Sahi, Roberto Carlos’u neden almıştı Fenerbahçe?.. Almıştı da “Uzatmaları oynayan bir yıldıza bu kadar para verilir mi” diye niye sorgu suale uğramak bir yana, neden ayakta alkışlanmıştı?
Çünkü futbolda evrenselliğe ulaşmak istiyorsan uygulanabilir en makul yol, Dünya yıldızlarına formanı giydirmekti çağımızda.
Racon böyleydi.
Yeryüzündeki en iyi sol beki alınca sol kanattan gol yemeyeceksin diye bir garanti yoktu elbet. En büyük yıldız takımı uçurur diye teminat da vermiyordu hiç kimse...
Ama futbol aleminde sınıf atlayacağın kesindi.
Şan ve şöhretin, İspanya’dan Brezilya’ya okyanus aşar. Türkiye sokaklarında moral paçalarından akar. Takımdaki diğer futbolcular, bir ömür boyu kazanılmış tecrübeyi kestirmeden yakalardı.
Matematikle ilgileniyorsan Cahit Arf’in anfisinde bulunmak gibi bir şeydi. Arkeolojideysen Nimet Özgüç’ü dinlemek gibi...
Kulüp için, takım için, bizim için, hatta rakipler için “ayaklı üniversiteydi” Carlos.
Asıl önemlisi, Roberto Carlos yaşadıkça Real Madrid’in yanına Fenerbahçe’yi de koyacaktı sohbetlerinde.
Sadece “Ah ne güzeldi İstanbul” dese bile yeterdi.
“Fenerbahçe çok büyük kulüp” cümlesi ise “aldığı paranın on katı” ederdi.
Bizim futbol lobimiz olacaktı.
Kim bilir; dönüp Türkiye’de hocalık yapacaktı belki. Roberto Carlos’un futboldaki markası neyse, bir parçası bizimdi artık.
Önümüz açılacaktı. Türkiye’nin istediği her Brezilyalı ona soracaktı burayı.
Yine sorarlar sormasına da, “olumlu” bir yanıt alırlar mı onu bilemem!
Bildiğim; durum vahim!
Fenerbahçe’nin reklamı?.. Negatif!
Futbolcuların morali?.. Berbat!
Taraftarlar?.. Şaşkın!.. Aldıkları on binlerce “Carlos forması”nı ne yapacaklar şimdi?
Sahi, o zaman Roberto Carlos’u neden transfer etti Fenerbahçe?
Futbolun en şöhretli adamından, büyük bir “düşman” yaratmak için mi?
İki gün boyunca okudunuz Milliyet’te röportajını. Bir gram “sempati” yok Fenerbahçe’ye.
Kusura bakmasın Fenerbahçe Yönetimi, ama bunun adı “kendi ayağına kurşun sıkmaktır”. Yönetememektir.
Yönetemeyen Yönetim, başka hangi işi mükemmel yapsa işe yaramaz. Yürümeyen arabanın tamponundan, sis farından bana ne?
Açık konuşalım... Roberto Carlos’un “sevgisizlik” ile başlayan ve Daum’dan, Başkan’dan şikayete kadar uzanan yakınmaları “subjektiftir”. Yani, “ona öyle gelmiş” olabilir. Büyük futbolcu megalomanlığı ile de izah edilebilir, alınganlıkla da.
Kaytarabiliriz kısaca!
Lakin şu para işi var ya... Hani alacağı 850 bin euro’yu ödememek için üzerine bir milyon euro ekleyip, “1,85 milyon euro ceza” kesmek... O somuttur ve tüm subjektif yakınmalarının haklılık belgesidir.
En azından, haklı olduğu intibaı yaratmaktadır.
Her Fenerbahçeli’ye soruyorum şimdi:
“Carlos’un hangi şikayeti size uydurma geliyor”?
Abartsa bile konjonktüre de, şahıslara da, şartlara da uyuyor değil mi?.. Mümkün görünüyor.
O zaman, ortadaki sorun Roberto Carlos değil, “yönetememektir”.
Carlos’a ceza kesmeyi kim akıl etti acaba? Ceza yerine, futbolu bırakana kadar her sezon için bir milyon euro jestiyon gönderseler... En kabadayı 2 milyon daha verseler. Daha iyi olmaz mıydı?
Kime ne paraları gitti Fenerbahçe’nin... “En büyük futbolcu yatırımını” ömür boyu sürdürebilmek için verilecek 1-2 milyonu eleştirmeye kim cesaret edebilirdi.
Fenerbahçe yönetimi, üzerine ceza da keserek bugüne kadar Carlos adına yatırdığı tüm paraları “batırmaya” nasıl cesaret edebildi.
Carlos’a verilen parayı, alınırken sorgulamadık, ama şimdi sorgulayabiliriz.
Hatta Carlos’tan düşman yaratarak futbolumuzun uğradığı ve uğrayacağı zararları da hesaplamamız lazım.
Manevi kısmını bırakın. İnanın ortaya çıkan parasal değer ile yeni bir Şükrü Saracoğlu Stadı inşa edilir.
Bu “operasyonu” da yüzümüze gözümüze bulaştırdık.