildiğimiz için aslında bize saygı gösterilmesi lazım.
-Fenerbahçe’yi yenmenin planlarını yapıyorsunuz şimdi?
Kesinlikle.
-Beraberlik mi yenmek mi?
Önce yenmenin planlarını yaparsın. şimdi siz hocasınız, Oyuncunuza fenerbahçe’yi anlatıyorsunuz. Yenilelim mi veya yenilir miyiz veya az mı yeriz dersiniz? Hayır, yenmek için.
“FENERBAHÇE’Yİ YENECEĞİZ”
-Deplasmanda, 50 bin kişilik statta oynayacak olmanız önemli değil.
Hayatımda hiç bunu yapmadım. Bütün takımları, içeride dışarıda nasıl yeneriz düşüncesinde oldum. Ben ligden yeni çıkmış bir Elazığspor’la Trabzonspor’u 2-0 yendim. Antalyaspor’da 4-2 yendim. Benim başında olduğum takımlarla, Galatasaray’ı, Beşiktaş’ı, Fenerbahçe’yi, Trabzonspor’u yenmem olası. Dolayısıyla bugün de Vestel Manisaspor ile Fenerbahçe’yi pekala yenebiliriz. Bunun yolu nedir, dediğim gibi eksik olan formüldür. Onu uygulayacağız ve yeneceğiz.
-Formülü sorayım size, bir tüyo verelim Fenerbahçe’ye.
Vermeyelim, maçtan sonra verelim (Gülüyoruz). Tabii ki sizin için bir formül vardır ama rakip için de bir formül vardır. Onlar da sizin için bir formül üretiyordur.
-Rakibin formülüne göre oynamak mı kendi formülünüze göre oynamak mı?
Kendi formülünü sahaya yansıtmak.
-Nasıl oynayacaksınız hocam?
Kazanmak için oynayacağız. Ama kazanmanın adı hücüm yapmak mıdır, savunma yapmak mıdır, kontrollü oynamak mıdır? Biz kontrollü oyun oynuyoruz.
“BU RÖPORTAJLARIN BANA ZARARI OLUYOR”
-Ocak ayında Antalya’da yine beraberdik, Sakaryaspor Teknik Direktörü’ydünüz. Aradan 3 ay geçti Vestel Manisaspor Teknik Direktörü’sünüz.
Bu röportajların bana zararı oluyor yalnız.
-Neden hocam?
20 günde takım değiştiriyorum, inşallah yine öyle bir şey olmaz yani (Gülüyoruz)
-Yani Sakaryaspor Teknik Direktörü olduğunuz dönemde yaptığımız röportajdan dolayı mı takım değiştirdiniz?
Ama Vestel Manisaspor gibi bir takıma geldim (Gülüyoruz). Güzel de oldu.
-O röportajı yaptığımız günlerde siz Sakaryaspor’da yalnız adamı oynuyordunuz. Biz de gözlemledik o dönem Sakaryaspor yönetimi bir hayli yalnız bırakmıştı sizi. O röportajda sorularımaza aldığımız cevaplardan dolayı belki orada size bir zararımız dokundu ama Vestel Manisaspor’a geldiniz.
Hayat çok değişken. Karşına nelerin çıkacağı belli olmuyor. Ama siz doğruları yaptıktan sonra sizi birgün bulup su üzerine çıkartabiliyorlar.
“BİZ DE, YAKIN HİSSETTİKLERİMİZ DE DÜŞMESİN”
-Siz Trabzonlusunuz hocam, ben Rizeli’yim. Karadeniz yöresi insanları olarak bizim yapımız farklı...
Ben Rize’yi çok severim. Trabzonlu olduğum kadarda Rizeli olduğumu söylerim yani.
-Trabzonspor, Avrupa kupalarına gitmeyi hedefliyor, Riespor düşmemeye uğraşıyor. Bu hafta Trabzonspor-Rizespor karşılaşacak.
Şimdi Erdem, can mı canan mı? İnsan önce kendini kurtarmak istiyor. Ondan sonra işte nedir, daha yakın hissettiğin takımın kurtarmasıdır. Derler ki yakınlık mekanda mıdır, zamanda mıdır? Yakın hissettikklerin ellerini göğe açtığında aklına gelenlerdir. Güzel bir laftır bu aslında. O anda aklına kim gelir? En yakınındaki insanlar gelir. İlk sen gelirsin, sonra sırayla gelir. Dolayısyla ligden insan hiç kimsenin düşmesini istemez ama bunu 3 tane kulüp yaşayacak. Ama ben arzu ediyorum, biz yaşamayalım. Ondan sonra da en yakın hissettiklerim kimlerse onlar yaşamasın.
-Kimler hocam?
O benim içimde kalsın.
-Biz geçen hafta Ligtv.com.tr olarak Vestel Manisaspor Röportajları yapmayı planlarken, “Sivas maçını kazanması lazım ki yaptığımız röportajlar neşeli ortamda geçsin, Manisalılar keyifle okusun, zevk alsın.” dedik. Ve aramızda bir telefon konuşması geçti sizinle. “Hocam bak gelmem için yenmen lazım” dedim.
Aynen böyle dedin.
“ARTIK FUTBOLDA KESKİN HATLAR YOK”
-Sivas maçın akşamı yine konuştuk. İlk cümlen bana şöyle oldu. “Erdem sen Salı sabahı gelecektin değil mi” dedin ben de evet dedim. Sen de bana “Bak gelebilesin diye yendik” dedin. Ben de “Koyun can derdinde kasap et derdinde, ne yapayım hocam” dedim. Şimdi futbol bir endüstri hepimiz futbol üzerinden geçimimizi sağlıyoruz. Ama bakış açıları farklı olabiliyor. Zaman zaman belki birbirimizi kırabiliyoruz belki ama...
Olabilir ama bu gönül kırma işi değil. Futbol hakikaten çok büyük bir endüstri. Dünyada birinci silah sanayii, ikinci ilaç, üçüncü sırada futbol geliyor. 300 milyarlık bir sirkülasyon var. Türkiye bunun 2 milyar dolarından faydalanabiliyor. Veya dönen rakam bu. Onun için bu bacasız sanayiyi iyi bilmek lazım. Futbol artık sadece futbol değil. Bunun çok yan dalları var, show business artık. Dolayısıyla sizin istekleriniz var, bizim isteklerimiz var. Birbirimize set çekmeden, birbirimizle anlaşıp bu sektörü nasıl daha fazla geliştirebiliriz, iki taraf bundan nasıl daha fazla faydalanabilir bunu düşünüyoruz. Yani artık o keskin hatlar yok. İnsanlar artık kamplara gazeteci, menajer, yönetici sokmuyorum diyemez. Çünkü futbolun taşıyıcıları var. Taşıyıcılardan biri bizsek diğeri de sizsiniz. Belki öndeki sizsiniz.
-Hocam çok ilginç bir röportaj oldu. Çok güzel bir gün geçirdik. Gazeteciler heryerde röportaj yapmıştır. Bir geziye katılırsınız uçakta basın toplantısı yapılır, röportaj yapılır. Ama bunlar planlı olur. Bizimkisiyse planlı olmadı. Kuşadası gezimiz, çiftlik gezimiz, ardından yol derken bir de Şampiyonlar Ligi maçını seyredeceğimiz için röportaja vakit kalmıyordu.
Burada güzel de bir yemek yememiz lazımdı. Hak etmiştik çünkü.
-Mecburen röportajı Kuşadası-Manisa karayolunda arabada yapmak zorunda kaldık. Ben arabada seyahat esnasında ilkkez bir röportaj yaptım. Siz daha önce yapmış mıydınız?
Yok ben de ilk defa yaptım. Aslıdna bugün resimlerde enterasan oldu, Gökdeniz, Ejder, Kont derken bir de arabada röportaj yaptık. Hakikaten enterasandı. Fotoğrafları çeken Emin de bugün köpeklerden korkmasına rağmen çiftlikte onlarla maç bile yaptı.