Bu hikayenin farkında değiliz!

Video yükleniyor...

1980 yılında, Eskişehirspor kalesi, gencecik bir delikanlıya emanet edildi; 20 yaşındaki Sinan Alaağaç. Atletizmde yüksek atlamada Türkiye şampiyonasında aldığı dereceler, içindeki futbol tutkusu ve Eskişehir'in çocuğu Sinan, kısa sürede kırmızı-siyahların vazgeçilmezi haline geldi.

Bir yandan Anadolu Üniversitesi'nde Maden Mühendisliği okuyor, yüksek lisansını alıyor, öte yandan kaledeki performansı ile ışık saçıyordu. Ümit milli takım ile ilk kez ayyıldızlı formayı üzerine geçirmişti. Sinan Alaağaç, Türkiye'nin yakın gelecekteki en iyi kalecilerinden biri olacaktı.

1985'te askere gitti, Kasım başında geri döndü. 24 kasım günü antrenmana çıktı. Biraz hamlamıştı, hava çok soğuktu. Kendini iyi hissetmediğini söyleyip soyunma odasına döndü, birden fenalaştı. Doktor geldiğinde çok geç olmuştu. Sinan Alaağaç vefat etmişti. Ölümünden sonra Eskişehir adeta yıkıldı. Kaleyi devralan Alptuğ, bir süre ağlara siyah bayrak asacaktı.

Sinan Alaağaç'ın ölümünün ikinci yılının dört gün öncesinde, 21 Kasım 1987'de, kız kardeşi bir erkek çocuğu dünyaya getirdi. Adını Sinan koydular. Hiç karşılaşamadığı dayısının geride bıraktığı eşyaları ve anıları arasında büyüyen Sinan Ören, Sinan Alaağaç'ın izinden gitti, Eskişehirspor'un kalecisi oldu.

Sinan Alaağaç'ın Eskişehirspor kalesinde görev yaptığı maç kayıtlarına ulaşamadığı için, Sinan Ören dayısını izleme şansı bulamamış. Başta ailesi olmak üzere iki Sinan'ı izleyenler, stilinin dayısına benzediğini söylüyorlar.

Sinan Ören, dayısı Sinan Alaağaç'ın yarım kalan hikayesini tamamlama görevini omuzlarında hissediyor.

Sinan'ın yeğeni Sinan, çocukluğunda, dayısının kazağıyla hayalini kurduğu Eskişehirspor kalesine geçeceği gün gelene kadar, takımının başarısı ve kaleci Ruud Boffin'e elinden gelen tüm desteği göstermeye devam edecek.

Bugün Eskişehir'e gittiğinizde, Sinan Alaağaç derseniz yoldan geçen birine, size bir okul gösterirler, bir park... Bir futbol turnuvasından bahsederler. Oturup iki bardak çay içerseniz, size kaleciliğini, insanlığını, adamlığını anlatırlar. Bir de Sinan Ören derler, bir gün dayısının bıraktığı kaleye geçecek...