Bay Wolfgang Stark ve yardımcılarının kalplerimizi kıran kötü yönetimi Serdar Çakır'ın sevgili oğlu Cüneyt Çakır ve arkadaşlarına gereken ilgi ve övgüyü gösteremediğimizi hissettirdi.
Lefter'in yanına heykeli dikilen Felipe de Souza'nın sevgili babası Alex de Souza'nın Marsilya maçındaki gollü geri dönüşü sevindirdi ama son dakikada üzüldük. Sevinç ve hayal kırıklıklarını iç içe yaşadık hafta arası. Hayatımızın ardışık ikizleri değil midir zaten sevinç ve hayalkırıklığı?
Yaz yerini ardışık ikizi sonbahara bırakırken duygularımıza sevinç kapılarını açık bırakan bir masal tercüman olsun istedik bu hafta..
Alman yazar Josef Kelnberger "Oğlum, futbol ve ben" isimli kitabını tanıtırken önsözüne "Hayatınızı anlatmak için çok fazla şeye gerek yok. Bir yaz masalı ve bir çocuğunuz varsa aslında her şeyiniz var demektir." cümlesiyle başlar.
Bayern'i Shalke'yi ya da B. Dortmund'u tutuyor olmanız farketmez, Klinsmann, Völler olmanıza da gerek yok. Kalede cesurca bekleyen bir anne, muzip bir ufaklık ile yeni biçilmiş çimlerin üzerinde, yaz havası ve mangal kokusu altında küçük zaferleri büyük kazançlara çevirebilirsiniz..
Siz ve oğlunuz küçük bir adım atarak başladığınız yolculukta bir gün sizin ayak izlerinizi takip eden onlarca baba ve oğula ilham vermişsiniz demektir. Çocuk birden durur ve sorar..
- Baba, senden daha mı iyiyim?
Bir babanın hayatındaki en önemli cevabı vermesi için sıra gelmiştir.. Eski hakem Serdar Çakır için 2012 harika bir yaz masalı olmalı.. Üstelik bu masalın yazarı o yeni kesilmiş çimlerin üzerinde defalarca koşuşturduğu oğlu Cüneyt Çakır'ın yalnız ama gurur dolu koşusuyla yazılmışsa.. Türk futbol tarihini anlatan dil milli takımlar düzeyindeki Dünya ve Avrupa üçüncülükleriyle övüne dursun, Cüneyt Çakır kendi meslek kategorisinde gelmiş geçmiş tüm meslektaşlarını geride bırakarak ülkenin en kariyerli hakemi oldu bile..
Futbol algısı, hakeminin aslında bir sporcu olduğunu hep ihmal eder. Oysa kim kazanırsa kazansın sahadan hep en az sevilen adam olarak ayrılan hakem en az golüne sevinen, puanlarla övünen futbolcular kadar antrenman yapmış, saha içinde onlar kadar koşmuştur ve hatta koşarken bir de saniyenin yarısı kadar bir sürede karar vermek gibi bir başka görevi de yerine getirmiştir.
Fiziksel yeterlilik ve keskin kararlılık için görsel hafıza ve oyun bilgisinin önemi asla ikinci planda değildir. Babasının düdük çaldığı yıllar, ülke futbolunun henüz çağ atlamadığı, teknolojinin Dünya'yı küçültmediği aslında tatlı ama tadın içinde çalışanın gelecekte karşılığını alacağı yıllardır.
Hiçbir başarının arkasında şans yoktur
Küçük Cüneyt evlerinde video aygıtıyla babasının yönettiği tüm maçları kaydetmektedir. Şimdiki gibi onlarca kaynaktan kendi kararlarını izleme fırsatı olmayanlar arasında bu kadar şanslı olan bir futbolcu bile yokken Serdar Çakır azımsanmayacak kadar şanslıdır. Hatta küçük Cüneyt sadece babasının değil, diğer hakemlerin yönettiği maçları da kaydettiğinden hakem camiasının tereddütlü zamanlarda aradığı adamdır. "Cüneyt bir bakar mısın top çizgiyi geçmiş mi?"
Cüneyt Çakır eve döndüğünde o kritik soruyu sormadı. Küçüklüğünde de sormadı muhtemelen ama bugün Serdar Çakır ona gözleriyle "oğlum sen benden daha büyük hakemsin" diye milyonuncu kez söylüyor... Hiçbir başarının arkasında şans yoktur. İşini iyi yapan bir babanız varsa ve siz onun asistanı olmayı, yaptığı işe ilgi ve sevgi duymayı, o yolda çalışmayı başarmışsanız sizin de bir gün mutlaka bir yaz masalınız olacaktır..
Bir hamilelik süreci bir lig sezonu kadar sürer, tabii bir o kadar da yorucudur. Bilhassa bekleyen baba için. Robert Meier, 'Ebe başlama düdüğünü çalana kadar karımın karnı yusyuvarlaktı' diye yazmış kitabına. Kız ya da erkek bir yere kadar ama esas soru B. Dortmund mu Shalke mi kapacaktı onun ruhunu? Bebeğin bir cumartesi akşamı Dünya'ya gelme kararı vermesi durumunda karısını kim götürecektir hastaneye diye sorar Meier. Sporu seven sporcu baba ya da oğulların doğuştan yetenek hikayelerine ne kadar güçlü vurgu yapıyor değil mi? Alex de Souza oğlu Felipe ile Şükrü Saracoğlu Stadı çimlerine ilk çıktığında ortalarında bir futbol topu vardı. Başka ne olacaktı ki?
Alex topun nasıl stop edileceğini ve pasın nasıl atılacağını tek bir cümleyle anlatıyordu. Türkçe ile Portekizce arasında kalan ufaklık başarıyla uyguluyordu duyduklarını.. Bu kadar başarılı bir çocuğun babasının tek cümlesini nasıl anladığını tahmin edebiliyoruz. Bir futbol sezonu boyunca annesinin karnında duyduklarının futbolun dili olmadığını iddia edebilir misiniz?
Babası kadar büyük futbolcu olabileceğini iddia edemezsiniz ama bir gün "Baba ben senden daha mı iyiyim?" sorusunu sorma gereği duymayacağı ihtimali de yüksek. Felipe'ye büyük ustanın ayak izlerini takip etsin diye şans dilerken okyanusu geçelim. 18 yaşındaki Markus Jordan, okulunun en iyi basketbolcusuydu. Koçu onu babası kadar iyi diye tanımlıyordu. Markus Kolej'e başladığında fısıltılar yükselmeye başladı.
"Onu basket oynarken gördün mü hiç?"
hatta bazen ona sorulan 'Michael Air Jordan'ın oğlunu gördün mü sorusuna, hayır görmedim, gerçekten bilmiyorum cevabı veriyordu.
Bir süre sonra deşifre oldu. Gözler artık üzerindeydi. Sezon sonu şampiyonluk maçını izlemeye babası Michael da gelmişti. Markus'un takımı kader maçını kazanırken Markus 19 sayı atmış, babasını gözyaşlarına boğmuştu. Koçu Davis "Oyunu kazanabilmek için sahada herşeyi yapıyor tıpkı babası gibi." cümlesiyle anlatmıştı onu.. Tıpkı babası gibi olması için 6 NBA şampiyonluğu, 2 olimpiyat kazanması gerekiyordu..
"Baba ben senden daha mı iyiyim?" sorusunu asla sormamıştı Markus, babası da gözleriyle ona 'Sen benden daha iyisin' dememişti muhtemelen ama Michael Jordan için Markus bir yaz masalıydı.
Nitekim Markus bir başka final maçına çıktığında karşı takım oyuncuları ona sürekli "Sen baban değilsin!" diye baskı kuracaklardı..
Jordan 2006'da Markus'un annesiyle boşandıktan sonra Markus'un maçlarını tek başına izlemeye devam etti. Bir sezon boyunca yus yuvarlak bir göbekten Dünya'ya gelmesini beklediği Markus kendisinden iyi olmasa da o bir yaz havası, mangal kokusuydu Jordan için. Dünya Şampiyonu Pilot Sebastian Vettel'in babası Norbert 80'lerde Boris Becker fırtınası eserken, babası ünlü mimar Karl Heinz'a her baktığımda böyle bir şey benim başıma neden gelmiyor diye bir an bile düşünmemişti.
Sebastian 3 yaşındayken evlerinin bahçe katına bir mini karting pisti inşa ederek kollarını sıvadığında aslında bir hesap kitap yapmıyordu.
Küçük Sebastian pistte rutin turlar attıkça babası pisti ıslatarak dönüşlerde kaymasına yardım ediyor, onun reflekslerini çalıştırıyordu.
Vettel babasına kendisinden büyüklere karşı şansı olmadığını söyledikçe hep "O zaman sen de daha geç frene bas" cevabını alıyordu.
Bunu söylemesi tesadüf değildi. O zamanlar bir Golf GTI kullanıyordu. Paraları Sebastian'ın daha iyi klasmanlarda yarışmasına yetmemeye başlayınca baba en sevdiği oyuncağını satıp onun yerine karting pistlerine gidebilmek için yedek deposu olan bir karavan alır. Norbert "Bizim ufaklığın bundan zevk aldığını görünce herşeyimi satabileceğime karar verdim." diyor. Bugün Sebastian ona dünyaları verecek kadar zengin ve başarılı, Norbert ise her yarış hafta sonunda padok'ta oğlunun çevresinde olmakla kalmıyor, bir yaz masalı yaşıyor.
İster F1 pilotu, ister futbolcu, ister basketbolcu, ister hakem olun, ister babanız sizden iyi, ister siz babanızdan iyi olun farketmez.. Ya da sadece babanız ya da sadece siz sporcu olun..
Bir yaz masalı yaşamak ve yaşatmak için tam bir sezon boyunca annenizin yus yuvarlak karnında beklemek zorundasınız..