Bernd Schuster, tıpkı futbolculuğundaki gibi iyi ve kaliteli olmasının yanı sıra güzel ruhlu bir adam da...
Schuster İspanya'nın üç büyüğü daha doğrusu üç ezeli futbol düşmanı Barcelona, Real Madrid ve Atletico Madrid'de forma giyip üçünde de ilah olmayı başarmış bir futbolcuyken de kimseye taviz vermez, icabında yakın arkadaşı Maradona ile beraber Barcelona müzesinde Kral Kupası bile kırardı! Teknik direktörlüğünde de artık kupa kırmak gibi çılgınlıkları bırakmış olsa da aynı taviz vermez, lafını esirgemeyen % 100 Schuster duruşuna devam ediyor.
Schuster'in taviz vermezliği öyle Alman dadısı ya da zamanında hocasıyken büyük kavgalar yaşadığı Luis Aragones'in sıfırcı Zühtü geri kafalılığı değil.
Tam aksine kuru kuruya keskin sirke küpüne zarar disiplinin anlayış(sızlığ)ından çok kalp kırmayan aksine kızdığının bile hemen gönlünü almaya çalışan insanoğlu insan bir tavır. Birkaç gün önce özetle 'Santrforda Bobo ve Nobre'yle tüm hedeflere ulaşmamız zor' diye aba altından sopa göstererek eleştirdiği Bobo'ya kaptanlık pazubandını verme jestinde de milli takımda sürekli forma giyerken Beşiktaş'ta demirbaş İbrahim Üzülmez'in yedeği kalan genç yetenek İsmail'e de forma vermesi bu yüzden olmalı!
Yalnız bu zemin Schuster'li, Q7'li, dünyanın sayılı pas sanatçılarından Guti'nin yükselttiği kaliteye hiç yakışmıyor.
Sadece onlara yapılan yatırıma değil bu sahanın efsane olmasında hakkı ödenemeyecek emekleri olan Baba Hakkı'ların Metin Tekin'lerin tarihi mirasına da yakışmıyor.
Maçı bu sıcakta bu saate koyan UEFA'ya da ne desek boş! Herhalde mösyö Platini Fransız takımı yok diye ne Ramazan'ı ne de zaten Beşiktaş'ın her halükarda eleyeceği Finlandiyalı konuklarımızın taleplerini yok saymış.
Bobo kaptanlık ve gol demişken Robinho meselesi mi? Benim için Robinho'nun hangi takıma geleceği önemli ama 17 Ağustos 1999 kadar önemli değil, kimse kusura bakmasın!