Ligtv.com.tr'de Karadeniz fırtınası devam ediyor. Trabzonspor haftasının 2. röportajını takımın yeni yıldızlarından Ceyhun Eriş'le gerçekleştirdik.
Ceyhun Eriş... Trabzonspor'a devre arasında tarnsfer olunca bütün gözler ona çevrildi. Çıktığı ilk maçta 2 gol birden atınca da kurtarıcı gözüyle bakıldı. Peki kurtarıcımıydı? Trabzonspor'a gelirken neler yaşadı, nasıl karşılandı? Futbola nasıl başladı? Çocukluğunda hangi takımı tutuyordu? Futbolun hayatındaki öneminden tutun, aklınıza gelebbilecek herşeyi konuştuk diyebiliriz kendisiyle. Trabzonda aynı otelde kalmanın avantajını bir anlamda yi değerlendirmiş olduk. Ama tabii ortaya uzunca bir röportaj çıktı. Röportajımız esnasında gerek biz gerekse kendisi konuyu Ortega'ya getirdi. Sohbetimizin sonunda kelime-cevap yaptık Ceyhun'la... Kendisine yönelttiğimiz kelimelere karşı İlk aklına gelenleri söyledi. Ortega dedik şöyle bir cevap aldık Ceyhun'dan: "Ortega mı? Oooooffff, boşver."
Ligtv.com.tr Haber Müdürü Erdem Erol ve Ligtv.com.tr Editörü Ahmet Sivaslı bir anlamda Ceyhun Eriş'i soru yağmuruna tuttu ama öyle cevaplar aldılar ki!
Sıcak, samimi, içten... Düşündüğünü dile getirebilen ve konuştuğunu dinlettiren bir özelliği var Ceyhun Eriş'in... Sorduk, dinledik ve sayfalarımıza taşıdık. Ve sıra sizde... Okuma zamanı sizin ama biraz vakit ayırmanız lazım. İnanın röportajın sonuna geldiğinizde inanıyoruz ki sizde "Bu kadar vakit ayırmaya değdi" diyeceksiniz.
"BABAMIN EN BÜYÜK HAYALİ"
-Ceyhun biraz eskilere götürelim seni. Önce kaç yaşındasın senin ağzından duyalım.
Sene itibariyle 30.
-Futbola kaç yaşında nerede başladın?
9.5, 10 yaşlarında Galatasaray’ın altyapısında başladım.
-Senin başladığın yıllarda 10 yaş futbola başlamak için normal bir yaş mıydı?
Şimdi daha küçük 5, 6, 7 yaşalrında başlatıyorlar da, benim devremde sınır yaştı 9.5-10.
-Nasıl oldu, nasıl başladın?
Onun çok enterasan bir hikayesi vardır. Benim babam eski kaleci, aynı zamanda kendi işi de vardı tabii. Ben doğmadan önce bile babamın en büyük hayallerinden bir tanesiymiş. “Bir tane oğlum olsun, işte iyi futbolcu yapayım onu, futbolcu olsun” dermiş.
"TEK OYUNCAĞIM FUTBOL TOPUYDU"
-Baban nerede oynuyordu?
Babam İstanbul amatör küme zamanında, çok eski işte bundan 30-35 sene öncesi. Türk Hava Yolları’nda, Zeytinburnu, Süleymaniye, Sirkeci’de oynadı. O zamanın amatör kümesinde iyi diyebileceğimiz takımlar bunlar. En büyük arzusuymuş bu. Ona istinaden ben doğar doğmaz futbol topunu önümüze atmış. Benim tek oyuncağım futbol topu. Yani başlama yaşım belki 10 ama çok küçük yaşlarda, birçok insan belki şaşırır ama ben hanıma anlatırken “Hadi canım o zamanları sen nereden hatırlayacaksın” der de, hani 3-4 yaşlarından beri futbol oynadığımı çok iyi hatırlıyorum yani. İşte öyle başladık, babamın da çok büyük desteği oldu. Benim sülale olduğu gibi Fenerbahçelidir, iyi Fenerbahçelidir. Babam da eskiden öyleydi ama ben profesyonel olduktan sonra babamın takım tutma şeyleri kalmadı. Ben nereye gidiyorsam o takımı tutuyor. O zaman Zeytinburnu’nda oturuyorduk, Fenerbahçe’ye götürmek istiyor beni ama o zaman Fenerbahçe’nin tesisleri hala karşıda olduğu için gidip gelme sorun teşkil ediyor, tabii oraya götüremiyor. “En yakın neresi” diyor, Beşiktaş’a götürüyor. Bana bir gün Beşiktaş kıyafetlerini aldırdı, işte çubuklu siyah beyaz forma. Ben Beşiktaş’ın seçmelerine gittim. O zaman şimdi Çırağan Oteli’nin olduğu yer Şeref Stadı. Haziran ayları filan. Bir gittik oraya ama öyle bir kalabalık olamaz yani. Bayram günlerinde bile öyle bir kalabalık yoktur. İnanılmaz kalabalık. Çocuğunu kolundan tutan getirmiş oraya. İşte geliyoruz, amcamlar da yanımda ve babam “Bekleyin birazdan geliyorum” dedi ve biz kalabalığın içinde bekliyoruz böyle kenarda biryerde. Babam gitti geldi ve “Gidiyoruz” dedi. Ben üzüldüm niye gidiyoruz diye. “Oğlum senin yaş grubunun seçmeleri bitmiş yetişemedik” dedi. Tabii ben üzüldüm. Eve döndük. Babam üzüldüğümü görünce “Oğlum sen merak etme, ben seni illa bir yere vereceğim, bir yerden başlatacağım” dedi. Tabii bunu ben çok sonra öğrendim, çok sonra bana anlattı. Çok kalabalık olduğu için babam vazgeçmiş yani. Aşırı kalabalık var bize sırana gelene kadar zaten herşey biter diye vazgeçiyor ve geri dönüyor. Çok kısa bir zaman geçti aradan, bu sefer Galatasaray’a götürdü beni. Florya o zaman daha yakın. O zaman da Galatasaray’ın son seçmesi artık. O güne kadar seçilenler seçilmiş, işte son kez bir tane daha sağlama yapacaklar. Matematikte vardırya sağlama hani. Tam kesin kararı verecekler. Tabii seçme bittiği için beni almak istemiyorlar, geç geldiniz falan diye. Babamın o zaman içeride rahmetli Salih hocayla, Salih Bulgurlu’yla bayağı bir hararetli konuşması geçiyor. Salih hocaya anlatıyor, o kabul etmiyor. Zar zor babam beni son seçmeye kabul ettiriyor. Son seçmede de ben Allah’a çok şükür yetenekliyim ve babam da bunun farkında, ben seçildim. Öyle Galataray maceramız başladı.
"GALATASARAY PATENTLİYİM"
-Ben sonrasını da merak ediyorum. Sen çok röportaj yapmışsındır ama...
Yok çok röportaj yapmadım yaa, hep kaçmışımdır yani.
-Bu sorular soruldu mu bilmiyorum ama...
Genelde standart sorular var ama bazen hiç beklemediğin sorular da geliyor.
-Bu soru beklemediğin bir soru mu?
Yok sürekli soruluyor. (Gülüyoruz)
-Sonra Galatasaray’ın altyapısında ne kadar oynadın, bugüne kadar neler oldu?
Siirt Jet-Pa’ya Galatasaray beni satana kadar, o zaman 19-20 yaşlarındaydım, o zamana kadar hep Galatasaray patentliydim. 17 yaşında, normalden 1 sene önce profesyonel oldum. 20 yaşlarına kadar Galatasaray’ın bütün kademelerinde oynadım. Minik, Yıldız, 14-16, Profesyonel Genç, PAF Takım, Amatör Takım, Amatör Genç Takım, hepsinde oynadım. Buralara gelmemdeki önemli pay sahibi Galatasaray’dır. Belki Galatasaray değil de başka takımda olsa yine çıkardım piyasaya bir şekilde ama Galatasaray patentiyle piyasaya çıkmak çok daha farklı.
-Farklı bir marka mı oluyor?
Tabii canım arkanda büyük bir kulübün ambleminin olması seni ister istemez itiyor. İnsanların çok daha fazla gözüne batmasını sağlıyor.
-Beşiktaş olsaydı?
Beşiktaş da olsa belki aynı şey olabilecekti. Fener de olsaydı aynı şey olacakrı. Ben aynı şeyi söyleyecektim.
-20 yaşına kadar, sülalesi Fenerbahçeli olan bir kişi ki sen de Fenerbahçelisin.
Çocukken Fenerbahçeliydim evet.
"ÇOCUKKEN FENERBAHÇE'LİYDİM"
-Fenerbahçeli olan bir Ceyhun’un 20 yaşına kadar Galatasaray forması giymesi nasıl bir duyguydu?
Ben futbolu çok seviyorum. Şöyle bir tarafım var, bir yandaş değilim. Herhangi bir takıma çok yakınlık gibi taraftar gibi yandaş değilim açıkcası. Çocukken Fenerli’ydim bütün sülale Fenerli olduğu için. Sülale Galatasaraylı olsaydı biz de Galatasaraylı olacaktık, Beşiktaşlı olsaydı biz de Beşiktaşlı olacaktık. O biraz aileden gelmiş bir şey. Bilerek, isteyerek ve seçerek yapılmış birşey değildi ama öyle çok yandaş değildim sadece çocukken sempatim vardı. Babam da maçlara götürürdü bizi çocukken. O yüzden ona karşı sempatizanlık besliyorsun ama ne zaman ki 17-18 yaşına geldim. Daha böyle meslek anlamında bakmaya başladım, insanın ister istemez şu şekilde gerçekleşiyor; sen artık bu işi profesyonel anlamda yapacak bir insansın, senin bu saatten sonra takım taraftarı, yandaşlık hakkın yok. Nereye hizmet veriyorsan oraya bağlısındır. O yüzden hiç öyle yandaşlığım olmadı. Hala da öyleyim yani en büyük yandaşlığım Milli Takım.
"FENERBAHÇE'DE ŞANSSIZLIĞIM EN OLUMSUZ DÖNEMDE GELDİM"
-20 yaşında Siirt Jet-Pa Spor’la Fenerbahçe’ye gelene kadar neler yaşadın? Nerelerde oynadın?
18 yaşında Galatasaray’dan ilk defa Rize’ye gittim. Sonra tekrar Galatasaray’a döndüm, sonra kiralık olarak Göztepe’ye gittim. Sonra bir daha Galatasaray’a döndüm. 3. senem yine Göztepe’ye kiralık ve sonra tekrar Galatasaray’a dönüş. İşte bu aralarda da özellikle Göztepe’de iyi bir performans yakaladım. Göztepe 18 sene boyunca lige çıkamamış bir takım ve biz o takımı 1. Lig’e çıkardık, yani tarihe geçtik. Göztepe tarihinde çorbada bizim de tuzumuz var. Oradaki performansım ister istemez bir de Galatasaray patentli olduğum için gündeme gelmeye başladı. İnsanlar daha yakından takip etmeye başladı, ismimizi duymaya başladılar. Sonra tekrar Galatasaray’da sezon başı başladım o zaman Fatih Hoca takımın başındaydı 4 sene üstüste şampiyon olup, sonra UEFA şampiyonu olan takım. Öyle bir kadroda o yaşlarda forma şansı bulmak gerçekten çok zordu. Ben bunun bilincindeydim ama ne olursa olsun elimden gelen gayreti giösteriyordum. Ama olmadı orada. O ara Siirt Jet-Pa da maddi açıdan çok ön plana çıktı. Öyle bir teklif geldi. Hatta onunla ilgili çok ilginç bir anım vardır, arkadaşlarım oynuyordu Siir Jet-Pa’da. Bir gün onları ziyarete gittim ve otelde Siirt’ten bir sorumlu bir abi, “1 ay içinde alacağız seni” dedi. Ben “Hadi canım, ne Siirt’i ya” dedim. Bu tavırdaydım yani, son takım Siirt kalsa anca o zaman gelirim gibilerinden. Ama işte orada anladım ki büyük konuşmamak lazımmış. O zaman Galatasaray’ın maddi sıkıntısı vardı. Siirt bana iyi de bonservis parası ödedi. Ama inanın gitmek istememe rağmen ilk başta, 2 sene çok keyifli zaman geçirdim orada ve ilk defa ligde Siirt’de oynadım. O sayede takımın küme düşmesine rağmen ben Fenerbahçe’ye transfer oldum ki o zaman birçok takım beni bünyesine katmak istiyordu. Ama o zaman en ciddi teklifi Fenerbahçe yapmıştı. Fenerbahçe de benim şanssızlığım en olumsuz dönemde geldim.
-Neden?
Yani o dönem belki olumsuz değildi ama yaşandıktan sonra olumsuz olarak akılda kaldı.
"ORTEGA OLAYINDAN ÇOK SIKILDIM"
-Ortega olayları da çok konuşuldu.
Ben Ortega olayından çok sıkıldım. Yani ben anlatmaktan sıkıldım, insanlar bunu sormaktan sıkılmadı.
-Geçenlerde “Ortega’yı alkolik ettim” şeklinde bir açıklmanı okuduk.
O bir espiriydi. Memorial Hastanesi’nin düzenlediği organizasyonda Kasım ayının Altın Adamı ödülünü bana vermişlerdi sağolsunlar. Orada yine bir genel konuşma sırasında, kenardan biri “Ortegaaaaaa” diye bağırdı, ben de tabii normal olarak güldüm ve dedim “Bir türlü atamayacağız bu Ortega’yı sırtımızdan”. Orada küçük bir espiri vardı.
-Her insana bir şey yapışır bir şekilde ama...
Benimki çok abartıldı. Ya boşver Ortega konusunu, kapat yaa... (Gülüyoruz) Çok sıkıldım hakikaten.
-Fenerbahçe günlerini çok özlüyor musun?
Yok. Çünkü ben dünü yaşamak istemiyorum. Bugünü ve yarını yaşamaya çalışıyorum.
-Hayat felsefen ağırlıklı olarak hep futbol üstüne mi kurulu?
Tabii ağırlıklı olarak futbol. Ailem var, 2 tane çocuğum var, etrafımda bir çok arkadaşım var.
-Ama futbol bir tutkun senin değil mi?
Tabii severek yapıyorum, çocukluğumdan beri yapıyorum. Onun haricinde hayatımız futbol.
-Bir gün faal futbol hayatını sona erdireceksin ama yine futbolun içinde olacaksın değil mi?
Mutlaka yani. Hakikaten kolay değil çünkü birçok insan var futbolu bıraktıktan sonra kendini boşluğa düşmüş hisseden.
-Futbolu bıraktıktan sonra biranda 90 kiloya çılıyorlar.
Sadece fiziki anlamda değil, manevi anlamda da çok büyük bir boşluk yaratıyor. Şimdi şöyle düşünün ben 10 yaşında bu işe başladım, şu an 30 yaşındayım, 20 senedir bu işi yapıyorum, Allah izin verirse bir 5-6 sene daha yapmak istiyorum. 17-18 sene futbolun aktif olarak içindesin ve bir anda bıraktın futbolu, ne yapacaksın.
-Emekli psikolojisi.
Yapacak hiçbir şey yok.
-Yani 35-36 yaşında emekli olacaksın.
Ne yapacaksın? Kazandıklarını mı yiyeceksin? Biter abi, bir senede biter onlar.
-Kahveye gidip takılacaksın o zaman.
Birincisi kahve kültürüm hiçbir zaman olmadı. Sevmem. Tavla oynamayı çok severim ama kahvehanede değil, evimde oynarım arkadaşlarımla oynarım. Bütün hayatımız futbol yani, futbolun dışında da öyle çok fazla birşeyle uğraştığımız yok.
"OYNADIĞIM HER YATIMDAN KEYİF ALDIM"
-Oynadığın takımlar içerisinde sende en fazla...
Hepsinden çok keyif aldım abi ya. İnan.
-Her camia bir değil. Bir bakıyorsun büyük bir camiada görev alıyorsun, bir bakıyorsun küçük takımlarda. Bu futbolcuyu etkilyor mu?
Kimini etkiler, kimini etkilemez yani bu biraz karakter yapısıyla alakalı. İnsanın yaptığı işe ya da o anki psikolojik yapısına bakış açısıyla alakalı. Bir çok şeyi kafaya takan bir insansan en ufak olumsuzluk seni biranda ters düz edebilir, etkileyebilir.
-Seni etkiledi mi?
Yok, futbol anlamında çok aşırı duygusal bir insan değilimdir. Mutlaka her insanda olması gereken duygusallık bende mevcut ama olumlu ya da olumsuzluklardan kendimi çok fazla etkilemiyorum. Çok duygusal değilim çok etkilenmemeye çalışıyorum. Ben işimi düzgün yaptığım sürece dış etkenlerin beni fazlaca etkileyebileceğini sanmıyorum.
"10 SENEDE 7 TAKIMDA OYNADIM"
-Bir nevi “Futbolun Evliya Çelebisi” gibi misin?
Yooo, benden daha Evliya Çelebiler var. İnsanlar diyor ki “Çok takım değiştirdin, sorunlu futbolcu olduğun için mi çok takım değiştirdin?” Ben bunu çok kaale almıyorum zaten, öyle olmadığını bildiğim için. 13 senedir futbol oynuyorum. 13 senede 10 tane takımda futbol oynamışım. Bu 10 tane takım, ilk 3 senesi hep kiralık, çık bu 3 takımı 10 senede 7 takım. 7 takım çok mu abartılı yani?
-Türkiye’de yakın zamana kadar 30 yaşına gelindiğinde futbol bırakılıyordu. Sonra yabancı futbolcuların Türkiye’ye gelmesiyle işte 33, 34, 35 yaşına kadar...
Yabancı futbolculardan değil abi, yine bizim Türk futbolculardan kaynaklanıyor. Bir Tugay abi, bir Bülent Korkmaz, bir Hakan Şükür.
-Bir Hagi örneği var...
Hagi tamam Hagi başka bir şey. Hagi’nin haricinde buraya kaç tane yaşlı futbolcu gelmiş? Bir tane söylesene bana. Bir de Popescu var.
-Yani yaş sınırını yine Türk futbolcular mı yukarıya çekti?
Tabii canım tabii, kesin. Onların performansı.
"YİNE Mİ BU DİYORLAR"
-10 sene öncesine kadar bu böyle değildi. 30 yaşın biz futbolda çok verimli yaş olduğunu öğrenmiş olduk.
Kesinlikle öyle ve insanların artık bunu kabul etmesi lazım zaten. Hem psikolojik anlamda kafaca, hem fiziksle olarak en olgun çağı oyuncunun. 30 yaşından itibaren 37 yaşına kadar halen birşeyler kazanabiliyor insan. Fiziksel ve mental açıdan. Tecrübe diyoruzya, işte 10 senenin verdiği bir tecrübe var, nerede ne zaman neyi yapacağına, ha ufak tefek olumsuzluklar olmuyor mu, mutlaka oluyor. O her futbolcunun başına gelebilir. Bu biraz şeyden kaynaklanıyor, insanlar belli bir süreden sonra hep aynı yüzleri görmekten sıkılıyor artık. Aslında bu yaşla falan alakalı değil. Şimdi ben 17 yaşında profesyonel oldum, 13 sene geçmiş. Şimdi insanlar, “Yine mi bu” diyor. O moda giriyoruz artık, aslında yaşından falan değil. Yeter artık canım yeni futbolcu gelsin tribinde insanlar.
-Şimdi senden örnek vereyim, geldin Trabzonspor’a 2 tane gol attın, bir anda insanlar “Aaa Ceyhun” demeye başladılar.
Bu işte böyle abi.
-Bu bana göre yanlış.
Bana göre de yanlış ama yapacak birşey yok yani. Maalesef böyle ilerliyor durumlar. Ben Ankaragücü’nde de çok keyifliydim belki ilgi bu kadar çok değildi ama yine vardı. Biraz gösterdiğin performansla alakalı, sen şimdi iyi performans göstermeden kimse seninle konuşmaz ki. Sen Fenerbahçe’de de Milan’da da oynasan, iyi oynamazsan kimsenin umurunda olmazsın yani.
"ÇOK STRESLİ DEĞİLİMDİR"
-Peki o zaman Ankaragücü’nde daha bir rahattın diyebilir miyiz? Bu sende bir stres oluyor mu?
Yine rahatım. Yooo. Çok stresli bir insan değilimdir ben ya. Ben rahatımdır, özellikle saha içindce falan, gerçi agresif görünürüm ama rahatımdır.
-Saha içinde agresif olman gerekiyor, futbolcu biraz agresif olacak.
Yok çok rahatımdır. Çok kaale almam etrafımda olup biteni.
-Trabzonspor’a transferin gündemde yoktu.
Yok, beni 4-5 senedir hep istenme gibi oluyordu ama yarım kalıyordu.
"AGRESİF, GEÇİMSİZ, SORUNLU İMAJI"
-Bu senden mi kaynaklanıyordu?
Bu biraz şeyle alakalı yani şimdi benimle alakalı 4-5 senedir şu imaj, 4-5 sene değil de bu yine açıyorum açmak istemediğim halde bu Ortega mevzusundan itibaren hakikaten öyle. Şu görüş var, agresif, geçimsiz, sorunlu futbolcu imajı var. Trabzon her sezon alalım diyor, ama birileri oradan diyor ki, mutlaka böyle oluyordur tam bilmiyorum nasıl oluyor da mutlaka böyle oluyordur. Aman işte sorunlu falan ve vazgeçiyorlar. Sonra bir daha ertesi sene yine vazgeçiyorlar. Bir daha, bir daha derken...
-Böyle olmasa sen 26 yaşında gelecektin Trabzonspor’a gibi birşey oluyor yani.
O zaman teklif daha ciddi olsaydı o zaman da gelebilirdim yani. en büyük ayrıcalığımı Siirt’te söylemiştim, o andan itibaren hiçbir kulüple ilgili büyük konuşmadım. Şunu da her zaman söylerim, beni maddi manevi çünkü sonuçta ben bu işi babamın hayrına ya da kimsenin babasının hayrına yapmıyorum. Yani ailem var, baktığım insanlar ve tek yaptığım iş bu, bu işten para kazanıyorum ben. Ve ben şunu söylüyorum beni maddi manevi mutlu edecek tatmin edecek, çok böyle ekstren şartlar olmadığı sürece her takımda oynayabilirim.
-“Gündeme geldiğim zaman sorunlu dediler, kavgacı dediler” dedin.
Bu sadece Trabzonspor için değil diğer takımlar için de olmuştıur belki yani.
-Yani Ortega’yı sormak anlamında söylemiyorum.
Yok abi onunla yaşamayı öğrendim artık. 50 yaşına gelince bile soracaklar. (Gülüyoruz)
-Agresifliğin oldu mu, kavgan oldu mu, böyle örnekleri çoğaltacak davranışların oldu mu?
Yok.
-Bir tek Ortega’dan dolayı mı?
Bir tek Ortega’dan dolayı, maalesef bir tek ondan dolayı.
-Yani binde bir ihtimal vardı o da geldi seni buldu.
Beni buldu malesef. O biraz enteresan. Dedimya Fenerbahçe’de olumsuz zamana denk geldim, hani Fenerbahçe’deki olay olumsuz değildi. Ben oraya transfer olduktan sonra o 2 sene benim için olumsuz geçti.
-Fenerbahçe’de kötü top oynamadın.
Ama olumsuzluklar ön plandaydı.
"SOKAKTA YÜRÜRKEN ORTEGA'YI YİYEN ADAM DİYORLAR"
-Fenerbahçe’nin takvimler yaptırdığı, posterler yaptırdığı 6-0’lık Galatasaray galibiyetine damgasını vurmuş bir isimsin sen.
Ama bu işte hala insanlar Ortega’yı yiyen adam diye tanıyorlar beni. 20 sene sonra da böyle tanıyacaklar. (Gülüyoruz) Malesef böyle yani buna engel olamadım.
-Ben yazacağım biz aslında Ortega’yı sormadık kendisi anlattı diye.
Yok sordun, sordun. (Gülüyoruz)
-İş dönüp dolaşıyor hep oraya geliyor.
Yani bu benimle ilgili üretilen bu olumsuz fikirlerin başlangıcıydı. O açıdan yani, ondan bahsediyorum değil. Hani bir milat derlerya benimle ilgili olumsuzlukların miladı odur. Ve aslında o kadar çok abartıldı ki olay, normal bir hadise. Geçen hafta Song ile takımın teknik patronu tartışıyor saha içinde, bu olay bile bu kadar büyütülmedi. Ama bizim olay hala konuşuluyor. Hala sokakta yürürken bak Ortega’yı yiyen adam falan.
-Ortega gerçeğini gözler önüne çıkarttın.
Ben çıkartmadım, basın bunu çıkarttı, benim üzerimden çıkarttı ama burada olan da bana oldu. Ben 2-3 senemi kaybettim sırf bu yüzden. Belki olmam gereken yerlere gelemedim.
-Kafana taktın mı?
Yooo hiç takmadım. Konuştum ama bakma konuşuyorum şimdi muhabbet açıldığı için yoksa hiç kafama takmadım.
"ORTEGA KONUSU ÖNÜMÜ KESTİ BENİM"
-Futbolcu, rakip oyuncuyla tartışabildiği, agresifleşebildiği gibi, kendi takım arkadaşıyla da tartışabilir. Olamaz mı yani futbolcunun böyle bir hakkı yok mu?
Hakkın var ama basının da bunu abartmaya hakkı var demek ki (Gülüyoruz). Bak o zaman çok rahatsızdım bu konudan, çünkü hakikaten önümü kesti benim biraz. Bir de üzerine ben çok büyük bir sakatlık geçirdim o daha çok etken oldu benim bazı şeyleri kaybetmemde. Ona rağmen şu an hayatımdan çok memnunum, hiç takılmıyorum yani.
"GÖZÖNÜNDE OLMAK SOSYAL HAYATI ETKİLİYOR"
-Ankaragücü tabii ki büyük bir camia ama Trabzonspor çok daha büyük bir camia. Bir anda Trabzonspor’a gelince gözler sana çevrildi. Bunu kabul ediyorsun.
Ara transferde geliyorsun ve 1 hafta boyunca bu transfer konuşuluyor. Normal canım böyle şeylerin olması. Bir de Trabzonspor gibi bir camiada, beklenti fazla. Bir de oynadığım futbol olarak düşünürsen insanların bu şekilde beklentide olması gayet normal diye düşünüyorum. Bu kadar gözönünde olmak sosyal hayatı etkiliyor, bir çok yapmak istediğin şeyi yapamıyorsun mesela. Çok da rahatsız değilim yani.
-Tribünler senin için ne kadar önemli?
Seyircisiz maç olmaz bir kere. Seyircisiz inanılmaz keyifsiz geçiyor.
-Ama 30 bin kişiye oynamak var.
Tabii mutlaka fark var arada. Dediğim gibi ben bundan çok fazla etkilenen bir insan değilim. Ben zaten kendimi konsantre ediyorum maça.
-Fenerbahçe’den sonra tribün olarak en fazla oynadığın takım Trabzonspor değil mi?
Ankaragücü’nün de iyiydi canım. Konya’da oynarken de Konya’nın seyircisi de fena değildi. Ha şimdi şöyle birşey var. Trabzonspır çok daha göz önünde bir takım olduğu için otomatikman daha fazla göze batıyor ve daha fazla hırçın seyircisi var, uzun zamandır belli bir başarı yakalayamadığı için.
"TEPKİLERE GÖĞÜS GERECEKSİN"
-23 yıllık bir özlem var bu camiada. Trabzonspor’a gelirken burada böylesine bir özlem olduğunu durup düşündün mü?
Ben Göztepe’de oynadım ve o zaman 19-20 yaşlarınmdaydım. Göztepe’yi lige çıkardığımız zaman Göztepe’nin de inanılmaz bir taraftarı vardı. Ben Trabzonspor’a çok rahat geldim onun için. Yani bizim yaptığımız mesleğin içinde var, öyle olumsuz kötü performans sergilediğin zaman tepkilere göğüs gereceksin yani bu gayet normal. Çünkü aynı tepkiyi gösteren, bir hafta sonra iyi oynadığın zaman alkışlıyor seni. Bağrına basıyor, omuzlarına alıyor. Türkiye’de böyle malesef.
"ALEX GOL ATIYOR, AİSİST YAPIYOR AMA ADAMI YUHLUYORLAR"
-Bir Alex örneğini yaşıyoruz mesela.
Adam 2 senedir Fenerbahçe’de kimsenin yapamadığını yapıyor. Hem gol atıyor, hem asist yapıyor ama şimdi adamı yuhluyorlar. Şimdi yuhluyor, yarın öbür gün aynı taraftar yine alkışlayacak. Malesef Türkiye’de böyle, herşey günlük yaşanıyor.
-Trabzonspor taraftarı seni hayli kabullendi. Bir anlamda bağırlarına bastılar. Sen onları mutlu ettin. Trabzonspor’un taraftarını diğer takımların taraftarından ayfı tutuyor musun, tutuyorsan sana göre farklılıklar neler?
O konuda çok fazla bir şey söyleyemem. Şimdi dersem ki ayrı o zaman diğerlerine ayıp olacak. Hayır ayrı ayrı değil dersem buradakilere ayıp olacak. Trabzon insanı biraz daha şey ama o da şu durumdan kaynaklanıyor, uzun süredir başarısız olmanın verdiği bir şey var artık. Hırçınlık var, stres var, bu gayet normal.
-Konya biraz daha sakin.
Konya sakin ama Ankaragücü taraftarı da hırçındı mesela. 50 kişi de olsa hissttiriyorlardı kendilerini. Onun için taraftar kitlelerini birbirinden çok ayırt etmek istemiyorum. Her takımın kendine has, kendi özelliklerini taşıyan belşli bir kitlesi var. Hepsinin ayrı bir kefesi var yani. Bu da şeyle alakalı, olumlu gidersen seyirci de olumlu gidiyor, olumsuz gidersen seyirci de olumsuz oluyor.
"AVRUPA HEDEFİM HALA VAR, NİYE OLMASIN"
-30 yaşına geldin bundan sonrası için Avrupa ümidin var mı?
Hala var, niye olmasın. Tugay abi 32 yaşında gitti. Benim her zaman hedefim vardır. Bir de ben hedeflerimi şöyle sıralarım. Her zaman uzanabileceğim hedefleri, yakın hedefleri hesaplıyorum.
-Yani basamak basamak.
O yüzden her zaman yakın tutarım hedefleri, yakın tuttuğun zaman ulaşması daha kolay. Göz önünde olduğu zaman daha kolay ulaşması ama tabii ileriye dönük de olsa ufak da olsa hedefleriniz oluyor mutlaka. Mesela şöyle bir hedefim var, futbolu bıraktığım zaman hocalık yapmayı düşünüyorum, en uzak hedefim bu şu an.
-Ama şu anda oynuyorsun.
Şu anda oynadığım için uzan bir hedef benim için. En uzak ve tek uzak hedefim şu anda bu. Onun haricindeki hedeflerim hep yakın hedefler. Birincisi Trabsonspor’da başarılı olmak. İyi başladık inşallah iyi gider.
"ÖNCELİKLİ HEDEFİM TRABZONSPOR"
-Tabzonspor adına hedeflerin neler?
Şu an Trabzonspor ile yatıp kalkıyoruz, buraya emek sarfediyoruz, buraya terliyoruz, şu an öncelikli hedefim bulunduğum konumda yapabileceğim maksimum şeyleri yapıp Trabzonspor’a katkı sağlayabilmek. Herkes benim gibi düşündüğü zaman otomatikman ortaya bir sinerji çıkıyor, o başarı kendiliğinden zaten geliyor. Onun haricinde bu sezonu iyi geçirip seneye şampiyonluk yaşamak. 23 senedir şampiyon olmamış ve seneye şampiyonluğa oynarken kadroda olmayı çok isterim. Şampiyon olduğunu düşünsene. 23 sene sonra Trabzonspor şampiyon oluyor ve sen de o kadrodasın, kimse unutmayacak seni.
-Ben o anı gözümde canlandırabiliyorum.
Canlandıramazsın abi.
-Trabzon yanar.
Yok, canlandıramazsın.
-Deprem falan olur.
O anı gözünde kesinlikle canlandıramazsın. Canlandıramazsın yani. Şu an hayal edemezsin, açıkçası ben hayal edemiyorum.
-Kaç şampiyonluğun var?
Süper Lig’de yok. İkinci Lig’de var Göztepeve Siirt ile var. Süper Lig’de hiç öyle bir duygu yaşamadım.
-Bir eksiklik hissediyor musun?
Yaşamadığım için bilmiyorum nasıl bir duygu olduğunu. (Gülüyoruz)
-Yaşayanları görüyorsun.
Görüyoruzda yaşamadığım için bilmiyorum nasıl bir duygu olduğunu. Yaşamak lazım. Ben onu en güzel Göztepe’de yaşadım. Ben Göztepe’yi çok seviyorum. Kalbimin bir kenarında her zaman olacak.
"KURTARICI DEMEYELİM"
-Sezonun ilk devresinde istikrarsız bir rablo ortaya koyan Trabzonspor’a transferin son gününde gelip, 3-4 gün sonra maça çıkıp 3-4 gol atmak, kurtarıcı olmak...
Yoo, kurtarıcı demeyelim ona, herkes emek sarfediyor. Ben geldim diye değişmedi burası, burada zaten belli bir potansiyel var. Belki benim bu transferim olmasaydı Trabzonspor yine iyi gidecekti, bilemezsiniz. Ben geldim diye birşeylerin değiştiğini zannetmiyorum, o şekilde düşünmekte istemiyorum. Çünkü benim haricimde emek sarfeden arkadaşlarım var. O yüzden direk kendime bağlamıyorum, bağlamak da istemiyorum, bağlanmazda zaten. Ama çok iyi başladığımı düşünüyorum. İnşallah böyle devam eder. Katkı sağladığımı düşünüyorum.
-Nasıl bir Trabzonspor buldun? Takım nasıl, arkadaşlık nasıl?
Bu kadar kısa bir sürede değerlendirmek mümkün değil. Zaten kafa hep birşeylerle meşgul. Kafa bir şeylerle meşgulken değerlendirmekte mümkün değil, çünkü genel bir değerledirme zaten yapamıyorsun.
"TRABZONSPOR'DA İLK YARI YAŞANAN OLUMSUZLUKLAR SIKINTI YARATMIŞ"
-Nasıl karşılandın?
Güzel, herkes iyi karşıladı. Zaten gündemde olan bir insan olduğum için sağolsun takımdaki arkadaşlarım, kardeşlerim çok saygılılar bana karşı, çok yakınlar. Herhangi bir olumsuzluk yaşamadım. Şöyle bir olumsuzluk sadece sözkonusu şu an ilk yarının performansının vermiş olduğu olumsuzluklar sıkıntı yaratmış. Şu an herkes bu sıkıntının yarattığı olumsuzluklardan kurtulmak için emek sarfediyor.
"YABANCI OYUNCU MİLLİ TAKIMDA OYNAYABİLİR"
-Milli takım konusuna değinmek istiyorum. Yabancı oyuncuların oynaması sizlerin önünü kesiyor mu?
Yabancı oyuncu Türk vatandaşı olduktan sonra milli takımda oynayabilir. Aurelio mesela Türk olduktan sonra bu tercihi yapma teknik insanların görevi, Fatih hocamızın tercihi. İstediği tercihleri yapmada özgürdür kendisi. Kimse ona hesap soramaz, eleştirebilir insanlar ama hesap soramaz.
"ÖNÜNÜ KESTİRMEYECEKSİN"
-Türk futbolcuların milli takıma girmesinin önününün kesilmesi konusu var.
O zaman demekki Türk futbolcular daha fazla çalışacak, onlar girmeyecek o zaman oraya. Kendileri tercih olacaklar. Tercih olmak çok önemli, tercih olmak içinde birşeyler yapmak lazım. Başarmak, emek sarfetmek lazım. Dünyanın en basit şeyidir, “yaa beni niye çağırmıyor” demek. Ama dönüp aynaya bakman lazım. Seni neden çağırmadığını önce kendi içinde bilmen lazım. Bir türk futbolcusu Mehmet Aurelio gidiyorda ben neden gidemiyorum psikolojisini yaşadığı zaman önce kendine bakması lazım. “Bu adam benden neyi fazla yapıyor, yada ben neyi eksik yapıyorum da tercih edilmiyorum.” Kimsenin bunu eleştirmeye hakkı yok. Ha eleştirirler, basından duayenler, spor yazarları eleştirir, onların işi budur çünkü. Kimi bu fikri beğenir, kimi beğenmez. O onların kesinlikle özgür iradesi, bu normal ama futbolcu tarafından baktığın zaman hiçbir futbolcu, “Ne bu kardeşim bizim önümüzü kesiyor”demeyecek. Kestirmeyeceksin önünü abi. Sen önünü kestirmeyeceksin. Bana her zaman milli takımla ilgili “Niye milli takıma çağrılmıyorsun” diye soru gelir. Bu bir tercih meselesi. Bu tercih teknik adamlar tarafından yapılan tercih. Benimde en büyük amacım bu tercihlerden biri olmak için çalışıyorum. Demekki hala eksiklerim varki, o tercihlerden biri değilim. Bunu düşünüyorum. Ha çağrılırsam çok büyük keyif alırım, çok güzel olur.
"AURELİO'YU ÇAĞIRIYORLAR BENİ NİYE ÇAĞIRMIYORLAR DİYEMEM"
Fiziksel anlamda ben kendimi hazır hissediyorum ama başındaki insanların seni ahzır görüp görmemesi öenmli. Ama beni çağırmadıkları zamanda “Ya beni niye çağırmıyorlar. Aurelio’yu çağırıyorlar” demjeye hakkım yok. Futbolcu olarak kimsenin bunu demeye hakkı yok. Kim çağırılırsa ona destek vereceksin. O zaman bu ülke birşeyleri aşmış olacak, her anlamda. Bizde herkesin önünü kesme çabası var.
"NEDEN YABANCI GELMESİN İSTİYORUM?"
Ben şu anlamda yabancıya karşıyım, karşı olmak derken milli takım seviyesinde değil, yabancı sınırlamasının olması kanaatindeyim. Hatta daha da aza indirilmesinden yanayım. Neden? Şu açıdan, gerçi o zaman da şu söylenebilir, “Kardeşim gençlerde iyi olsunda yabancı transferi yapılmasın” diyebilir. Ama baktığın zaman Türkiye’de yabancı transferlerine, 3-4 takım haricinde sıradan transferler, sırf o kontenjanı doldurmak için yapılan transferler. Böyle olduğu zaman ben “Niye yabancı geliyor, gelmesin” derim. Neden yabancı gelmesin istiyorum, o zaman gençlerin önü açılacak. Bu çok başka bir hadise. Kontenjanı bu şekilde doldurmayın. Birde şu açıdan karşıyım, biz Avrupa Birliği’ne dahil bir toplum değiliz ülke olarak. Öyle belli bir toplum olmadığımız için belli kısıtlamalarla yurt dışına transfer hakkımız var. Kimsede bu transfer hakkını Türk futbolcusundan yana kullanmak istemiyor. Ama Türkiye en azından futbol olarak bu statünün içinde olur, Avrupa Türk futbolcusunu Avrupa Birliği statüsü içinde değerlendirip bu şekilde gözönüne alır, o zaman ben isterimki buradan gitsin, oradan gelsin. Bir sirkülasyon olacak ama şimdi o sirkülasyon olmuyor. Buradan giden çok fazla olmuyor ama oradan gelen sürekli oluyor. Burada şans bekleyen insanların önü kapanmış oluyor. O açıdan karşıyım. Bunların önüne geçmek için bunu kısıtlamak lazım. O zaman ne olacak? Yabancı transferi düşürüldüğü için sen kendi oyuncuna fırsat veeceksin. Belki o daha iyi kullanacak o fırsatı. Belki sen o adamı çok daha iyi kullanacaksın, belki o yurt dışına gidecek.
-Herkes Avrupa’dan teklif aldım diyor ama kimse bırakıp gitmek istemiyor burayı.
O kişisel tercih. Birde maddi açıdan burası biraz daha cazip geliyor Türk futbolcusuna.
-Ama Avrupa’da alacağı paralar banka hesabına vaktinde tıkır tıkır yatıyor. Buradaysa sorunlar yaşıyor.
İşte bunu düşünemiyor. O insanalrın kişisel tercihi ona söyleyecek bir şeyim yok. Onlarada saygı duymak lazım. Ama şu var Avrupada Türk futbolcusunun ne kadar yetenekli olduğunun herkes farkında. O kısıtlama olmasa belki bir çok insan gidip oynayacak. Belki teklifler çok daha cazip olacak. O statünün dışında kaldığın için tercih edilmiyorsun. Birazda duygusalız o konuda.
-Şimdi seninle kelime işlem yapalım ceyhun. İlk aklına gelenleri söyle.
-Futbol
Gol
-Top
Saha
-Hakem
Düdük
-Teknik direktör
Taktik tahtası
-Saha
Çim
-Taraftar
Tezahurat
-Faul
Agresiflik
-Kırmızı kart
Çok kötü
-Sarı kart
Az kötü
-Kaleci
Tek adam
-Penaltı
Gol
-Forvet
Yine gol
-Hata
Kaybetmek
-Sevgi
Eşim, ailem
-Aşk
Eşim
-Çocuk
Çok güzel bir duygu
-Para
Olması lazım
-Hayat
Yaşamak, nefes almak
-Şike
Adını anmaya bile gerek yok
-Teşvik
Aynı. Mide bulandıran şeyler
-Televizyon
Film
-Röportaj
Medya
-Gazeteci
Fotoğraf makinesi
-Neden?
Hepsinin elinde fotoğraf makinesi var. Kalem diyeyim o zaman.
-Mikrofon
Şarkıcı
-Krampon
Silah
-Renk
Siyah
-Neden?
Çok seviyorum
-Beyaz
Temizlik
-Beşiktaş
Nereden geldi?
-Siyah beyazdan.
Niye Beşiktaş, Juventus var. Bir sürü siyah beyaz takım var. Altay, Aydın var.
-Menajer
Arkadaşım, abim.
-Olmazsa olmazın
Kesinlikle ailem
-İmkansızlıkların
Çok imkansızlığım olmadı
-Son 3 kelime. Her birine yine tek kelimeyle cevap istiyorum.
Çok zor soruyorsun ya. (Gülüyoruz)
-Sarı
Çiçek
-Lacivert
Fenerbahçe (Gülüyoruz) İkisi biraraya gelince öyle oluyor.
-Son soru ve çok zor bir soru. Kızmaca gücenmece yok ama. İlk aklına geleni söylermisin? Ortega
Ortega mı? Oooooffff, boşver.