Fulham'ın, West Ham United'ı 'Boxing day'de ağırladığı derbide Craven Cottage tribünlerindeydik. Bir mahallede yürürken pat diye karşınıza çıkan Fulham’ın stadı Craven Cottage çok şirin.
Altınsayların Londra’da yaşadıkları dönemde stat stat dolaştıktan sonra neden Fulham’da karar kıldıklarını anlamak hiç zor değil. Arsenal’in Highbury’sinin bir mahallenin içinde pat diye karşınıza çıktığını biliyorduk da, Fulham’ın Craven Cottage’ının da aynı kategoride olduğunu yeni öğrendik. Adına ‘Boxing Day’ denilen, ‘Christmas’ın ertesi gününe denk gelen ve İn-giltere’de indirimin ilk günü özelliğini taşıyan bir cumartesi günü, Türk ırkının yüzkaraları olarak kendimizi mağaza değil stadyumlara atıyoruz. Sabahın köründe gezdiğimiz Arsenal Müzesi’nden sonra istikamet o Londra trafiğinde Fulham-West Ham maçı. Maç, bir başka Boxing Day klasiği olarak, saat 12.00’de.
Fulham stadı çok ama çok şirin. Maça bilet bulamayız zannederken bir gün öncesinden internetten rahatça satın almışız. Üzerimizde maça 5 dakika kala ancak varabilmenin tedirginliği var; bilet gişesini bulamamaktan, kuyruk olma ihtimalinden, gişenin kapalı olma riskinden ve bilumum bürokratik işlemin bizi daha da geciktireceğinden korkuyoruz. Bilet gişesi, ne hikmetse en alakasız köşeye saklanmamış; stadın hemen önündeki Johhny Haynes heykelinin yanı başında. Elimizle koymuş gibi buluyoruz. Zarflar alfabetik olarak dizilmiş ve genç gişe memurunun ‘Y’ harfinde ikamet eden yegâne zarfı bize uzatması en fazla birkaç saniye alıyor.
Kale arkasındaki ‘tarafsız’ bölgedeyiz. Sağımızda stadın yapıldığı günlerden kalmışa benzeyen ‘tarihi’ bir tribün var. Tuğla detaylı, tahta sütunlu, stat adının yazıldığı Retro tabelalı, Ondülin çatılı bir tribün. Diğer üç tribün yenilenmiş. İçinde bulunduğumuz kale arkasıyla, hemen sağımızdaki ‘vintage’ tribün arasında, stadı diyagonel gören bir müstakil ev var. Taraftarlar buraya ‘The Cottage’ diyorlar ama stada adını veren ve aslında kraliyet ailesine ait bir av köşkü olan gerçek ‘cottage’ yıllar önce yıkılmış. Bu sadece replikası ama ambiyansa katkıda bulunduğu kesin.
“Maça bir Premier League karşılaşması demek için bin şahit ister” diyeceğim ama yaklaşık 25 bini var etrafta. Bizim tarafsız kale arkası tribünümüzün sol tarafı West Ham’lılara ayrılmış. Ayrılmış derken ortada fiili ayırma yok, lafın gelişi söyledim. Yoksa bizle West Ham’lıları ayıran yegâne şey onların maçı ayakta ve sürekli tezahürat yaparak seyretmeleri, o kadar.
Fulham evinde oynamasına rağmen favori değil. Ancak ilk golü atıyorlar. Tribünde sağ yanımızda oturan aile ve etraftaki birçok kişi ayağa kalkıp alkışlıyor takımlarını. Hah demek biz kale arkası tribünün Fulham yakasındayız. Ama West Ham’in beraberlik golüyle bu defa sol cenahımızda oturan aile ve bir sürü kişi daha fırlıyor ayağa. Tek tarafsızlar anlaşılan biziz; gergin gergin kıpırdanıyoruz, kavganın tam ortasında kalmayalım da şimdi. Ama yok, o bizim şahsi gerginliğimiz; komşularımızın farklı takım tutmalarının sinir katsayılarına herhangi bir etkisi yok. Oysa her ikisi de gayet küme düşmemeye oynuyorlar yani; gerginleşmek isteyene bizim standartlarımızda gayet yeter sebep var. Ama yok; güle oynaya maç seyrediyoruz. West Ham, deplasmanda 3-1 kazanıyor. Taraftarlar maçı seyrettikleri gibi kardeş kardeş dağılıyorlar. Biz maçtan çıkarken telefonlarımıza Galatasaray-Fenerbahçe U17 maçında yaşanan kavgaların mesajları düşüyor. Elâleme bir, bize her gün ‘boksing’ day.