Beşiktaş 8 Nisan 2012’ye değin 26 maç haftasında; 9’u Süper Lig’de, 6’sı Avrupa Ligi’nde, biri Türkiye Kupası’nda en az 16 hafta içi maçı da yapacak. Sayı AL’de ve Türkiye Kupası’nda ilerleme durumuna göre yirmiyi aşabilecek!
Bu ağır bir yük! Çünkü:
Viladikavkaz’da dakika 80. İlk maçını 3-0 yitirmiş Alania takımı canını dişine takmış müthiş bir fizik güç ve o gücü ikiye katlayan bir özgüven ve inançla çılgınca saldırıp, gol arıyor! Yedi dakika içinde iki tane de buluyor!
Oysa ilk maçı 3-0 kazanacak düzeyi gösterebilmiş Beşiktaş, rakip hızlandıkça pısırıklaşıyor, yavaşlıyor, güvenini yitiriyor. Fiziksel ve düşünsel çöküşle çözülüyor!
Bunun tümünü ligin ertelenmesine bağlamamak gerek. Ertelense de ligin ne zaman başlayacağı belliydi. Buna göre bir çalışma yapılmalıydı. İlk maçında oyuna hızlı ve olumlu müdahaleleri ile dikkatimizi çeken Carvalhal’in ikinci maçında çözüm üretememesi şaşırtıcıydı. Dilerim sürüp gitmez.
Yukarıda saydığım maç yoğunluğu, önlemi alınamaz ise Beşiktaş’ı duman eder.
HUKUK, MANTIK, DUYGU Şike soruşturması ve çevresindeki gelişmeler Fenerbahçe’yi yönetenlere ve renklerine tüm gönül verenlere sınırsız acı duyurmakta.
Buna çeşitli tepkiler vermekteler. Elbette verecekler.
Bu tepkilerinde taraftar ve bir ölçüde futbolcular, teknik adamlar (ki onlar gönüllerinde Fenerli de olmayabilirler, doğaldır) duygusal davranabilir ve hatta yöneticiler de kendi başlarına kaldıklarında aynı duygusallığı yaşayabilir. Acının en yoğununu onların duyması da olasıdır.
Ammaa... İş ‘durumu yönetmeye’ geldi mi yönetici kesimi duygulardan arınmayı başarmalıdır. Tepkileri mantık tabanında, yürürlükteki kurallara, yasalara göre çalışarak vermelidirler.
Burada ne gözyaşı geçerli olur, ne bağırıp çağırmak! Ne bir adım sonrası hesaplanmamış öneriler! Ne futbolcu söylemleri!
Bakın UEFA hiçbirini görmedi, tınmadı! Ve bir de aynaya bakmak gerekir... İyi göremedikleri bir pürüz var mı diye!
UEFA VE BİZ Hiç kimse yargı kararı olmadıkça suçlu ilan edilmemeli... Ben hukukun bu temel üstünde işletilmesinden yanayım.
Ama UEFA diyor ki, “Ben yargı kararı beklemem, düzenimi asla riske etmem, kendimi yüzde yüz sağlama alırım, kendi kurallarımı işletirim, şike konulu kuşku duyulan biri varsa, üzerinden o kuşku kaldırılıncaya değin onu tanımam. Git aklanda gel” derim... Bunu statülerine de yazmış. Biz de onlara uyma sözü vermişiz...
Durum budur... Tepkiler bu gerçeğin ışığında verilmelidir.
BEŞİKTAŞ'IN KUPASI NEREDE? Yöneticileri ve Teknik adamı şike soruşturması kapsamında tutuklandıklarında Beşiktaş Kulübü Yönetim Kurulu, arkadaşlarının suçsuzluğuna olan inancın ifadesi olarak, kazandıkları Türkiye Kupası’nı TFF’ye iade etme kararı aldı. Bu karar, toplumun tüm kesimlerinde ve TFF tarafından da sevimli bulundu.
Çok dikkat edelim: Sevimli bulunan, böyle bir kararın alınmasıdır.
Bu bir suçun kabulü değildi. Suçsuzluğa olan inancın ifadesini güçlendiren simgesel bir durumdu. Talep TFF’den gelmemişti. O zaman işler değişirdi. BJK’dan TFF’ye ve dolaylı olarak tüm topluma yönelik bir tutumdu.
Kupa halen Beşiktaş kulübünde bir odada kilitli tutulmakta imiş! Lütfen dikkat edelim, Kupa sergilenmiyor!
Şimdi burayı kurcalayıp gene abesle iştigale giriyorlar!
Kupa nerede olursa olsun, biz onun üzerinden anlatılan değere bakmalıyız. O değer, Beşiktaş’ın örnek tutumu ile de bir şampiyonluk kazandığıdır...
BIKTIK, USANDIK Kimi kulüplerin “Bir benim doğrularım var, başka doğru yok; başıma gelenlerin tümü başkaları yüzündendir” tavrından kendisinin de zarar görmesini görememesinden bıktık usandık...