"İzmir'in kanayan yarası: FUTBOL" yazı dizimiz Altay Teknik Direktörü Feyyaz Uçarla yaptığımız söyleşiyle devam ediyor. Son 2 sezondur Türkcell Süper Lig'e çıkma yolunda finallerde kaybeden Altay, bu sezon başında Ekrem Al'la yollarını ayırdı ve ligin 2. haftası itibariyle Feyyaz Uçar göreve getirildi.
Daha önce Göztepe ve Karşıyaka'da da görev yapan Feyyaz Uçar böylece İzmir'in 3 büyükleri olarak adlandırılan kulüplerinde görev almış oldu. Kendi deyimiyle "Bir doğu, bir batı" arasında gidip gelen Feyyaz Uçar, Altay'da bu sezon başı yaşanan sıkıntılardan, Türkcell Süper Lig'de İzmir'den bir temsilcinin yeralmamasının nedenlerine kadar bir çok soruya açıklık getirdi. Uçar, Türk futbolunun, futbolcusunun, teknik adamlarının içinde bulunduğu durumları, ileriye dönük olması gerekenleri, İzmir ve futbolu adına merak edilenleri çok önemli mesajlar vererek Ligtv.com.tr Haber Müdürü Erdem Erol'a anlattı.
"BİR DOĞU, BİR BATI"
Feyyaz hocam röportaja başlamadan önce söylediniz, doğuyla batı arasında gidip geliyorsunuz.
Teknik direktörlük öncesinde 4 yıl antrenörlük yaptım. Kısaca Çanakkale Dardanelspor başlangıç dersek, Göztepe, Denizlipor ve Beşiktaş’ta antrenörlük hayatımız geçti. Sonra teknik direktörlüğe Karşıyaka’yla başladık, Malatya’ya gittik, Karşıyaka’ya döndük, Mardin’e gittik, Altay’a geldik. Yani bir doğu, bir batı.
İzmir’in 3 büyük kulübünde de çalışmış oldun hocam.Evet, üçünü de tamamlamış olduk.
İZMİR'DEKİ BÖLÜNMÜŞLÜK...Feyyaz hocam; sana göre neden İzmir’in Süper Lig’de bir takımı yok? Şimdi kısaca şöyle söyleyebiliriz: Burada rekabet var. Tatlı rekabet olmaktan çıkmış ve karşılıklı olarak zaman zaman sert uyarılara varan bir duruma gelmiş. Kulüplerdeki maddi sıkıntı da buna eklenince, şehrin tek takımı olmadığı için, şehirde tüm destek bir takıma verilmediği ve bu destek bölündüğü için, bir de kendi aralarındaki didişme, çekişme buna eklenince bu sonuç çıkıyor. Sonuçta maalesef İzmir’den bir takım yok; ki Altay son 2 sezondur finalde kaybediyor. Son final büyük bir şanssızlık. Ama İzmir’in mutlaka Süper Lig’de bir takımı olmalı.
Saydığımız zaman İzmir’de 6 takım ilk sıralarda akla geliyor. İzmir’e bu kadar takım çok mu fazla? Ki Karşıyaka ve Altay önümüzdeki yıllarda 100. yıllarını kutlayacaklar. Aslında öyle söylememiz yanlış olur. Mesela İstanbul’u düşünecek olursak Turkcell Süper Lig’in altında TFF 1 VE 2’de 20-30 tane takım var yani. Biraz finansla alakalı bence. Nüfus itibariyle bu 3 takımı, hatta 4 takımı kaldırabilir İzmir diye düşünüyorum. İzmir şehir olarak sanayiyle, ticaretle, iş hayatıyla İstanbul kadar etkin değil, Ankara, Kayseri kadar etkin değil. Dolayısıyla bu da yansımıyor. Çünkü şehirlerin ekonomi yan faktörleri işte oradaki sosyal faaliyetleri, sportif faliyetlere mutlaka etki eder. Burada da şartlar kısıtlı olduğu için böyle bir sıkıntı var.
"İZMİR'DE TARAFTARIN MADDİ DESTEĞİ AZ"
Ki taraftar profiline baktığın zaman da hayli ateşli taraftarları olan kulüpler. Bazen aşırılıkta Fenerbahçe, Galatasaray, Beşiktaş taraftarını aratmayacak derecede olaylar da olmamış değil zamanında. Yani taraftar desteği var, görünüyor ama bu destek kulüp anlamında ekonomi anlamında pozitif yansımıyor mu? Taraftarların çok olması takımı desteklemesi çok güzel ancak taraftardan elde edilen hasılatla kulüplerimizin dönmesi mümkün değil. Kombine bilet satışlarında, diğer 3 büyükler kadar bilet satmak burada mevzu bahis bile olamaz. Dolayısıyla taraftarın maçtaki desteğinin yanında maddi olarak desteği çok fazla olmuyor. Bu da normal. Maç hasılatlarıyla hiçbir kulübün kendini idare etmesi mümkün değil. Çünkü yapılacak iç ve dış transferler var, bunun yanında maddi olarak bir yardım lazım. Bunu da yapacak olan yöneticilerdir, şehrin ileri gelenleridir. Ya da tamamen kurumsallaşıp, futbolcu transferiyle alış-satışla genç oyuncu yetiştirerek bunları satıp kulübe maddi imkan sağlayarak gelişme söz konusu olabilir. Tabi bu da olunca o zaman şampiyonluğa gitme hayalleri biraz suya düşüyor.
"ALTAY'IN İSKELETİNİ BOZMADIK"
Son 2 sezon final oynayıp kaybeden bir Altay var. Geçen sezonki kadroyla bu sezonki kadro arasında değişiklikler var mı?Çok fazla bir değişikliğimiz yok. Kalecimiz gitti, sol bek Sancak gitti. Onun dışında yeni gelen arkadaşlar var, Murat Bölükbaşı, Baki, altyapıdan takviyelerimiz var. Takımın iskeletinde fazla bir değişiklik yok yani.
"GEÇEN SENE KAYBEDİLEN FİNAL BÜYÜK SIKINTI YARATTI"
Peki hocam sana göre sezona Altay’ın şanssız, sıkıntılı başlayışı nereden kaynaklanıyor?Bu, moral motivasyonla alakalı. Çünkü ben Türkiye liginde 4 kere şampiyon olmuş, 6 kere kaybetmiş biri olarak bunu çok iyi anlıyabiliyorum. Hele öyle bir finalden sonra kaybetmek çocukları mutlaka büyük bir çöküş içerisine sürüklemiştir. Çünkü geceleri insanın rüyasına girer o maç, kaçan pozisyonlar, yaptıkları pas hataları. Bunu onların unutması yeterli değil, çünkü taraftar unutmayacak, taraftarın da gönlü yaralı. Gittikleri her yerde ‘nasıl kaçtı bu şampiyonluk?’ serzenişleriyle karşılaşmışlar. Dolayısıyla bu onlarda büyük sıkıntı yaratmış. Bunu aşmak lazım tabii ki ama bunlar genç bunlar insan. Bir anda herşey olmuyor. Bizim işimiz de insan faktörü. Ama aşmamız lazım yavaş yavaş. Bunu da aşmanın yolu tabii ki çok kısa zamanda tekrar o galibiyetlere ulaşmak ve bunu da yapacak güçteyiz diye düşünüyorum. Çünkü bu takım geçen sene final oynamışsa bu sene de iyi şeyler yapabilir.
"BEN KRİZ HOCASIYIM"
Futbol çok ilginç bir oyun. Kiminin umutsuzlukları, mutsuzlukları kiminin mutlulukları olabiliyor. Ama Altay’ın sezona sıkıntılı başlaması Feyyaz Uçar’ın gelmesine neden oldu. Futbol hep böyle çelişkilerle mi dolu?Şimdi ben kriz hocasıyım. Bugüne kadar çalıştırdığım bütün takımlarda... Karşıyaka’yı 2 kere aldım 2’sinde de kötü durumdaydı. Aynı şekilde Malatya’ya gittiğimde de aynı sıkıntı vardı. Mardin’e gittiğimde takım sondan 2.ydi. Burada da bir sıkıntı dolayısıyla göreve getirildim. Yani bu bizimle alakalı birşey değil, kulüplerin tabii ki sezon başları hocalarını tespit edip bir şekilde sezona giriyorlar. Ancak sıkıntı biraz daha hocalara uzun soluklu çalışma ortamı verilmemesinden kaynaklanıyor ki Ekrem hocamız geçen sene burada başarılı işler yaptı. Burada kimse Ekrem hocamıza, emeklerine laf söyleyemez; çünkü neticede bu takımı geçen seneki sıkıntılara rağmen final oynattı.
"ALTAYLILAR, KARŞIYAKA YENİLGİSİNİ KABUL EDEMEDİ"
Peki neden gönderildi?Geçen seneden kalan ve bu sene başındaki bir iki kötü sonuç üstüste eklenince ki bence bunda en büyük etken Altay takımının 13 yıldır yenilmediği Karşıyaka’ya yenilmesi, taraftartar bunu kabul edemiyor. Burada böyle bir enteresan bir rekabet var. Onun etkisi oldu ve biz göreve geldik. Bizim işimiz de böyle yani. Bundan şikayetçiyiz ama yapabilecek bir şeyimiz de yok.
"EŞ-DOST, SİYASET VE MAFYA FUTBOLDAN ELİNİ ÇEKMELİ"
Bu değişebilir mi peki?Bunu değiştirecek olan merciler üstümüzde Federasyon ve Bakanlık, belirli bir ölçü getirerek bunu önleyebilirler. Biz bir ölçü getirdik, 1 antrenör yılda 2 takımdan fazla çalıştıramıyor. Ama bazı meslektaşlarım, kendini akıllı zanneden meslektaşlarım, bunun da bir yolunu buldular. Kendilerine başka bir sıfat elde ederek takımı idmana çıkarıyorlar, takım yardımcı hocalarıyla sahaya çıkıyor, onlar tribünden maç yönetiyorlar. Bu da hiç hoş değil. Onları desteklemiyorum, isim de vermek istemiyorum, onlar kendilerini çok iyi biliyorlar. Ama federasyon bence kulüplere de bir sınır getirmeli. Yani bir sezonda 2, bilemedin 3 hoca değiştirebilirsiniz demeli ki sezon başlarında bunu kulüpler bilmeli. Yaptıkları seçim çok önemli. Çünkü yapacakları yanlış bir seçim onlara ileride sıkıntı yaratabilir, eş-dost, ahbap, siyaset, mafya bu seçimlede etkili olmamalı. Futbol sahada oynanmalı, futbola dışarıdan etki ettiğiniz zaman zamanla seyirci sayısını azaltırsınız. Heyecanını bitirirsiniz. Futbolun heyecanı var. Dedikodudan spekülasyondan uzak oynandığı zaman güzelliği oluyor. Ne zaman bir takım söylentiler başlarsa futbolda sıkıntılar da başlar. Dolayısıyla siyasetçilerimizin, futbolla alakası olmayan kişilerin bu işle fazla haşır neşir olmaları bence hoş değil. Yani Futbol Federasyonu özerktir, futbol özerk bir oyundur, tamamen öyle olmalıdır. Sadece federasyon bazında değil, oyun olarak da. Dışarıdaki insanlar bir takım desteklerde bulunabilirler ama iyi şeylere maddi kaynaklar sağlanmasına yardımcı olmaları gerekir.
"KARŞIYAKA'DAN AYRILMA SEBEPLERİM ÇOK KOMİK"
Altay ile anlaşırken hedeflerle ilgili, yapılacaklarla ilgili neler konuştunuz, nasıl anlaştınız?Şimdi benim geçen sene Karşıyaka’yla imzaladığım sözleşme 3 yıllıkdı...
Ne kadar sürdü?10. maçta istifa ettik. Onun öncesi vardı tabii ki. Bir önceki sezonda yarım sezon çalıştırdık. Takımın başında 2 sezonda toplam 28 maça çıkmış olduk. 3 yıllık anlaşma vardı. Lafı şuna getireceğim. Yani bizim iş sözleşmelerle fazla olmuyor, karşılıklı diyaloglarla çözülmesi gereken bir iş. Başkanımızla da telefonla ilk görüşmede dedim, bu bir kontrat işi değildir bu gönül işidir. Birbirimizden memnun kalırsak seneye yine devam ederiz. Altay köklü bir kulüp, tesisleri görüyorsunuz, imkanları güzel. Zamanında şimdiki başkanımızın katkılarıyla buralar yapılmış. Ben burada uzun soluklu çalışmak isterim. Ama saha skorları size çok komik süprizler yapabiliyor. Ki Karşıyaka’da çok komik yani benim ayrılma sebeplerim. Takım kötü de değildi, deplasmanda üstüste 3 maç kazanmışız. Üstüste 2 maç içeride yenildik, 3. maçta yenildik, sırf ben maçı çocukların 'Alsancak’ta kaybediyoruz bu maçı Atatürk’te oynayalım' diye bir takım dolduruşuylarıyla bana bir tepki oldu, ben de bunu haketmediğime inanıyorum. Bir de ben lafı bir kere söylendiğinde anlarım. İnsanlar istifa dediğinde uzatmaya gerek yok yani. (Gülüyoruz) Duyunca anlıyorum yani, bir kere söylenince anlayabiliyorum. Öyle bir istifamız oldu. Hiçbir kontratımda öyle bağlayıcı madde yoktur. Sadece Malatya’da beni bağlayıcı madde vardı. O da bana çok yara açtı sonra. Bu işler karşılıklı iyi niyetle oluyor.
Dolayısıyla burada kalıp kalmamakta saha sonuçlarıyla doğru orantılı diyorsunuz ve bunu bu kadar da açık açık dile getiriyorsunuz beyan ediyorsunuz.Beyan ediyorum yani bunu herkes yaşıyor görüyor. Sözleşmeye tazminatı yazdırıyorsun, ne oluyor yani tazminat yazdırınca. 2 maç daha kazanıyorsun ama yine skorlar kötü gidince ne oluyor yani. Onlar çözüm değil, anlayış değişmeli. Yani kağıda yazılanları değil, biz kalbimizi gönlümüzü değiştirmeliyiz.
"BEN DE İSTİFA SESLERİNE ALIŞACAĞIM"
Ben söyleneni bir defada anlıyorum dedin. Anlamayan teknik direktörler hayli fazla oluyor o zaman. Tribünlerden sürekli istifa sesleri yükselmesine rağmen istifa etmemekte ısrar eden bir çok adam da var. Allah’a Şükür bugüne kadar bana öyle bir şey olmadı. Bana istifa şeyleri sadece o işte o dediğim meşhur maçtan sonra geldi ki o takımı da Federasyon Kupası'nda gruba çıkardım, Altay’ı ve Denizli’yi yenerek. Yani şunu söylemek istiyorum, ne kadar garip bir iş yani. Ortada bir başarı var aslında ama ona rağmen sırf siz Atatürk Stadı’nda maç oynamayı istediğiniz ve o maç da kötü bittiği için öyle bir tezahurat oluyor. Ama ben de yavaş yavaş alışacağım, bundan sonra da ikinci üçüncü istifa tezahuratlarını da dinleyeceğim yani bir de o türlü bakalım ne oluyor. Olayı o kadar da kasmanın bir alemi yok herhalde (Gülüyor)
Ama bu düşünceye, bu kafa yapısına göre 2 tişört, 2 eşorfman, 2 çift ayakkabı, bir kaç iç çamaşırıyla dolu bir spor çantayla takım takım dolaşıyorsun hocam.Aşağı yukarı öyle işte. Bir de laptop, cep telefonu var. Yaz için gözlük var. (Gülüyoruz)
"HOCANIN ARKASINDA DURAN TAKIMLAR SEMERESİNİ GÖRÜYOR"
Yanlış anlaşılmasın ama Türkiye’de teknik direktörlük ‘Turist Ömer’liğe mi döndü?Yok o kadar da değil canım. Mesela Yücel hocamız var, Orduspor’da 3 yıl gibi uzun soluklu çalıştı. Son yıllardan verebileceğimiz örnekler olarak, Yılmaz hocamız Antalyaspor'u lige çıkardı, sonra takımıyla birlikte kötü bir final oldu ama 2 yıl çalıştı. Uzun soluklu çalışmalar da var. Tabii bütün kulüplerin tavrı aynı değil. Hocasının arkasında duran takımlar da var. Onlar da zamanla bunun semeresini görüyorlar.
"YURTDIŞINA HOCA GÖNDERMELİ, KOLEJ LİGİ KURMALIYIZ"
Var diyorsunuz da her yıl Ocak ayında Antalya’da yapılan ve bir sonraki sezon çalışabilmek için seminere katılım zorunlu olduğu için gelen 500-600 teknik adam vardır. Yani bu kadar teknik adam içerisinde saydığınız zaman bir tek Orduspor 3 yıl Yücel hocayla çalışıyor. 3 yıl çalışan başka isim bir anda aklınıza gelmiyor değil mi? Belki alt liglerde amatör liglerde vardır ama Süper Lig’de 3 yıl yerli hocayla üstüste çalışan bir kulüp var mı diye şöyle bir düşünüyorum...Şimdi şöyle, biz futbolcuda olduğu gibi antrenörde de sadece ithalat yapıyoruz. İnanılmaz bir uçurum var Türkiye’de, dışarıdan alınan oyuncu sayısına göre dışarıya yolladığınız oyuncu sayısı ve elde edilen, orada dönen ciroya bakarsanız malesef müthiş içerdeyiz. Türkiye’de herhalde her takımda 6-7 tane yabancı var, dışarıda oynayan 6-7 tane Türk oyuncunuz var. Takım sayısına indirgersek 18'de 1 bile olmuyor yani. Dolayısıyla bizim acilen oyuncularımızı dışarıya yollamamız, bununla birlikte deneyimli ve başarılı hocalarımızı da dışarıya yollamamız lazım. Özellikle Almanya’da bu işe başlamış, sonra gelip Türkiye’de gelip iş bulmuş hocalarımızın artık Almanya’ya dönüp orada Alman takımlarını çalıştırmaları lazım. Gerekirse Türk devletlerine, illa Avrupa’ya olması şart değil, Arabistan’a, Uzak Doğu’ya, Çin’e antrenör yollamamız lazım. Antrenör sayımız fazla ve tabii ki bu bir iş bulma rekabeti her şeyde var, ama biz bunu sadece içe kaynakladık, içe odakladık. Bunu artık değiştirmemiz lazım. Antrenörlerimizi yurt dışına yollamamız ve onları teşvik etmemiz lazım. Gerekirse federasyon bu konuda yardımcı olmalı. Türkiye’de bu şekilde gitmez bu iş. Bir çok meslektaşımız sıkıntılılar. Yani bir ikinci alternatif kolej ligi kurulmalı. Nasıl basketbolda bu varsa oradada en azından akademi mezunu teknik direktörlerimize bir iş imkanı olabilir. Bu şekilde alternatifler yaratılmalı, projeler sunulmalı fededasyonumuza. Federasyonumuz da bunları dikkate almalı. Yoksa bu kadar çok hoca sayısı, bu kadar az takımla, olmuyor. Sıkıntı oluyor ve bunuda herkes görüyor.
"HOCA DEĞİŞİKLİKLERİ BİRAZ DA TARAFTAR VE MEDYADAN KAYNAKLANIYOR"
O zaman bu tespite ben de şöyle birşey ekleyeyim. Hocaların içinde kimlerin nerelerde çalışltığına bakarsak da genelde, hep aynı isimler etrafında dönüldüğünü görüyoruz. Sezon başında mutlaka yeni hocalara şans veriliyor. Onların performansıyla alakalı bir şey bu. Yeni hocaların başarısızlığı halinde tekrar bir ikinci riski alamıyor takımlar ve dolayısıyla aynı isimlere dönüş oluyor.
Bu resmen bir kısır döngü.Kısır döngü ama öyle gerekiyor. Yani yeni genç idealist birine görev vermiş bir takım kötü giden skorlar durumunda çok uzun süre hocasının arkasında duramıyor. Bu sadece yönetimlerin suçu değil. Bu teknik direktörlerin de suçu değil. Burada bir baskı oluşuyor medyadan ve taraftardan. Taraftar ne kadar hocasının arkasında duruyor, bir de işin o tarafı var yani. Bir de şimdi eğri oturalım doğru konuşalım, medya da biraz değişiklik istiyor. Bir renk, yeni fotoğraf, sansasyon istiyor yani bunu da gözardı edemeyiz yani.
"LÜTFEN YURTDIŞINDAKİ FUTBOLCULARI TÜRKİYE'YE ÇAĞIRMAYIN"
Bir takım Feyyaz Uçar’la anlaşıyor ve yönetim 'Sen başarısız oldun' diye Feyyaz Hoca’yı gönderiyor. Aradan bir iki sezon geçiyor ve bu sefer x hocayla çalışan aynı yönetim bu sefer ona 'Sen başarısızsın' diyor ve Feyyaz hocaya diyor ki 'Gel'. Yani bu da bir çelişki.Şimdi bakın ikinci geri dönüşlerin sebebi genelde başarıdır, başarısızlık değildir. Benim mesela Karşıyaka’ya ikinci dönüşümün sebebi; orada ilk sezonumda gösterdiğim başarıdır. Yine aynı şekilde Mardin’e 2. kere dönebilirim, çünkü o takımı kümede bıraktım. Malatya’ya tekrar gidebilirim o sene takım sıkıntılıydı. Ligde bıraktık bir sonraki seneye kötü başladık. Ama bir hoca tekrar gittiği yerde bu sefer başarısız olursa oraya tekrar dönüş çok zor olur. Yönetim kurulları o riski almaz zaten. Başarısız olunan teknik adamı getiremezler. Buna taraftar ve camia karşı çıkar. Çok önemli bir şey söyleyeyim deminki konuyla ilgili olarak. Yurt dışında olan oyuncularımız var. Mesela Emre. Maalesef kulüplerimiz bu oyuncuları geri getirmeye uğraşıyorlar. Rica ediyorum lütfen onları geri getirmeyin. Onların yerine yenilerini yollayın, Türk futbolu darboğaza doğru gidiyor. Alternatiflerini yaratın. Bu oyuncular zaten çok azlar. Bu oyuncuları geri getirmekle kendi takımınızı kurtaramazsınız. Türk futbolu için biraz sıyrılsınlar, biraz açılsınlar, evrenselleşsinler, dağarcıklarını geliştirsinler. Çok rica ediyorum. Bırakın yurtdışına gideni hemen geri getirmeyin ya. Bırakın orada bir süre başarısız olsun, ama oraya adapte olsun ve sonunda gitsin orada başarsın. İlhan gibi, Arif gibi 4-5 maç sonra geri dönmesin bu kardeşlerimiz. Yüksek sesle gönülden rica ediyorum bunu yöneticilerimizden. Bir kere futbolcunun aklını çelmiş oluyorsunuz geri getirmeye çalışmakla. Ev değiştirmek bile kolay değildir. Her gittiği takımda başarılı olan futbolcu sayısı azdır yani. Çok çabuk adapte olan oyuncular vardır ama bunun bir süresi var, ne bileyim Fatih Tekke, Emre gibi isimleri geri getirmenin bir anlamı yok. Orada bizi temsil ediyor bu kardeşlerimiz. Bu kadar da kolay değil bu işler. Kalsın, uğraşsın didişsin kapsın o formayı oraya giden kardeşlerimiz. Bunu yaptılar ve yapacaklar da zaten. Türk futbolcusu yeteneksiz değil. Bizim genimizde var. Bizim atalarımız yıllarca savaşla dünyayı yönetmişler. Teknolojide geri kaldığımız için ülkeleri kaybetmişiz. Demek ki bizim atalarımız iyi ok atıyor, iyi ata biniyor, iyi savaşıyor, iyi kılıç kullanıyor. En azından hepsi sportmendi, savaşçı sporculardı. Bizim genimizde bu var. Türk insanı çokta zeki, pratik zekası var. Avrupalı futbolcudan hiçbir eksiği yok. Sadece biz biraz uyumda zorlanıyoruz. Ailevi olarak yetiştirilme tarzımız ve vesaire gibi konularda, onu aştıktan sonra mutlaka futbolcularımız Avrupa’da başarılı olacaklardır. Ben futbolcularımızın Avrupa’nın her takımında oynayabileceğine inanıyorum. yani biz Avrupa’nın Brezilyası olabiliriz. Bizim futbolcularımızda bu yetenek var sadece biz biraz zihniyetimizi değiştirip yeteneğimizi orada kullanmayı başaralım.
"BREZİLYALILAR İKLİMDEN BİLE ZORLANIYOR"
Brezilya’dan çok futbolcu var yurtdışında oynayan ama teknik direktörlere baktığımız zaman Brezilyalı isimlerin az olduğunu görüyoruz. Ben 2 kere görevli gittim Brezilya'ya. 20’şer gün kaldım. Herhalde 30 maç seyretmişimdir. Brezilya’da futbol şova ve dış transfere yönelik. Yani takımların şampiyonluğun yanında hocalara bir de futbolcu satmak konusunda baskı oluşuyor. Dolayısıyla varyete yapan futbolcuları önemli hale getiren bir tercih anlayışı var. O tempo da Avrupa’ya yavaş kalıyor.
Bize yavaş kalıyor mu?Bize de zaman zaman yavaş kalıyor. Eğer biz Avrupa'da başarılı olmak istiyorsak Avrupalı gibi oynamak istiyoruz. Brezilya'dan Avrupa'ya gitmiş uzun süre oynamış Roberto Carlos gibi bir oyuncuysa, hiç bir sakınca yok ama Brezilyalı oyuncular iklimden zorlanıyorlar burada. Bu teknik adam bazında da aynı. Avrupa'da da başarılı olan çok fazla Brezilyalı teknik adam yok. Onların oyun anlayışları çok farklı. O yüzden de sıkıntı oluyır.
"BİZLER İÇİN ÇALIŞIYOR OLMAK ÇOK ÖNEMLİ"
Hep yerli yabancı ayrımı yapıyoruz, yerli teknik adam-yabancı teknik adam diye. Trabzonspor'da 2 sezondur Ziya Hoca var, Beşiktaş'ta Ertuğrul Hoca var. Belli yaş ortalamasında yeni isimler de var. Teknik adamlarda yeni bir nesil mi geliyor? Şimdi tabii ki bu değişecek, alttan gelecekler görev almaya devam edecekler, eski başarılılar yine görevlerine devam edecekler. O kaçınılmaz bir şey çünkü hayat devam ediyor, insanların yaşları ilerliyor, yeni nesil geliyor, biraz daha teknolojiye açık hale geliyor, biraz teknolojiye açık olması nedeniyle daha heyecanlı geliyor. Her sene mutlaka yeni genç adamlar bu işin içine girecek. Futbolda yeni bir icat yok son yıllarda. Yeni bir oyun anlayışı yeni bir sistem yok. Sistemler aşağı yukarı belli, 4-4-2, 4-2-3-1, 3-5-2 gibi. İdmanlar da aşağı yukarı aynı. Ama teknik adamların futbol anlayışı farklı. Kimi çok pas oynatır, kimi orta sahayı çabuk geçen uzun topları tercih eder, kimi oyunun yönünü değiştiren uzun topları tercih eder, her hocanın kendine göre bir anlayışı var. Başarılı da oluyorlar yaptıkları işte. Bizim farkımız bu şu anda. Sadece oyun anlayışımız. Bizim birbirimizden çok fazla bir farkımız yok. Elimizde çok fazla sihirli değneğimiz yok. Yani hocalarımızın bazılarının takıma yaklaşımı farklı, kimisi daha arkadaşçalar, kimileri disiplini ön planda tutuyor. Ben de takımla çabuk kaynayaşan, kriz durumunda takımı çok çabuk toparlayıp, o sıkıntıdan çıkaran bir adam olduğum için tercih ediliyorum. Diğer hocaların da kendilerine göre özellikleri var. Yenilerimiz gelecek, eskilerimiz başarılı oldukları sürece devam edecekler. Bu biraz tecrübe işi. Bu işte en önemli faktör bence bir kulüpte çalışıyor olmak. Her geçen gün, her geçen idman, her geçen maç size tecrübe kazandırıyor. Her yeni futbolcu, her yeni şehir. Bu çok maç seyretmekle olmuyor. Çalışıyor olmak çok önemli; bizim işin sırrı bu. Tecrübe, tecrübe, tecrübe. O tecrübe oyun anlayışınızı bile değiştirebiliyor size.
"DAHA UZUN SOLUKLU DAHA BÜTÇELİ BİR TAKIM İSTERİM"
Kriz hocası oldum dedin. Bu bir süreç yani antrenörlük, ardından teknik direktörlük dönemi başlıyor. Herkes de kriz hocası olamıyor. Ama kriz hocası olmak kötü mü?Yo değil, değil. Sıkıntı yok bu konuda bende. Çünkü ben ilk antrenörlük deneyimimde Karşıyaka'yı aldım, ligin 2. maçını oynamıştı, ligin 3. maçına gittik, üstüste 3 galibiyet 1 beraberlikle takımı düşme şeyinden kurtardık. 7. maçın sonunda Malatya'dan çağırdılar ve 2 kulüp biraraya geldi. Malatyaspor bir para ödedi beni aldı ama Karşıyaka'da bazı kötü niyetli insanlar beni gitti gibi lanse ederek ki orada yapılan şey benim pazarlığımdı. Sanki ben kulübü bırakmış gitmişim gibi laflar söyleyerek beni zor durumda bıraktılar. Herneyse, Malatya'da ilk 4 maçta 8 puan alarak yine o takımı düzlüğe çıkardım. O sezon Malatya'da başladı, 13 maç takımın başında kaldım. 2. sezonun başında fikstür gereği biraz kötü başladık. 4. maçta görevim bitti. Döndüm yine Karşıyaka'da yine bir kriz zamanı, takımı yine 2. yarı aldım, bitirdim. Sonra Mardin'e gidişim yine sezon ortasında oldu, küme düşen bir ekipti. Bence bunda bir sıkıntı yok. Ama tabii ki teknik adamlar şunu isterler, sezon başında takımı alıp, kendi takımlarını hazırlamayı isterler. İnşallah o da olacak. Oldu bundan önce olmadı değil. Ama daha uzun soluklu daha bütçeli bir takımda çalışmak isterim.
"SAHA SKORLARIMIZ HEDEFLERİMİZİ DESTEKLEMİYOR"
Bu sene Altay'dasın hocam. Son 2 yıldır final oynayan bir Altay ve taraftar doğal olarak Turkcell Süper Lig istiyor. Bir yerde hakkı da. Siz olaya nasıl bakıyorsunuz, ne düşünüyorsunuz?Şampiyonluğa oynamak istiyorsanız, hedefiniz varsa, bir takım faktörler biraraya gelmeli. Yönetiminiz, yeni oluşturduğunuz teknik heyet, futbolcular, medya, taraftar bir arada olmaı. Aynı şeyi düşünüp aynı şeyden heyecan almalı. Teknik direktörün listesindeki bir oyuncunun yönetim tarafından yapılacak transferi hem yönetimi, hem taraftarı, hem medyayı, hem hocalarını heyecanlandırmalı. Zaman zaman bütçelerde sıkıntılar olabilir. Altay takımıda geçen seneki bütün sıkıntılara rağmen ki Ekrem hocasıyla bu başarıyı yakaladı finale kadar devam etti. Ama son 2 sezondur kaybedilen şampiyonluk finalde tabii ki Altay taraftarını üzmüştür. Altay taraftarı haklıdır, artık takımından Turkcell Süper Lig bakliyordur. Ama bir de şu var. Sezon başında büyük hedef koyarsanız takımın, taraftarın üzerinde baskı yaratabilir. Burada da bu hedef konmuş, ilk denmiş. Bunda yönetim haklıdır takımı havaya sokmak için. Taraftar da bunu bekliyor haklıdır. Futbolcu geçen senenin hayal kırıklığyla belki bu stresi ilk maçlarda kaldırmamış olabilir. Hedefleri koymak doğru ama hedeflerin altını desteklemek lazım. Saha skorlarınızın size destek vermesi lazım. Yani bu takımın önce bir maç kazanması lazım. Sonra bir seri yakalaması lazım. Sonra bakarız deriz ki tamam bu takım ilk 2'ye oynar, bu takım ilk 6'ya oynar, bu takım ortalarda olur. Ama şu anda saha skorlarımız hedefimizi desteklemiyor.