“F.Bahçe sadece F.Bahçeliler'in değildir“

“F.Bahçe sadece F.Bahçeliler'in değildir“

Lig TV Genel Yayın Yönetmeni Şansal Büyüka, Akşam Gazetesi'ndeki köşesinde Fenerbahçe'yi kaleme aldı: "Fenerbahçe bu ülkenin, Türkiye’nin kulübü. Fenerbahçe’yi Türkiye’nin kulübü olmaktan çıkartıp, sakın sadece F.Bahçeliler'in kulübü haline getirmeyin. Buna hakkınız yok." Büyüka'nın yazısı şöyle:

İYİLER MUTLAKA KAZANIR
Bu başlık, bir banka reklamının sloganı. Maçlarda atılan gollerden sonra ekrana geliyor. Gerçekten çok anlam taşıyan, doğruluğu tartışılmayan bir slogan bu: İyiler mutlaka kazanır.

Gerçekten doğru: Sonunda iyiler mutlaka kazanır.

Şampiyon Fenerbahçe, kalitesi çokça tartışılan bu ligin en iyisiydi. Sonunda zirveyi yakalamayı başardı. Tıpkı banka reklamında olduğu gibi:

-İyiler mutlaka kazanır...

Şampiyonluk yarışı aslında bir “ikram yarışı” gibiydi. Ama bu ikram yarışının en iyisi Fenerbahçe idi ve haklı bir şampiyonluk kazandı.

Ligin rakamlarına bir bakın... İyiliğin ölçüsü olan “En”lerin hepsi Fenerbahçe’de...

- En çok gol atan
- En fazla kazanan
- En az yenilen
- En çok şut atan

Tren yolu gibi uzayıp gidiyor bu “En”ler... “En iyiyi” anlayabilmek için bu “En”lere bakmak bile yeterli...

Kabul, Fenerbahçe bu sezon iyi maçlar oynayamadı. Fenerbahçe bu sezon taraftarını ve futbol dünyasını mutlu edemedi. Ama en azından şampiyonluk yarışı yaptığı rakiplerine oranla daha iyiydi.

Üstelik yarışa baktığınızda rakibe avantaj sağlayan hakem hataları Fenerbahçe için geçerli olmadı.

Fenerbahçe bu yarışta yardım almadan, destek bulmadan, alnının akıyla, bileğinin gücüyle şampiyon oldu.

Bu bakımdan “bağırarak, çağırarak” derseniz tamam da, “Fenerbahçe ağlayarak, sızlayarak şampiyon oldu” derseniz, buna asla katılmam, katılamam.

Ancak katılmadığım bir şey daha var. O da Fenerbahçe yönetiminde ve camiasında bazılarının “her şeye rağmen şampiyonuz” söylemi.

“Her şeye rağmen” şampiyon olunmaz.

Federasyona rağmen olunmaz.

Hakemlere rağmen olunmaz.

Hele hele “Aciz” dediğiniz “Devlet”e rağmen hiç olunmaz.

Bas bas bağırdınız. “Son dört haftaya dokuz puan önde girmezsek bizi şampiyon yapmazlar” dediniz.

Ama son dört haftaya bırakın dokuz puan önde girmeyi iki puan önde girmenize rağmen, üstelik bitime iki hafta kala şampiyon oldunuz.

Üstelik size göre bu Haluk Ulusoy federasyonuna ve bu hakemlere rağmen..

Üstelik “Aciz Devlet”e rağmen...

Herkes bilir ki Devlet istemezse nefes bile alamazsınız...

Fenerbahçe son dört yılda üç şampiyonluk kazandı. Bu son dört yılın ikibuçuk yılında Haluk Ulusoy federasyon başkanıydı.

Bu son dört yılın şampiyonlukla biten üç yılında bazı gençler hariç üç aşağı-beş yukarı hakemler aynı hakemlerdi.

Geçen yıl son Denizli maçında Appiah’ın şutu bir karış içerden gitse, bu “Aciz Devlet”le, bu federasyonla, bu hakemlerle Fenerbahçe dörtte dört yapacaktı. Bu mu Fenerbahçe’nin önünü kesmek.

Hakem yanlışlarının olduğu doğru. Ama hakem katkılarının olduğu da doğru. Eğer Fenerbahçe’nin önünün kesildiği düşünülüyorsa, bu ancak kupa yarı final maçı için olabilir. Çünkü o akşam Selçuk Dereli’nin kararları, sanki masum hakem hatalarını aşar gibiydi.

Belki 100. yıl endişesi, belki “her şeye rağmen” yanlış yapılan hoca tercihi, yanlış yapılan yabancı transferleri, bunun sonucu artan riskler, yoğunlaşan eleştiriler yönetimi bir öfke ve gerilim seline sürükledi.

100. yıl şampiyonlukla bitti. Düşman ilan ettikleri bu federasyonla, bu hakemlerle.

Bu iş “Her şeye rağmen” olmaz.

Çünkü bu federasyon, bu hakemler Fenerbahçe’ye düşman değiller. İsteseler de olamazlar. Güçleri yetmez.

Fenerbahçe yıllardır bu ülkenin hakemleriyle şampiyon oldu, bundan sonra da olmaya devam edecek.

Alnının teriyle, bileğinin gücüyle..

Artık 100. yıl gerilimi bittiğine göre, dilerim yöneticiler sanal düşmanlar yaratmaktan, kişileri ve kurumları fanatik taraftarlara hedef gösterme alışkanlığından vazgeçerler.

En önemlisi nefreti, öfkeyi bırakırlar, sporda dostluğu hatırlarlar.

Fenerbahçe bu ülkenin, Türkiye’nin kulübü. Fenerbahçe’yi Türkiye’nin kulübü olmaktan çıkartıp, sakın sadece Fenerbahçelilerin kulübü haline getirmeyin.

Buna hakkınız yok.

Dereli önce kendine baksın
FIFA kokartlı Selçuk Dereli Fenerbahçe-Beşiktaş maçında masum hakem hatalarını aşan yanlışlar yaptı. MHK kendisini dinlendiriyor. Ben de Dereli’nin “kötü bir maç yönettiğini” kabul edeceğini sanıyordum.

Oysa yanılmışım. Selçuk Dereli “baskın basanındır” misali, Konya’da katıldığı bir seminerde vermiş veriştirmiş. Hatta “kızım televizyonda hakem yorumcularını izlerken tükürüyor” demiş. Sevgili Selçuk Dereli’ye bir hatırlatma yapayım. Fenerbahçe-Beşiktaş maçını yönetirken, karşılaşmayı izleyenler de çaldığı-çalmadığı düdüklerde tıpkı kızının yaptığını yapıyorlardı.

Kayseri’ye laf söylemeyin
K ayserispor son dönemlerde sürpriz puanlar vermeye başlayınca “öküzün altında buzağı arayanlar” çoğalmaya başladı. Kimse boşuna çamur atmasın. Kimse Kayseri için “maç sattı” yakıştırması yapmasın. Bu Kayserispor, kendi kentinin kardeş takımı Erciyespor’u yenip üç puan almadı mı? Erciyes küme düşerse Kayserispor karşısında kaybettiği üç puanın hiç mi etkisi olmayacak? Kardeşine acımayan, kardeşinin gözünün yaşına bakmayan Kayserispor, elin yedi kat yabancısına niye puan versin, niye maç satsın. Kayserispor namuslu, şerefli insanların ellerinde. Onu bilirim, onu söylerim.

Tuncay gitmez de...
Tuncay’ın niyetini iyi biliyorum. Olimpiyakos’un önerdiği serveti de. Tuncay buna rağmen gitmez. Eğer Milan olmayacaksa, Barcelona olmayacaksa, kim olursa olsun gitmez.

Ama ortada bir gerçek var. Fenerbahçe takımında bugün Tuncay’ın üç katı para alan futbolcu var. Eğer transferde bir eşitlik, bir adalet olacaksa, emeğin, özverinin bir karşılığı olacaksa, herkesin söylediği gibi en fazla parayı Tuncay almalı.

Fenerbahçe yönetimi “sen bizim evladımızsın” diye Tuncay’ın sırtını sıvazlayacağına, yabancılara gösterdiği hovardalığı ve cömertliği herkesten önce Tuncay’a göstermeli.

Çünkü Tuncay bunu herkesten fazla hak ediyor. Özellikle Alex’ten de, Kezman’dan da.

G.Saray'ın uçan paraları
Galatasaray gibi güçlü, kudretli bir kulüp nasıl oluyor da borç batağında kıvranıyor, nasıl oluyor da parasızlıktan nefes alamıyor diye düşünüp duruyordum.

Ama geçen hafta yaşadığım bir gelişme, bu kadar borcun, bitmeyen bu krizin nedenlerini bana çok iyi anlattı, bana çok iyi öğretti.

Kestirmeden söyleyeyim. Böyle bir yönetim anlayışı devam edecekse Allah Galatasaray’a yardım etsin.

Çünkü başkasının yardım etme şansı yok.

Galatasaray’ın lig, kupa ve Şampiyonlar Ligi dışında kalan maçları yönetim tarafından pazarlanıyordu. Daha doğrusu Başkan Özhan Canaydın’ın “yetki verdim” dediği genç bir yönetici bu işi pazarlıyordu.

Bu aşamada Digitürk’e karşı hep uzak durdular. Maçların yayın hakkını vermemek için inanılması mümkün olmayan bahaneler ürettiler. “Geç kaldınız” dediler, başka şeyler söylediler, senaryolar yazdılar, kendileri okudular, kendileri inandılar.

Digitürk bu yayın hakkına mevcut tekliften tam 3 milyon 300 bin dolar daha fazlasını teklif etti. Nakit parada 500 bin dolar daha fazla, ayrıca Galatasaray TV’nin Digitürk platformunda taşınma bedeli ve Galatasaray maçlarının haber amaçlı görüntü bedelleri de dahil tam 3 milyon 300 bin dolar.

Başta Galatasaray Başkanı ve yöneticilerinin de kabul ettiği gibi bugün Galatasaray TV’yi gören, bilen, izleyebilen yok. Çünkü erişimi son derece kısıtlı.

İzlenme imkanı bu kadar kısıtlı olan bir televizyona, ne kadar sıkı Galatasaraylı olursa olsun, kim sponsorluk yapar, hangi işadamı reklam verir.

“Gelin Digitürk platformuna girin. Milyonlar sizi izlesin. O zaman her yıl için ayrıca en azından 5 milyon dolarlık reklam alırsınız, sponsor bulursunuz” dedik. Ama ikna edemedik.

Bu işi götüren genç yönetici arkadaş “geç kaldınız” dedi. Oysa biz başında beri yakın markajdaydık. Ama bizi kendilerine yakın bulmadılar. Sözleşme şartlarını bizden hep uzak tuttular. Adeta sakladılar.

İşin ilginç tarafı “arkadaşımıza söz verdik, ayıp olur” dediler. “300-500 bin dolar için eşimizden dostumuzdan vazgeçemeyiz” dediler.

Burada kendilerini takdir ettim. Para için dostluğu değişmediler.

Ama unuttukları bir şey oldu. Para ceplerindeki para değil. Para, parasızlıktan inleyen Galatasaray’ın kasasına girmesi gereken para.

Üstelik, öyle 300-500 bin dolar da değil.

Yılda en azından tam 8 milyon dolar para. Bir de yazıyla yazayım. Sekiz milyon dolar para.

Siz eşinize, dostunuza, arkadaşınıza, çevrenize jest yapabilir, hava atabilirsiniz. Cebinizde paranız varsa.

Ama Galatasaray’ın parasıyla hava atamazsınız.

Galatasaray’ın parasını elinizin tersiyle itip sokağa atamazsınız.

Sizi Galatasaray camiasına şikayet ediyorum. Kişisel ilişkilerinizi, Galatasaray’ın çıkarlarının önünde tuttuğunuz için.

Juninho’dan ne haber?
Vatan gazetesi Juninho haberini iyi yakaladı, iyi patlattı. Ama özellikle son yıllarda Carrusca’lara, İnamoto’lara alışan Galatasaray camiası, bu Juninho transferi çok hoşuna gitse bile, inanmakta zorluk çekiyor. Ama sanıyorum, Galatasaray’da transferi yönetenler artık bir şeyi çok iyi anladı: Bundan sonra İnamoto’larla, Carrusca’larla bu taraftarı kandıramazlar. Bulacaklar, alacaklar. Hamama giren terler misali, başka çıkışları, başka çareleri yok.