0-10-0
Yayınlanma Tarihi 8 Eylül 2011 Per 08:23
Santrforsuz 4-6-0’ın hükümranlığı uzun sürmedi; futbolda 21’inci yüzyılın ilk çeyreğine damga vuracak yeni anlayış santrforsuz/stopersiz 0-10-0 gibi gözüküyor artık...
Avrupa’nın yeni tepe üçlüsü İspanya, İngiltere ve Almanya ligleri başladı. Barcelona, Manchester, Dortmund gibi stil belirleyiciler sahaya çıktı. Onları Cuma-Salı uluslararası maçlarda Almanya-Hollanda-İspanya milli takımları izledi. Ve son iki hafta içinde oynanan bazı büyük maçlar, futbolda büyük bir evrimin kıyısında olduğumuzu fısıldadılar bize...
SANTRFORSUZ
Aslında birkaç yıldır (klasik anlamda) santrforu olmayan çağdaş takımları izliyoruz. Real Madrid geçen yıl Barça’ya en zor zamanları santrforda (ofansif her yer oyuncusu) Ronaldo’yu kullandığında yaşattı. Zor dönemlerinde Arsenal Arşavin’i, Galatasaray Arda’yı santrforda kullandı. Barcelona’nın sol açıkta Villa’dan, önde ortada Messi’den ne kadar efektif faydalandığını artık hepimiz biliyoruz. Ama Napoli’yle karşılaştıkları özel maçta vitesi bir kademe daha artırdılar, Fabregas’ı en uçta oynattılar!
POZİSYONSUZ
Şu sıralarda futbolla alakalı her tartışmada lafın muhakkak Barcelona’ya gelmesinden ben de sıkılıyorum, ama Katalan takımı da evriliyor/değişiyor; oyununu Xaviesta odaklı olmaktan çıkarmaya çalışıyor. Konuşulmayı da hak ediyor.
Aslında bu konuyu 30 Ağustos Salı günü radyoda anlattım; ama play-off gündemi nedeniyle yazı gecikti: Barça, ligde Villarreal gibi çok zor bir rakiple oynadı (ki Villarreal, geçen yıl ötekiler ligini Valencia’nın ardından ikinci tamamladı). Guardiola, sahaya 3-4-3 benzeri bir düzenle çıktı. Savunmada sağdan sola Mascherano-Busquets-Abidal, orta sahada Keita-Thiago-Iniesta-Fabregas ve forvette Pedro-Messi-Sanchez’le... Orta sahanın baklava dilimi şeklinde olduğu ve Fabregas’ın realitede Alexis’le Pedro’nun ortasında oynadığı göz önüne alındığında bu düzene 3-3-3-1 demek de mümkün... Ya da Keita’nın rakip hücumlarda arkasındaki Busquets’in yanına kayıp savunmayı dörtlediğini hesaba katarsanız bu formasyon, klasik 4-3-3 gibi de gözüküyor.
Hücumda Mascherano’nun orta beşlinin sağı, Abidal’in de beşlinin solu gibi oynadıkları gerçeğini göz önüne alırsanız; Barcelona, “Busquets-5-3-Messi” oynadı da diyebilirsiniz.
Adına ne derseniz deyin, ister 3-4-3, ister “Busquets’le Messi arasında 8 adam”; Barcelona yavaş yavaş pozisyonsuz/formasyonsuz bir futbol oynama yolunda ilerliyor. Her takımda muhakkak pozisyon kaymaları oluyor ama Barcelona’yı dikkatle izlediğinizde oynadıkları düzenin (klasik pozisyon kaymalarından) daha fazlası olduğunu hissediyorsunuz.
STOPERSİZ
Barcelona’yla ilgili bu düşünceye kapılmanızdaki en önemli sebeplerden biri de, klasik bir stoper kullanmadan oynayabilmeleri... Ya da Guardiola’nın kadrosunda sadece klasik stoper özelliğine sahip kısıtlı yetenekte oyuncu tutmak istememesi...
Takımın tek klasik stoperi (sembol oyuncuları) Puyol. Onun da sol/sağ bek oynayabilirliği var. Abidal, sol bek orijinli stoper. Pique ve Fontas defansif orta saha yeteneklerine sahip stoperler; Mascherano’yla Busquets de stoper oynayabilecek defansif orta sahalar... Villarreal 11’inde üçlü savunma oynayan Mascherano, Busquets, Abidal’in içinde klasik tanımda bir stoper yok; ama Guardiola’nın yeni tanımına göre 3 tane stoper var.
Böyle bir savunmayla ligin belki de en tehlikeli santrfor ikilisi Nilmar-Rossi’ye toplam 1 net pozisyon vererek maçı bitirebiliyorlarsa, Guardiola’nın yeni futbol düzenine yönelik oturup düşünme zamanı gelmiş gibi...
YAŞSIZ
Türk medyasında Barcelona’nın altyapı üretimi konusunda bir fetişizm söz konusu. Aslında Rijkaard döneminde sadece Messi-Krkiç, Guardiola göreve geldiği yıl da Pedro-Busquets ideal takıma eklendi ki; bu sayı (söz konusu 8 sezon için) senede yarım üretime tekabül eder (Tabii ki bu oran, Barcelona’nın olağan üstü bir altyapı düzeni olduğu gerçeğini değiştirmez. Thiago bu sezon patlama yaptı, Fontas, Bartra, Montoya, Kiko gibileri de yolda... Ama Barcelona’nın başarısını sadece harika altyapı düzenine bağlamak, bizi biraz hedeften saptırıyor gibi)...
Bizde benzer bir algı Arsenal konusunda da var. Ama geçen hafta Manchester, Wenger’in ekibini 8-2 yenerken rakibinden daha genç bir takımla sahaya çıkmıştı. Aynen Real Madrid’in yaş ortalamasının şu anda Barcelona’nın altında olması gibi...
Aslında Barcelona ve Manchester United koçları şu anda sahaya yaşsız oyuncular sürüyorlar. Keita’nın da yaşı yok, Thiago’nun da. Giggs’in de, Cleverley’nin de. Orta sahanın ortasında kim daha fazla kalite ortaya koyacaksa o oynuyor basitçe.
Guardiola işi bir adım öteye götürüyor, oyuncuları sadece yaşsız değil, boysuz olarak değerlendiriyor. Geçen yıl Şampiyonlar Ligi’ne katılan 32 takım içinde en kısa ekiptiler; bu yıl da Real Madrid’le oynanan Süper Kupa maçlarında hemen hemen bütün kafa toplarını rakibe bıraktılar.
Böyle bir risk almak doğrudur/yanlıştır tartışılabilir; ama Guardiola ortaya bir ölçü koyuyor: “Oyuncunun pozisyonuna, yaşına, boyuna, fiziğine bakmıyorum; tek kriterim kalite” diyor basitçe...
TERİM VE DİĞERLERİ
Skibbe, Fatih Terim, Mustafa Denizli, Şenol Güneş yakın tarihte üçlü savunma denemeleri yapmışlardı. Benim en son hatırladığım (iki üçlü savunmalı lig maçı) 21 Aralık 2008’deki 4-2’lik Galatasaray-Beşiktaş derbisiydi. Ligin bugünkü hoca profiline baktığımızda böyle denemeler yapabilecek en tecrübeli teknik adam şüphesiz ki Fatih Terim...
Sağlam, Kafkas, Çapa, Avcı, Kocaman, Şota gibi çok sayıda çağdaş genç teknik adam da eminim bu maçları bizden daha dikkatli izliyorlar. O zaman insan hayal etmeden duramıyor: Futbol evriliyor, değişiyor. Çok özel bir artıları yoksa artık hiçbir üst düzey takım Gökhan Zan tipi stoper ya da Mehmet Yıldız tipi santrfor arayışında değil. Tek yönlü ön libero kavramıyla birlikte tek yönlü on numara tanımı da tarihe karışıyor.
Sahaya 10 iyi adamla 0-10-0 formatıyla çıkmanın hesaplarını yapıyorlar. Kötülerse onları izleyip gıpta ediyorlar. En kısa zamanda tüm büyük takımlarımızı iyilerin gemisinde görme umuduyla.
Avrupa’nın yeni tepe üçlüsü İspanya, İngiltere ve Almanya ligleri başladı. Barcelona, Manchester, Dortmund gibi stil belirleyiciler sahaya çıktı. Onları Cuma-Salı uluslararası maçlarda Almanya-Hollanda-İspanya milli takımları izledi. Ve son iki hafta içinde oynanan bazı büyük maçlar, futbolda büyük bir evrimin kıyısında olduğumuzu fısıldadılar bize...
SANTRFORSUZ
Aslında birkaç yıldır (klasik anlamda) santrforu olmayan çağdaş takımları izliyoruz. Real Madrid geçen yıl Barça’ya en zor zamanları santrforda (ofansif her yer oyuncusu) Ronaldo’yu kullandığında yaşattı. Zor dönemlerinde Arsenal Arşavin’i, Galatasaray Arda’yı santrforda kullandı. Barcelona’nın sol açıkta Villa’dan, önde ortada Messi’den ne kadar efektif faydalandığını artık hepimiz biliyoruz. Ama Napoli’yle karşılaştıkları özel maçta vitesi bir kademe daha artırdılar, Fabregas’ı en uçta oynattılar!
POZİSYONSUZ
Şu sıralarda futbolla alakalı her tartışmada lafın muhakkak Barcelona’ya gelmesinden ben de sıkılıyorum, ama Katalan takımı da evriliyor/değişiyor; oyununu Xaviesta odaklı olmaktan çıkarmaya çalışıyor. Konuşulmayı da hak ediyor.
Aslında bu konuyu 30 Ağustos Salı günü radyoda anlattım; ama play-off gündemi nedeniyle yazı gecikti: Barça, ligde Villarreal gibi çok zor bir rakiple oynadı (ki Villarreal, geçen yıl ötekiler ligini Valencia’nın ardından ikinci tamamladı). Guardiola, sahaya 3-4-3 benzeri bir düzenle çıktı. Savunmada sağdan sola Mascherano-Busquets-Abidal, orta sahada Keita-Thiago-Iniesta-Fabregas ve forvette Pedro-Messi-Sanchez’le... Orta sahanın baklava dilimi şeklinde olduğu ve Fabregas’ın realitede Alexis’le Pedro’nun ortasında oynadığı göz önüne alındığında bu düzene 3-3-3-1 demek de mümkün... Ya da Keita’nın rakip hücumlarda arkasındaki Busquets’in yanına kayıp savunmayı dörtlediğini hesaba katarsanız bu formasyon, klasik 4-3-3 gibi de gözüküyor.
Hücumda Mascherano’nun orta beşlinin sağı, Abidal’in de beşlinin solu gibi oynadıkları gerçeğini göz önüne alırsanız; Barcelona, “Busquets-5-3-Messi” oynadı da diyebilirsiniz.
Adına ne derseniz deyin, ister 3-4-3, ister “Busquets’le Messi arasında 8 adam”; Barcelona yavaş yavaş pozisyonsuz/formasyonsuz bir futbol oynama yolunda ilerliyor. Her takımda muhakkak pozisyon kaymaları oluyor ama Barcelona’yı dikkatle izlediğinizde oynadıkları düzenin (klasik pozisyon kaymalarından) daha fazlası olduğunu hissediyorsunuz.
STOPERSİZ
Barcelona’yla ilgili bu düşünceye kapılmanızdaki en önemli sebeplerden biri de, klasik bir stoper kullanmadan oynayabilmeleri... Ya da Guardiola’nın kadrosunda sadece klasik stoper özelliğine sahip kısıtlı yetenekte oyuncu tutmak istememesi...
Takımın tek klasik stoperi (sembol oyuncuları) Puyol. Onun da sol/sağ bek oynayabilirliği var. Abidal, sol bek orijinli stoper. Pique ve Fontas defansif orta saha yeteneklerine sahip stoperler; Mascherano’yla Busquets de stoper oynayabilecek defansif orta sahalar... Villarreal 11’inde üçlü savunma oynayan Mascherano, Busquets, Abidal’in içinde klasik tanımda bir stoper yok; ama Guardiola’nın yeni tanımına göre 3 tane stoper var.
Böyle bir savunmayla ligin belki de en tehlikeli santrfor ikilisi Nilmar-Rossi’ye toplam 1 net pozisyon vererek maçı bitirebiliyorlarsa, Guardiola’nın yeni futbol düzenine yönelik oturup düşünme zamanı gelmiş gibi...
YAŞSIZ
Türk medyasında Barcelona’nın altyapı üretimi konusunda bir fetişizm söz konusu. Aslında Rijkaard döneminde sadece Messi-Krkiç, Guardiola göreve geldiği yıl da Pedro-Busquets ideal takıma eklendi ki; bu sayı (söz konusu 8 sezon için) senede yarım üretime tekabül eder (Tabii ki bu oran, Barcelona’nın olağan üstü bir altyapı düzeni olduğu gerçeğini değiştirmez. Thiago bu sezon patlama yaptı, Fontas, Bartra, Montoya, Kiko gibileri de yolda... Ama Barcelona’nın başarısını sadece harika altyapı düzenine bağlamak, bizi biraz hedeften saptırıyor gibi)...
Bizde benzer bir algı Arsenal konusunda da var. Ama geçen hafta Manchester, Wenger’in ekibini 8-2 yenerken rakibinden daha genç bir takımla sahaya çıkmıştı. Aynen Real Madrid’in yaş ortalamasının şu anda Barcelona’nın altında olması gibi...
Aslında Barcelona ve Manchester United koçları şu anda sahaya yaşsız oyuncular sürüyorlar. Keita’nın da yaşı yok, Thiago’nun da. Giggs’in de, Cleverley’nin de. Orta sahanın ortasında kim daha fazla kalite ortaya koyacaksa o oynuyor basitçe.
Guardiola işi bir adım öteye götürüyor, oyuncuları sadece yaşsız değil, boysuz olarak değerlendiriyor. Geçen yıl Şampiyonlar Ligi’ne katılan 32 takım içinde en kısa ekiptiler; bu yıl da Real Madrid’le oynanan Süper Kupa maçlarında hemen hemen bütün kafa toplarını rakibe bıraktılar.
Böyle bir risk almak doğrudur/yanlıştır tartışılabilir; ama Guardiola ortaya bir ölçü koyuyor: “Oyuncunun pozisyonuna, yaşına, boyuna, fiziğine bakmıyorum; tek kriterim kalite” diyor basitçe...
TERİM VE DİĞERLERİ
Skibbe, Fatih Terim, Mustafa Denizli, Şenol Güneş yakın tarihte üçlü savunma denemeleri yapmışlardı. Benim en son hatırladığım (iki üçlü savunmalı lig maçı) 21 Aralık 2008’deki 4-2’lik Galatasaray-Beşiktaş derbisiydi. Ligin bugünkü hoca profiline baktığımızda böyle denemeler yapabilecek en tecrübeli teknik adam şüphesiz ki Fatih Terim...
Sağlam, Kafkas, Çapa, Avcı, Kocaman, Şota gibi çok sayıda çağdaş genç teknik adam da eminim bu maçları bizden daha dikkatli izliyorlar. O zaman insan hayal etmeden duramıyor: Futbol evriliyor, değişiyor. Çok özel bir artıları yoksa artık hiçbir üst düzey takım Gökhan Zan tipi stoper ya da Mehmet Yıldız tipi santrfor arayışında değil. Tek yönlü ön libero kavramıyla birlikte tek yönlü on numara tanımı da tarihe karışıyor.
Sahaya 10 iyi adamla 0-10-0 formatıyla çıkmanın hesaplarını yapıyorlar. Kötülerse onları izleyip gıpta ediyorlar. En kısa zamanda tüm büyük takımlarımızı iyilerin gemisinde görme umuduyla.